Nasreddin Xoca Fikralarinin Eghitim Yonunden Degherlendirilmesi (xaqan Dedebaghi) (diyarbakir 2007) (7) [619116]

T.C.
DİCLE ÜN İVERS İTES İ
SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ
EĞİ TİM B İLİMLER İ E Ğİ TİMİ ANAB İLİM DALI
EĞİ TİM PROGRAMLARI VE Ö ĞRET İM B İLİM DALI
YÜKSEK L İSANS TEZ İ

NASREDD İN HOCA FIKRALARININ E Ğİ TİM YÖNÜNDEN
DE ĞERLEND İRİLMES İ

HAZIRLAYAN
Hakan DEDEBA ĞI

DANI ȘMAN
Yrd. Doç. Dr. Bayram A ȘILIO ĞLU

DİYARBAKIR
2007

I
ÖZET
Ara ștırmanın genel amacı; Nasreddin Hoca'nın e ğitimci yönünü ortaya koyarak,
onun mizahın kendisi haline gelen varolu șsal benli ğinden co șmu ș fıkralarından, genç
ku șağın öz benindeki do ğal yetileri uyandırma ba ğlamında nasıl yararlanılabilece ği
sorusuna cevap aramaktır. Bu amaçla ara ștırma; kaynak taramaya dayalı olarak, genel
tarama tekni ği ve içerik çözümlemesi ile elde edilen bilgilerin yorumlanmasıyla
yürütülmü ștür. 1 Birinci derecede kaynak olarak "Nasreddin Hoca Fık raları" diye bilinen
nükteler esas alınmı ștır. Onun fıkraları Türk'ün zekâ inceli ğini, nükte gücünü ve hayat
felsefesini en güzel biçimde yansıtmaktadır. Türk h alkının mizah dehasının ba șta gelen
temsilcilerinden biri Nasreddin Hoca’dır. Birçok sa natkâr, yazar ve karikatüristin ilham
kayna ğı da o olmu ștur.
Ara ștırma sonucu ula șılan kritik bulgular șöyle özetlenebilir:
*Nasreddin Hoca, kelimenin tam anlamıyla e ğitimci bir millî șahsiyettir.
Yediden yetmi șe her ya ștaki Türk halkı onu tanımakta, sevmekte, onun fıkra larını kendi
mizahına vasıta yapmaktadır. Nasreddin Hoca'nın bu derece gönülden sevilmesinin ana
sebebi, onun nüktelerinde ele alınan konuların haya tla iç içe olması ve hiç
eskimemesidir. Çünkü bu nükteler, Türk'ün bilinçalt ı/bilinç/bilinç ötesi sezgisel
yetilerini kendi dönemi itibariyle belli ölçüde yan sıtmaktadır.
*Nasreddin Hoca'nın fıkralarına gülünür, ama asıl amaç güldürme de ğil,
dü șündürerek insan davranı șlarında müspet yönde de ğișiklik meydana getirmek
maksadıyla insanları kılavuzlamaktır. İlk bakı șta Nasreddin Hoca fıkralarında bir
mantıksızlık, bir düzensizlik ve bir tutarsızlık gö z önüne serilir. Nasreddin Hoca bu
yolla; insan zihnindeki kaotik durumu ve öz benin i çerdi ği kozmosu deneyimlemekte ve
yansıtmaktadır. Bu ba ğlamda; Nasreddin Hoca’nın fıkralarının ilk bölümünd e do ğal
zekâ ve sezgisel yetiler yerine zihinsel karma șa görünümü hâkimdir. Bunun önemli bir
sebebi, her bilinçlilik düzeyi ile ba ğlantı halinde olma yani bütünlük vizyonudur.
Fıkraların ikinci bölümü ise, insanın yüksek benli ğini yansıtan do ğal zekâ ı șıması
niteli ğindedir.

1 Hasan Akgündüz, “Eğitime Dair Kurumsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları,
Diyarbakır, 2007.(Ara ștırmanın özet/amaç/varsayımlar/sınırlılıklar kısmı bu yapıttan yararlanılarak ve
öğretim üyesinin do ğrudan katkılarıyla raporla ștırılmı ștır.)

II
*Nasreddin Hoca'nın fıkralarında tabiat ve toplum unsurları çoktur. Onun
nüktelerinin ayırt edici özelli ği, zamana, mekâna, olaylara ve problemlere uygunluk arz
etmesidir. Bu yönüyle Nasreddin Hoca, büyük bir e ğitimcidir. Bu nüktelerin bir özelli ği
de, her zaman vukû bulması muhtemel olan sade olayl arı konu edinmesidir. Bu se-
bepten nüktelerdeki dersler, her zaman tazeli ğini koruyacak niteliktedir.
*Nasreddin Hoca’nın e ğitime en yaratıcı katkısı insan bilincini bloke ede n
ciddiyet ve lakaytlık ikileminde özde șle șme zincirini kırması, insan varolu șuna mizah
ve kutsama temelinde oyun bilinci ile yakla șma farkındalı ğı getirmesi ve insanın yüksek
benli ğini/sezgisel yetilerini öne çıkarmasıdır.
*Ara ștırmada Nasreddin Hoca'nın fıkraları, e ğitim açısından bir tasnife tabi
tutulmu ș, fıkralarla farklı alanlarda verilen e ğitsel mesajlar tek tek de ğerlendirilmi ș ve
fıkraların dil duyarlılı ğı kazanımına katkıları incelenmi știr. Konunun daha iyi
anla șılması için, yeri geldikçe bazı gözlemlerle, ba șka fıkra ve nüktelere de yer
verilmi știr. Ancak az da olsa, bir kaç fıkra, birden fazla konuya misal te șkil etti ğinden,
birkaç yerde kullanılmak zorunda kalınmı ștır.
*Nasreddin Hoca, sadece bir e ğitim nazariyecisi olarak görülmeye
çalı șılmamı ștır. Yalnız Nasreddin Hoca'nın temsil etti ği bu kültürün, nasıl bir insan
yeti știrmek istedi ği hususunda önemli ipuçları elde edilmi știr.
*Dikkat çekmek istenilen bir konu da, Nasreddin Ho ca fıkralarının, genellikle,
çocuklar için oldu ğu kanaatinin yaygın olu șudur. Aslında bu nüktelerden ders alması
gerekenler, öncelikle büyüklerdir.

Anahtar Sözcükler: Nasreddin Hoca, Nasreddin Hoca Fıkraları, Nasreddi n
Hoca’nın E ğiticili ği, Nasreddin Hoca Fıkralarının E ğitsel De ğeri, Türkçe Sevgisi.

III
ABSTRACT
The main objective of the research is, putting for ward Nasreddin Hodja's
educator aspect in growing new generations' trainin g, equipping humanist values,
gaining fine senses such as tolerance, love and kin dness, growing as a secular and
democratic individuals by mentioning importance of Nasreddin Hodja's jokes, necessity
of utilizing in education environment and to bring up whether Nasreddin Hodja is a
guiding educator who wakens scales of natural value s in proactive consciousness or not.
For this reason, the research was executed by inter preting information which gained
from general researching technique and content anal ysis based on the source
researching. As a first degree source, witty remark s were taken as a basis which was
known as Nasreddin Hodja jokes. His jokes reflect T urk's wittiness, power of witty
remarks and life philosophy in the best way. Nasred din Hodja is one of the leading
representatives of Turkish people's humor genius. H e became an source of inspiration
for many artisans, writers and caricaturists.
The significant findings reached on basis of the re search can be summarized as
follows:
*Nasreddin Hodja in the strictest sense of the wor d is an educator national
character. Everybody young and old alike know, love and make his jokes an instrument
for their humor sense. The main reason, why Nasredd in Hodja is so loved by heart is the
subjects which are as large as life with his witty remarks are from the real life and never
gets old. Because, these witty remarks reflect both the Turk's intelligence and
subconscious in an obvious way.
*Nasreddin Hodja's jokes make people laugh but the main purpose is not to
make laugh, but guide people in order to make chang es in people's behaviors in a
positive way. At first sight; an illogical behavior , irregularity and inconsistency is
brought into sunlight by Nasreddin Hodja's jokes. I n this way, Nasreddin Hodja wants
to prompt excellence sense and scales of natural va lues which people have.
*Nasreddin Hodja doesn't show his intelligence in the first part of his jokes. This
is for coming down the common people's level. In th e second part he gives the lesson
gradually. On the other hand, his witty remarks add ress every level of people.

IV
*There are many nature and public elements in his jokes. The distinctive
characteristics of his witty remarks are that they are suitable for time, place, events and
problems. In this way he is a great educator. Anoth er feature of these witty remarks, are
including ordinary events which are probable to occ ur at any time. Therefore the lessons
in the witty remarks are at a quality which protect s its freshness.
*Nasreddin Hodja's power which causes to gain beha vior in the contribution to
education progress is thought in cognitive, psychom otor, sensual extents and evaluated
that it is especially foreground in sensual extent.
*In the research, Nasreddin Hodja's jokes were sub jected to classification from
the point of education, the messages which were giv en by the jokes evaluated one by
one and jokes' contribution to language sensitivity acquisition were surveyed. In order
to be understood the subject better, some other obs ervations, jokes and witty remarks
were mentioned when needed. But, even it is rarely, a few jokes had to be used more
than once because they form as an example for more than one subject.
*Nasreddin Hodja exactly has never been considered as an education theorist.
But important clues were obtained about what kind o f a person this culture raises that
Nasreddin Hodja presents.
*Another subject that should be concerned is the c ommon idea that Nasreddin
Hodja jokes are generally for children. Actually, t he ones who should primarily take a
lesson from these jokes are adults.

Keywords: Nasreddin Hodja, Nasreddin Hodja Jokes, Nasreddin Hodja's Tutorial, The
Educational Values of Nasreddin Hodja Jokes, Turkis h Love.

V
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Müdürlü ğüne,

Bu çalı șma jürimiz tarafından E ğitim Programları ve Ö ğretim bilim dalında
YÜKSEK L İSANS TEZ İ olarak kabul edilmi știr.

Ba șkan: Prof.Dr. Hasan AKGÜNDÜZ
Üye: Yrd.Doç.Dr. Behçet ORAL
Üye: Yrd.Doç.Dr. Bayram A ȘILIO ĞLU

Onay:
Yukarıdaki imzaların, adı geçen ö ğretim üyelerine ait oldu ğunu onaylarım.
.. / .. / 2007

Enstitü Müdür Vek.
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY

VI
ÖNSÖZ
Ünü yüzyıllardır sınırlarımızı a șmı ș, bütün dünyada tanınır ve sevilir hale
gelmi ș Nasreddin Hoca adı üstünde “hoca”dır, bir gönül eh lidir, bir bilgi, hikmet ve
nükte dehasıdır, Türk- İslâm medeniyetinin "gülen yüzü"dür. Güldürürken dü șündüren
bir halk bilgesidir. Bu sıfatları ço ğaltmak elbette mümkündür… Çünkü Nasreddin
Hoca, o kadar çok yönlüdür ki! Ama kimi bilgisizlik ten kimi de kasıttan do ğan
anlayı șlara göre, o ısrarla "komik bir adam" bir "komedyen " gibi gösterilmeye
çalı șılmaktadır. Hatta mensubu oldu ğu din, kültür ve medeniyet gerçe ğinden
koparılmak istenmektedir. Dolayısıyla; Yunus Emre, Mevlâna gibi büyükler ile ilgili
olarak yapılan kasıtlı yorumlar ne yazık ki, onun i çin de yapılmaktadır. Fakat "Güne ș
balçıkla sıvanamıyor." Zaman, i șin en do ğrusunu ortaya çıkarıyor. Bir de Nasreddin
Hoca’nın nereli oldu ğu meselesi vardır. Elbette böylesine büyük bir insa na sahip
çıkmak her ülke, il, ilçe ve köy için önemli bir hu sustur. Ama tarihin bilgisine de
güvenmek gerekir. Ortada belgeler varsa onu ait old u ğu yerin büyü ğü olarak kabul
etmek, ardından da bütün ülkenin hatta bütün İnsanlı ğın Nasreddin Hoca’sı olarak
görmek en do ğrusudur. Bu tezde, fıkralarından, menkıbelerden ve en önemlisi de
belgelerin tanıklı ğından yola çıkılarak hakiki bir Nasreddin Hoca port resi sunmak ve
onun e ğitime sundu ğu katkıyı ortaya koymak amaçlanmı ștır. Bu tezde, Nasreddin
Hoca’nın bilgelik ve nükte dolu gönül adamı, bilge ve eğitici kișili ği tanıtılıp, nereli
oldu ğu, nasıl ya șadı ğı, insanları nasıl e ğitti ği ve aydınlattı ğı gibi sorulara da cevap
bulunmaya çalı șılmı ștır.
Tez danı șmanlı ğımı üstlenerek bana yön veren, her zaman bilgi ve t ecrübesini
payla șma nezaketi gösteren danı șmanım Yrd. Doç. Dr. Bayram A ȘILIO ĞLU’ na,
de ğerli vakitlerini ve bilgi birikimlerini hiçbir zama n esirgemeyen Prof. Dr. Hasan
AKGÜNDÜZ’ e, Yrd. Doç. Dr. Behçet ORAL’ a, Ar ș. Gör. Yunus AVANO ĞLU’ na
ve görü șlerini aldı ğım tüm ö ğretmenlere te șekkür etmeyi bir borç bilirim.
Ayrıca, her zaman oldu ğu gibi, yüksek lisans ö ğrenimim süresince de her türlü
deste ği ve kolaylı ğı sa ğlayan babama, sevgili e șime ve kızıma te șekkür etmek isterim.
Mayıs 2007 Hakan DEDEBA ĞI

VII
İÇİNDEK İLER
ÖZET I
ABSTRACT III
ONAY V
ÖNSÖZ VI
İÇİNDEK İLER VII
KISALTMALAR L İSTES İ IX
GİRİȘ 1
Konunun Sunumu 1
Amaçlar 10
Ara ștırmanın Önemi 11
Varsayımlar 12
Sınırlılıklar 13
Tanımlar 13
Yöntem 14
− Ara ștırma Modeli 14
− Çalı șma Evreni 14
− Verilerin Toplanması 14
− Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması 14

1. NASREDD İN HOCA’ NIN YA ȘADI ĞI KÜLTÜREL ORTAM, HAYATI
ve EĞİ TİCİ K İȘİ LİĞİ 15
1.1.Nasreddin Hoca’nın Ya șadı ğı Kültürel Ortam: Medrese ve Tekke Çevresi 15
1.2.Nasreddin Hoca ile Fıkraları Hakkındaki Ba șlıca Belge ve Kaynaklar 21
1.3.Nasreddin Hoca'nın Hayatı 29
1.3.1. Di ğer Ülkelerde Nasreddin Hoca ve Ba șka Nasreddinler 38
1.4.Nasreddin Hoca’nın Ki șili ği ve Felsefesi 43
1.4.1. Ki șili ğinin Genel Özellikleri 49
1.4.2. Bilge Ki și Nasreddin Hoca 52
1.4.3. Din Adamı Olarak Nasreddin Hoca ve Din E ğitimi 57
1.4.4. Hukukçu Olarak Nasreddin Hoca ve Hukuk E ğitimi 66

2. FIKRA VE NASREDD İN HOCA FIKRALARI 72

2.1.Fıkranın Tanımı ve E ğitsel Açıdan Önemi 72
2.2.Nasreddin Hoca Fıkralarının Yapısı ve Genel Öze llikleri 77
2.3.Nasreddin Hoca Fıkralarının Yorumlanmasında Far klı Yakla șımlar 87

VIII

3. NASREDD İN HOCA VE NASRETT İN HOCA FIKRALARININ E ĞİTİM
DE ĞERLER İ AÇISINDAN İNCELENMES İ 90

3.1. Nasreddin Hoca'nın E ğitimcili ği 90
3.2. Nasreddin Hoca Fıkralarının E ğitici Yönü 103
3.2.1. Nasreddin Hoca Fıkralarının Okul Öncesi E ğitim ile Okul Döneminde
Kullanılması ve Çocuk E ğitimi 109
3.2.2. Toplum ve Aile Ya șantısı ile İlgili Mesajlar 114
3.2.3. Bireyin Kendini Gerçekle știrmesiyle İlgili Mesajlar 124
3.2.4. Sosyal Adalet ve Ahlak ile İlgili Mesajlar 132
3.2.5. Proaktif Davranı ș ve Yaratıcılık ile İlgili Mesajlar 140
3.3. Nasreddin Hoca Fıkralarının Türkçe S evgisi ve Dil Duyarlılı ğı
Kazanımına Katkısı 142
TARTI ȘMA, SONUÇ ve ÖNER İLER 146

KAYNAKLAR 154

IX
KISALTMALAR L İSTES İ

Kısaltmalar
a.g.e.: Adı geçen eser
a.g.k.: Adı geçen kaynak
a.g.m.: Adı geçen makale
a.g.s.: Adı geçen sayı
a.g.y.: Adı geçen yayın
bak.: Bakınız
c.: Cilt
Çev.: Çeviren
diğ.: Di ğerleri.
N.Hoca: Nasreddin Hoca
s.: Sayfa
S.: Sayı
vb: Ve benzeri.
vd: Ve di ğerleri.
vs.: Ve saire
yay.: Yayınları
yy.: Yüzyıl

GİRİȘ

Konunun Sunumu

13. yüzyıl Anadolusu'nun; siyasî, ekonomik, sosyal ve dinî yönlerden bir kaos
ortamında bulundu ğu bilinen bir gerçektir. Bu dönemde eserleriyle Ana dolu'yu
aydınlatmayı amaçlayan, ba șta Mevlâna Celâleddin Rumî olmak üzere, birçok dinî
șahsiyet, yüzyıllardır çe șitli zorlukların altında ezilen Anadolu insanının r uh yapısının
yeniden in șasında etkili olmu ștur. Bu önderlerden biri de, Türk halkının zevk imb i ğini
damıtarak gülmece unsuruyla birlikte yo ğurdu ğu fıkralarıyla insan psikolojisinin çe șitli
yönlerini dile getiren ve birey olarak özgün bir ki mli ğe sahip olan Nasreddin Hoca'dır.
Nasreddin Hoca, bir ad, bir hikâye, bir espri kahr amanı olarak önem kazandı ğı
için, genellikle onun nerede do ğup, ne yaptı ğı, toplum hayatına etkilerinin neler oldu ğu,
ne zaman öldü ğü konusu üzerinde dü șünülmez. Sanki o gerçekte ya șamamı ș sanal bir
kahraman gibi algılanır. Hâlbuki onu ya șadı ğı devir ve kültürel ortam içinde
de ğerlendirdi ğimizde gerçek ki șili ğini tanıma konusunda önemli bir adım atmı ș oluruz.
Ya șadı ğı devrin kültürel ortamı ile Nasreddin Hoca ve onun ki șili ği
incelendi ğinde; onun İslami e ğitim gelenek ve felsefesiyle yeti ști ği görülür. “ Genel
olarak İslam’ın eğitsel duru șunda; biri çevreden-merkeze, biri merkezden çevreye
ișleyen iki dönü șüm projesi ortaya çıkar. Birincisi İslami öğretinin teorik-algısal-ölü
argümanlarından yani inanma-bilme ve yapmaların olu șturdu ğu rituel a ğırlıklı
ko șullayıcı-medrese e ğitimi-zahiri ve entelektüel e ğitim; ikincisi ritüel ve laf boyutu
nispeten daha az, deneysel boyutu a ğırlık kazanan toplumsal dönü șümü bireysel
dönü șüme endeksleyen spritüel batini tekke e ğitimidir ”.2 Nasreddin Hoca daha çok
ikinci e ğitsel duru șun uygulayıcısı ve takipçisi olmu ștur. O, yürek temelli, yani sevgi
enerjisinin hareketi olan merkezden çevreye açılım șeklinde do ğaya akortlanmayı, do ğal
yaratıcılı ğa ve yapıcılı ğa kanal olmayı benimsemi știr. Bu konu, İslami e ğitim gelene ği
paralelinde bir kaynakta șu șekilde ifade edilmektedir:

2 Hasan Akgündüz, “Eğitime Dair Kurumsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007).

2
İnsan bilincinin dı șa ve içe bakan iki fonksiyon yelpazesi vardır. İnsanın
nesnel dünyayla ba ğlantıya geçiren fonksiyon özgüsü zihinde ifadesini bulur ve
zihne ba ğlı olarak i șleyen 5 duyu materyal dünyanın nedensellik örüntüsü nü
anlama, açıklama ve uyumla șmaya elveri șli nitelik arz eder. Zihnin temel varolu ș
amacı insanın nesnel olanla ileti șimidir. İnsanın gerçek kendisiyle ileti șiminde ise
yürek dedi ğimiz üst bilinç fonksiyonları devreye girer. Zihnin temel duru șu inanma,
bilme ve yapmadır. Daha çok analiz fonksiyonu temel inde çalı șır. Yüre ğin
fonksiyonu ise varolu șa do ğrudan katılmayı ifade eden ‘olma’ da ifadesini bulu r.
İnsanın dı ș dünyanın hipnozundan sıyrılması ayna benlikten ve ego dedi ğimiz
direni ș modundan çıkarak gerçek kendine yani mutlak cevher e ula șılabilmesinin
yolu yüre ğin aktive edilmesidir. Yürek aktivasyonu insanı tep kisellik çarkından
çıkararak do ğal yaratıcılı ğa ve yapıcılı ğa kanal olma dedi ğimiz etkisellik moduna
ta șır. Sevgi enerjisinin hareketi olan merkezden çevre ye açılım șeklinde do ğaya
akortlanmayı ve do ğayla birlikte akma formatını yaratır. İnsan ya șamının tarihsel
ço ğu örnekleri yürek aktivasyonundan ziyade güdüsel ve nevrotik ya șam ifade eden
zihin aktivasyonuna dayanır yani korku egemen bir n itelik arz eder. Bu noktada;
sıradan ya șam örtüsünün varlık alanına çıkan birçok insanı açı lmadan iade
konumuna dü șürdü ğü söylenebilir… 3
Nasreddin Hoca’nın egolarından arınarak gerçek ken dine ula șması ve insanları
bu do ğrultuda kılavuzlaması, onun fıkralarıyla beraber yü zyıllardır unutulmadan
gönüllerde ya șamasına ve ya șatılmasına neden olmu ștur.
Bir milletin büyüklü ğü, siyasi sınırlarıyla birlikte kültür varlıkları, zenginlikleri,
milli birlik ve bütünlü ğü ile ölçülür. Dı șa açılan ve ça ğda ș dünyayı șekillendiren
ekonomik, sosyal, teknolojik ve kültürel șartlara ayak uydurmaya çalı șan günümüz
Türkiye'sinde, milli kültürümüzün özünü te șkil eden Mevlana, Yunus Emre, Hacı
Bekta ș-ı Veli, Ahmet Yesevi, Nasreddin Hoca gibi de ğerlere sahip çıkılması; var
olmanın, ayakta kalmanın, millet olarak varlı ğın korunmasının en önemli
ko șullarındandır.
Bugün, özellikle batı dünyasında bir çı ğ gibi büyüyen ki șisel geli șim endüstrisi,
de ğișik teknikler ve yöntem sayesinde; bireyin kendini g erçekle știrmesini, çevresiyle
uyumlu ili șkiler kurmasını, egoist dü șüncelerden sıyrılarak ba șarılı, mutlu ve huzurlu
bir hayat yaratmasını amaçlamaktadır. Bu yolda, özü nü do ğu felsefelerinden alan, ancak
batının geli șmi ș tekni ğiyle i șlenerek küresel dünyanın yalnız insanının hizmetine
sunulan e ğitim programlan da büyük ra ğbet görmektedir. Bu yöntem ve tekniklerin
önemli bir kayna ğını ise aralarında Nasreddin Hoca fıkralarının da b ulundu ğu do ğu
dünyasının bilgelik öyküleri olu șturmaktadır.

3 Hasan Akgündüz, a.g.k.

3
Günümüzde rehberli ğin en önemli konularından birisi olan kendini
gerçekle știrme ba ğlamında, ki șisel geli șimle amaçlanan; insanın, kendisi olması,
alçakgönüllü olması, egoist dü șüncelerden kurtularak biz bilincine ula șması, sürekli
kendini yenileyen bir dü șünce yapısında olması ve her yönüyle kendisinde var olan
kapasiteyi en verimli biçimde geli știrmesi 4, yardımsever bir ki șili ğe ula șması, tedbirli
hareket etmesi, dengeli bir hayat ya șaması, vb. özelliklerin Nasreddin Hoca fıkralarında
mizah ve gülmece unsuruyla birlikte mükemmel bir șekilde verildi ği görülmektedir. Bu
çalı șmada, bir ki șisel geli șimci ve e ğitimci olarak görülen Nasreddin Hoca ve onun
fıkraları eğitim açısından de ğerlendirilmektedir.
Nasreddin Hoca, duygusal olarak karma șık bir yapıya sahip olan insanın, bu çok
yönlülü ğünü fıkralarında i șlemi ș ve onun hem bireysel, hem de toplumsal problemleri ne
çözüm önerilerinde bulunmu ștur. Bu konuda en önemli aracı ise, mizah olmu ștur.
Nasreddin Hoca'nın fıkralarının ki șisel geli șim alanında yeterli seviyede
kullanılmadı ğını görülmektedir. Amacımız, bu konuya daha fazla ö nem verilmesini
sa ğlamak ve özellikle duyu șsal alanda ön plana çıkan Nasreddin Hoca’nın sadece
insanları güldüren bir gülmece ustası mı, yoksa, bu özelli ğinin yanı sıra onda e ğitici bir
yönün olup-olmadı ğını belirlemektir.
Bugün dünyanın birçok ülkesinde Nasreddin Hoca fıkr aları bilinmekte ve
anlatılmaktadır. Hoca ile ilgili bilgiler, Türk zek âsının ve dehasının kültür elçili ğini
yapan Hoca’nın ki șilik olarak; derin ufuklu oldu ğunu göstermektedir. Zekidir ama
kurnaz olmadı ğı söylenebilir. Hoca’nın kurnaz gibi gösterildi ği fıkralarda bile
kurnazlı ğa bir ele știri söz konusudur. Aynı zamanda fıkralarında bu yö nlerini akıllılık
sananlara ço ğu zaman haddini bildirdi ği görülür. Onun fıkralarında, hünerli olmaya ve
çalı șkanlı ğa övgü vardır. Hoca, gerekti ğinde tarlada çalı șır, gerekti ğinde pazarda ticaret
yapar, sosyal hizmetlere öncülük eder. Böylece ahla ka, yasalara, devlete ve toplumsal
geleneklere ba ğlı bir model sunar 5.
Nasreddin Hoca’nın fıkralarında, onun din ve mantı ğı birle știren bir ki și oldu ğu
görülür. Birleștirici özelli ğinin yanı sıra; sabırlı, ho șgörülü, mert, güler yüzlü, a ğırba șlı
ve mütevazı oldu ğu; dalkavuklu ğa ise kar șı sabırlı oldu ğu görülür. Bu nedenle Türk ve

4 Alim Kaya(Editör), Psikolojik Danı șma ve Rehberlik , s:8.
5 Bayram A șılıo ğlu, “Edebiyat ve E ğitim” Yüksek Lisans Ders Notları, Diyarbakır, 2007. (Ara ștırmanın
bazı bölümleri ö ğretim üyesinin do ğrudan katkılarıyla raporla ștırılmı ștır.)

4
İslam ahlakının önemli bir temsilcisi olan Nasreddin Hoca’nın, ülkemizde yalnızca
insanları güldüren, çocukları e ğlendiren bir gülmece ustası gibi takdim edilmesi do ğru
de ğildir. Çünkü onun amacı; nükteleriyle olayları alay a ve hafife almak, insanları
güldürmek, çocukları e ğlendirmek oldu ğu kadar; insanları kılavuzlamak, aydınlatmak,
insanlara rehberlik etmek ve mesajlarını; insanları sıkmadan, rahatlatarak, onların gam,
keder ve endi șelerini azaltarak vermektir. O, insanları mizahi bi r dille sonuca do ğru
yönlendirmeyi amaçlar. Hoca’nın her sözünden bir de rs çıkarmak mümkünüdür.
Yunus Emre’nin, “Söz ola kese sava șı, Söz ola kestire ba șı, Söz ola agulu a șı,
Bal ile ya ğ ede bir söz” 6 dedi ği gibi, fıkra bu ya; Padi șahın biri rüyasında a ğzındaki
di șlerin biri hariç hepsinin söküldü ğünü görür. Bu rüyasını sabah birinci vezirine
anlatır ve yorumlamasını ister. Birinci Veziri: “Su ltanım, sizin bu rüyanın yorumu; sizin
ailede herkes ölecek bir tek siz kalacaksınız “ der . Bu ölüm sözcüklerine sinirlenen
padi șah; “Bu ne biçim yorumdur,” diyerek derhal vezirini n kafasını kestirir. İkinci
vezirini ça ğırır. İkinci vezirine de aynı rüyayı anlatır. İkinci vezirinin cevabı: “Sultanım
siz, sizin ailenizin en uzun ömürlüsü olacaksınız” der. Bunun üzerine padi șah ikinci
vezirini mükâfatlandırır.
Her iki rüya yorumunun aynı sonucu ifade etmesine k ar șın, farklı șekilde
söylenmi ș olmasından dolayı yorumlayanlardan birisi cezaland ırılırken di ğeri
ödüllendirilmi știr. İș te Türk halkının dü șünce gücünü mizahı kullanarak anlatan
Nasreddin Hoca da herhangi bir i ște sonuca giderken ikinci vezir gibi insanlara vere ce ği
mesajları, onları korkutmadan, onların canını sıkma dan, hatalarının farkına varmalarını
sa ğlayarak onları kılavuzlamayı ve sonuç almayı ba șarabilen bir ki șidir.
Eğitimle sıkı bir ba ğı olan edebiyat ve edebi eserlerde de amaç budur. B ireye iyi,
güzel ve do ğru gibi de ğerleri sezdirerek, seçimi bireye bırakmak edebiyatı n genel
özelli ğidir. Edebiyat eserleri insana özgü bazı de ğer ve niteliklerin yerle șip kökle șmesi,
toplumsal ya șamın ve ça ğın gerektirdi ği de ğerlerin benimsenmesi yolunda önemli roller
oynar. Kısacası edebi eserler hem bireysel hayatla, hem de sosyal hayatla ilgili olarak,
iyiye, güzele ve do ğruya yönelme ve yeni de ğerler kazandırma yolunda telkinlerde
bulunur. İnsanları bu do ğrultuda e ğitir 7.

6 Cemal Dedeba ğı, “Nasreddin Hoca” Konulu Panel Konu șması.
7 Cahit Kavcar, Edebiyat ve E ğitim (Ankara:Engin Yay., 1999), s:6.

5
Bugüne kadar e ğitim ile ilgili yapılan çalı șmalarda e ğitimin genel amacı, bireyin
topluma uyum sa ğlamasını kolayla ștırmak olarak tanımlanmı ștır. Toplumda ortak kabul
görmü ș de ğerlere uyum, ahlaki de ğerlerin özümsenip içselle știrilmesi ve insanın
proaktif do ğasındaki kodların açı ğa çıkartılması e ğitimin temel amaçları arasındadır.
İnsanın do ğasındaki gizli de ğerler; bireysel, ulusal ve evrensel düzlemde aynı p otada
bulunmalıdır. Toplumsal birlik ve beraberlik ile ha kkaniyet için bu de ğerlerin ortaya
çıkartılması zorunludur. Bu de ğerleri ortaya çıkartacak olan da e ğitimin kendisidir. Bu
nedenle Nasreddin Hoca’nın halkın e ğitimine katkısı, konunun önemine binaen ve
akademik dünyaya sunabilece ği katkı nedeniyle, çalı șmanın bir di ğer aya ğını
olu șturmaktadır.
Akgündüz’e göre;
“Serbest form dedi ğimiz insanlarda ya șam enerjisi korku temelinde
yıkıcı bir dinamik, sevgi temelinde yapıcı bir dina mi ğe
dönü șebilmektedir. İș te e ğitim ya șam enerjisinin korkudan sevgiye
dönü ștürülmesi için devreye giren insanın proaktif bilin cinde var olan
bir kalitenin yarattı ğı bireysel, toplumsal, dinamiktir. E ğitim yoluyla
nitelik yüklenmemekte, sadece var olan niteli ği kar șıya yansıtarak
deneyimlemi ș olmaktadır. Böyle hem ö ğrenen hem ö ğreten pozisyonu
kar șıla șma ortakların her biri için geçerlili ğini korumaktadır. Ö ğretme,
kar șı tarafa ruhunda var olan kaliteleri hatırlatmaktad ır.” 8
Nasreddin Hoca’nın bu bilinçle hareketle bu konuda gösterdi ği performans
ara ștırmaya de ğer görülmü ștür.
Onun fıkralarında dinleyiciye ya da okuyucuya șu davranı ș do ğrudur denmez,
onun üzerinde dü șünmesine yol açacak bir ikilem sergilenir. Böylece özgür bir șekilde
seçimler yapmasının yolu açılmı ș olur. Bu yolun ahlak e ğitiminde de her zaman ba șarı
ile kullanılabilece ği göz önünde bulundurulmalıdır.
O davranı șlarıyla bo ș inanç ve hurafelere önem vermedi ğini ve bunlara șiddetle
kar șı çıktı ğını gösterir. Hoca’nın genel olarak yoksul bir haya t sürmesi onun dini
çıkarları için kullanmadı ğı ve kullananlara da kar șı çıktı ğı șeklinde yorumlanabilir. Bu
konuyla ilgili șu fıkrası bunu destekler mahiyettedir:
“ Bir gün kabristana cenaze götüren ve tabutu omuzl arında ta șıyan cemaatin
kendi aralarında tartı șmaları sonucu, Hoca’ya; “Hoca’m, bu tabutun sa ğında mı,

8 Hasan Akgündüz, “Eğitime Dair Kurumsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007).

6
solunda mı, önünde mi, yoksa arkasında mı, neresind e bulunalım, neresinde bulunmak
daha sevaptır?” diye sorduklarında: “Ey cemaat! All ah A șkına tabutun içinde
bulunmayın da neresinde bulunursanız bulunun” diyen Nasreddin Hoca; dinin kabul
etmedi ği safsatalara kar șı bir duru ș gösterir.
Ba șka fıkra ve masal kahramanlarıyla aktarılmak istene n de ğerler Nasreddin
Hoca karakterinin kullanıldı ğı fıkralarla da anlatılmaya çalı șılır. Hatta de ğer aktarmada
en güçlü karakter örne ğinin Nasreddin Hoca oldu ğu söylenebilir. Masal
karakterlerinden Kelo ğlan incelendi ğinde; en güç durumlarda bile onun umudunu
yitirmedi ği, sa ğduyusunu kullanarak, çalı șıp çabalayarak zalimlerin, devlerin hakkından
geldi ği görülür. Bu masallarda ba șarı güdüsü ve kendine güven duygusu i șlenmekle
beraber, genellikle do ğaüstü güçler ve tesadüflerin de masal kahramanına y ardımcı
oldu ğu söylenebilir.9 Buna kar șılık Nasreddin Hoca fıkralarında do ğaüstü güçler yerine
insanın kendi gücüne önem vermesine vurgu yapılır. Bu bakımdan Hoca daha
gerçekçidir.
“Fıkralarında ortaya çıkan e ğitici mesajlarıyla Nasreddin Hoca;
insan sevgisi, esneklik, zekâ gibi ça ğda ș özellikler ta șıyan bir ki șilik
çizerek ba șlı ba șına bir e ğitim de ğeri olu șturmaktadır. Nasreddin
Hoca'yı tüm çizgileri ve felsefesi ile insanımıza, çocuklarımıza tanıtmak
‘Ça ğın çocu ğunu yeti știrme yollarından biri olan, en iyi örnekleri
gösterip benimsetmek için gereklidir.’ Kültürel de ğerlerimizin en
önemlilerinden olan Nasreddin Hoca'yı bir e ğitim konusu ve hazinesi
olarak ele almalı, e ğitimimizin her kademesinde onu i șlemeliyiz,
karikatüre çok uygun çizgileriyle Hoca'mız, millî k arikatürümüzün ilham
kayna ğı olmalıdır. Türk e ğitim ve kültürüne, Türk toplumuna Nasreddin
Hoca ki șili ğinin önemli katkıları olabilir”10 .
Geçmi șe bakıldı ğında pek çok bilim insanının, mutasavvıfın ö ğretilerini,
mesajlarını nüktedan bir üslupla hatta ço ğu zaman olayları kurgulayıp ya șatarak mesaj
verdikleri görülür. Günümüzde de mizah anlayı șına ve espri yetene ğine sahip olmak
kendini gerçekle știrmi ș bir insanın özellikleri arasında sayılmaktadır.
Nasreddin Hoca fıkralarında mizah ön plandadır. An cak bu durum fıkraların
dü șünsel yönünü ortadan kaldırmaz. Sadî’nin Gülistan’ı , Câmî’nin Bahâristan'ı,
Mevlana'nın Mesnevi'si hep nüktedan, kıssadan hisse çıkarılacak ö ğreti dolu hikâyelerle

9 Yahya Akyüz, Türk E ğitim Tarihi , s:53-54.
10 Nükhet Tör, “ Nasreddin Hoca’nın Hayatı ve E ğiticili ği” Fikri ve Felsefi Yönüyle Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri (Ak șehir, 1990).

7
doluyken kimseler bu büyük șahsiyetleri, komik hikâye anlatan ki șiler olarak
görmemektedir. 11 Ancak söz konusu olan Nasreddin Hoca olunca, onun fıkralarında
verilmek istenen mesajlar görmezden gelinmekte ve g enellikle içi bo ș, sadece insanlara
kahkaha attırmak için yapılmı ș komikliklermi ș gibi bir algı söz konusu olmaktadır.
Komik gelen "Hoca" fıkralarına sadece güldürü boyut uyla de ğil, bir ö ğreti, bir e ğitim
disiplini, bir bilim-felsefe ve insanının de ğer yargıları gözüyle bakılabildi ği takdirde,
milli kültürün kökle șmesine ve gelecek ku șaklara aktarılmasına hizmet edilmi ș olur.
Bugün pek çok insan tarafından sadece gülünüp geçi len Nasreddin Hoca
fıkralarının, toplum ya șamındaki aksayan yönlere birer çözüm önerisi niteli ğinde
oldu ğu söylenebilir. Dolayısıyla da bunların sadece gülm ek için üretildikleri yolundaki
bir açıklama do ğru olmaz. Bunlar toplumdaki olgu ve olayları irdele yen, yanlı șlara
ișaret eden birer toplumsal ö ğreti niteli ğindedir. Fıkraların toplumsal hayatta her gün
hızlı de ğișmeler olmasına kar șın hâlâ güncelli ğini yitirmeden ya șaması, onun
fıkralarının sadece güldürü amaçlı söylemler içerme di ğinin en büyük göstergesidir.
Hoca’nın fıkralarının her birinde toplumun aksak ve eksik yönlerini mizahi bir
dil ile anlatarak, insanlara olumlu de ğerler içeren mesajlar vermi ș olması ve mizahın
gücünü kullanarak insan bilincinin dönü șümüne katkısı ba ğlamında uyguladı ğı taktik ve
teknikler ile ilerledi ği yol onun halk bilgeli ği ve e ğiticili ği’nin önemli bir i șaretidir.
Türk mizah gücünün, ince zekâsının efsanele șmi ș kahramanı olan Nasreddin
Hoca, pratik ya șayı ș için gerekli niteliklere oldukça de ğer vermektedir. Bazen saf, bazen
çok uyanık ama daima hazır cevaptır. Dinine içtenli kle ba ğlıdır. O dinin öngördü ğü
ho șgörüyü, sabrı, mücadeleyi fıkralarıyla telkin eder 12 . Karamsar de ğil, iyimserdir 13 .
Bilgeli ği ve ince zekâsıyla her güçlü ğün altından nasıl kalkaca ğını bilir. Zorda
kalanlara, bilgisizlere yol gösterir. Onları dü șündürür, aydınlatmaya çalı șır. Fıkralarında
çirkinlik, kabalık yer almaz. Saflı ğıyla ortaya serdi ği șakalar, nükteler kimseyi incitmez.
Öğütleri ve dersleri yapıcıdır. Fıkralarına önce bir olayla ba șlar, olayın akı șına göre bir

11 Ahmet Aytaç, Sarma șık Kültür, Nasreddin Hoca Dosyası , s:6.
12 Șevket Özdemir, Yunus Emre Nasreddin Hoca Hacı Bekta și Veli Dü șüncesinde Ho șgörü , s:146-149.
13 İlhan Ba șgöz, Geçmi șten Günümüze Nasreddin Hoca , s:23-26; Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak
Nasreddin Hoca, s:73.

8
söz söyler, sonuçta ise dinleyenleri beklenmedik, șașırtıcı bir durumla kar șı kar șıya
bırakır. 14
Nasreddin Hoca, fıkralarıyla insanı bir bütün olar ak ele almı ș ve onun olaylar ve
ko șullar kar șısındaki de ğișkenli ğini Türk halkının mizah birikimiyle yo ğurarak
anlatmaya çalı șmı ștır. Batı'da do ğu hikayeleriyle terapi gelene ğinin varlı ğı
dü șünüldü ğünde onun gülmece unsuruyla zenginle știrdi ği kısa fıkralarının önemi daha
iyi anla șılacaktır. O, yüzlerce fıkrasında insanın çok çe șitli yönlerine dikkat çekerek,
farklı durum ve șartlar içerisinde sürekli bir büyüme ve geli șme seyri gösteren ideal
insan formu çizmeye çalı șmı ștır.
Nasreddin Hoca üzerine Türkçe ve yabancı dillerde yapılmı ș pek çok kayna ğa
rastlanmaktadır. Hoca’yı ve onun fıkralarını bilims el olarak inceleyen kaynakların yanı
sıra hiçbir ciddi ara ștırmaya dayanmayan pek çok kaynak da bulunmaktadır.
Türk ve dünya insanı için pek çok önemli mesajlar içeren Nasreddin Hoca ve
onun fıkraları üzerine yapılan ara ștırma ve bu konudaki kaynaklardan ba șlıcaları
așağıda sıralanmı ștır:
Evliya Çelebi, Lâmii Çelebi, Ebu'l Hayr Rumî, Bayb urtlu Osman, Güvahî,
Yahya Bey, Yusuf Nabi, Șemsettin Sami, Bursalı Mehmet Tahir, Çaylak Çelebi, Veled
Çelebi, İbrahim Hakkı Konyalı, Ahmet Kutsi Tecer, Șükrü Elçin, Saim Sakao ğlu, Fikret
Türkmen, Mustafa Duman, Fuad Köprülü, Hasan Efendi (Sivrihisar Müftüsü), Pertev
Naili Boratav, Kemalettin Șükrü, Tevfik, Șükrü Kurgan, Dr. Nazmi, Y.K.
Kâraosmano ğlu, O ğuz Kazım Atok, Aziz Nesin, Sami Ergun, Refik Gür, E flatun Cem
Güney, Kaya Erginer, A. Esat Bozyi ğit, İsmail Karaahmeto ğlu, M. Sabri Koz, Ahmet
Köklügiller, İsmail Hakkı Dani șmend, Abdülbaki Gölpınarlı, Sebahattin Kalender,
Erdo ğan Tokmakcıo ğlu, Samim Kocagöz, Mehmet Önder, A. Esat Beyazıt, C ahit
Öztelli, Sadi Cumbul, Ömer Gürdil, Ali Püsküllüo ğlu, Yusuf Ahıskalı, Fehim
Bayraktaviç, H. Erh. Basset, M. Hartman, Albert Ves selski, Kırıski, Saussey,vd. 15 eser
vermi șler; Nükhet Tör, 1986 yılında “E ğitim De ğerleri Açısından Nasreddin Hoca
Fıkraları” konulu ve 1992 yılında “Türkçe ve Rumca Olarak Söylenen Nasreddin Hoca
Fıkraları Üzerine Bir İnceleme” konulu; Gökhan Tarıman Ceniko ğlu, 1998 yılında

14 Adem Kandemir, Nasreddin Hoca Fıkraları, s:4.
15 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması , s:72.

9
“Nasreddin Hoca Fıkralarında İnsan Kadrosu” konulu; Hakan Ülper, 2002 yılında
“Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden incelenmesi” konulu tez
çalı șması yapmı șlardır. Fakat Nasreddin Hoca’nın ya șamı, ki șili ği ile fıkralarını ve
ya șadı ğı devri yeterince ili șkilendirerek de ğerlendiren ara ștırmalar bulunmamaktadır.
Bu çalı șmalardan:
Ülper tarafından yapılan ara ștırmada; Nasreddin Hoca fıkraları dil, üslup ve dah a
çok Türkçe e ğitimine katkıları açısından incelenmi știr. Söz konusu ara ștırmada
Nasreddin Hoca’nın e ğitimci yönüne de de ğinilmi știr.
Tör tarafından yapılan ara ștırmada; Nasreddin Hoca ile onun fıkraları ya șadı ğı
devirle ili șkilendirilerek incelenmi ș ve Nasreddin Hoca fıkralarındaki e ğitim de ğerleri;
sadece “Bireylerde gerçekle șmesi istenen davranı ș özellikleri” ile “Sosyal hayatla ilgili
davranı ș özellikleri” ba șlıkları altında incelenmi știr.
Bu çalı șma ise, yukarıda sözü edilen çalı șmalardan farklı olarak üç bölüm
üzerine kurgulanmı ștır. Birinci bölümde; Nasreddin Hoca’nın ya șadı ğı devrin tarihi,
sosyal ve kültürel durumu ile e ğitim çatısı altında Nasreddin Hoca’nın kimli ği, hayatı,
șahsiyeti, felsefesi ve di ğer ülkelerdeki tanınan Nasreddin Hoca ile ba șka bilinen
Nasreddinler, ikinci bölümde; e ğitim temelinde Nasreddin Hoca Fıkraları kapsamında
Fıkranın tanımı, e ğitimde fıkranın yeri, Nasreddin Hoca fıkralarının y apısı ve özellikleri
ile yorumlanması tartı șılmı ștır. Nasreddin Hoca ve onun fıkralarının e ğitimle beraber
de ğerlendirildi ği üçüncü bölümde; önceden tutulmu ș çe șitli kayıtlar, eski kalıntılar ve
alandaki kaynak ki șilere ba șvurularak elde edilen da ğınık veriler ı șığında
gerçekle știrilen alan ara ștırmasının sonuçları yorumlanmı ș, Nasreddin Hoca fıkralarının
içerik analizi yapılarak, verdi ği e ğitsel mesajlar kapsamlı bir șekilde, “Nasreddin
Hoca’nın E ğitimcili ği”, “Nasreddin Hoca Fıkralarının E ğitici Yönü”, “Nasreddin Hoca
Fıkralarının Türkçe Sevgisi ve Dil Duyarlılı ğı Kazanımına Katkısı” ba șlıkları altında
de ğerlendirilmi știr. Nasreddin Hoca fıkralarının e ğitici yönü; “Nasreddin Hoca
Fıkralarının Okul Öncesi E ğitim ile Okul Döneminde Kullanılması ve Çocuk E ğitimi”,
“Toplum ve Aile Ya șantısı ile İlgili Mesajlar”, “Bireyin Kendini Gerçekle știrmesi ile
İlgili Mesajlar”, “Sosyal Adalet ve Ahlak ile İlgili Mesajlar” ve “Proaktif Davranı ș ve
Yaratıcılık ile İlgili Mesajlar” alt ba șlıklarında incelenmi știr.

10
İnsan bilincinin olu șmasında toplumun önemli bir yeri vardır. Birey ya șamının
büyük bir bölümünü İnformal eğitim süreciyle geçirmektedir. İnformal e ğitim itibari ile
“Nasreddin Hoca Fıkralarının” analiz edilerek verdi ği e ğitsel mesajların ortaya konması
ve Nasreddin Hoca’nın ya șantısına yansıyan bilinçlilik düzeyinin, ait oldu ğu sosyal
popülâsyondan farklı yönlerini açı ğa çıkarması bu çalı șmayı di ğer çalı șmalardan özgün
kılan yöndür. Nasreddin Hoca’nın yüzyıllar öncesinden mi zahın gücünü kullanarak
insan bilincinin dönü șümüne katkısı ba ğlamında uyguladı ğı taktik ve teknikler ile
ilerledi ği yol günümüz e ğitimcilerine de ı șık tutmaktadır. Bu yönüyle de çalı șma bir
ihtiyaca cevap verebilecek niteliktedir.
Ara ștırma konusuna ili șkin yukarıda kısaca özetlenen önceki ara ștırma
örnekleri, konunun bu ara ștırmada öne çıkarılan yönleri ile hiç i șlenmedi ğini
göstermektedir. Böylece ara ștırma kendi koordinatları ile oldukça özgün ve uygu lamaya
katkı sa ğlayıcı niteliktedir. Bu saptamalar ı șığında ara ștırmada; “ Nasreddin Hoca genel
anlamda, sadece insanları e ğlendirip güldüren bir güldürü ustası mı, yoksa insa nları
güldürürken dü șündürüp e ğiten v e fıkralarıyla proaktif bilinçteki do ğal de ğerler
skalasını uyandırarak insanları kılavuzlayan bir e ğitici mi oldu ğu?” sorusuna cevap
aranmaktadır.
Amaç
Ara ștırmanın genel amacı; Nasreddin Hoca'nın e ğitimci yönünü ortaya koyarak,
onun mizahın kendisi haline gelen varolu șsal benli ğinden co șmu ș fıkralarından, genç
ku șağın öz benindeki do ğal yetileri uyandırma ba ğlamında nasıl yararlanılabilece ği
sorusuna cevap aramaktır. Bu genel amaca ba ğlı olarak cevabı aranan alt
sorular/amaçlar ise șöyle sıralanabilir;
− Nasreddin Hoca’nın ya șadı ğı devrin, kültürel ortamıyla etkile șimi, medrese ve tekke
çevresinin biçimlendirdi ği genel bilinç geneti ğinden etkilenme düzeyi ve ait oldu ğu
insan popülasyonunu a șan bilinç özellikleri nelerdir?
− Nasreddin Hoca’nın ki șilik ve felsefesi hangi temel üzerine oturmu ștur? Bunun
halka yansımaları nasıl olmu ștur? Bu yansımalarda e ğitsel de ğer var mıdır?
− Nasreddin Hoca Fıkralarının e ğitsel de ğeri var mıdır? Yapısı ve genel özellikleri
nelerdir? Yorumlanmasında do ğru yakla șım nasıl olmalıdır?

11
− Nasreddin Hoca’nın e ğitimci yönü var mıdır? Varsa, bu e ğitimci yönünü
fıkralarında nasıl ortaya koymu ștur?
− Nasreddin Hoca fıkralarının okul öncesi e ğitim ile okul dönemine, toplum ve aile
ya șantısına, bireyin kendini gerçekle știrmesine, sosyal adalet ve ahlakın
korunmasına, yaratıcılık ruhunun geli șmesine, Türkçe sevgisi ve dil duyarlılı ğı
kazanımına olumlu yönde katkısı var mıdır?
Önem
* Eğitim süreci, birbiriyle ili șkili birçok de ğișkeni barındırmakla birlikte, önemi
üzerinde bile șilen ve hemen her ortamda kuramcıların ve uygulayıc ıların tartı șma
konusu yaptı ğı üç temel faktör vardır. Okul, aile ve toplumdan o lu șan bu üç temel
faktörün aynı titre șimde senkronize olması e ğitimde kalıcılı ğı, uyumsuz kalması ise
bölünmeyi ve etkisizle șmeyi getirir. Bu üç temel faktör arasında önem fark lılı ğı tartı șma
konusu iken, ki șinin her zaman ve en kolay etkilenebilece ği faktör toplumdur. Bu
kapsamda informal e ğitim ön plana çıkmaktadır. İnformal e ğitim, geli șigüzel
kültürlemeyle gerçekle șen e ğitim olarak da adlandırılabilmektedir. İnformal eğitim
sürecinin ba șlıca ö ğrenme yolları gözlem, taklit ve sezgidir. İnformal e ğitim ya șam
içinde kendili ğinden olu șan bir süreçtir. Di ğer bir deyi șle, böyle bir e ğitim, belli bir plan
ve program uygulanmadan, ya șam içinde kendili ğinden gerçekle șir. Amaçlı ve planlı
de ğil; geli șigüzeldir. Ki și kar șıla ștı ğı durum ve içinde bulundu ğu grubun üyeleriyle
etkile șimde bulundukça farkında olmadan yeni șeyler ö ğrenir. Bu kapsamda; bireyin her
an ö ğrenme ve ö ğretme döngüsü içerisinde bulunmasından hareketle, N asreddin Hoca
fıkraları; içerdi ği e ğitsel mesajlardan ve zaman zaman da ö ğretim sürecinde Nasreddin
Hoca fıkralarından yararlanılmasından dolayı çalı șma konusu olarak seçilmi știr.
* Günümüz Türkiye’sinde e ğitimin güncel ve en önemli sorunlarından birisi
bili șsel ö ğrenmelerin ön plana çıkmı ș olmasıdır. Buna kar șılık e ğitim kurumları
bireylerin öz benindeki do ğal yetileri uyandırma ba ğlamında yetersiz kalmaktadır.
Böylece e ğitimin, bireyleri sadece sınavlara hazırlayan bir s üreç halini aldı ğı
görülmektedir. Hâlbuki insanların bildikleri, insan bilincinin dönü șümüne katkı
sa ğlamıyorsa genellikle bir anlam ifade etmezler.

12
Atatürk’ün 1923 yılında söyledi ği; “E ğitim ve ö ğretimde uygulanacak yol,
bilgiyi insan için fazla bir süs, bir zorbalık vası tası yahut medenî bir zevkten ziyade,
maddî hayatta muvaffak olmayı temin eden pratik ve kullanılması mümkün bir cihaz
haline getirmektir. Milli E ğitim Bakanlı ğı bu esasa önem vermelidir.” sözü, bu
konunun önemine i șaret etmektedir. 16 Bu ba ğlamda; yeti șmekte olan yeni ku șaklara
insâni de ğerler olarak, ho șgörü, sevgi ve iyilik gibi güzel duygular kazandırm ak, onları
laik ve demokratik bireyler olarak yeti știrmek ve genç ku șağın öz benindeki do ğal
yetileri uyandırmak için Nasreddin Hoca fıkraları ö nemli bir araç olarak kullanılabilir.
* Bütün tarihe mâl olmu ș ki șiler gibi Nasreddin Hoca’nın da ça ğımızda aslî
kimlik ve ki șili ğiyle gündemde olması, günümüzün bilgelikten ve zekâ dan yoksun
gülmece anlayı șına millî kültürden gelen bu önemli kayna ğın katkıda bulunması
etkileyici ve yönlendiricidir.
*Genel olarak mizahın, özel olarak da Nasreddin Ho ca fıkralarının bireylerde
ilgi uyandırdı ğı, ileti șim ve etkile șimi kolayla ștırdı ğı dolayısıyla e ğitsel de ğerleri
benimsetmede önemli bir i șlevi yerine getirdi ği yaygın kabul görmektedir.
*İçinde ya șadı ğı topluma oldu ğu kadar farklı kültür ve toplum yapılarına da
kolaylıkla uyum sa ğlayabilecek biçimde esnek ve donanımlı olmayı, sorg ulayabilmeyi,
ara ștırabilmeyi, toplumsal ve bireysel ili șkilerde saygılı olmayı, ulusal de ğerlere sahip
çıkarken ya șamı evrensel boyutta algılayabilmeyi, kendisiyle ve çevresiyle barı șık
bireyler yeti știrmeyi ve bu konuda bireyde farkındalık yaratabilm eyi 17 amaç edinmi ș bir
eğitim sisteminin, bu amacı gerçekle știrmeye çalı șırken bu konuda ön plana çıkmı ș
bilge ki șileri ve eserlerini kucaklamadan ba șarıya ula șması mümkün görünmemektedir.
Bu nedenle, Nasreddin Hoca ve fıkralarının e ğitim yönünden incelenmesi ve
de ğerlendirilmesi, bu çalı șmayı sadece akademik yönden de ğil toplumsal geli șmeye
katkısı açısından da önemli kılmaktadır.
Varsayımlar
− Ara ștırmaya konu olan Nasreddin Hoca, ait oldu ğu dönemin genel bilinçlilik

16 Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Dü șünceleri, s: 130.
17 Hasan Akgündüz, “E ğitime Dair Kuramsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007).

13
düzeyini a șan ve etkisi Türk insanının bireysel/toplumsal varo lu șunda günümüze
uzanan bir gerçekliktir
− Ara ștırma Nasreddin Hoca’nın fıkralarını e ğitsel de ğerler ba ğlamında irdeleme
ve bu yansımaların kayna ğı olan e ğitici benli ği/bilinç geneti ğini bütünsel
de ğerlendirme özelli ğine sahiptir.
− Ara ștırma Nasreddin Hoca’nın varolu șunu günümüze ta șıyan kaynaklar temel
alınarak, fıkralar üzerinde e ğitsel de ğerler açısından içerik çözümlemesi
yapılmak suretiyle biyografik/monografik inceleme i çin yeterli bir yöntemle
gerçekle știrilmi știr.
Sınırlılıklar
− Ara ștırma, Nasreddin Hoca’nın fıkralarına yansıyan e ğitici ki șili ği ve e ğitsel
de ğerleri belirlemekle sınırlıdır.
− Ara ștırma, Nasreddin Hoca fıkralarına ait kaynaklar tem elinde literatür tarama
ve içerik çözümlemesiyle sınırlıdır.
Tanımlar
Fıkra: Toplumdaki her türlü olayı kaynak alarak, insanları n dikkatlerini o
olaylar üzerine çekebilen, güldürücü, güldürürken d ü șündürücü, ders verici, kısa ve düz
yazı biçiminde Halk Yazını ürünleridir.18
Eğitim: İnsanın evrimsel dürtüsüyle evrim vizyonu arasındaki yolculu ğu
kılavuzlayan do ğal bir dinamiktir ve tamamen evrende var olan dönü ștürücü ya șam
enerjisine kanal olma șeklinde kar șımıza çıkar. 19
Proaktif Bilinç: Ruhsal do ğada ba șlangıçsız ve sonsuz cevherdir. 20

18 Hakan Ülper , ”Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden İncelenmesi” konulu Tezi
(İzmir,2002), s:10.
19 Hasan Akgündüz, “E ğitime Dair Kuramsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007), s:8.
20 Hasan Akgündüz, a.g.k., s:30.

14
Do ğal De ğerler: İnsanın asli do ğasında sevginin açılımı, çerçeveleyen ölü de ğil
ya șayan ruhsal, zihinsel ve fiziksel bedene kodlanmı ș olan skaladır. 21
Yapay De ğerler: Sınırlı aklın sınırsızlık hakkındaki öngörülerini a șılamak ve
onu ko șullandırmaktır. 22
Di ğer tanımlar metin içinde yeri geldikçe açıklanacakt ır.
Yöntem
Ara ștırma Modeli: Ara ștırma; kaynak taramaya dayalı olarak, genel tarama
tekni ği ve içerik çözümlemesi ile elde edilen bilgilerin yorumlanmasıyla yürütülmü ștür.
Böylece, ara ștırmanın biyografik/monografik kaynak taraması ve i çerik çözümlemesi
niteli ğinde oldu ğu söylenebilir.
Çalı șma Evreni: Ara ștırmanın evrenini tüm Nasreddin Hoca fıkraları
olu șturmaktadır.
Verilerin Toplanması: Ara ștırmada, literatür taraması ile Nasreddin Hoca
hakkında yapılan ulusal-evrensel kitap ve makale tü rü çalı șmalara ula șılmı ștır. Daha
sonra hipotez testine esas te șkil eden Nasreddin Hoca fıkralarının yayınlandı ğı
kaynaklar toplanmı ștır.
Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumu:
Ara ștırma problemi belirlenirken, öncelikle alanla ilgi li kuram ve uygulamalar
ile daha önce bu konuda yapılan tez çalı șmaları ele știrel gözle incelenmi ș ve konuyla
ilgili bulgular tartı șılarak konunun olgunla șması sa ğlanmı ștır.
Ara ștırma, Nasreddin Hoca ile ilgili kaynakların incele nmesine ve Nasreddin
Hoca fıkralarının içeriklerinin çözümlemesine dayan maktadır. Bu nedenle öncelikle
konuyla ilgili kaynak taraması yapılmı ș, belirlenen kaynaklardan elde edilen bilgiler
de ğerlendirilerek, bu bilgiler do ğrultusunda fıkralar e ğitsel açıdan yorumlanmaya
çalı șılmı ștır.

21 Hasan Akgündüz, a.g.k., s:6.
22 Hasan Akgündüz, a.g.k., s:23.

15
1. NASREDD İN HOCA’ NIN YA ȘADI ĞI KÜLTÜREL ORTAM, HAYATI ve
EĞİ TİCİ K İȘİ LİĞİ

1.1. Nasreddin Hoca’nın Ya șadı ğı Kültürel Ortam: Medrese ve Tekke Çevresi

Nasreddin Hoca'nın ya șam yılları olarak Fransızca Büyük Ansiklopedi'de 12 08-
1284 yılları görülmektedir 23 . Nasreddin Hoca'nın ya șadı ğı devir üzerine yapılan
tartı șmalar ve eldeki bilgi ve belgeler bizi Nasreddin Ho ca'nın 13. yüzyılda ya șadı ğı
noktasına getirmektedir.
Bu konuda iki yakla șım vardır. Birincisi Yıldırım Beyazıt zamanında ya șadı ğı
șeklindedir. Nasreddin Hoca ile ilgili kaynakların b ir kısmında, bazı eski letâif
mecmualarında bu tür bir bilgi yer almaktadır. 24 Mesela Evliya Çelebi bu görü ștedir.
Yine Cumhuriyet devrinde Nasreddin Hoca ile ilgili kitabı bulunan bazı yazarlar bu
görü șü payla șmaktadır. Bazı batılı yazalar da bunlara dayanarak aynı iddiayı dile
getirmi șlerdir. Mesela Kandemir, Diez, Goethe, Hammer bu gö rü ștedir. Ama
dayandıkları kaynak Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi 'dir. 25 Bu görü șün do ğrulu ğu
bugün tam olarak ispatlanamamı ștır. Çünkü ortada Nasreddin Hoca'nın Selçuklu Sulta nı
I. Alâeddin’le beraber ya șadı ğını belirten hikâyeler ile Timur'un 1402'de Ankara' ya
geli șinden 9 yıl önce, yani 1393'te Nasreddin Hoca'nın t ürbesini ziyaret eden 26 Yıldırım
Beyazıt'ın sipahi erlerinden Mehmet'in türbe sütunu ndaki yazısı 27 , Nasreddin Hoca'nın
1208 ile 1284 yıllan arasında ya șadı ğının kanıtıdır.28
Fakat son ara ștırmalar da dikkate alındı ğında a ğırlık hatta kesinlik kazanan
görü ș, ikinci görü ș, yani Selçuklu devrinde ya șadı ğı görü șüdür. Sivrihisar Müftüsü
Hasan Efendi, Șemsettin Sami, Bursalı Mehmet Tahir, Fuad Köprülü, İsmail Hami
Dani șmend, İbrahim Hakkı Konyalı ve bunları referans alan yaban cı ara ștırmacılara
göre Nasreddin Hoca, Selçuklu devrinde ya șamı ștır. 29

23 La Grande Encylopedie. Nasreddin . Cilt: XVI, s:102.
24 Lamiii Çelebi, Letaif . 25 İbrahim Hakkı Konyalı, Nasreddin Hoca . Yedi İklim Dergisi, a.g.s. s:169.
26 Kemal Uzun. Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:34.
27 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:8.
28 Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca , s: 16. 29 Eflatun Cem Güney, Nasreddin Hoca Fıkraları , s: 209.

16
Yukarıdaki kaynaklardan çıkan sonuca göre Nasreddi n Hoca 13. asırda Anadolu
Selçukluları zamanında ya șamı ștır. Bu devir, I. Sultan İzzettin Keykavus (1211–1219),
I. Alâeddin Keykubad (1219–1237), II. Gıyâseddin Ke yhusrev, (1237–1246) II. İzzettin
Keykavus (1246–1257), IV Kılıçaslan (1256–1257), II . Sultan Alâeddin Keykubad
(1249–1254), III. Gıyâseddin Keyhusrev (1266–1281) ve III. Alâeddin Keykubad
(1297–1277)'ın yöneticilik yaptı ğı zamanlardır. 30 Bu dönem, Anadolu Selçuklu
Devleti'nin gerileme dönemine denk gelmesi itibariy le bir çöküntü dönemidir.
13. yy. Anadolu’da siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel olayların en fazla
oldu ğu ve etkilerini daha sonraki yüzyıllarda da sürdürd ü ğü bir de ğișim ve olu șum
ça ğıdır. 13. yy.ın Anadolu Selçuklu Devleti tarihi, ön üne geçilmez bir batı ș ve yıkılı ș
dönemini ya șamıștır. Bunun ba șlıca nedenleri șunlardır 31 :
—13. yy. Haçlı Sava șlarının yarattı ğı yoksulluk,
—Mo ğol saldırısından kaçan ve Sivas, Erzurum, Erzincan' a
yerle știrilen yüz binlerce Türkmen göçmeninin beslenme zo runlulu ğu,
—Selçuklu Devleti'nin 1243 Köseda ğ sava șı yenilgisinden sonra
bütün Anadolu'ya yayılan Mo ğol ordusunu besleme zorunlulu ğu,
—Selçuklu sultanlarının iç sava șlar için kiraladı ğı Suriye ve Mısır askerlerini
besleme zorunlulu ğu,
—Halkın omuzlarına yüklenen a ğır vergilerin ödenmesi zorunlulu ğu,
—Anadolu Beylikleri'nin israf ve sefahat masraflar ını ödeme zorunlulu ğu.
Bu özetleme, 13. yüzyıl Anadolu halkının üzgün dur umunu, Kızıl Hamit, Cemri,
Hatıro ğlu ayaklanmalarını, kadınları ile birlikte sava șan Babalılar ba șkaldırısı ve 1241
de Baba İshak'ın idamı olaylarının nedenlerini belirtmeye ye tecektir. Nasreddin
Hoca'nın ya șadı ğı yıllardaki Selçuklu sultanlarından yalnız Alaetti n Keykubat dönemi
(1219—1236), Anadolu Selçuklu Türkleri için 17 yıll ık bir mutluluk getirmi ș, bunun
dı șındaki yıllarda halk, ekonomik bunalımlar içinde ya șamı ștır. Özellikle 1243 Köseda ğ
yenilgisinden sonra, her bakımdan sıkıntıların yo ğunla ștı ğı karanlık bir dönem
ba șlamı ștır.32

30 Türk Ansiklopedisi, C.l, s: 138
31 Șükrü Kurgan, “Nasreddin Hoca Üzerine” I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildir ileri,
Ankara.
32 Ahmet Ya șar Ocak. “Nasreddin Hoca’nın Ya șadı ğı Sosyal Çevre” I. Milletlerarası Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri, Ankara; Tuncer Baykara, “Nasreddin Hoca ve Dönemi” I. Milletlerarası

17
Bu arada Haçlı saldırıları da Anadolu'da aynı menf i neticeleri vermi știr. Son dört
haçlı seferi, Nasreddin Hoca'nın ya șadı ğı yıllarda meydana gelmi știr. Bu seferlerin de
çok tahrip edici etkileri olmu ș, özellikle yoksulluk çok ciddi bir probleme dönü șmü ștür.
"O kadar ki, kimi yerlerde halk, 1299 kıtlı ğı yüzünden ölü hayvan hatta ölü insan eti
yemek zorunda kalmı ștır." 33 Sosyal ve siyasi huzursuzluklar çok artmı ștır. 34 Nasreddin
Hoca'nın ço ğu fıkralarında bu dönemin sıkıntılarına ili șkin anlatımlar vardır.
Halkın bu umutsuz ya șamı, ancak ölümden sonraki mutlulu ğa inanmak
sonucunu do ğurmu ș, bu inançla Nasreddin'in ça ğda șı olarak Mevlana, Yunus Emre gibi
mistik ozanlar yeti șmi știr. Her üçünün birlikte ya șadıkları zaman, 1239—1273 arası,
yani 34 senedir. 35 Nasreddin Hoca, aynı zamanda Hacı Bekta și Veli, Șeyh Edebali ve
Șeyyat Hamza ile de ça ğda ștır. 36 İș te böyle bir karga șalık devrinde bu isimler, ne
yaptıysa, nasıl bir misyon üstlendilerse Nasreddin Hoca da onu yapmı ș, aynı misyonu
üstlenmi știr.
Onlar șiirleriyle, manevi telkinleriyle, ir șat hizmetleriyle halka ve yöneticilere
iman ve ahlâk a șılayıp bu zor dönemin en az bir zararla kapatılması na u ğra șırken
Nasreddin Hoca da çekilen sıkıntıları nükte ile teb essümle, bilgelik ve ders dolu
fıkralarıyla dindirmeye çalı șmı ș, insanlara ümit ve ya șama sevinci vermi știr. Do ğru olan
davranı șları göstermi ș, yanlı ș olanlardan kurtarmaya gayret göstermi știr. Konyalı'nın
ifadesiyle "Onun hikmet ve hisse dolu fıkraları yıkılı ș ve devrili ș devrinin tozların,
dumanları arasında bunalanlara ümit ve ne șe veren bir șim șek olmu ștur." 37 Do ğudan
bir felaket ve kahır seli gibi gelen Mo ğol istilasının zehirledi ği bir cemiyetin acılarını,
fıkralarıyla dindirmeye çalı șmı ș, onun fıkraları bunalanlara ümit vermi știr. Onları
"İslâmî ahlâk paradigması içinde tefekküre yöneltmi știr." 38 Böylece Anadolu'nun Haçlı
ve Mo ğol saldırılarıyla kanayan yaraları tedavi edilmeye çalı șılmı ștır.

Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Ankara; Alpa y Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca ,
s:21-23.
33 Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca , s: 18. 34 Șükrü Kurgan, “Nasreddin Hoca Fıkralarında Türk Halk Ya șayı șının İzleri” Türk Dili Dergisi, Sayı:
207, s:844.
35 Șükrü Kurgan, “Nasreddin Hoca Üzerine” I.Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildir ileri,
Ankara,1989.
36 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s:19.
37 Nükhet Tör, Doktara Tezi, s:12.
38 Ali Günvar, Yedi İklim Dergisi, s:10.

18
İș te Nasreddin Hoca'yı ve di ğer alp erenleri ortaya çıkaran șartlar, böylesine
mutsuz bir ça ğın olaylarıdır.
Nasreddin Hoca ve ça ğda șı kahramanların bu misyonlarıyla ilgili șu bilgiler de
bir hayli ilginçtir: Bir yazar, Nasreddin Hoca'nın ve ça ğda șı maneviyat büyüklerinin
hizmete davet edilmelerini ve onların da buna talip olmalarını șu șekilde
yorumlamaktadır: 39
"1243'te, Köseda ğ Sava șı'nda, Selçuklular, Mo ğollar'a yenildiler.
Selçuklu, da ğıldı. Selçuklu hükümdarı, dönemin alp erenleri olan
Yunus'u, Mevlâna'yı, Șeyh Edebali'yi ve Nasreddin Hoca'yı ça ğırdı. Ve
dedi ki: ‘Ey alp erenler! Selçuklu Devleti yıkıldı. Ama Türk devletsiz,
Türk bayraksız, Türk yurtsuz ya șayamaz. Bayra ğı dalgalandıracak ve
yeni bir yurt kurabilecek akla, bilgiye, beceriye s ahip olan Ertu ğrul
Bey'i, Bilecik-Sö ğüt'e gönderiyorum. Sizler, Anadolu'nun sözü geçen a lp
erenlerisiniz. İnsanları bilgilendirin. Ertu ğrul Bey'e yönlendirin.’
Sö ğüt'te a șiretten beylik, beylikten devlet, devletten bir cih an
imparatorlu ğu kurulmasında eme ği geçenlerden biri de Nasreddin
Hoca'dır." 40
Böylece Nasreddin Hoca'nın, di ğer önderler gibi Osmanlı Devleti'nin kurulu șun-
da çok önemli bir görev üstlenmi ș olabilece ği bu ifadelerden anla șılmaktadır.
Bu dönemde resim ve çizgiye bir mizah ve ele știri unsuru olarak rastlanmaması
İslamiyet inancına göre resim yapmanın günah sayılma sındandır.
Nasreddin Hoca’nın ya șadı ğı dönemde İslami e ğitim gelenek ve felsefesi
kendini göstermektedir. Genel olarak İslam’ın e ğitsel duru șunda; biri çevreden-
merkeze, biri merkezden çevreye i șleyen iki dönü șüm projesi ortaya çıkar. Birincisi
İslami ö ğretinin teorik-algısal-ölü argümanlarından yani ina nma-bilme ve yapmaların
olu șturdu ğu rituel a ğırlıklı ko șullayıcı-medrese e ğitimi-zahiri ve entelektüel e ğitim;
ikincisi ritüel ve laf boyutu nispeten daha az, den eysel boyutu a ğırlık kazanan toplumsal
dönü șümü bireysel dönü șüme endeksleyen spritüel batini tekke e ğitimidir. 41 Nasreddin
Hoca’nın ya șamında ön plana çıkan medrese ve tekke çevresinin; onun ki șili ğine ve
fıkralarına etkisi fazlasıyla hissedilmektedir. Med rese e ğitim gelene ği bir kaynakta
șöyle ifade edilmektedir:

39 3Nokta.com, 22.09.2004.
40 Yavuz Donat, “Hoca’nın Torunları” Sabah Gazetesi, 05.05.2004, s:21.
41 Hasan Akgündüz, “Eğitime Dair Kurumsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007).

19
Medrese e ğitim gelene ği dünya e ğitim tarihinde bir çok uygarlı ğa
öncülük eden kitlesel e ğitim hizmeti üretmi ș olan örgütlü bir e ğitim
duru șudur. Müslüman toplumların ilk tarihsel varlık alan ında bilhassa
Türklerin örgütlenme becerisiyle ortaya çıkan bu ge lenek batılı ülkelerin
zümresellik blokajıyla asırlar sonra gerçekle știrebildi ği-toplumun bütün
katmanlarını içine alan tam yapılandırılmı ș bir yaratıcı e ğitim
deneyimini içermektedir. Selçuklu kültür çevresinde n örgütlenen bu
gelene ğin Osmanlı’da biçimsel olarak zirveye ula ștı ğı, Avrupa’da
üniversitelerin kurulu șuna ilham oldu ğu ve İslam dünyasının
modernle șme öncesi dönemlerinde bir örneklik e ğitim modeli vizyonunu
temsil etti ği söylenebilir. Bu saptamalar medresenin ve karakte rize etti ği
eğitim hizmetinin somut-biçimsel-nicel boyutuyla ilgi lidir. Tarihsel ve
sosyal veriler aynı cesaretli saptamaları nitelik a çısından yapmaya
imkan tanımamakta, biçimsel olarak Müslüman topluml arın yükseli și ve
șansı olarak görülen bu olgunun hayatın kalıcı de ğerleri bakımından bu
denli kıymet arz etmedi ği hatta do ğal de ğișimi ve evrimle șmeyi sabote
eden bilinçsizlik formunu peki știren bu kurum ve kurumsal çalı șma
projesinin bir çok uygarlıktaki yapıla șmı ș e ğitim gibi Müslüman
uygarlıklar açısından tam tersine bir șanssızlık oldu ğu söylenebilir.
Bunu haklı çıkaran nedenler; medresenin karakterize etti ği e ğitim
duru șuna yön veren de ğerlerde ifadesini bulmaktadır. Yani e ğitim
amaçları-ifade içeri ği ve ifade üslubu burada kar șımıza çıkar. Medrese
eğitiminin dönü ștürücü performansını sınırlayan temel karakteristik ;
deneysellikten uzak olu șu, tamamen ölü argümanlar niteli ğindeki inanç-
bilgi-ritüel yapmalara dayanıyor olmasıdır. Medrese e ğitiminde insanı
nesnel dünyayla ba ğlantıya geçiren ve dı ș nedensellik açısından
kültürleyen bilinç devreleri dünyevile șme korkusuyla büyük ölçüde
dı șlanmı ștır. Aynı durum insanın tabiatına güvensizlik konus unda da
kar șımıza çıkar. İnsan bilincinin kendi ile ileti șimini tez hisseden
devreler formal șeriat ölçütlerine uygun olmadı ğı, șeytanın hileleri ve
vesvesesi olarak görüldü ğü için yine kapsama alanı dı șında
bırakılmı ștır. Ortada kalan yegane malzeme dı ștan belirlenmi ș ölçütleri
tartı șmasız kabullenen “yüzeysel zihin”dir. İnsan evcille știrilmesi
gereken bir vaka ve kitle olarak kabul edilmi știr. Kalbe köklenmeyen
dogmatik inanç-bilgi-yapma kalıplarına ko șullanma cezalandırıcı
kurgusal tanrıya insanın ileti șimini teminat altına alacak sigorta olarak
kabul edilmi știr. Bu tamamen korku egemen bir yakla șımdır. Bir e ğitim
projesi ve ya șam felsefesinde dı ș kural enflasyonu evrimle șmeyi
hızlandıran de ğil sekteye u ğratan bir argümandır. Do ğaya
yabancıla șmanın yani ruhani küçülmesinin göstergesidir. Çünkü e ğitim
insan bilincini kurallarla bloke etme de ğil, bilinç özgürle șmesini
kısıtlayan sosyal zincirleri ortadan kaldırma faali yetidir. Yazılı-sözlü-
yapay kurallar insanı kendine yabancıla ștırma sürecini hızlandırır.
Çünkü gerçekte insanın içsel potansiyelini ifadesi bu potansiyele
kodlanmı ș do ğal de ğerler skalasını ortaya çıkarır. Dolayısıyla insanın

20
dı ștan belirlenmi ș kurala ihtiyacı yoktur. Onun tek ihtiyacı do ğal
özgürlü ğünü ifade serbestli ğidir. 42
Selçuklu’nun son dönemindeki istikrarsızlık dönemi , toplumun kültür aktarma
ve geli știrme i șlevlerinin hemen bütünüyle tekke gelene ği tarafından üstlenildi ği zaman
dilimidir. Çünkü Mo ğol istilası ve haçlı seferleriyle i șlevini yitirmeye yüz tutan
medreselerin yeri tekkeler vasıtasıyla telafi edilm eye çalı șılmı ștır. Genel olarak tekkeler
vakıf destekli sivil bir örgütlenmedir. Tekkeler; p eygamberlik, ahiret, varlı ğın birli ği,
bilgide bütünlük, bilgiden hikmet ve marifete geçi ș kabilinden stratejik sorunlara
eğilmi ș, tasavvuf denilen kaynaktan beslenmi știr. Medreseler sistemin maddi ve zihni
boyutunu, tekkeler ise ideal, kalp ve ufuk boyutunu temsil etmektedir. Bunlar birbiriyle
çatı șan de ğil, birbiriyle etkile șim ve ili șki içerisinde olan kurumlardır.43
Nasreddin Hoca, İslamiyetle ilgili farklı yorumların ortaya çıktı ğı, tasavvuf
anlayı șının yaygınla ștı ğı bir dönemde ya șamı ștır. Tasavvuf anlayı șına göre, korku
temeline dayanan bir tanrı inancı yerine sevgi teme line dayanan bir inanç ön plana
çıkmaktadır. Dolayısıyla insan ya șamında önemli etkisi olan din kurallarındaki bu
hümanistik yakla șımın izleri Hoca’nın fıkralarında sıkça görülür.
Onu, kendi ya șadı ğı șartlar içinde de ğerlendirerek daha do ğru sonuçlara ula șmak
söz konusu olur. Zira Nasreddin Hoca’nın; bu kültür yapısı içinde, kültürün kendi
esasları çerçevesinde de ğerlendirilmesi gerekir. Kaldı ki, Wellek'in 44 edebiyat-toplum
ili șkisini anlatırken belirtti ği "Edebiyat hayatı temsil eder, hayat ise geni ș ölçüde sosyal
bir gerçektir… Edebî eserler, sosyal olayların if adesi ve sosyal vesikalardır…"
ifadesiyle, Eliot'un 45 ; "Sanatta, edebî eserde ya șayan duygu șahsî de ğildir, o sanatkârın
içinde ya șadı ğı toplumun ortak duyularıdır." ifadesi bu dü șünceyi desteklemektedir.
Buradan hareket ile Nasreddin Hoca'nın ki șili ği ve Nasreddin Hoca ismine mal edilerek
anlatılan fıkraların mantı ğı daha kolay yakalanabilir. Zira sadece Nasreddin H oca de ğil,
herhangi bir ki și de kendi içinde ya șadı ğı çevreyi algılar. Bu algılayı ș geçmi ște
ya șananları o anın de ğerleriyle yorumlama sonucunu do ğurur. Fıkraların yeniden
olu șması dönemin kültürü, ya șam tarzı ve anlayı șına paralellik gösterir. Hal böyle

42 Hasan Akgündüz, a.g.k.
43 Hasan Akgündüz, Osmanlı Medrese Sitemi, s: 220-227.
44 İsmet Çetin, Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri ( Ankara,1997), s:6.
45 İsmet Çetin, a.g.e.

21
olunca Nasreddin Hoca adına ba ğlı olan fıkralardan hangilerinin Nasreddin Hoca'nın
ya șadı ğı dönemde, hangilerinin daha sonraki dönemlerde te șekkül ettiğini bulmak için,
fıkralar ile kültürel yapının kar șıla ștırmalı olarak ele alınması gerekecektir.46
1.2. Nasreddin Hoca ile Fıkraları Hakkındaki Ba șlıca Belge ve Kaynaklar
“Nasreddin Hoca tarihi bir ki șilik midir? Hangi ça ğda, nerede ve nasıl
ya șamı ștır. Yoksa bir hayal ve efsane kahramanı mıdır? Ba șka Nasreddinlerle
karı ștırılmı ș mıdır? Ki șili ği ve dünya görü șü nasıldır? Sadece güldüren bir adam mıdır?
Yoksa aynı zamanda güldürürken dü șündüren bir halk bilgesi midir?” Bu ve benzeri
sorulara sa ğlıklı cevap verebilmek için önce elimizdeki kaynakl ara ve belgelere bakmak
gerekmektedir.
Yazılı Belgeler
Nasreddin Hoca ile ilgili önem ta șıyan asıl kaynaklar, bu konudaki yazılı
belgelerdir. Bu belgelerin en önemlileri șunlardır:
Letâifnâme:
Lâmiî Çelebi'nin(1472–1527) yazmaya ba șladı ğı ve o ğlu Abdullah Çelebi
tarafından tamamlanan bu eserde Nasreddin Hoca'dan bahsedilmekte ve fıkralarına yer
verilmektedir. 47
Saltuknâme:
Ebu'l Hayr Rumî'nin 1480'de Fatih'in o ğlu Cem Sultan'a sundu ğu ve Sarı
Saltuk'un Anadolu ve Balkanlardan derlenen menkıbe ve kerametlerinin anlatıldı ğı, dinî
ve millî rivayetlerin yer aldı ğı bu eserde de Nasreddin Hoca'nın hayatı, ki șili ği, fıkraları
ve Sarı Saltuk'un Nasreddin Hoca'yı Sivrihisar'da z iyaret etmesinden
bahsedilmektedir. 48
Kitâb-ı Mir’at-ı :
Bayburtlu Osman tarafından 1581’de yazılan bu eserd e Nasreddin Hoca "Evliya-
ı kiram" arasında zikredilmektedir. 49

46 İsmet Çetin, a.g.e.
47 M. Fuat Köprülü, Nasreddin Hoca , s: 21; Mustafa Kutlu, “Nasreddin Hoca” Türk Ede biyatı, sayı
255, s: 8; Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:13.
48 Mustafa Duman, “Nasreddin Hoca” Yedi İklim Dergisi, Nasreddin Hoca Özel Sayısı, s: 25; Al pay
Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:10.
49 G. Tarıman Ceniko ğlu, Nazım Diliyle Nasreddin Hoca Fıkraları , Konya'da Kültür ve Sanat, s:126.

22
Pendname:
1527'de mesnevi (her ikili ği birbiriyle uyaklı manzume) biçiminde yazılan
Pendname, atasözleri, ö ğütler, hikâye ve fıkralar bakımından önemli bir kay naktır. I.
Selim'in (Yavuz) Mısır seferine katılan Güvahî bunl arı Anadolu'dan derlemi ș, nazımla
kaleme almı ștır. 50
Gencîne-i Râz:
Yahya Beyin (öl. 1582) Pendnâme' den 13 yıl sonra, 1540'ta yazdı ğı Gencîne-i
Râz (Giz Hazinesi) adlı mesnevisinde de Nasreddin H oca fıkralarına rastlanmaktadır.
Bunlardan biri, "Bozukluk kararda de ğil bal çömle ğindedir" esprisinin bulundu ğu, 20
ikilikten olu șan fıkradır.51
Seyahatname:
Evliya Çelebi, gezileri esnasında Ak șehir'e u ğramı ș ve Hoca'nın kabrini ziyaret
etmi știr. Seyahatname'de bu ziyareti anlatan ve Hoca'nın ki șili ği ile ilgili bilgiler veren
bir bölüm vardır. 52
Tuhfetü'l Harameyn:
17. yüzyıl divan șairlerinden Yusuf Nabi (1642–1712) 4. Mehmet zamanı nda
hacca gitmi știr. Hac yolculu ğunda gördüklerini, Tuhfetü'l Harameyn adlı kitabını da
Osmanlıca olarak yazmı ștır. Nasreddin Hoca’dan da kitabında bahsetmi știr.
Mecmua-i Maarif:
Sivrihisar Müftüsü Hasan Efendi'nin, șer'iye sicil kayıtlarından hareketle 1861
yılında hazırlamaya ba șladı ğı bu eser șu ana kadar Nasreddin Hoca konusunda en
önemli kaynak durumundadır. Nasreddin Hoca'nın nere li oldu ğu, do ğum yeri ve yılı,
nerelerde bulundu ğu ve öldü ğü, șahsiyeti hakkındaki bilgilerin ço ğu bu kayna ğa
dayandırılmaktadır. 53
Hoca'nın fıkralarını atıfta bulunan șairler:
15. Asır șairlerinden Kaygusuz Abdal'ın Budalanâme isimli ese rinde Nasreddin
Hoca'nın bir fıkrasına atıf vardır. Bu atıflara 17. yy.da divan șairi Nabi'de, 19. yy. halk
șairi Refiki ve Seyrânî'de, ayrıca 20. yy. șairi Hüdâyî'de da rastlanmaktadır. 54

50 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:14.
51 Alpay Kabacalı, a.g.e., s:14.
52 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. 3, s:16.
53 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca , s:22.
54 Ceniko ğlu, a.g.e., s:126.

23
Așğ ıda isimleri belirtilen yazarların Nasreddin Hoca’y ı ve onun fıkralarını konu
alan kitapları bulunmaktadır:
Șemsettin Sami, Bursalı Mehmet Tahir, Çaylak Çelebi, Veled Çelebi, Fuad
Köprülü, İsmail Hami Dani șmend, İbrahim Hakkı Konyalı, Abdülbaki Gölpınarlı,
Pertev Naili Boratav, Șükrü Kurgan, Ahmet Kutsi Tecer, Șükrü Elçin, Mehmet Önder,
Saim Sakao ğlu, Fikret Türkmen, M. Sabri Koz, Mustafa Duman gib i yerli; Tahmasıp
Ferzeliyev (Azeri), B. Adambayef (Kazak), Mihail Gu bo ğlu (Gagavuz), Nimetullah
Hafız (Yoguslav),Veliçko Valcev (Bulgar), Masao Mor i (Japon), Dieter Glade (Alman),
Jean-Paul Garnier (Fransız),Warran Walker (Amerikal ı) yabancı bilim adamlarının
konuyla ilgili kitap ve makaleleri, Nasreddin Hoca hakkında bilgi veren yazılı
kaynakların ba șlıcalarıdır. 55
Anadolu’nun Mo ğol istilası sırasında, büyük yanma ve yıkılmalar ol du ğu
bilinmektedir. Bu arada Nasreddin Hoca ile ilgili p ek çok eserin yok oldu ğu
dü șünülmektedir.
Geriye kalan yazmaların ço ğu dı ș ülkelerde bulunmaktadır. Yurdumuzda bu
eserlerden bulunanlar, bilinenler ve yerleri kısaca șunlardır 56 :
—Dil Tarih Co ğrafya Fakültesi, İsmail Sencer Kitaplı ğı – Ankara: Hikâyat-ı
Hoca Nasreddin, 1777, 142 yaprak.
—Konya – Ak șehir Halk Kütüphanesi: 635 No.da kayıtlı. Nasreddin Hoca
Letaifi, İstanbul Emniyet Matbaası,1839 tarihinde basılmı ș, 39 sayfa.
—Antalya – Elmalı Halk Kitaplı ğı, No: 3032, Tarihi:1876, Yaprak sayısı: 78,
Hoca Nasreddin'in Latifeleri.
—Afyon Gedik Ahmet Pa șa Kitaplı ğı, No: 18315, Nasreddin Hoca Hikâyeleri,
Mütercimi: Seyyit Burhanettin Mevlânâ Celâlettin, T ercüme: 1890, 30 yaprak.
—Ankara – Hacettepe Üniversitesi, Türk Dili ve Edeb iyatı Ar șivi.
—Hazâ Tercüme-i Nasreddin Efendi Rahme,50 yaprak, e serde 134 fıkra vardır.
(Bir kopyası İngiltere Oxford B. kitaplı ğında)
Așağıda kısaca sıralanan dı ș ülkelerdeki yazmaların mikro filmleri Ankara –
Milli Kütüphanede bulunmaktadır:

55 M. Sabri Koz, Yedi İklim Dergisi, a.g.s., s: 43-51; Ceniko ğlu, a.g.e. , s: 20; Yeni Türk Ansiklopedisi,
C. 7, s: 2600.
56 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması , s:46-50.

24
—Özbekistan, Özbekistanlı Prof. Dr. Hadi Zarif Kita plı ğı, Letaifi-i Hace
Nasreddin. 1863. (Bu eser Rumca'dan Özbekçeye çevri lmi știr. Bu ülkede, ba șka
yerlerde de Hoca'nın yazmalarının bulunabilece ği sanılıyor.)
—Avusturya: Viyana Milli kitaplık: Nasreddin Chodsc ha, 45 yaprak, bu eserde
24 fıkra bulunuyor. Kod: 450;Ten șit-el Mecalis,31 yaprak. (Eser üç bölüm: N. Hoca
fıkraları, Șair Lamii'nin öyküleri, kadın konulu fıkralar.), Ko d 407.
—Almanya: Berlin Devlet Kitaplı ğı: Kitab-ı Nasreddin Hace: 25 yaprak. Tarih
yok. No: A–8.121;Hoca Nasreddin Efendi'nin nasihatl eri. 275 atasözü ve Nasreddin
Hoca vecizeleri. No: 25.
—Hollanda: Groningen Üniversite Kitaplı ğı: No: 488 –12. Satın alma tarihi:
1677. Yazılı ș daha eski olmalı. 79 yaprak, Ba șlayı ș: Raviyan-ı ahbar ve Nakliyan-ı asar
rivayet ederler ki Nasreddin Hoca derler. Sivrihisa r'da bir aziz vardı. Bu eserde 76 fıkra
bulunmaktadır; Leinden Üniversite Kitaplı ğı: No: 1132 Hollanda Büyükelçisi Levinus
Marner, 1665'de İstanbul’da satın almı ș. Eserin yazılma tarihi yok. Eserde 54 fıkra
yazılıdır.
—Fransa’da bulunan Nasreddin Hoca yazmaları:
1-No:326 Letaif-i Nasreddin Hoca, Tarih:16.yüzyıl s onu, 92 yaprak.
Anlatıma ba șlayı ș: Raviler șöyle rivayet ederler kim. Mikrofilm: Milli
kütüphane: 4930.
2-No: 423 Kitab-ı Hace Nasreddin. Yazarı: Mehmet, T arih: 1676, 35
yaprak, 112 fıkra, Mikrofilm: Milli Kütüphane. MFA 4931.
3-No: 395, Letaif-i Nasreddin Hoca, Yazarı: A. Gall and, Tarih: 17.
yüzyıl ikinci yarısı, yaprak: 319, kırmızı maroken ciltli 15. Lui armalı.
4-Paris Bibliotheque Nationale Supplement Türk Kita plı ğı: No: 1408
Mecmua-i Resail, Tarih: 1772, 230 yaprak, mikro fil m: Milli Kütüphane MFA
(A) 4925 No.dadır.
5-No: 1395, Kikâyat-ı Nasreddin Hoca, Yazarı: Sali h, Tarih: 1793, 48
yaprak, Ba șlayı ș: Raviyan-ı ahbar ve Nakilan-i asar rivayet ederler ki…
Mikrofilm. Milli Kütüphane MFA 4928.
6-No: 1396, Mecmua-i Resail, 48 yaprak, Yazarı: Sal ih, mikro film: Milli
Kütüphane 4922.
7-No: 1397, Mecmua-î Resail, 43 yaprak, mikro film: 4923.

25
8-No: 4925, Mecmua-i Risail, 44 yaprak, mikro film: 4924.
—İngiltere'de bulunan Nasreddin Hoca yazmaları:
1-OXFORD Bodleian Kitapl ğı: No: 672 Nasreddin Hoca'nın Bazı Letaif-
i menakıplarıdır. 60 yaprak. (Bazı bölümleri; Letâi f-i hikâyeler, Manidar
Meseller)
2-No: 185, Hikayat-i Kitab-ı Nasreddin, Yazılı ș: 1571.Yazan: Hüseyin,
yaprak sayısı 31. 43 fıkra vardır.
3-No: 178 Hikayat-ı Nasreddin Hoca, 50 yaprak, anla tı: "Hoca bir gün
minbere çıkıp vaaz ederken" diye ba șlar. A. Laud adlı bir șahıs tarafından 1635
tarihinde, bu kitaplı ğa hediye edilmi știr.
5-No: M.42, Hikayat-ı Nasreddin Hoca, Yazarı:Yus uf Hoca.
6-3 Bölümlük Bir Eser: 53 Yaprak. (1.Türkçe Tekellü mat; 2. Durub-ı
Emsal Beyanındadır: 290 atasözü; 3.Kitab-u Hoca Nas reddin, 31 Nasreddin
Hoca Fıkrası yazılıdır. Bu eser 1752 tarihinde G. W ood adlı bir șahıs tarafından
bu kitaplı ğa hediye edilmi știr.)
7-No: 3483 Hikayat-ı Hace Nasreddin, Tarih 1810, 88 yaprak, 61 fıkra
vardır.
Mezar Ta șı Kitabeleri
—Sivrihisar'ın eski mezarlı ğında Fatma isimli kızına ait olan ve önce Konya
Mevlana Müzesi'ne ardından Ak șehir Müzesi'ne götürülen mezar ta șıdır. Bu ta ș, kazı
çalı șmalarıyla ortaya çıkarılmı ștır. 57
—Nasreddin Hoca'nın türbesinde Nasreddin Hoca’nın ayakucunda bulunan ve
kızı Dürr-i Melek Hatuna ait kitabe. 58
—İstanbul'da Nasreddin Hoca soyundan kimselere ait 13 ve 14. asırlara ait
mezar ta șları. İstanbul'da Edirnekapı Șehitli ği'nde Nasreddin Hoca soyundan Kasım
Efendi (ö.1793) ve kızları Fatma Zehra'nın (ö.1794) ve Hatice'nin (ö. 1803) mezar
ta șları bulunmu ștur. 59
—Nasreddin Hoca'nın e șlerinden Habibe Binti Mehmet Çelebi'ye ait mezar ta șı
ortaya çıkarılmı ștır. 60

57 Anadolu Haber,Anadolu Üniversitesi Haftalık İleti șim Gazetesi, 19-25 Temmuz 2004, s:287.
58 Yeni Türk Ansiklopedisi, C. 7, s:2600.
59 Kemal Uzun, a.g.e., s: 14.
60 Yeni Türk Ansiklopedisi, C.7, s:2600.

26
—Sivrihisar yakınlarındaki Sultana Köyü'nde o ğullarına ait mezar ta șları. 61
(Mükrimin Halil Yınanç, bu mezar ta șlarını gördü ğünü belirtmektedir. 62 )
—En önemlisi de Ak șehir'de bulunan ve Nasreddin Hoca ya ait oldu ğu belgele-
nen türbe ve mezar ta șları. 63
Vakıf Kayıtları
—Ak șehir'de Seyyid Mahmud Hayrani (1257) ve Hacı İbrahim Sultan (1266—
1267) adlarına düzenlenen vakıf senetlerinde tanık olarak Nasreddin Hoca'nın imzası
yer almaktadır. 64
—Hocanın Ak șehir'deki vakfı 65 . "Ba șbakanlık Eski Eserler Ar șivi'nde bulunan
556 numaralı belgede, Fatih'in sadrazamlarından Ged ik Ahmet Pa șa tarafından, 1476
yılında yaptırılan bir vakıf ve emlak yazımı defter inde, Ak șehir'de Nasreddin Hoca’nın
bir vakfının bulundu ğu kayıtlıdır." 66
—Fatih Dönemi İlyazıcı defterlerinde Nasreddin Hoca türbe ve medre sesiyle
ilgili belgelerdeki bilgiler. 67
Soy Bilgileri
—İstanbul'un ilk kadısı, valisi ve Fatih'in Hocası Hı zır Bey'in Nasreddin Hoca
soyundan gelmi ș olması. (ki Hızır Bey Sivrihisarlıdır) Babası Kadı Celaleddin de
Nasreddin Hoca'nın kızı Fatma hanımın o ğludur. Hoca, Ak șehir kadısı iken ölmü ș ve
buraya defnedilmi știr 68 .
—Tazarruname isimli eserin sahibi Sinan Pa șa’nın Hızır Bey'in o ğlu olup Sivri-
hisar'da do ğması. 69
—Hortu (Nasreddin Hoca) köyünde Nasreddin Hoca'nın sülalesinden geldikle-
rini söyleyen ki șilerin varlı ğı70 .
—Hortu (Nasreddin Hoca) köyünde Hoca’ya ait oldu ğu belirtilen ev harabesi. 71

61 Mustafa Kutlu, “Nasreddin Hoca” Türk Edebiyatı, S ayı 255, s: 8.
62 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C.6, s: 523 .
63 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca , s:23.
64 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca , s:22.
65 İ. Hakkı Konyalı, Ak șehir/ Nasreddin Hoca'nın Șehri, s:460–462; Alpay Kabacalı, a.g.e.,s:9.
66 Mustafa Duman, Yedi İklim, a.g., s:25.
67 İ. Hakkı Konyalı, a.g., s:460-461.
68 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s:14.
69 Mustafa Özçelik, a.g.e., s:14.
70 Mustafa Kutlu, “Nasreddin Hoca” Türk Edebiyatı, S. 255, s:8; Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca ,
s:17.

27

Di ğer Kaynaklar
Menkıbeler:
Halk arasında Nasreddin Hoca hakkında söylenegelen menkıbeler,
Fıkraları:
Nasreddin Hoca'ya atfedilen fıkralardan da onun ki șili ği ve hayatı hakkında kimi
bilgilere ula șılabilmektedir.
Nasreddin Hoca'yı günümüze kadar getiren, sadece ke ndi kültürümüzde de ğil
bütün dünyada ya șatan elbette ki fıkralarıdır. Bunların sayısını bil memiz elbette
imkânsızdır. Çünkü ortada Nasreddin Hoca'nın bizzat hazırladı ğı bir kitap yoktur.
Bu fıkralar sözlü edebiyat ürünüyken yazıya geçiril mi știr. Dolayısıyla sayısı,
zamana, zemine göre sürekli de ğișmi știr. Buna bir de Yunus'ta oldu ğu gibi halkın
sevdi ği ki șilere șiir ve fıkralarını mal etmesi tutumu eklenirse bu s ayı elbette ço ğalır…
Ba șka Yunuslar ba șka Nasreddinler de vardır. O Nasreddinlerin fıkrala rı da Nasreddin
Hoca’ ya mal edilmi știr. 72
Bu fıkralar, sözlü kaynaklardan 15. yüzyıldan itiba ren yazıya geçirilmi știr.
Bunun ilk olarak kim tarafından ve ne zaman yapıldı ğı tam olarak bilinmemektedir.
Bugünkü bilgilere göre Nasreddin Hoca’dan ve fıkral arından bahseden ilk
önemli kaynak, önceden de belirtildi ği gibi, Ebül Hayr-i Rumi'nin Saltukname’sidir.
Saltukname'de Nasreddin Hoca'nın çok me șhur bir ki și oldu ğu ve latifelerinin kitap
haline getirildi ği kaydedilmektedir. Saltuknâme'deki menkıbelerin ar asında yer alan
fıkralar hariç tutulacak olunursa bu konudaki en es ki yazma eser Hüseyin isimli bir ki și-
nin 1571 'de yazdı ğı Hazâ Hikâyet-i Kitâb-ı Nasreddin’dir. Bu yazmada 43 fıkra yer
almaktadır. Yine 1676 tarihli ve Mehmed isimli biri nin hazırladı ğı Letâif'i Nasreddin
Hoca isimli mecmuada 112 fıkrası bulunmaktadır. Meh med Gazali, Güvahi, Lamii
Çelebi, Ta șlıcalı Yahya Bey, Hoca’dan söz etmi șler, bazı fıkralarını yazıya
geçirmi șlerdir. Bugün Türkiye'de ve dünyada 50 civarında Na sreddin Hoca yazması bu-
lunmaktadır. 16. yüzyıldan itibaren ise Nasreddin H oca'nın fıkraları kitap haline

71 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, c. 6, s:523.
72 Mustafa Duman, “Nasreddin Hoca Fıkralarının Olu șumu Üzerine Bir Ara ștırma” Tarih ve Toplum
Nasreddin Hoca Özel Sayısı, S.6,1997,s:100.

28
getirilmeye ba șlanmı ștır. Bu kitaplardan en eskisi Hikâyat-ı Kitab-ı Nas reddin adını
ta șır ve yazılı ș tarihi 1571'dir. Nasreddin Hoca’nın fıkraları, ilk kez 1837 yılında Letaif
adıyla İstanbul'da Matba-i Amire'de ve Mısır'da Letaif-i Ho ca Nasreddin adıyla Bulak
Matbaası'nda basılmı ștır. Bunları di ğerler baskılar izlemi știr. İlk resimli Nasreddin
Hoca kitabı ise 1869 yılından itibaren yayımlanmı ștır. Bugün ta șbaskısı olarak kırk
civarında Nasreddin Hoca kitabı bulunmaktadır. 73
Nasreddin Hoca'nın fıkralarını derleme çalı șmaları günümüze kadar devam
etmi ș ve fıkraların sayısı giderek artmı ștır.
Nasreddin Hoca fıkralarının edebi mahiyetteki ilk d erlemesi ise Mehmet Tevfik
Bey tarafından yapılmı ștır. 74 Çaylak namıyla da bilinen bu yazar, Nasreddin Hoca 'nın
iki yüz kadar fıkrasını toplayarak bunları edebi bi r dille yeniden i șlemi știr. Üstelik re-
simli olan bu kitap Türk basınında Hoca’nın biyogra fisi ile fıkralarını birlikte verilmesi
açısından da bir ilktir. 75
Cumhuriyet devrinde ise 1926 yılında Veled Çelebi İzbudak 76 tarafından
Nasreddin Hoca'nın fıkraları bir araya getirilip Le taif-i Nasreddin Hoca adı ile
basılmı ștır.
Nasreddin Hoca’nın fıkraları belli ba șlı bütün dünya dillerine çevrilmi știr. Fakat
çevrilmeden önce de Nasreddin Hoca dünyanın pek çok yerinde bilinmektedir. Zira bu
Anadolu dehasının fıkraları, Türkler hangi co ğrafyaya gitmi șse tıpkı Yunus'un șiirleri
Battal Gazi'nin gazaları gibi oralara gitmi ș ve oralarda Türk, Müslüman ve gayrimüslim
olsun herkes tarafından bilinir hale gelmi știr. 1996, UNESCO tarafından "Nasreddin
Hoca yılı" ilan edilmi știr. Böylece o dünyada daha çok tanınmı ș, hakkındaki inceleme
ve ara ștırmaların sayısı artmı ștır.77

73 Mustafa Duman, En Eski Kaynaklarda Nasreddin Hoca , s:25.
74 Çaylak Tevfik: (1843–1892)Asıl adı Mehmet Tevfik't ir. Çaylak isimli bir mizah gazetesi çıkardı ğı
için bu isimle me șhur olmu ștur.
75 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s:82.
76 Veled Çelebi İzbudak (Çelebi Mehmed Bahaüddin): (1869–1953) Șair, dil ve edebiyat âlimidir.
Babası Mevlana'nın torunlarındandır. Ba șta Mesnevi tercümesi olmak üzere çok sayıda eseri
vardır. Bunlardan birisi de Nasreddin Hoca'ya aitti r
77 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, s:108–112.

29
1.3. Nasreddin Hoca’nın Hayatı
Nasreddin Hoca, ara ștırmacıların ço ğuna göre, 13. yüzyıl ba șlarında (H. 605)
M.S 1208 yılında Eski șehir'in Sivrihisar ilçesine ba ğlı Hortu (bugünkü adıyla Nasreddin
Hoca Kasabası) köyünde do ğmu ștur. Fakat bu konuda farklı görü șler de vardır. Bu
görü șlere de kısaca de ğinmekte yarar vardır. En fazla öne çıkan görü ș Nasreddin
Hoca'nın Ak șehir'de do ğdu ğu yönündedir. Bu iddiaya göre Nasreddin Hoca, Ak șehir
gölü civarında Sivricehöyük yakınındaki Ortaköy'de do ğmu ștur. 78 Daha sonraları böyle
bir iddiayı Kayserili Ara ștırmacı-Yazar Halit Erkileto ğlu da ileri sürmü ș ve Nasreddin
Hoca'nın mezar ta șının Kayseri'de bulundu ğunu söylemi știr. 79 Aslında bu iddia yeni de
de ğildir. Naci Kum'un Kayseri'deki mezar ta șlarının tasnif sırasında bir lahitin üzerinde
Nasreddin Hoca ismini okumasıyla gündeme çok öncede n de getirilmi ș, fakat bu iddia İ.
Hakkı Konyalı tarafından çürütülmü ștür. 80 Yine Azerbaycan'da da Nasreddin Hoca
adına yapılmı ș bir türbe vardır. 81 Yani Azeriler de bir anlamda böyle bir iddianın
sahibidirler. Fakat, gerek Nasreddin Hoca'nın tarih i ki șili ğiyle ilgili bilgi veren eski
kaynaklar ( șeriyye sicilleri, Mecmua-ı Maarif, Saltukname vb), arkeolojik buluntular
(kızına ait mezarın Sivrihisar'da bulunması vb.) ge rekse bu konudaki yerli ve yabancı
bilim adamlarının çalı șmaları (Fuad Köprülü, Pertev Naili Boratav gibi bil im
adamlarının ara ștırmaları vb.) Nasreddin Hoca'nın Sivrihisar'da yan i Hortu köyünde
do ğdu ğu șeklindeki bilgilere kesinlik kazandırmı ș durumdadır.
Üzerinde yaygın olarak bile șilen görü șe göre Nasreddin Hoca, bugün
Eski șehir'in Sivrihisar ilçesine ba ğlı olan ve kendi adıyla anılan Nasreddin Hoca
köyünde do ğmu ș, daha sonra Konya'ya oradan Ak șehir'e giderek buraya yerle șmi ș82 ,
vefatına kadar da burada ya șamı ștır.
Ba șka bir yakla șıma göre de Sivrihisar'dan Ak șehir'e gitmi ș, buradaki dini
eğitiminin bir bölümünü Konya'da tamamlamı ș, Hace-i Cihan ile birlikte Hoca
Fakih'ten ders almı ștır. 83

78 Muharrem Bayar, Nasreddin Hoca Seksiyon Bildirileri, s:45-46.
79 Hürriyetim İnternet,23.07.2003 tarihli “Nasreddin Hoca Payla șılamıyor” ba șlıklı haber. 80 İbrahim Hakkı Konyalı, “Nasreddin Hoca” Yedi İklim Dergisi, a.g.s. s:171.
81 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:17.
82 Mehmet Önder, “Nasreddin Hoca Gerçe ği ” Minyatürlerle Nasreddin Hoca, s:7; Nükhet Tör, Yüks ek
Lisans Tezi, s:20.
83 Kenan Ça ğan, “Nasreddin Hoca’nın Hayat Hikâyesi” Nasreddin Hoca, s: 7.

30
Nasreddin Hoca’nın babası Hortu köyünün imamlı ğını da yapan Abdullah
Efendi, annesi ise bu köyün yerlilerinden Sıdıka Ha nım'dır 84 . Bir fıkrasından
kendisinden bir ya ș büyük bir karde și oldu ğu sonucu da çıkmaktadır. Ak șehir'e
yerle știkten sonra e șleri ve çocuklarını yanına alır. Buna göre Nasreddi n Hoca'nın biri
Sivrihisarlı, di ğeri Ak șehirli olan iki e și, iki kızı, bir o ğlu vardır. 85
Nasreddin Hoca, e ğitim ça ğına gelince; ilk dini bilgilerini (okuma-yazma,
ilmihal bilgileri…) babasından almı ștır. Babasının, bu köyde ders verdi ği bir medresenin
oldu ğu dü șünülmektedir.
Anadolu Selçukluları’nda medreselerin cami ile birl ikte olması bu görü șü
destekler niteliktedir.86 Akgündüz, camileri; İslamiyet’in be șeri olu șumla etkile șiminde,
açının merkezindeki çekirdek kurum olarak görmekte ve camilerin; örgün ve halk
eğitimi organlarını yönlendirici kök kurum olma özell i ğine dikkat çekmektedir. 87
Bu bilgilerin yanı sıra do ğu dillerinden Arapça ve Farsçayı ö ğrenmi știr. Çok
küçük ya șta hafızlık derecesinde Kur'an-ı Kerim bilgisine de sahip olmu ș ve İslami
ilimlerden fıkıh ve kalem konusunda da e ğitim görmü ștür.
Nasreddin Hoca, daha sonra e ğitimine Sivrihisar'daki medreselerde devam
etmi ș, bir rivayete göre de kıtlık yüzünden Hortu'dan Si vrihisar'a ailece göç etmi știr.
Nasreddin Hoca, babasının ölümünden sonra köyüne dö nerek burada imamlık ve vaizlik
yapmı ștır 88 . Bu görevini daha sonra Sivrihisar'da sürdürmü ștür. 89
Fıkralarından ve di ğer kaynaklardan çıkan bilgiye göre Hoca, aktif bir ki șili ğe
sahiptir. Bu yüzden görevini sadece cami ve medrese de sürdürmemi ș, devamlı olarak
halkın içinde olmu ș ve onların sorunlarıyla ilgilenmi știr. Bu anlamda onun e ğitiminde,
hayatın kendi gerçekleri ve șahsi gözlemleri önemli bir yer tutmaktadır. Fakat
Nasreddin Hoca, bütün bunlarla, babasından ve Sivri hisar medresesinden aldı ğı bilgiyle
yetinmek istememi ș, daha derin bilgilere sahip olma ihtiyacı içinde o lmu ștur. Bu arzusu
yüzünden köyünde fazla kalmamı ștır. Fıkralarındaki yer adları dikkate alındı ğında onun
Ak șehir ve Konya'dan önce ba șka yerlere de gitti ği, kendisini yeti știrecek bilginler

84 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması , s:10-11.;Nurgül Özcan, Nasreddin Hoca Fıkraları , s:7.
85 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:24.
86 Yahya Akyüz, Türk E ğitim Tarihi , s:45.
87 Hasan Akgündüz, Osmanlı Medrese Sitemi, s: 245-246.
88 Șevket Topal, Nasreddin Hoca Dosyası , s:17.
89 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:25.

31
aradı ğı ve bu esnada halkın durumunu yakından gözlemledi ği sonucuna varılmaktadır.
Hatta bir yazar, Nasreddin Hoca'nın Karamano ğlu Beyli ği'nin Konya'yı almasından
sonra Mo ğolların açtı ğı yoldan muhtemelen bir Orta Asya gezisi yaptı ğını da
belirtmektedir.90 Böyle bir gezi do ğruysa, o zaman Türkistanlıların ve Azerilerin ona
sahip çıkmalarının nedeni bu gezi olarak açıklanabi lir.
O devirde Konya ve Ak șehir medreselerinin çok ünlü olması sebebiyle bural ara
dünyanın pek çok yerinden bilginler, mutasavvıflar, dervi șler, seyyahlar, tüccarlar gelip
gitmektedir. Bu yüzden Konya ve Ak șehir medreseleri ö ğrencilerle, tekke ve dergâhları
dervi șlerle dolup ta șmaktadır. Yöneticiler ve șehrin ileri gelenleri de bu olu șumlarla
ilgilenmektedir. Sarayların ve konakların kapıları bu ilim ve tasavvuf ehline her zaman
açık tutulmaktadır. Özellikle Konya, Anadolu Selçuk lu Devleti'nin ba ș șehri olarak bir
ilim ve kültür merkezidir. O devirde tahtta bulunan Sultan I. Alâeddin Keykubad
(1280–1237) adaletli yönetiminin yanı sıra bilginle re verdi ği de ğerle de tanınmaktadır.91
Nasreddin Hoca, șehirlerin bu durumundan haberdardır. Muhtemelen yir mi-
yirmi üç ya șından sonra imamlık görevini Mehmet 92 (Cılız Mehmet olarak da
bilinmektedir) adlı halifesine bırakarak köyünden a yrılıp 1233/1234 tarihinde önce
Konya'ya gitmi ș93 , burada kendisi için gerekli gördü ğü e ğitimden sonra memleketi
Sivrihisar'a dönmü ș, daha sonra Hocası'nın daveti ve Tu ğrul Efendi'nin ısrarı üzerine
1237'de Ak șehir'e giderek Ak șehir medreselerinde ders görmü ștür .94
Nasreddin Hoca, Sivrihisar'dan Emirda ğ'a oradan Afyon'a geçer, burada
Konya’dan medrese arkada șı olan Kul Ahmet'le görü șür, Afyon-Gazlıgöl
Kaplıcaları'nda kısa bir mola verdikten sonra Bolva din'e gider, yol boyunca bazı
köylere u ğradıktan sonra Ak șehir'e varır. Ardından Maarif Köyü'ndeki Seyyid Hac ı
İbrahim Sultan ile görü șür. Nasreddin Hoca, burada Seyyid Mahmud Hayrani'ni n Hacca
gitti ğini öğrenir, daha sonra Ak șehir'e dönerek burada imamlık görevine ba șlar. Hocası
olan Seyyid Mahmud Hayrani Hacdan döndü ğünde, Nasreddin Hoca’nın buradaki

90 Șaban Abak, “Bir Alperen Olarak Nasreddin Hoca” Yedi İklim N. Hoca Özel sayısı, s:13.
91 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:25.
92 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:15.
93 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca , s:22; Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması , s:12; Șükrü
Kurgan, Konya'ya gidi șini ve orada görü șünü bir rivayet olarak yorumlamaktadır. O’na göre
Nasreddin Hoca, Ak șehir'e gitmi știr. Bkn. Șükrü Kurgan, a.g.e. s:17.
94 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s:27;Nurgül Özcan, Nasreddin Hoca Fıkraları , s:7.

32
eğitimine ba șlar. Bir yıl sonra da karısı Atike, kızı Fatma ve ü ç ye ğeniyle birlikle
Ak șehir'e gelirler. 95
Bu olayı destekleyen kimi yazarlar da Hoca'nın Sivr ihisar'dan ayrılıp Ak șehir'e
gitmesini "Sivrihisar Medresesi'ndeki Hocası Sarı T u ğrul’un ‘Ak șehir'de Seyyid
Mahmud Hayrânî seni bekliyor’ uyarısıyla ilgili gör erek menkıbe halindeki bu olayı
desteklemektedirler." 96
Sivrihisar'dan böyle bir olayla ayrılan Nasreddin H oca, burada Șeyh Hacı
İbrahim Veli ve mutasavvıf Seyyid Mahmut Hayrânî (ö. 1268) gibi devrinin tanınmı ș
bilgin ve arif ki șilerinden ders almı ștır. Saltukname'deki bilgilere göre Hayranî'nin
talebesi ve dervi și olmu ștur. Kimi yorumculara göre bu i ș, dervi șlikle de sınırlı
kalmamı ș, Nasreddin Hoca, Hayranı dergâhının șeyhlik görevini de üstlenmi știr.97
Nasreddin Hoca, bu bölgede bulunan ba șka bilgin ve arif ki șilerden dersler ala-
rak bilgi ve görgüsünü büyük ölçüde artırmı ștır. Kimi yorumcular, Seyit Mahmut
Hayrani'nin Mevlevili ğe mensup olmasından yola çıkarak Nasreddin Hoca'nın da
Mevlâna'ya ba ğlı ve hatta onunla görü șmü ș olabilece ği üzerinde durmu șlardır.98
Nasreddin Hoca’nın ayrıca Konya medreselerinde de o kudu ğu ve burada Hoca
Fakih, Sadrettin Konevi gibi devrin ünlü aydınların dan ders ve feyiz alması, bu
kar șıla șma olasılı ğını kuvetlendirmektedir. Öte yandan Nasreddin Hoca’ nın Konya’daki
eğitimi sırasında Selçuklu Hükümdarı Sultan 2. Alâedd in Keykubat'a danı șman oldu ğu
da söylenmektedir. 99
Nasreddin Hoca, Konya'daki e ğitiminden sonra icazet alarak müderris olmu ș,
Șeyhi ve Hocası Hayrani'nin burada bulunması sebebiy le ve Hacı Bekta ș-ı Veli'nin
tavsiyesini dikkate alarak Ak șehir'e yerle șmi știr. Hatta iktisadi anlamda zor șartlar
içinde bulunmasından dolayı Ak șehir'deki evini de ona hocalarından Seyyid İbrahim
Sultan hediye etmi știr. 100

95 Kemal Uzun, a.g.e. s: 33.
96 Kemal Uzun, a.g.e. s: 23.
97 Ali Günvar, Nasreddin Yedi İklim Dergisi, Nasreddin Hoca Özel Sayısı s: 9.
98 Yavuz Donat, “Hoca’nın Torunları”, Sabah Gazetesi,05.05.2004, s:21.
99 Yavuz Donat, a.g.
100 Kemal Uzun, a.g.e. s: 15.

33
Nasreddin Hoca, çalı șmalarını bundan sonra burada devam ettirmi ș, Ak șehir'de
müderrislik görevinde bulunmu ș, imamlık, kadılık ve vaizlik yapmı ș, ömrünün büyük
bir bölümünü burada geçirmi știr.101
Onun fıkralarından anla șıldı ğı gibi, birkaç kez evlenmi știr. Kimi ara ștırmacılara
göre; ilk evlili ği Ak șehir'de olmu ștur. Burada dul ve pek de güzel olmayan bir kadınla
evlendirilmi ș, bu hanımın kısa bir süre sonra vefat etmesi üzeri ne ikinci evlili ğini
yapmı ștır. Nasreddin Hoca'nın bu evlilikten Fatma adında bir kızı olmu ș ve kızı
evlenme ça ğına gelince onu Sivrihisar'a gelin göndermi știr. Fatma Hatun’a ait Siv-
rihisar'ın eski mezarlı ğında bulunan hicri 727 tarihli mezar kitabesinin bu lunması bu
olayı do ğrular niteliktedir.
Fatma Hanım Șubat 1326 tarihinde Sivrihisar'da vefat etmi știr. Mezar ta șı ise
daha sonra Ak șehir müzesine kaldırılmı ștır. Fatma Hanım'ın Mevlâna Celâleddin isimli
bir oğlu oldu ğu ve Sivrihisar'da kadılık yaptı ğı bilinmektedir. Di ğer o ğlu Hızır Bey ise
(ö. 1459) İstanbul'un ilk kadısı olmu ștur. 102 Hızır Bey'in o ğulları Sivrihisar ile civarında
ve Ak șehir'de imamlık yapmı șlardır. 103 Bu da Nasreddin Hoca ve ailesinin Ak șehir'e
geldikten sonra Sivrihisar'la ba ğlarını sürdürdüklerini göstermektedir.
Fatma Hanım hakkında söylenen ba șka bir görü șe göre, Nasreddin Hoca, Ak șe-
hir'e gitmeden önce yani Konya'daki e ğitimini tamamladıktan sonra memleketi olan
Sivrihisar'a, Hortu köyüne dönmü ș, burada Atike isimli bir hanımla evlenmi știr. Bu
evlilikten de Fatma isimli bir kızı olmu ștur. 104
Bu bilgilerden hangisinin gerçe ği yansıttı ğını tam olarak söylemek mümkün
de ğildir. Öte yandan Fatma Hanım'ın varlı ğı son arkeolojik çalı șmalara göre kesin bir
gerçektir. Sivrihisar mezarlı ğında mezar ta șı bulunmu ștur. Üzerinde de 1326 da öldü ğü
yazılıdır. Bu konuda Uzun’un 105 așağıdaki yorumu da dikkate alınmaya de ğerdir:
“Nasreddin Hoca’nın Atike'den do ğma ilk kızı Fatma, Sivrihisar'da ölmü ș, bunun
üzerine daha sonra do ğan ikinci kızının adını da Fatma koymu ștur. Eși Atike Hanım ile
birlikte, ikinci kızı Fatma ile Ak șehir'e gelmiștir.” Nasreddin Hoca'nın Ak șehir'de
evlendi ği e șinden de bir kızı do ğmu ștur. Bu hanım Dürr-i Melek Hatundur. Do ğum

101 Mehmet Önder, Nasreddin Hoca, s:53.
102 Yeni Türk Ansiklopedisi, c.7, s:2600.
103 Kemal Uzun, a.g.e. s: 14.
104 Kemal Uzun, a.g.e. s: 12.
105 Kemal Uzun, a.g.e. s: 13.

34
tarihi belli de ğildir. Onun da mezar ta șı Ak șehir Nasreddin Hoca mezarlı ğı'nda bu-
lunmu ștur. 106
Nasreddin Hoca’nın fıkralarından bir de Ömer yahut Șeyh Ömer isimli o ğlu
oldu ğu anla șılmaktadır. Onun mezarı da Sivrihisar'dadır. 107 Bütün bunlar Nasreddin
Hoca’nın Sivrihisarlı olu șu görü șlerinin kanıtlanması açısından da önem ta șımaktadır.
Kurgan da, Nasreddin Hoca’nın iki katlı bir evde ka rısı, bir kızı, bir o ğlu ve
İmad adlı mollasıyla birlikte ya șadı ğını söylemektedir. 108 Bir fıkrasında ise iki o ğlundan
bahsedilmektedir.
Nasreddin Hoca’nın fıkralarından çıkan bilgilere gö re, çok de ğișik i șlerle
uğra ștı ğı, imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, cer hoca lı ğı, kâtiplik, müderrislik,
kadılık, mahkemelerde bilirki șilik yaptı ğı anla șılmaktadır. İlk önce, gölge kadısı olan
(kadı adayı) Hoca, sonradan Konya ve Ak șehir'de bu görevini sürdürmü ștür. Bazı
yorumcular ise Nasreddin Hoca'nın kadı olmak istedi ğini, ancak rü șvetle i ș yapan
kadıları görünce bundan vazgeçti ğini belirtmektedirler. Bu vazgeçmenin Nasreddin
Hoca'nın tasavvufi yola girmesiyle de ilgili olabil ece ği söylenmektedir. 109
Bazı yazarlara göre de kadılık görevini Ak șehir'e yerle șene kadar yapmı ș, daha
sonra ise bırakmı ștır. Ama fıkralarında kadı tipleri ve fetvaların ye r alması, Nasreddin
Hoca'nın kadılık yaptı ğını dü șündürmektedir. 110
Nasreddin Hoca, kendi köyünde, Sivrihisar'da, Ak șehir merkezinde ve
köylerinde imamlık ve vaizlik de yapmı ștır. Ak șehir'deki ilk imamlık görevi Kocakapı
(İkikapı) mahallesi camiindedir. Zaman zaman bilgisin i halkla payla șmak için civar
șehir ve köylere de gitmi știr. Bu olaya o zamanlar "cerre çıkmak" denilmekted ir. Kimi
yazarların din adamları aleyhinde bir kanıt olarak kullanmak istedikleri "cerre çıkmak"
olayı hakkında da kısa bir bilgi vermek gerekirse; "Cerr" medreselerde bir e ğitim ve
öğretim uygulaması sayılır. Gerek Selçuklu, gerekse O smanlı döneminde medreseler,
Recep, Șaban ve Ramazan aylarında ö ğrencilerini Anadolu'nun muhtelif yerlerine

106 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:29.
107 Hürriyetim internet, 23.7.2003 tarihli "Nasreddin Hoca Payla șılamıyor" haberiyle ilgili olarak Sivrihi-
sar Belediye Ba șkam Fikret Aslan'ın açıklaması.
108 Șükrü Kurgan, a.g.e. s:17.
109 Alim Yıldız, Nasreddin Yedi İklim Dergisi, Nasreddin Hoca Özel Sayısı, s:103.
110 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:30.

35
gönderirler, uygulamalar yaptırırlardı 111 . Bu faaliyet medreselerdeki bilgilerin halka
iletilmesi maksadıyla yapılırdı. Bu esnada ö ğrenciler, halkı daha yakından tanırlar,
gözlem yapma fırsatı bulurlardı. Medrese ile halk b u sayede bütünle șmi ș olurdu.
Haliyle ö ğrencilerin bu hizmetlerine mukabil, halk (kendi ist e ği ile) bir miktar yardım
yapardı. Bunu hiçbir zaman "medrese talebelerinin y ardım toplamaya çıkması șeklinde
anlamamak gerekir." 112
Müderrislik de Nasreddin Hoca’nın en çok me șgul oldu ğu di ğer bir i știr.
Ak șehir'de kendi adını ta șıyan bir medresesinin varlı ğından söz edilmektedir. Böyle bir
medrese olmasa bile Hocasının ders verdi ği medreselerde ders verdi ği söylenebilir.
Nasreddin Hoca’nın fıkralarından, bu görevlerin dı șında terzi çıraklı ğı, çiftçilik,
bakkallık, iplik satıcılı ğı, zeytin ve yumurta satıcılı ğı, hatta halk hekimli ği gibi i șler de
yaptı ğı anla șılmaktadır. Bunda bir halk adamı olu șunun yanı sıra devrin iktisadi
șartlarının da etkili oldu ğu ku șkusuzdur.
Nasreddin Hoca, ayrıca bir ara Arabistan'a elçi ola rak görevlendirilmi știr.
Fıkralarından çıkan bu sonuç için Fuad Köprülü "iti mada șayan" de ğil demekle birlikte
bu bilgi do ğru ise, Nasreddin Hoca'nın çok yönlü bir insan olar ak siyaset alanında da
bilgi ve yetene ğe sahip oldu ğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.113
Yine fıkralarından devrin zor șartları yüzünden zaman zaman da i șsiz kaldı ğı
anla șılmaktadır. Yani Nasreddin Hoca, varlıklı bir hayat sürmemi ș, geçim sıkıntısı
çekmi ș, borç içinde kalmı ș, bu yüzden el içine çıkamadı ğı günler bile olmu ștur. 114
Kimi bilgiler ise Nasreddin Hoca'nın zengin sayılab ilecek bir ki și oldu ğu șeklin-
dedir. Buna kanıt olarak, Nasreddin Hoca'nın bir va kıf medresesinin olması
gösterilmektedir. Konyalı bir makalesinde böyle bir vakıftan söz etmektedir. Fakat
Nasreddin Hoca’nın hayatının bir döneminde varlıklı olsa da ömrünün büyük bir
bölümünü yoksulluk içinde geçirdi ği görü șü daha çok kabul görmektedir. Ayrıca, o
devrin iktisadi șartları da dikkate alındı ğında Nasreddin Hoca için zengin demek
güçle șir. 115

111 Hasan Akgündüz, Osmanlı Medrese Sitemi, s: 423.
112 Abdullah Özbek, a.g.e., s:23.
113 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:30-31.
114 M. Sabri Koz, “N.Hoca Bu Yollarda Neler Gördü?” İsfalt/Yol Kültürü Dergisi, Temmuz 1998, s:65.
115 İ. Hakkı Konyalı, Ak șehir/Nasreddin Hoca'nın Șehri , s: 462.

36
Nitekim Gölpınarlı 116 da Nasreddin Hoca’yı: "Hoca, perdecileri olan, harem
ağalarının dola ștı ğı haremlerde, beyaz topuklu, yalın yüzlü hizmetçile rin, naz ile
hırâman oldu ğu saraylarda ya șamı ș bir tip de ğildir." diye anlatır.
Hoca'nın dı ș görünü șü ve kıyafetleri hakkında; yazma, ta ș basması, basma
kitaplardaki resimlerden ve minyatürlerden yola çık ılarak; olgunluk ve ya șlılık
dönemindeki fiziki durumuyla ilgili olarak șunlar söylenebilir:
Nasreddin Hoca, "Ne ufak tefek, ne iri yarıdır. Nur yüzlü, ne șeli bir ihtiyardır.
Devrinin ilmiye sınıfının kıyafetlerini giymektedir . Bunlar, büyükçe bir kavuk, sarık,
cübbe, mintan, șalvar, șak șır, ku șak, terlik, çorap yemeni gibi giysiler, ayakkabı ol arak
da kısa topuklu, burnu kalkık pabuçlardır. Ayrıca d insel bir gelenek olarak da sakal ve
bıyı ğı vardır. Azerbaycanlılara göre de "Orta boyludur. Șalvar giyer. Ku șak ku șanır.
Kürkü yere kadar uzanmaktadır. Top sakallıdır. Kavu ğu vardır. De ğne ği kendi
boyundadır. Sevimli bir ihtiyardır." 117
Minyatürlerden yola çıkılarak yapılan bir tasvir is e șöyledir:" Nasreddin Hoca,
halkının tarzında giyinmi ș ve ya șamı ș bir din adamıdır. Büyükçe Horasanî sarı ğının
altındaki hafif çekik gözlü, uzunca burunlu, yuvarl ak çehresini kesik bıyıkları, ince,
uzun beyaz sakalı tamamlar. Ne uzun ne kısa boylu, ne șișman ne sıska, sa ğlam ve
güçlü yapısıyla e șeğinin üzerinde zeki nazarlarla gülücükler da ğıtmaktadır. Sırtındaki
önü yırtmaçlı biçimindeki feracesinin uzun ve geni ș etekleri Sultanda ğları'nın
rüzgârında uçu șmakta, kadılık günlerinin yadigârı kısa deri çizmel eri ayaklarını
sarmaktadır." 118
Ki șilik olarak güler yüzlü, tatlı dilli, fiziki gücü d e ğil, Dede Korkut gibi akıl
gücünü kullanan bir bilgedir. Hayatın güç ve karma șık sorunlarını ustaca çözmede
üstüne yoktur. Her kesim insanla ili șkisi çok iyidir. 119 Fakat karısıyla ili șkilerinde
sorunlar ya șamaktadır.
Maddi sıkıntılar içerisindedir; kıt kanaat geçinen bir insandır. Fakat bu duruma
devrinin șartları içinde mantıklı bakmakta ve isyankâr olmama ktadır. Zaten, maddi

116 Abdülbaki Gölpınarlı, Nasreddin Hoca .
117 Kemal Uzun. a.g.e. s: 18.
118 Aktaran: Saim Sakao ğlu, Fıkra Tiplerinin De ğișmesi, Folklor ve Etnagrofya Ara ștırmaları s. 445( Bu
tasvir, Ak șehir Belediye Ba șkan Yardımcılarından Mustafa Yıldırımer tarafından yapılmı ștır.)
119 Șükrü Kurgan, a.g.e. s: 19; Kemal Uzun, a.g.e. s: 19 .

37
șeylere de de ğer veren bir insan de ğildir. Halk arasında Hoca, Nasreddin Hoca, Hoca
Nasreddin, Hoca Efendi gibi isimlerle kendisine hit ap edilmektedir. 120
Anadolu’nun de ğișik yerlerinde de ğișik görevlerinde bulunan Türk ve İslam
dü șünürü Nasreddin Hoca, 76 ya șında iken Ak șehir’de 1284 yılında 121 vefat etmi știr.
Ak șehir’in en eski Selçuklu mezarlı ğına gömülmü ș ve daha sonra mezarının üzerine altı
sütuna oturan kubbeli bir türbe yapılmı ștır. Kendi adını ta șıyan bu mezarlıkta yatan
Nasreddin Hoca’nın ilk in șa edilen türbesinin her yanı açık ve kıble tarafınd aki
kapısının üzerinde ilginç bir asma kilidin mevcut o ldu ğu bilinmektedir.
Hoca'nın türbesinin yapıldı ğı tarih, kesin olarak bilinmemektedir. Türbenin iç
bölümünde, altı sütün üzerindeki saçaklı sivri kubb e, Selçuklu eseridir. Çünkü bu
mimari șekil, Selçuklu yapılarında görülmektedir.O devirde Ak șehir, Selçuklu
Beyliklerinden, Hamito ğulları'nın ve Karamano ğullan'nın yönetimindedir. Buna göre,
ilk yapılan türbenin Selçuklu eseri oldu ğu anla șılmaktadır.122
Konyalı'nın belirtti ğine göre 1476 yılında harap durumda olan ve 1878'e kadar
bu durumda kalan türbe, daha sonraları Ak șehir ileri gelenlerince onarılmı ștır.
Nasreddin Hoca’nın șimdiki türbesi ise II. Abdülhamit zamanında 1905'de Konya Valisi
olan Faik Bey ile Ak șehir kaymakamı Mustafa Șükrü Bey tarafından onarımı yaptırılıp
üstüne dört satırlık Türkçe bir kitabe kondurularak bugünkü haline getirilmi știr. 123 Daha
sonraki yıllarda da Ak șehir Belediyesi tarafından türbenin bakımı ve çevre düzenlemesi
yapılmı ștır. Nasreddin Hoca'nın türbesiyle ilgili pek çok s eyahatname yazarı ve
Ak șehir'de görev yapan ki și çe șitli bilgiler vermi știr. 124
Halkın gözünde Nasreddin Hoca, özellikle ya șadı ğı ça ğ bakımdan çok farklı bir
ki și olarak tanınmaktadır. Örne ğin bunlardan ilki Nasreddin Hoca'yı Hallac-ı Mansur ve
Seyit Nesimi ile arkada ș yapan menkıbedir. Bu menkıbenin ilginç bir yanı Ho ca'nın
esprili ki șili ğini açıklamaya yarayan bir bilgiyi içermesidir:

120 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s: 32.
121 Nurgül Özcan, Nasreddin Hoca Fıkraları , s:8.; Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s: 32.; Kemal
Uzun, a.g.e. s: 32.
122 Kemal Uzun, a.g.e. s: 32.
123 İ. Hakkı Konyalı, Ak șehir/Nasreddin Hoca'nın Șehri , s: 463.
124 Bereketzâde İsmail Hakkı'nın Yâd-ı Mazi eserinden alıntı yapan A lpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle
Nasreddin Hoca , s:80-81.

38
Bu menkıbeye göre; "Nasreddin Hoca, Seyyid Nesimi 125 ve Hallac-ı Mansur 126
arkada ștırlar. Üçü de Ak șehir medresesinde Seyit Mahmut Hayrani'nin ö ğrencisidir.
Mollalar bu üç arkada șı çok sevmekte, zaman buldukça revak (ev önündeki s açak
kubbe, kenarlı oda)da toplanarak Nasreddin Hoca’nın fıkralarını, Nesimi'nin șiirlerini,
Mansur'un öykülerini dinlemektedirler. Hayrani, bir gün köyüne gitmek zorunda kalır.
Çok sevdi ği kuzusunu Nasreddin, Nesimi, Mansur üçlüsüne emane t eder. Bunlar bir
gün yanlarına kuzuyu da alıp kırlara açılırlar. Bir süre sonra karınları acıkır. Kuzuyu ke-
sip yemeye karar verirler. Mansur kesimi, Nesimi de riyi yüzmeyi üstlenir. Nasreddin
Hoca'ya: 'Ya sen ne yapacaksın?' diye sorarlar. Nas reddin Hoca: 'Seyit Efendi Hoca
ermi șlerdendir. Ondan korkarım kuzuya dokunamam ama pi șmi șine de dayanamam.'
der, kuzuyu kesip yerler.
Seyit Hoca köyden döndü ğünde durumu ö ğrenir çok kızar. 'Kim kesti kuzumu
çabuk söyleyin.' diye haykırır. Mansur ba șı önünde 'Ben Hoca Efendi' der. Nesimi de
sözünü ardına getirir: 'Ben de derisini yüzdüm.' Se yit Hoca bu kez de Hoca'ya döner 'Ya
sen ne yaptın?' Nasreddin Hoca yanıtlar: 'Ben de on ların hallerine hem güldüm hem de
etin ucundan biraz yedim.' O zaman Seyit Hayrani șöyle bir bakar ve: 'Mansur günün
birinde seni de böyle kesecekler, Nesimi, senin de derini yüzecekler, Nasreddin sana da
kıyamete dek evet, ta kıyamete dek gülecekler, siz istediniz, bu Allah'ın hükmüdür.'
der." 127
1.3.1. Di ğer Ülkelerde Nasreddin Hoca ve Ba șka Nasreddinler
Nasreddin Hoca'nın gülmeceleri yeryüzünde yayıldıkç a, ünü de birlikte gitmi știr.
Bașka ulusların halkı, Nasreddin Hoca'yı kendilerinden saymı ș, kendi halk tipi
özelliklerini Nasreddin Hoca'da bulmu șlardır.
Nasreddin Hoca günümüzde pek çok ülkede tanınmaktad ır. Nasreddin Hoca
fıkraları, Osmanlılar döneminde, Anadolu'dan Ortado ğu'ya, İran’a, Kafkasya'ya, Orta

125 Seyyid Nesimi: Azeri Türk edebiyatının ilk büyük șairi ve dü șünürüdür. Gençlik yıllarında șiire ve ta-
savvufa ilgi duyarak Hallac-ı Mansur'a ba ğlandı. Hurufîlik mensubu olması dolayısıyla dü șünceleri
yüzünden Halep'te derisi yüzülerek öldürülmü ștür. Geni ș bilgi için: Bkn. Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi, C. 7, s: 20–21.
126 Hallac-ı Mansur Büyük sufilerdendir. Cüneydi Ba ğdadi müntesiplerindendir. Isfahan, Horasan ve
Kum bölgelerinde İslamiyet’in yayılmasında çok etkili olmu ștur. Daha sonra me șhur "Enel-Hak"
sözünü söyledi ği için önce hapse atıldı. Ardından idamına karar ve rildi. Önce kamçılandı, sonra elleri,
ayakları ve ba șı kesildi. Gövdesi damgacına asıldı. Daha sonra da yakılarak külleri Dicle nehrine
savruldu. Geni ș bilgi için Bkn. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedi si, C. 4 , s: 74-75. 127 Yurt Ansiklopedisi, Konya Kültürü, Yöresel Halk Ed ebiyatı bölümü, s: 5234; Nezihe Araz, Anadolu
Erenleri , s:347-348; Vehbi Cem A șkun, “Halk Adamı Hoca Nasreddin” Sadi Cumbul, Nasreddin
Hoca Antolojisi içinde, s:80; Mehmet Önder, Nasreddin Hoca Hayatı ve Fıkraları , s:21.

39
Asya'ya, Balkanlar'a, Kuzey Afrika'ya yayılmı ștır. 128 Böylece Türkistan'dan Avrupa'ya,
Kırım'dan Afrika'ya kadar bütün Türk- İslam âleminde ve dünyanın di ğer ülkelerinde
Nasreddin Hoca bilinmektedir. Hatta bu bilinme, zam anla sahiplenmeye de
dönü șmü ștür. Kimi yerlerde ise Nasreddin Hoca'nın " İkiz karde șleri" diyebilece ğimiz
fıkracı tipleri ortaya çıkmı ștır.
Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası'nda Nasreddin Hoca, "Çuha" ismi ile
dillerdedir. Çuha ismi, bu yüzden Müslüman Araplar arasında ortak İslam kültürünün
mizah kahramanı haline gelmi știr. Çuha'ya Arapların Nasreddin Hocası gözüyle
bakmak gerekir. Kimi yorumlara göre Çuha, Nasreddin Hoca'nın bizzat kendisidir.
De ğilse Çuha diye biri hiç ya șamamı ștır. 129 Kimilerine göre aynı ki și, kimilerine göre
de ayrı ki șilerdir. Gerçek ne olursa olsun Nasreddin Hoca, bu bölgelerin de
Hocasıdır. 130
Nasreddin Hoca, Pakistan'da, yine Pakistan etkisiyl e; Hindistan, Banglade ș,
Nepal, Sri Lanka ve Burma'da da tanınmı ștır. Özellikle Pakistan'da Nasreddin Hoca'nın
çok özel bir yeri vardır. Burada "Mulla Nasuriddin" olarak bilinen Nasreddin Hoca,
aynı zamanda benzer fıkracıların do ğmasına da ilham kayna ğı olmu ștur. Pakistan'daki
Nasreddin Hoca’nın ikizleri " Șeyh Çilli" ve “Molla Dupiyaza”dır. 131 Nasreddin Hoca,
Srilanka ve Nepal gibi ülkelerde ayrıca "Lal Bucakk ar", "Birbal" gibi isimlerle
anılmaktadır. 132 İran'da ise hem "Çuha" hem de "Molla Nasreddin" adıy la bilinmektedir.
Berberi ülkelerinde "Cehâ", Malta'da "Cahan", Sicil ya'da "Jinf", Kalabriya'da "Hioha"
veya "Jovani" adıyla bilinmektedir. Almanlar arasın da "Till Eulenspiegel" adıyla bi-
linen bir halk kahramanıdır. Bulgaristan'da adı "Ku rnaz Peter"dir. Macarlar Hoca'yı
"Ludas Mati", Sırplar "Ero", Makedonlar " İter Peyo", Finliler "Anti Puuhaara",
İtalyanlar da "Bertoldo" ismiyle bilirler. 133
Almanya'da 1911'de Vesselski, (Der Honscehs Nasredd in) adlı bir kitap
yayınlamı ștır. Bu kitapta Nasreddin Hoca'nın fıkraları, ba șka uluslarının gülmeceleri,

128 Mustafa Duman, “Bulgaristan'da Nasreddin Hoca ve Kurnaz Peter” Yedi İklim Dergisi, s:53 . 129 Abdul Kayyum Can, “Dı ș Yurtlarda Nasreddin Hoca” III. Uluslararası Halk Edebiyatı Semineri
Bildirileri, s: 81. 130 Yakup Civelek, “Çuha; Arapların Nasreddin Hocası” Yedi İklim, s:120.
131 Masud Akhtar Shaikh, “Nasreddin Hoca Pakistan'da” Yedi İklim, a.g.s., s:154 . 132 Gönül Yonar Utku, “Do ğu ve Batı Ülkelerinde Nasreddin Hoca” Yedi İklim, a.g.s., s:167 . 133 M. Türker Acaro ğlu, “Nasreddin Hoca Balkanlarda” III. Uluslararası Halk Edebiyatı Semineri
Bildirileri, s:15-39.

40
Arapların Çuha'sının gülmeceleri yer almı ștır. Bu örnekleri daha da ço ğaltmak
mümkündür. 134
Türklerin ya șadı ğı co ğrafyada Nasreddin Hoca, ya kendi adıyla ve ki șili ğiyle ya
da benzer tiplerle ve onların adıyla bilinmektedir. Nasreddin Hoca, Azeriler arasında
"Molla" yahut "Mulla Nasreddin", Türkmenistan'da "H oca Ependi" yahut "Efendi",
"Nasreddin Ependi", Özbekistan'da "Hoca Nasriddin", "Nasriddin", "Afandi", "Efendi",
Kazaklarda "Hoca Nasır", "Mulla Nasriddin" yahut "H oca Mulla Nasreddin", "Adlar
Köse", Uygur Türkleri'nde "Nasreddin Efendi" ya da "Efendi-Ependi", "Hoca
Nasreddin", "Hoca", "Molla Nasreddin", "Oca", "Anas tratın" (Uygur Türkleri sayesinde
Hoca, bütün Çin bölgesinde, Tayvan'da da bilinmekte ), Gagauz Türkleri'nde "Bizim
Nastradın" veya "Nasradın Hoca", Balkan Türkleri ar asında "Nastratin Hoca" gibi
isimlerle tanınır.135
Bu bölgelerde Nasreddin Hoca'nın ikizleri de vardır . Mesela Türkmenler'de
"Karnine", Karakalpaklar'da "Ömürbeg Lakki", Tacikl er'de "Mü șfiki", Kırımlılar'da
"Ahmet Akay", isimli fıkracı tipleri ile Nasreddin Hoca arasında șașırtıcı benzerlikler
bulunmaktadır. 136
Nasreddin Hoca’nın ya șadı ğı dönemde Anadolu'da "Nasreddin" yahut
"Nasıruddin" ismi çok yaygın olarak kullanılmaktadı r. Buna, menkıbelerin asıl
Nasreddin Hoca'nın tarihi ki șili ğini örtmesi gibi ba șka sebepler eklenince Nasreddin
Hoca, zaman zaman ba șka Nasreddinlerle de karı ștırılması neden olmu ștur. Gerçekten
de o dönemde çok sayıda bu ve benzer ismi ta șıyan ki și bulunmaktadır. Baydar 137 , bir
makalesinde bu isimlerden bazılarını șöyle sıralamaktadır:
l-Nâsıruddin Berkiyaruk: İzzettin Kılıçaslan'ın o ğludur.
2-Nâsuriddin Nasrullah b. Kuh Arslan: II. Keykavus' un 1261'de Baybars'a
gönderdi ği elçidir.
3-Nâsuriddin O ğulmu ș: Baybars'ın 1261'de II. Keykavus'a yardım için
gönderdi ği silahtardır.
4-Nâsıruddin Abdulcebbar: II. Gıyasettin zamanında takva sahibi olarak
bilinen bir ediptir.
5-Nâsuriddin Ali: Sultan Alaaddin döneminde çâ șni-girdir.

134 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:53.
135 Kemal Uzun, a.g.e., s:53. 136 Türker Acaro ğlu, “Nasreddin Hoca'nm İkiz Karde șleri” 1. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyum
Bildirileri.
137 Ahmet Baydar, “Bilge Hoca” Yedi İklim dergisi, a.g. s., s: 168.

41
6-Nâsuriddin Osman: Malatya'da Seyfeddin Sungur mah allesinde
imamlık, Larende'de kadılık yapmı ștır.
7-Nâsuriddin Nusret İnanç: Konya'da "Divan-ul-Hakem"lik yapmı ștır.
8-Nâsuriddin Çelebi: Me șhur bir zengindir.

Yine Sahip Ata'nın vezirlerinden Yavlak Arslan o ğlu Nasuriddin, Hindistan'da
Delhi hükümdarı Nasuriddin Mahmud, Hülagu'nun vezir lerinden Hoca Nasuriddin Tûsî
de Nasreddin Hoca'ya isim benzerli ği ta șıyan kimselerden bazılardır.138
İsmail Hami Dani șmend de bu tür iddialardan birinin sahibidir: Bir y azısında
"Son yıllarda Hoca’nın; uç beyi iken Kastamonu'da s iyasi hâkimiyet kuran
Çobano ğlularından Yavlak Aslanın o ğlu Nasırüddin Mahmut oldu ğu iddia
edilmi știr." 139 demektedir. Yine günümüzde Mikail Bayram'ın da böy le bir tezi vardır.
Ona göre Nasreddin Hoca, Ahi Evran’la aynı ki șidir. Ahi Evran’ın lakabı da
Nasiruddin'dir. Yazar, tezini güçlendirmek için de iki Nasreddin'in hayat hikâyeleri ile
bazı latife ve hikâyeleri arasında benzerlik oldu ğu gerçe ğinden yola çıkmaktadır. 140
Bu tür iddialar, bugün oldu ğu gibi gelecekte de devam edebilir. Onca Nasreddin
Hoca fıkrasının asıl yurtlarının Ak șehir ve Sivrihisar olması tamamen bir tesadüf
olabilir mi diye dü șünmek gerekir. Görüldü ğü üzere; farklılıkları olsa bile kaynakların
ço ğunlu ğunda Sivrihisar'da do ğan ve Ak șehir'de vefat eden bir Nasreddin Hoca'dan söz
edilmektedir. Bu tür iddialar, henüz çok sa ğlam bir bilimsel zemine oturmamaktadır. Bu
yüzden Konyalı'nın 141 İ.Hami Danișmend'in iddiası için söyledi ği "fantezi" sözünü de
yabana atmamak gerekir. Onun; "Türk'ün iç benli ğinde bir varlık olan Hoca'mızın adı
ne Nâsıruddin, ne Nasirüddin, ne de Nüsatüeddin'dir . Halen dilimizde ya șadı ğı gibi
"Nasreddin"dir.(…) kendisi gibi türbesi ve mezarı da tektir. Adının "Nasreddin"
oldu ğundan hiç șüphe yoktur." șeklindeki açıklaması bilim çevrelerinde yaygın kabu l
görmektedir.
Ayrıca, Nasreddin Hoca’nın Timur’la aynı ça ğda ya șadı ğını gösteren birçok
fıkra bulunmaktadır. Timur’la kar șıla șan, Nasreddin Hoca de ğil, Șair Ahmedî (Taceddin
İbrahim) oldu ğu dü șünülmektedir. 1334 – 1413 yılları arasında ya șamı ștır. Ahmedî,

138 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:17. 139 İ. Haki Konyalı, Yedi İklim dergisi, a.g.s. , s:170.
140 Mikail Bayram, Tarihin I șığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren , s:8.
141 İ.Hakkı Konyalı, Yedi İklim Dergisi, a.g.s, s:171.

42
Anadolu'daki hükümdarlardan (Germiyon o ğlu Süleyman Șah, Yıldırım Beyazıt, Timur,
Süleyman Çelebi) ço ğunun hizmetine girmi știr. Adlarına șiirler yazmı ștır. 142
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde ‘Nasreddin Hoca, Tim ur'la kar șıla ștı’ diye
yazmaktadır. Timur'la kar șıla șan ki șinin Hoca de ğil de Șair Ahmedî oldu ğu
de ğerlendirilmektedir. Çünkü Nasreddin Hoca Türbesinin sütunlarından biri üzerinde
Arapça ve siyah mürekkeple yazılmı ș “1389 yılında, Yıldırım Beyazıd'ın orduları
buradan geçti.” șeklinde bir cümle vardır. Mehmet adlı asker, bu yaz ıyı hatıra olarak
yazmı ștır. 143 Yıldırım Beyazıt 1402'de Timurla sava șmı ș, Nasreddin Hoca da 13.yy. da
ya șamı ș ve türbesi yapıldıktan sonra mermer sütuna söz kon usu yazı yazılmı ștır. Bu da;
Nasreddin Hoca’nın Timurla kar șıla șmadı ğı tezini do ğrulamaktadır.
Ayrıca, Ak șehir'de Seyyid Mahmud Hayrani (1257) ve Hacı İbrahim Sultan
(1266—1267) adlarına düzenlenen vakıf senetlerinde tanık olarak Nasreddin Hoca'nın
imzasının yer alması bu görü șü desteklemektedir .144
Bu ba ğlamda; Banarlı'nın 145 șu yorumuna bakmakta yarar vardır:
"Nasreddin Hoca, bir 13. asır büyü ğü oldu ğu halde hak an’anesi
onu Anadolu'ya Hoca'nın ölümünden 116 yıl sonra gel en Timurlenk'le
kar șıla ștırmı ș; bu zalim ve kan dökücü Tatar Hanı'ndan Türk'ün en ince
intikamını Nasreddin Hocasına aldırmı ștır. Böylelikle Șark'ın Hızır'ına
benzer bir hayatla, Nasreddin Hoca, Türklü ğün Türkiye topraklarındaki
bütün asırlarında ya șamı ș ve hayatın bazen zalim, bazen șașırtıcı, her
hadisesini önce zekâsıyla ma ğlup eden bir milletin tükenmez ne șesi,
kırılmaz i ğnesi, yenilmez silahı olmu ștur."
Bir ba șka ara ștırmacı da konuya aynı șekilde yakla șmaktadır 146 :
" Biz, Timur'u Anadolu'yu yakıp yıkan, zulüm yapan sembolik bir
ki și olarak dü șünüyoruz. O dönemde ma ğduriyete u ğramı ș olan Türk
insanı, kötülerin șahsında daima Timur'u görmü ș; söylemeye cesaret
edemediklerini ise Nasreddin Hoca'ya söyletmi știr."
Yabancı uzmanların yorumları da buna benzer tarzda dır.147
Bu tespitler konuyu açıklar niteliktedir. Çünkü Nas reddin Hoca, nasıl zamanında
zalim beylere, idarecilere kar șı kendi üslubunca mücadele etmi șse sonraki zamanlarda

142 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:59.
143 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:60.
144 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca , s:22.
145 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı , C. 1, s: 304.
146 Tarıman Ceniko ğlu, Ak șehir Folklorundan Bir Demet , s:22.
147 Edmond Saussey'den aktaran Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat 2 , s:303.

43
da benzer zulümler kar șısında halk, bu tür zalimlere Nasreddin Hoca fıkral arıyla tepki-
sini göstermi știr. Öte yandan Nasreddin Hoca zamanındaki Mo ğol zulmünün yanında
Timurlenk' in zulmü ve baskısı daha șiddetli olmu ștur. Böylece "Halk bütün Mo ğol
zulümlerini Timur'un varlı ğında toplamı ș ve bu zulümlere kar șı ebedî intikamını
Nasreddin Hoca fıkralarıyla almı ștır." 148
Demokrasi ve insan haklarının istendik düzeyde geli șmedi ği, yönetsel –
toplumsal baskıların yo ğun oldu ğu ortamlarda ya șayan ve bireyselle șmelerine izin
verilmeyen insanlar, Yunus'un "Söyler isem olur sava ș, Söylemez isem ba ğrım ba ș"
dizeleriyle çok yalın bir biçimde dile getirdi ği, bu dayanılmaz ikilemin açmazını
yüzyıllardır hep ya șamlarında hissetmi șler ve onu a șmaya çalı șmı șlardır. Dü șündükle-
rini ve do ğru bildiklerini açıkça söyleyerek, sava ș çıkarıp ya șamlarını yitirmeden ve
susup bastırarak da ruhlarını ba ğırlarını ba ș (yara) etmeden, dolaylı olarak "örtük"
söylemenin yollarını aramı șlar, bu imalı ileti șim arayı șları sırasında da ço ğu kez,
oldukça etkili bir yol olan, masal, fıkra, türkü, n inni gibi sözlü halk anlatılarını aracı
olarak kullanmı șlardır. İmalı ileti șimde, halkın Nasreddin Hoca'yı "aracı", fıkrayı da
"araç" olarak kullanması, öz savunma ve korunma açı sından, çok bilinçle yapılmı ș bir
seçimdir. 149
1.4. Nasreddin Hoca’nın Ki șili ği ve Felsefesi
Eski șehir Valili ği tarafından 2005 yılında düzenlenen “Nasreddin Hoc a” konulu
panele konu șmacı olarak katılan ve her yıl kutlanan Nasreddin H oca Șenliklerinin 2005
yılı açılı ș konu șmasını yapan Nasreddin Hoca Beldesi Belediye Ba șkanı Cemal
Dedeba ğı, Nasreddin Hoca’yı șu șekilde tanıtmaktadır 150 :
“İnsanlar vardır; sabah güne ș ı șıklarıyla birlikte do ğarlar,
ak șam karanlı ğın çökmesiyle ölürler. Neden mi? Çünkü iz
bırakmamı șlardır.
İnsanlar vardır; ya șayıp ölmü șlerdir ama ebediyen ya șamaya
ve ölümsüzlü ğe hak kazanmı șlardır. Neden mi? Çünkü bunlar insanlık
adına hizmet ederken iz bırakanlar olup, büyük insa nlardır.
Büyük insanlar, ölmü ș bile olsalar onların fikir ve gayretleri
zamanla milli idrakte dirili ș sırrına ererler ve onların fikir ve

148 Banarlı, a.g.e., s:304.
149 Muhsine Helimo ğlu Yavuz, “Nasreddin Hoca Fıkralarında Örtük Transaksiyon- İmalı İleti șim”
Toplum Bilim Nasreddin Hoca Özel Sayısı, S.6, Hazir an 1997, s:107.
150 Cemal Dedeba ğı, Nasreddin Hoca Șenlikleri Açılı ș Konu șma Metni (Haziran 2005); “Nasreddin
Hoca” konulu Panel (Eski șehir, Haziran 2005).

44
gayretleri bir millet hayatını yönlendirir, bereket lendirir ve
feyizlendirir. Bunlar kimlerdir? İș te bunlar:
Ba șta; karanlıkların ı șığı, Türk Milletinin a șığı, Devletimizin
ve Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Türk Milletinin k urtarıcısı,
insanlık idealinin e șiz ve saygıde ğer siması ve bütün ömrünü Yüce
Türk Milletinin hizmetine adayan; “Ey Türk! Yüksel, yükselmenin
hududu yoktur, i ște parola budur!”diyen büyük insan, önderimiz,
rehberimiz, Aziz Atatürk,
“Gerçek gönülde Namaz kıl ki Allah bilsin.
Halk içinde kötü görün ki, Alem sana gülsün.
Toprak gibi hor görül ki, nefsin ölsün.
Yardım etseniz de, nefsimi yenip a ğlasam ben.” diyen Hoca
Ahmet Yesevi,
“Do ğru olsam ok gibi yabana atarlar beni,
E ğri olsam yay gibi elde tutarlar beni,
Do ğruda aç görmedim e ğride tok,
E ğri yay elde kalır, menzil alır do ğru ok” diyen Hazreti
Mevlana,
“Gelin tanı ș olalım,
İș i kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz” diyen Yunus Emre,
“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır,
Biz aslan ile ceylanı barındırdık kuca ğımızda
Kin ve nefretler yok olur oca ğımızda” diyen Hacı Bekta și
Veli,
“Ölen insan ise bıraktı ğı șey eseri,
Ölen hayvan ise, ondan kalan șey semeri” diyen Mehmet Akif,
“Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten,
Kaçar mı mert olan bir can için halka gayretten,
Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahpeyim millet yolunda hizmetten.” diy en Namık
Kemal,
“Ey o ğul! Sabretmesini bil,
Vaktinden önce çiçek açmaz.
Șunu da unutma!
İnsanı ya șat ki Devlet ya șasın” diyen Șeyh Edebali,
“Parayı veren düdü ğü çalar,
Damdan dü șen halden anlar,

45
El, elin e șeğini türkü ça ğıra ça ğıra arar.” diyerek insanları
yönlendiren, hayatta her șeyin bir bedeli oldu ğunu belirten, bir
ba șkasının halinden ancak o hali ya șayanların anlayabilece ğini
söyleyen ve insanların kendi kaderlerini ba șkalarının dudakları
arasında bırakmaması gerekti ğini, en do ğru olanın herkesin kendi
ișini kendisinin yapmasının yerinde olaca ğını ifade eden Nasreddin
Hoca .”

Bütün Türk dünyasında tanınan ve Türklerin ortak ka hraman olan Nasreddin
Hoca, bütün Türklü ğün timsalidir. O, Türk fıkra gelene ğinin önemli bir kahramanı
olmakla birlikte, Türkün ince ruhunun ulvî dü șüncesinin ve felsefî derinli ğinin bir
temsilcisidir. 151 Nasreddin Hoca; her șeyden önce dü șüncesiyle, ya șayı șıyla Türk’tür,
Türk insanını temsil etmektedir. 152
Nasreddin Hoca denince, akla ilk gelen "fıkraları/l atifeleri"dir. Fıkralarında kimi
zaman kadı, kimi zaman imam, kimi zaman sade bir va tanda ș, kimi zaman da müderris
olarak kar șımıza çıkar. Anadolu'nun tipik bir bilge ki șisidir. Güler yüzlü ve șakacıdır.
Babacan ki șili ği etrafında; hanımı, o ğlu, kom șuları, kom șu çocukları, esnaf, mollalar ve
köylüler yer alır. Bütün bu ki șiler, fıkralarındaki șahıs kadrosunu olu ștururlar. E șeği ise
yanından hiç ayrılmaz. E șeği ile ilgili fıkraları, güldürücü yanı en a ğır basan fıkralardır.
Nasreddin Hoca'nın yokluk ve geçim sıkıntısı içinde oldu ğunu en iyi yansıtan fıkralar
da bunlardır .
Nasreddin Hoca; birle știrici, kayna ștırıcı ve barı șçıdır. Daima zarif, kibar,
merhametlidir. Dü șmanlı ğa, kırıcılı ğa yol açan söz ve davranı șlardan uzak durur. İçten
pazarlıklı, sinsi, kı șkırtıcı, üstten-tepeden bakıcı de ğildir. Yardımsever, devletine,
milletine, dinine ba ğlı, insan sevgisiyle doludur.
Onun fıkralarında ahlaka aykırı, insanları birbirle rine dü șürücü ve kötülü ğe sevk
edici hiçbir unsura rastlanmaz. Dostlu ğunda, aile reisli ğinde, babalı ğında,
kom șulu ğunda hep yol gösterici, do ğruya yöneltici güvenilir bir insandır.
O, içimizden biridir ama hep öndedir. Fikri ve topl uma örnek olan davranı șları
bakımından öndedir. Kibirli, dedi ğim dedik bir ki și de ğildir. Öğütleri bir çocuk için ne

151 İsmet Çetin, “Ziya Gökalp’in Nasreddin Hoca Hakkında Dü șünceleri” Fikri ve Felsefi Yönüyle
Nasreddin Hoca Semp. Bildirileri, s:32-42.
152 Saim Sakao ğlu, Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca , s:168.

46
kadar geçerli ise, bir ihtiyar veya bir devlet idar ecisi için de aynı derecede geçerli ve
önemlidir.
Nasreddin Hoca; Türk Milletinin "nükte, zekâ ve ho șgörü 153 " sembolüdür.
Anadolu insanının vasıflarıyla doludur. Nihayet "Ak șehirli-Sivrihisarlı"dır. Bu anlamda
o Edirne' dedir, Trabzon'dadır, Elazı ğ' dadır, İstanbul' dadır. Buralarda oldu ğu kadar
Türk dünyasındadır ve bütün dünyadadır. Yani o; Müs lüman-Türk mizacının tebessüm
örne ğidir.154
Yalnız bir șeye çok dikkat etmek gerekir ki, o da Nasreddin Hoc a fıkralarındaki
"gülme-güldürme adabı"dır. O'ndaki "gülme-güldürmen in belli bir ölçüsü vardır.
İnsanları alaya alır, onların davranı șlarını hicveder ama bu hiçbir zaman yaralayıcı ve
olumsuza yönlendirici de ğildir. Nasreddin Hoca'daki "mizah" belli bir ahenk üzerine
kurulmu ștur.
Nasreddin Hoca; Türk- İslam uygarlı ğının ortak özelliklerini kendinde toplar,
"gülerek dü șünmeyi" en iyi o temsil eder. Zıtları ile dü șünüldü ğünde așağıdaki
hususlardan söz edilebilir:
— Daima her ortam, makam ve zamanda aynı de ğer ve ki șilik özelliklerini
gösterir.
—Dürüst ve çalı șmaya önem verir 155 .
— O gerçekçidir. Hiçbir șey kar șılıksız de ğildir. Dolayısıyla ona göre "ancak
parayı veren düdü ğü çalar."
—Sadece bindi ği dalı keser. Zararı kendisinedir. Faydada ise cemi yetçidir.
Ayrıca; bindi ği dalı kesenleri de açık açık uyarır, nankörleri ik az eder.
—Maddi de ğil manevi zenginli ğe önem verir. Ondaki zenginlik ruhu besleyici,
zekâ ve algılamayı geli știricidir.
—Eșeğine ters biner ama yolu ve hedefi daima do ğrudur.
—İtibarı kö șkte, giyim ku șamda aramaz, sadeli ği sever, helalden ayrılmaz.
—Gönül adamıdır. Gönüllerde ya șayıp hüküm sürer.
—Her șeyi ile pırıl pırıl bir Anadolu köylüsüdür.
—Bu haliyle ihti șam ve gösteri șten uzak sade bir ki șidir.

153 Ay șe Yücel, “ Nasreddin Hoca ve Ho șgörü Üzerine” Nasreddin Hoca Semp. Bildirileri, s:54-56.
154 M.Halistan.Kukul, Sarma șık Kültür, Nasreddin Hoca Dosyası, s: 13.
155 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca , s: 64-66.

47
—Yașadı ğı çevre bellidir, Sivrihisar'da do ğmu ștur, Ak șehir'de ya șamı ștır.
İmamlık, kadılık ve müderrislik yapmı ștır. Çok sevdi ği bir e șeği vardır. Ailesine ve
çocuklarına ba ğlıdır. Aile de ğerlerine önem verir. Aynı zamanda; "hayali" de ğildir.
—Kayna ștırıcı, birle știrici, uzla ștırıcı, sevdiricidir. Zengin-fakir, genç-ya șlı,
kadın-erkek… Her ya ș cins, makama kucak açıcıdır. Kime nasıl söylenmesi gerekiyorsa
sözünü ona uygun olarak söylemektedir.
—Nasreddin Hoca imgesel dü șünmeye kapı açar. Böylece her anlayı ș
seviyesindeki insanı aynı çerçevede, aynı sorunlar etrafında dü șündürmeye yöneltir.
—Daima ümit a șılar, hep ümit kayna ğı olur. Olumsuz denilebilecek sözlerinde
bile bu ümidin i șaretlerini bulmak mümkündür. Göle maya çalarken “ya tutarsa”
demesi bunun en bariz örne ğidir.
—Macera pe șinde ko șmaz, gerçekçidir.
—İncinse bile incitmekten korkar.
—Söyledi ği söz kar șısındakinin ho șuna gitmese bile, o ki și dü șündü ğü zaman
aldı ğı ibret dolayısıyla ona hak verir ve incinmez.
—Payla șımcıdır, kanaatkârdır, hak geçmesinden korkar.
—Sabırlı, akıllı, adildir.
—Dü șünce ve eylemleri arasında tutarlılık vardır. Yani; dü șündü ğü ile söyledi ği
ve yaptı ğı birdir. İçi ne ise dı șı da odur.
—Cömerttir, gönül adamıdır.
— Hakk' tan çekinir, hak yemekten korkar.
—İkram sahibidir.
—Akıllı ki șilerin görü șlerine ba ș vurmayı ve onlardan yararlanmayı sever.
İș te bu vasıflarıyla Nasreddin Hoca, güldürerek dü șündüren bilge bir ki șidir. 156
Günümüzü yansıtan fıkralarda bile onun adının geçme si; onun adına fıkralar
uydurulması Nasreddin Hoca'nın yüzyıllar öncesinden gelen "etki gücünü"
göstermektedir.
Felsefe tarihinde karamsar (pessimist) olan șark felsefesi, 13. yüzyıldan itibaren
Nasreddin Hoca’nın dünya görü șü ile yön de ğiștirerek iyimserli ğe (Optimist) do ğru

156 M.Halistan Kukul, Sarma șık Kültür, Nasreddin Hoca Dosyası, s:12-14.

48
yön de ğiștirmi știr. 157 Nasreddin Hoca Türk ulus ve toplulu ğunu o kadar etkilemi știr ki,
onun tutumu, tarzı, o yolda dü șünme ve hayat felsefesi için ideal bir sembol olmu ștur.
Nasreddin Hoca’nın medreseye devam etti ği, hocalık ve kadılık yaptı ğı,
Arabistan'a kadar gitti ği de göz önüne alınarak hayatı tam manasıyla incele ndi ğinde,
gerçek bir halk filozofu halinde nasıl olgunla ștı ğı da daha kolay anla șılır.
Kuvvetli, mizahi, i ğneleyici, nükteli, ibret verici, ilerici hayat görü șü ile
kendinden sonrakilere aktarılan yeni bir felsefe ek olünün kurucusu olmu ștur.
Ölümünden sonra da, Ak șehir'deki dü ğünlere davet edilmesi ve bu gelene ğin
günümüzde de devam ediyor olması onun gücünün ve et kisinin canlı bir örne ğidir.
Hoca, bugün dü șünce bakımından ölü ki și de ğildir. Konu șmalarda, anlatımda daima
ya șatılmaktadır. “Hoca'nın ikramı, Hoca ça ğırıyor, Hoca böyle söylüyor, Hoca'nın
arma ğanı v.s.” gibi halk deyimlerindeki ifadeler, ya șayan ki șiye atfedilen bir anlatım
șeklidir. Örne ğin Ak șehir'e gidip de Nasreddin Hoca'nın mezarını ziyaret etmeyenlerin
sıkıntıya uğrayacakları görü șü de yaygındır. Nasreddin Hoca'nın mezarının ziyare t
edilmesi, onu dinsel totemist bir içgüdü psikolojis inin tatmini aracı kılmaz. O sadece iyi
dileklerin do ğmasında yardımcı bir espri ki șisi olarak kabul edilmi știr.
Nasreddin Hoca; fıkralarında halk psikolojisini i șlemi ș ve halkın nabzını iyi
tutarak, onlara alçak gönüllülük ve ho șgörü 158 așılamaya çalı șmı ș ve bu do ğrultuda
toplumu yönlendirmi știr.
Özetle, Türk etnografik hayatında ve folklorunda, g üldürü metodu ile Türk
iyimserlik felsefesine öncülük eden Nasreddin Hoca için büyük bir halk filozofu oldu ğu
söylenebilir.
Bu felsefe ve dü șüncede, Bekta șilik ile Mevlevilikteki gibi halka ve halk için
alçakgönüllülük, birlik, beraberlik, iyilik görülür . Bu sebeple Nasreddin Hoca'ya
yakı ștırılarak aktarılmı ș nükte ve hikâyeler çoktur. Nitekim Bekta șilik, İslâm âleminin
geni ș ho șgörülülük (tolerance) görü șü ile dokunulmaz denen varlık ve fikirlere olumsuz
durumları ile kar șıt olarak güldürü ve alayla kar șılık vermi știr.159

157 Süleyman Arısoy, “Nasreddin Hoca’nın Ki șili ği ve Felsefesi” Sadi Cumbul, Nasreddin Hoca
Antolojisi içinde, s:60.
158 Șevket Özdemir, Yunus Emre Nasreddin Hoca Hacı Bekta și Dü șüncesinde Ho șgörü , s:145-148.
159 Süleyman Arısoy, “Nasreddin Hoca’nın Ki șili ği ve Felsefesi” Sadi Cumbul, Nasreddin Hoca
Antolojisi içinde, s:60.

49
Ça ğımız tıbbında, fizyopatoloji ve psikopatoloji’nin t ürlü görüntülü
hastalıklarında, bunları ortaya çıkaran etkenler iç inde özellikle üzüntü, endi șe, sıkıntı,
korku gibi çe șitli karamsar (pessimist) psikolojik ya șantının çe șitli yön ve etkileri, insan
vücut ve ruh sa ğlı ğında; tehlikeli, șifasız hastalıklar meydana getirdi ği bugün iddia ve
ispat edilmi ș, dolayısıyla tıpda, temeli tamamen iyimserlik, ho șgörürlülük, ne ș'e,
güldürü ya șantısına dayanan yeni bir bilim ve tedavi kolu olan “Psikosomatik tıbbı”
do ğmu ștur.160 Șark felsefe tarihinde ise karamsarlık 13. yüzyıldan beri Nasreddin
Hoca'nın görü șü ile yıkılmaya yüz tutmu ș ve Türk tıbbında, felsefesinde yeni bir temel
atılmı ștır denilebilir. Nasreddin Hoca'ya dayanan gülme ve mizah; 13. yüzyıla
dayanmasıyla; daha eski halk'a, kitleye, dünyaya ma l olması bakımından büyük ve daha
eski de ğer ta șımaktadır. 161
Sonuç olarak Nasreddin Hoca için; “müderris, bilge, nüktedan, sosyolog,
hukukçu, tasavvufçu, Türk ve İslam dü șünürü, halk filozofu ve e ğiticisidir.”162
denilebilir.
1.4.1. Ki șili ğinin Genel Özellikleri
Fıkralarından ve hakkındaki kaynakların verdikleri bilgilerden hareketle
Nasreddin Hoca'nın ki șilik özelliklerini șöyle de ğerlendirmek mümkündür 163 :
—Nasreddin Hoca, bilgin ve bilge ki șili ğe sahiptir. Zamanın bütün dini ve
müspet ilimlerinden haberdardır. Ünlü bilginlerden ders alarak kendini yeti știrmi știr.
—Nasreddin Hoca, aynı zamanda sosyal zekâsı güçlü b ir insandır. Gardner’ın
geli știrdi ği çoklu zeka kuramına göre sosyal zekası güçlü ki șiler, çevredeki bireylerle
ileti șim kurma, onları anlama, bu ki șilerin ruh durumlarını ve yeteneklerini tanıma
bakımından di ğer insanlardan ayrılırlar. Politikacılar, dini lide rler, ö ğretmenler,
psikologlar bu yetileri ustalıkla kullanırlar. 164
Hoca’nın ömrü medrese veya dergâhta ders alıp verme kle sınırlı kalmamı ș, her
zaman hayatın ve olayların içinde olmu ș, hocalık ve bilgelik görevini her kesim insan
arasında sürdürmü ștür. Hoca'yı bu yüzden camide, dergâhta, kahvede, m isafirlikte,

160 N. Polvan, “Psikosomatik Hastalıkların Nöroeadokriniolojik Mak anizması” Tıpta Yenilikler,
Eczacıba șı ilâç Fabrikası, Sayı: 4, Aralık 1958, İstanbul.
161 Süleyman Arısoy, a.g.k., s:63.
162 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca, s:19; M.Sabri Koz, Nasreddin Hoca Kitabı , s:170.
163 Mustafa Özçelik, a.g.e., s:53-56.
164 Nilay T. Bümen, Okulda Çoklu Zeka Kuramı , s: 15.

50
devlet adamlarının yanında, tarlada, bahçede di ğer insanlarla sürekli sosyal ili șkiler
içinde görmek mümkündür.
—Nasreddin Hoca, olayların kahramanı olmadı ğı zamanlarda bile toplumsal
yapıyı çok iyi tanıyan, gözlemleyen bir tutum içeri sindedir. Çünkü gözlem, tarafsız
olma, sorunları do ğru tespit edebilme, haklıyı haksızı ayırabilme konu sunda gerekli bir
yöntemdir.
—Halk ve yöneticilerin üzerinde çok önemli bir sayg ınlı ğı vardır. Çok sevilip
sayılmakta ve her zaman her konuda kendisine danı șılmaktadır. Bu anlamda o, halkı
eğiten, kendisine danı șılan ve görü șlerine de ğer verilen bir ki și konumundadır.
—Onun ya șadı ğı toplumda ve sonraki asırlarda bu kadar kabul görm esi; bu
bilgeli ği, e ğiticili ğini tatlı dil ve güler yüzle, üstelik zekice yapmas ından kaynaklanır.
Bu tavrı da ki șilik özelli ği kadar yine inançlarıyla ilgilidir. Öncelikle bu, bir İslâmi
davranı ștır. Asık suratlılık dinden onay alamaz. Öte yandan Nasreddin Hoca, pek çok
ekonomik ve sosyal sıkıntının ya șandı ğı bir toplumun insanıdır. Böyle bir insani yapıyı
ancak, dü șünmeyi gülmeyle birlikte ele alarak aydınlatmak, sı kıntılarını gidermek;
olanlar üzerinde dü șünmeye sevk etmekle mümkün olabilir.
—Nüktecilik, hazır cevaplılık onun en önemli özelli ğidir. Fakat onu komik bir
adam olarak görmenin eksik de ğil yanlı ș bir tutum olaca ğı dü șünülmektedir. Çünkü
güldürebilmek önce dü șünmeyi ve dü șündürebilmeyi gerektirir. Onun bir fıkrasını
okurken yahut dinlerken her ne kadar ilk tepkimiz t ebessüm olsa bile bunu mutlaka bir
dü șünme takip eder.
—Nasreddin Hoca'da “dü șünmenin” çok önemli bir özellik oldu ğu
bilinmektedir. Öyle ki bu dü șünceyi; hayat, ölüm, kader, kaza gibi metafizik kon ular
üzerinde de gerçekle știrir. Mesela "kabak" fıkrası bunun çarpıcı bir örn e ğidir:
Bilindi ği gibi Hoca, bir gün bostana gider. Burada büyük bi r ceviz a ğacı vardır.
Dinlenmek üzere altına oturur. Kocaman a ğaçta küçücük cevizler…Hoca, buna anlam
veremez. Öte yandan gözleri bostandadır. Burada bal kabakları vardır. Onlar ise
yerdedir. Küçük bir bitkinin ürünü olarak yeti șmektedirler. Der ki: "Bu i ște bir terslik
var, kocaman bir a ğacın üzerinde küçücük bir ceviz; küçücük bir nebatı n üzerinde
kocaman kabak. Bu olacak șey de ğil!…" Bu esnada kafasına a ğaçtan bir ceviz dü șer.
Canını acıtır. Hoca bu can acısıyla ellerini açıp A llah'a șöyle seslenir: "Allahım! Sen
ne kadar büyüksün!…Sen yine bildi ğin gibi yap. E ğer sen, benim dü șündü ğüm gibi

51
yapsaydın, șimdi benim halim ne olurdu."der. Bu fıkra, Nasreddin Hoca’nın dü șünme
sınırlarının ve olaylardan nasıl bilgelik dersleri çıkardı ğının küçük bir örne ğidir.
—Nasreddin Hoca'nın halkı güldürmesi asla bir dalka vukluk biçimini almaz. Bu
yüzden onu, amacı sadece güldürmek olan bir ki și olarak dü șünmek mümkün de ğildir.
—Onun zekili ğini kurnazlıkla karı ștırmamak gerekir. Çünkü kurnazlık, örne ğin
zor bir durumdan kurtulmanın me șru olmayan yolunu bulabilme becerisi iken, zekilik,
me șru ama kimsenin dü șünemedi ği bir yolla bu zorlu ğu a șmak marifetidir.
—Kimi fıkralarındaki saflık yahut aptallık derecesi ndeki ifadeler bizi
yanıltmamalıdır. Böyle durumlarda Nasreddin Hoca, d aha çok bir öz ele știri yapar.
Kendi kendisiyle dalga geçerek, nefsini a șağılar. Yahut saflı ğa sı ğınarak
söylenemeyecek, cesaret gerektiren bir gerçe ği açıklar ama fıkranın sonunda yine zekâ
parıltısı nüktesi görülür.
—Nasreddin Hoca, bulundu ğu mevkiye ra ğmen halktan birisi gibi ya șar. Bir
taraftan imamlık, müderrislik, kadılık gibi asli gö revlerini yaparken halktan kopmaz.
Onlar gibi da ğa gider, odun keser. Pazarda alı ș veri ș yapar. Ticaret yapar. Çalı șkandır.
Kendi damını kendi onarır. Kendi tarlasını kendi sü rer.
—Nasreddin Hoca, ba ğlı oldu ğu dini dü șüncenin de bir gere ği olarak "iyili ği
emretmek, kötülükten sakındırmak" ölçüsüne sıkı sık ıya ba ğlıdır. Toplumsal
çarpıklıkları ele știrerek do ğru olanın adresini gösterir. Fakat bu görevini yapa rken çok
ho șgörülü davranır. Asla yıkıcı olmaz. Muhataplarını a șağılamaz. Suç i șleyenlere kar șı
ba ğıșlayıcıdır.
—Nasreddin Hoca, bir karga șa döneminin insanıdır. Bu dönemin șartları
içerisinde üzülen, kederlenen, umutsuzla șan insanlara bu olumsuzlukları ne șe ve
mizahla a șmalarını sa ğlayan bir ki șidir. O, insanlara ya șadıkları dönemin zorluklarını,
olumsuzluklarını fazla ciddiye almayarak, a șmaya çalı șmayı ö ğretir. Bütün
olumsuzluklarına, sıkıntılarına ra ğmen yine de dünyayı ya șanmaya de ğer, hayatı ise,
kıymetinin bilinmesi, tadının çıkarılması gereken b ir süreç olarak görmü ștür.
—Nasreddin Hoca, inançlara, ahlâk kurallarına, devl ete, yasalara, toplum ku-
rallarına ba ğlı ve saygılıdır ama bu tutumu onu devlet adamların ı, bürokratları, din
adamlarını ele știrmekten vazgeçirmez. Onlarda gördü ğü yanlı șlıkları, rü șvet yiyen
kadıları, din adına halkı sömüren hocaları, zulmede n idareciyi alay yoluyla ele știrir.

52
Fakat bunu çok zarif biçimde yaptı ğı için hem kendisine bir zarar gelmez hem de sözü
muhatabı nezdinde ciddiye alınır.
—Nasreddin Hoca, ba șkalarını ele știrirken aynı ele știriyi kendisine de yap-
maktan çekinmemi știr. Hoca’nın bu özelli ğini ünlü Alman dü șünürü Goethe’nin “Kendi
kendisiyle e ğlenmeyen insan, olgun insan de ğildir.” sözü güzel bir șekilde açıklar.
Onun yaptı ğı aslında bir tür öz ele știridir ki, bunun yapılması olgunluk ister. Nasredd in
Hoca, böylesine olgun bir karakterdedir.
— Nasreddin Hoca, hayalci de ğil gerçekçidir. Hiçbir zaman abartıya yer vermez.
—Onda sadece içinde ya șadı ğı toplumun de ğil insanlı ğın ortak foto ğrafı
bulunur. Yani o, hem ulusal hem de evrensel olmayı ba șarmı ștır.
—Nasreddin Hoca’ya atfedilen kimi fıkralarda Nasred din Hoca bir Bekta și
babası gibi gösterilir. Durum böyle olunca, Nasredd in Hoca oruç tutmaz, abdestsiz
namaz kılar bir adam tipiyle ortaya çıkar ki, bunun mümkün olmadı ğı dü șünülmektedir.
Nasreddin Hoca, samimi anlamda bir Müslüman’dır. İbadetlerini yerine getirir. Zaten
din adamıdır. Sadece, mutaassıplık onda yoktur. Kat ı kuralcılı ğı sevmez.
—Nasreddin Hoca, gerek insan olarak gerekse Müslüma n bir gönül adamı olarak
yahut yaptı ğı hocalık, kadılık, esnaflık, çiftçilik gibi i șlerde, insan ili șkilerinde aile
ili șkilerinde tam anlamıyla Müslüman-Türk insanın genel karakterini yansıtır.
1.4.2. Bilge Ki și Nasreddin Hoca
Nasreddin Hoca, eski kaynaklar ile fıkralarının ı șığında ele alındı ğında öncelikle
bilgili bir ki și oldu ğu görülmektedir. Küçük ya șlarından itibaren önce babasının yanında
daha sonra Sivrihisar ve Konya medreselerinde ciddi bir eğitim görmü ștür. Müderris
yani medrese hocasıdır. Devrinin önemli bilgin ve a rifleriyle irtibatı söz konusudur.
Ya șadı ğı ve e ğitim gördü ğü devir de ilim bakımından dikkat çekici özellikler e sahiptir.
Nasreddin Hoca, böyle bir ça ğın ve dönemin insanıdır.
Nasreddin Hoca, bilgilidir ama bilgiçlik taslamaz 165 . Hayatı sadece kitabi
bilgilerle yorumlamaz. Sorunlar kar șısında sırf kitabî bilgilerin kurallarıyla hareket
etmez. Aklını da kullanarak çözümler bulur. Öte yan dan devrinin bilim anlayı șına
ili șkin ele știrel bir bakı șı vardır. Medreselerdeki yabancı dil ö ğretiminin ezbercili ğe

165 M. Sabri Koz, Nasreddin Hoca Kitabı , s:170.

53
önem vermesini kabullenmemektedir 166 . Akgündüz de Medreselerdeki yabancı dille
öğretim yakla șımının olumsuzluklarına bu paralelde dikkat çekmi ș ve bu yakla șımın
yaratıcılı ğı a șındırıcı bir etken oldu ğunu belirtmi știr 167 . Nitekim burada de ğinilen șu
fıkraları onun bu tutumunu göstermesi bakımından il gi çekicidir.
Bu fıkralardan ilki "ezberci" e ğitime bir ele știri niteli ğindedir. Așağıdaki fıkrada
da görülece ği gibi öğrendiklerini yorumlar.
Nasreddin Hoca’nın annesi bir gün çama șır yıkayacak olur. Hocadan kül
getirmesini ister. Hoca külhaneye varır ama kül bul amaz. Eve dönerken yolda o
zamanlar "ekser" denilen paslanmı ș çiviler görür. Bunları annesine getirir. Annesi
çivileri görünce șașırır. Ekser de ğil kül istedi ğini söyler. Hoca hemen cevabı
yapı ștırır:" Sen de benim gibi medreseye gidip Arapça ok usaydın "ekser için kül hükmü
vardır" kuralını bilir, böyle konu șmazdın" der.
Yine gereksiz bilgilerin medreselerde ö ğretimine yahut ö ğretim yöntemine
ele știri anlamında șu fıkrası da ilginçtir:
"Hoca, talebelerine Kuduri adlı din kitabını okutuy ormu ș. Bir gün kom șusu bir
türlü uyuyamayan çocu ğu için muska yazmasını isteyince, “bir Kuduri bulup yastı ğın
altına koy” der. Kom șunun "Kuduri muska mıdır?" sorusuna da "Muska olup
olmadı ğını bilmem ama șunu bilirim ki bu kitabı ne zaman okutmaya kalksam bizim
talebeler horul horul uyuyorlar." der.
Bir ba șka fıkrasındaki tutumu ise özellikle günlük hayatta çokça kullanılan dini
terimlerin halka ezberci bir anlayı șla verilmesine yönelik bir ele știridir. Bu fıkra da
șöyledir:
"Hoca’ya bir gün bir kimse ölünce ya da ölüm haberi duyulunca okunan "inna
lillahi ve inna ileyhi raciun"(Allah'tan geldik ve yine ona dönece ğiz) ayetinin ne anlama
geldi ğini sorarlar. Hoca bir süre dü șündükten sonra șöyle der:" Anlamını çıkaramadım
ama bildi ğim kadarıyla bu ayet dü ğünlerde derneklerde pek okunmaz."
Yine, silah ta șımanın yasak oldu ğu bir devirde Hoca, bir kılıçla yakalanır.
Suba șı, silah ta șımanın yasak oldu ğunu buna ra ğmen neden ta șıdı ğını sorar. Hoca da

166 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s: 56.
167 Hasan Akgündüz, Osmanlı Medrese Sitemi, s: 420.

54
der ki: "Bu kılıçla ö ğrencilerin yanlı șlarını kazıyorum." Suba șı bunun imkânsızlı ğını
söyleyince, Nasreddin Hoca" Öyle koca yanlı șlar var ki kazıyıp düzeltmek için bu bile
ufak geliyor." cevabını verir. Bu fıkra, görünü ște durumu kurtarmak adına söylenmi ș gi-
bi görünmekle beraber bilim hayatındaki yanlı șlıklara ve tutarsızlıklara da bir ele știri
olarak anla șılmalıdır.
Nasreddin Hoca'nın önemsedi ği bir husus da bilginin gerçeklere dayanması ve
bilim adına ortaya konan bilgilerin bir i șe yaramasıdır. Bir fıkrasında anlatılan șu olay
onun bu tutumunu gösterir:
Bir gün Ak șehir'e üç bilgin gelir. Bunlar gereksiz bilgilerle kafalarını doldurmu ș
ve bunun verdi ği gururla ortada dola șan tiplerdir. Hoca'ya dünyanın merkezsinin
neresi oldu ğunu sorarlar. Hoca da "E șeğimin sa ğ arka aya ğının bastı ğı yerdir" der.
Onlar Nasreddin Hocadan ispat isteyince de Nasreddi n Hoca " İnanmazsanız ölçün de
görün." der. İkinci sorulan gökteki yıldızların sayısının kaç old u ğudur. Nasreddin Hoca
"E șeğimin kılları kadar" cevabını verir. Yine ispat iste diklerin ise cevap aynıdır.
"İnanmazsanız sayın." Üçüncü soru ise "Sakalında kaç kıl oldu ğu" șeklindedir.
Nasreddin Hoca "E șeğimin kuyru ğundaki kıllar kadar." der. Yine ispat istenince de
Nasreddin Hoca, ta șı gedi ğine koyar ve muhatabını kesin bir dille susturur.
"İnanmazsan" der "Bir kıl senin sakalından bir kıl e șeğimin kuyru ğundan koparalım.
Bakalım denk çıkacak mı görürüz." der.
Ba șka bir fıkrası da șöyledir: Ak șehir'e gereksiz sorularla insanların kafasını
karı ștıran bir softa gelir. " Șehrinizin en büyük bilginiyle görü șmek istiyorum" der.
Adamı Nasreddin Hoca'nın yanına götürürler. Softa, Nasreddin Hoca’ya "Efendi, size
kırk soru soraca ğım ama bunların hepsine birden, tek cevap vereceksi niz." șeklinde bir
șart ileri sürer. Hoca, hiç oralı olmaz. Adam kırk s oruyu pe ș pe șe sorar. Sorular bitince
Hoca'nın verdi ği cevap ilginçtir: "Bilmem!" Burada ilk bakı șta hemen görebildi ğimiz
gerçek; bilim adına gereksiz, hiçbir i șe yaramayan bilgi(!)lerle me șguliyetin
anlamsızlı ğı vurgusudur. Çünkü bu tür soruların cevapları yokt ur. Olsa da bir yara-
rından söz edilemez. Ne yazık ki din adına, bilim a dına bu tür bo ș șeyler her devrin
meselesi olmu ștur. Günümüzde bile Hz. Nuh'un gemisinin kaç dire ği oldu ğundan,
meleklerin erkek mi di și mi olduklarına kadar uzanan soruların anlamsızlı ğı asırlar
öncesinden Nasreddin Hoca’nın bilgin ve bilge ki șili ğiyle cevaplarını böylece bulmu ș

55
olur. Bilimin en önemli yöntemlerinden biri de șüpheciliktir. Nasreddin Hoca’da bu
özellik de görülür:
Nasreddin Hoca bir gün e șeğine binmi ș giderken adamın biri "Hoca efendi!"
der. "E șeğinin kaç aya ğı var." Hoca, e șekten iner. Hayvanın ayaklarını sayar ve dört
tane oldu ğunu söyler. Adamın bu durum tuhafına gider ve “Hoca !” der. "Sen e șeğin
kaç ayaklı oldu ğunu bilmiyor musun da tekrar saydın?" Hoca "Biliyor dum da" der
"Fakat ak șamdan beri kontrol etmemi știm. Belki bir de ğișiklik olmu ștur diye tekrar
saydım." der.
Yine bir fıkrasında; Suba șının e șeği kaybolur, adamları arama ğa çıkarlar, bu
arada bu görevi Hoca'ya da yüklerler. Sen de șu tepenin ardına bir bakıver derler.
Nasreddin Hoca türkü söyleyerek, meyve bahçelerinin içine dalar; keyifli keyifli meyve
toplayarak türkü söyleyerek, dola șırken, kendisine rastlayanlara ve burada ne
arıyorsun diye soranlara, hakikati oldu ğu gibi anlatır; “canım kaybolan e șek, bahçe
içinde, meyve toplayarak, türkü söyleyerek, aranır mı?” sualine de, “el elin e șeğini
türkü söyleyerek arar.” der.
Nasreddin Hoca burada bize yetki sahibi birinin, ha kkı olmadı ğı halde, verdi ği
bir emrin, daha do ğrusu bir angaryanın nasıl suistimale yol açtı ğını, üstelik hiç de
ciddiye alınmadı ğını göstermektedir.
Nasreddin Hoca, bilim ve din dili konusunda mevcut anlayı șı kabullenir gözük-
memektedir. Türkçeden yana bir tavır gösterir. Kimi fıkralarındaki Arapça ve Farsça
konusundaki yetersizli ğini ima eden özellikler, yetersizlikten çok Nasredd in Hoca'nın
Türkçeye verdi ği önemin bir göstergesi olsa gerektir. Hoca, tıpkı Yunus Emre, Â șık
Pa șa gibi, tercihini Türkçeden yana kullanmı ș bir ki șidir.
Nasreddin Hoca'nın Türkçe duyarlılı ğına bir örnek olarak șu fıkrasına
bakılabilir: "Adamın biri Farsça yazılmı ș bir mektubu Hoca'ya okuması için getirir.
Hoca, mektubu evirir çevirir fakat okuyamaz. Adam b una sinirlenerek : "Bir de Hoca
olacaksın. Bari ba șındaki șu kavuktan utan" deyince Hoca, kavu ğunu ba șından çıkarıp
adamın ba șına koyar ve " Marifet kavuktaysa al sen oku!.." de r.
Bu fıkrada bir yandan mektup gibi çok özel yazı șmanın Farsça olmasına ele știri
getirilirken, bir yandan da șeklin özü her zaman temsil etmeyece ği șeklinde bir anlayı șı
da ortaya koymu ș olur. Zira bilgininin, bilge ki șilerin çok önemsendi ği bir devirde bu

56
mesle ğin saygınlı ğından yararlanmak isteyenler de muhtemelen olur. Na sreddin Hoca,
gerçek bilginin sahtesinden ayrılması șeklinde de bir mesaj vermek ister.
Bir fıkrasında: Mahalleli cenazenin ta șınması esnasında neresinde bulunulması
gerekti ği hususunda aralarında tartı șmasına ra ğmen, üzerinde uzla șabilecekleri bir
fikir ortaya koyamayınca, konu hakkında bilge bir i nsan olarak kabul ettikleri
Nasreddin Hoca'ya danı șmaya karar verirler ve do ğruca Hoca'nın yanına giderler;
O'na ihtilaf ettikleri konu hakkında soru sorarlar. Ancak kim ne anlatmaya kalkarsa
hep kendisinin haklı oldu ğuna inanmaktadır. Hoca durumu etraflıca bir gözleml er ve
bunlara ne söylese memnun edemeyece ğini anlar. Bu durum üzerine Hoca herkesi ikna
edecek pratik bir çözüm önerisinde bulunur: “A dost lar! Size tavsiyem, tabutun
içerisinde bulunmayın da neresinde bulunursanız bul unun.” der.
Bu fıkra halkın cehaletini ve bo ș i șleri tartı șarak vakit geçirmelerini göstermesi
bakımından önemli olmakla birlikte, halk arasında N asreddin Hoca'nın hukuk (fıkıh)
bilgisiyle otorite sahibi bilge bir șahsiyet oldu ğunu göstermesi bakımından da oldukça
önemlidir. 168
İngiliz yönetim danı șmanı Peter Hawkins, 20'li ya șlarında kitaplardan tanıdı ğı
Nasreddin Hoca fıkralarını hikâyele știrip "Nasreddin Hoca'nın Liderlik Rehberi" adlı
bir kitap yazmı ștır. Hawkins, "Hoca ya șasaydı bugün iyi bir yönetim danı șmanı ve
psikoterapist olurdu" demi știr. Hawkins, psikoterapist ve Bath Consultancy Gro up adlı
danı șmanlık șirketinin de ba șkanı olup, Aralarında Nokia ile BBC'nin de bulundu ğu
birçok șirkete radikal de ğișimler ve örgütsel konularda danı șmanlık yapmaktadır.
20'den fazla ülkede Nasreddin Hoca'yı, fıkralarını ve onun olaylara bakı șını e ğlenceli
bir șekilde șirketlerin dünyasına uyarlayan Hawkins'in Nasreddin Hoca fıkralarını bir
araya getirdi ği kitabı ise Mayıs 2005'te İngilizce ve 2006 yılında da Türkçe
yayımlanmı ștır.
Türk kültürüyle yakından ilgilenen ve Türkiye’ye gelerek “3. Koçluk ve
Mentorluk Konferansı”na katılan Hawkins, "Liderlik Koçlu ğunu Türk Mirasından
Öğrenmek" adlı toplantıda bir konu șma yapmı ștır. Bu konu șmada; Nasreddin Hoca

168 Șevket Topal, Sarma șık Kültür, Nasreddin Hoca Dosyası, s:19.

57
fıkralarının konferanslarda sıkılmı ș izleyicilerin dikkatini çekti ğini anlatan Hawkins,
"Hoca bir lider, akıl hocası ve bilge" diye vurgulamada bulunmu ștur. 169
1.4.3. Din Adamı Olarak Nasreddin Hoca ve Din E ğitimi
Günümüz șairlerinden Günvar 170 , Nasreddin Hoca ile ilgili bir makalesinde;
"Nasreddin Hoca, devletin üniter, monolitik ve bask ıcı ideolojik
yapısının da ğıldı ğı fakat bununla birlikte de pek çok ekonomik ve sos yal
sıkıntının ya șandı ğı bir toplumsal kriz durumunda, insanları mizah yol u
ile vuzuha kavu șturdu ğu İslâmî Ahlâk paradigması içinde tefekküre
yöneltmi ș olan ve onlara, zaman zaman demir leblebi denilen konuları
mizahen anlatabilmi ș, evliyadan bir zat-ı muhteremdir, dersek pek de
yanlı ș olmayacaktır." demektedir.

Günvar'ın Nasreddin Hoca için söyledi ği "Evliyadan bir zat-ı muhterem" ifadesi
önceki zamanlarda da söylenmi ș ve Nasreddin Hoca tasavvuf ehli, dervi ș, halife, șeyh
isimleriyle de anılmı ștır. Bunun bir örne ği Nasreddin Hoca ile ilgili bilgi veren
kaynaklar bölümünde yer alan Bayburtlu Osman'ın ese rinde Nasreddin Hoca’nın büyük
evliyalar arasında sayıldı ğı bilgisidir. Halkın bakı ș açısı da zaten böyledir. Bu
yakla șıma ba ğlı olarak da Nasreddin Hoca’nın fıkraları tasavvufi bakı ș açısıyla
yorumlanmı ștır. Mesela Mevlana’nın torunlarından Burhaneddin Ç elebi (1814–1897)
Nasreddin Hoca'nın 121 fıkrasını tasavvufi bakı ș açısıyla izah etmi știr. 171
Bu konuda Sabri Tando ğan’ın söyledikleri de çok önemlidir 172 :
"Nasreddin Hoca fıkraları yalnızca bir gülme ve miz ah malzemesi
olarak görülmemelidir. Tasavvufi görü șle de ğerlendirildikleri takdirde
insanlı ğın ö ğrenece ği çok șey bulundu ğu anla șılacaktır."
Nasreddin Hoca'nın fıkralarına günümüzde böyle bir açıdan yakla șan bir isim de
İsmail Emre'dir. Emre'ye 173 göre Nasreddin Hoca, büyük bir mutasavvıftır. Fıkralarında
da tasavvufi hakikat ile tasavvufi ahlakı telkin et mek istemektedir. Ayrıca, Nasreddin
Hoca’nın bu yönü onun fıkralarının taklitlerinden a yrılmasında da bir ölçüdür.

169 Pınar Akta ș, “Hoca’dan Șirketlere Rehberlik” , Milliyet(24 Mart 2006), s:3.
170 Ali Günvar, “Bana Damdan Dü șmü ș Olan Bir Doktor Getirin” Yedi İklim N.Hoca Özel sayısı, s:10.
171 Burhaneddin Çelebi, Letâif-i Nasreddin Hoca, yayına hazırlayan Fikret Türkmen, Ankara, 1989. 172 Aktaran Bekir Șahin, Nasreddin Hoca'nın Felsefesi , Nasreddin Hoca, s:11.
173 İsmail Güleç, “İsmail Emre ve Nasreddin Hoca’nın Fıkralarına Farklı Bir Yakla șım” Yedi İklim
Dergisi, a.g.s., s:99. Bu tür yorumlara ili șkin malumatı Sabri Tando ğan'ın "Yunus Emre ve
Tasavvuf" isimli bildirisinde de görmek mümkündür. Bkz. V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü
Kongresi Nasreddin Hoca Bildirileri (Ankara, 1996), s:100.

58
Nasreddin Hoca, önceden de belirtildi ği üzere bilge bir ki șidir. Küçük
ya șlarından itibaren hemen her türlü dini bilgiyi almı ș, Kur'an hafızı olmu ș ve
Sivrihisar'da müderrislik yapacak bir seviyeye ula șmı ștır. Onu Konya ve Ak șehir'e
götüren sebep muhtemelen tasavvufi arayı șları olabilir. Zira kendilerinden faydalanmak
üzere bulundukları yere gitti ği Seyyid Mahmud Hayranı ve Seyyid Hacı İbrahim Sultan
mutasavvıf ki șilerdir. Nitekim Mecmua-i Maarif adlı esere dayalı olarak Nasreddin
Hoca’nın bu durumunu ele alan Fuad Köprülü de Nasre ddin Hoca'nın köyünden
ayrılmasının bu iki mutasavvıfa intisap maksadıyla oldu ğunu belirtmektedir. 174
Günvar 175 , bahsedilen yazısında yine Nasreddin Hoca için Sal tuknâme'deki
bilgileri referans alarak;
"Seyyid Mahmud Hayranı Hazretleri'nin dervi șlerindendir.
Muhtemelen bu zatın halifesi ve Mahmud Hayrânî Hakk 'a yürüdükten
sonra da dergâhın șeyhi olarak görev yapmı ștır." demektedir.

Bilindi ği üzere 13. asır yani Nasreddin Hoca’nın da ya șadı ğı yüzyıl bir bunalım
ça ğı olmakla birlikte aynı zamanda bir tasavvuf asrıdı r. Mo ğol istilası neticesinde
Anadolu'ya göç eden Türkistanlı dervi șler ve onların ö ğretisi olan tasavvuf dü șüncesi,
Anadolu halkı için bir kurtulu ș reçetesi olarak görülmü ștür. Mevlana, Hacı Bekta ș-ı
Veli, Yunus Emre bu yüzyılın öne çıkan mutasavvıfla rıdır. Nasreddin Hoca da bu ça ğın
insanıdır. Nasreddin Hoca, Konya'da bulundu ğuna göre muhtemelen özellikle Mevlana
ile görü șmü ș olabilir.
Asıl önemli olan ise Nasreddin Hoca'nın Mevlana tar afından da büyüklü ğü
kabul edilen ve saygı gösterilen Seyyid Mahmud Hayr ani ve Seyyid İbrahim Sultan’ın
öğrencisi olmasıdır. Çünkü bu ki șiler sadece âlim de ğil aynı zamanda arif ki șilerdir.
Yani tasavvuf ehlidirler. Bu büyük ki șilerin, Konya'dan Ak șehir'e göç etmesi üzerine,
Nasreddin Hoca'nın da arkalarından gitmesi, bu anla mda ilgi çekici bir durumdur. Bu
durum Nasreddin Hoca'da bir tasavvufi yön oldu ğunun açık belirtisidir.
Yine Nasreddin Hoca’nın, dini daha çok içyapısıyla ve ahlaki ilkeleriyle ele
alı șı, kalenderli ği, ho șgörü 176 sahibi olması, tatlı dili, güler yüzü ve insanları e ğitmesi

174 M. Fuad Köprülü ,a.g., s:22.
175 Ali Günvar, a.g.y.,s: 9.
176 Ay șe Yücel, “Nasreddin Hoca ve Ho șgörü Üzerine” Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri,s:54-56.

59
gibi durumlar da göz önüne alındı ğında ondaki tasavvufi yönü görmek daha da
kolayla șır.
Bu özelliklerinden dolayı "Nasreddin Hoca, halk nez dinde veli ve mübarek bir
ki și" olarak kabul edilmi știr. Nasreddin Hoca’nın fıkralarının ilk derlemecil eri de onu
bu gözle görmü ș, eserlerinde ondan bahsederken "Evliyadan Nasreddi n Hoca" diye bir
not dü șme ihtiyacı duymu șlardır.177 Yine bilimsel ve entelektüel anlamda onu ilk ele
alanlardan Șemsettin Sami, Nasreddin Hoca'nın ermi șli ğinden söz etmi știr. Son
zamanlardaki ara ștırmacılar da Nasreddin Hoca'nın bu yönü üzerinde d e durmaya
ba șlamı șlardır.178
Fakat Nasreddin Hoca'nın hakkındaki tarihi bilgiler e ve fıkralarına ba ğlı olarak
olaya baktı ğımızda onu Günvar'ın " șeyh" olarak görme yorumunu kabul etmek
zorla șmaktadır. Nasreddin Hoca’nın bu yönü hakkında bir b ilim adamının da belirtti ği
gibi olsa olsa șöyle söylenebilir: Nasreddin Hoca tasavvufi yönü bulunan bir șahsiyettir.
Onu șeyh olarak görmek eldeki mevcut bilgilere göre zord ur. 179
Miyaso ğlu 180 da bir makalesinde Nasreddin Hoca’yı "Güldüren Evl iya" olarak
vasıflandırdıktan sonra bu görü șü benimser gözükmekledir:
"İslam kültürünün tasavvuf gelene ğinden beslenen yanını Dede
Korkut gibi Nasreddin Hoca'da da görmekteyiz. Mevla na ve Yunus
Emre'de açıkça görülen bu özellik, Nasreddin Hoca'd a biraz gerilerde,
alttan alta süren bir gelene ğin yansıması gibidir."

Mehmet Önder 181 de benzer bir yorum yapmaktadır:
"Nasreddin Hoca, 13. yüzyılda Anadolu'nun bir kasab asında yarı
aç, yarı tok ya șamını sürdüren, hazırcevap, zeki, medrese görmü ș,
tasavvufa meraklı bir halk adamıydı. Ho șgörüyü bir inanç felsefesi
olarak gören tasavvufa meyli, onun Ak șehir'de türbesi olan Seyyid
Mahmud Hayrani'ye ba ğlılı ğından dolayıdır."

Bu yorumlar da Nasreddin Hoca'nın tasavvufla ilgi o ldu ğunu, ondan
beslendi ğini fakat bir dergâhta șeyhlik görevinin olmadı ğını göstermektedir.

177 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s: 61.
178 Mustafa Özçelik, a.g.
179 Alim Yıldız, “Nasreddin Hoca’nın Tasavvufi Yönü” Yedi İklim a.g.s., s:103-105.
180 Mustafa Miyaso ğlu, “Güldüren Evliya Aramızda” Yedi İklim, a.g.s., s:152.
181 Mehmet Önder, “Nasreddin Hoca Gerçe ği” Minyatürlerle Nasreddin Hoca, s:8.

60
Gerçek ne olursa olsun, Bereketzâde Abdullah Bey’e göre; Nasreddin Hoca'nın
fıkralarının hikmet kayna ğı ancak tasavvuf olabilir 182 . O yüzden onu bir Mevlana, bir
Hacı Bekta ș gibi dü șünmek hatalı bir tutum sayılmamalıdır.
Nasreddin Hoca, bir mutasavvıf olarak kendine özgü bir tutumun sahibidir.
Öncelikle pek çok tasavvuf insanında görüldü ğü gibi gönül adamlı ğı onu taassuptan
uzak tutmu ștur. Bu yüzden Nasreddin Hoca, asla katı kuralcılık yapmamı ștır.
Geni ș bir ho șgörünün ve derin bir insan sevgisinin adamı olarak hayatını
sürdürmü ș, çevresine de bunu telkin etmi știr 183 . Yine onun mutasavvıflı ğı șayet bir
dergâhın içinde bulunduysa bile dergâh sınırları iç inde kalmamı ș, hayatın ve olayların
içinde ve insanların arasında olmu ștur. Ba șka bir deyi șle tasavvufi tutum ve anlayı șı,
günlük hayatın gerçeklerinden kopuk olmamı ștır. Bir ba șka önemli husus da Nasreddin
Hoca’nın tasavvufi bir terim olan "keramet"in ulu o rta gösterilmesinden son derece
rahatsız olmasıdır. Zira din ve tasavvufun gerçek m anasında uzak topluluklarca
tasavvuf, daha çok bu yönüyle algılanmaktadır. Tasa vvufu böyle anlayanlara kar șı
Nasreddin Hoca’nın kılıcı son derece keskin olmu ștur. Așağıdaki fıkrası bu tutumun gü-
zel bir örne ğidir.
Bir gün Șeyyad Hamza bir toplulukta "Ben öylesine kâmil biri yim ki her gece bu
âlemden geçer, göklere uçar, oradan da dünyayı seyr ederim" der. Hoca bunun üzerine
“Sen göklerde uçarken hiç yüzüne samur gibi yumu șak bir șey dokunuyor mu?” diye
sorması üzerine Șeyyad Hamza "evet" deyince Hoca “ İș te o yüzüne dokunan șey benim
eșeğimin kuyru ğudur.” cevabını verir .
Bir ba șka fıkrasında da yine istismara çok açık olan "kera met" konusunda
benzer bir tepkinin içindedir: Halk bir gün Hoca'dan keramet göstermesini ister. H oca
"tamam" der. " Șu kar șıdaki da ğı kendime do ğru yürütece ğim." Ve da ğa "yürü" diye
seslenir. Tabi ki da ğ yürümez. Hoca, bunun üzerine da ğa do ğru kendisi yürümeye
ba șlar. Ne yaptı ğını soranlara da "Bizde gurur kibir yoktur. Da ğ bize gelmezse biz
da ğa gideriz." cevabını verir .184
Bu tutum ilk bakı șta bir kurnazlık gibi algılanabilirse de burada ası l verilmek
istenen mesaj kerametin bir "gösteri" olmadı ğını açıklamaktır. Yine burada dikkat

182 Abdurrahman Güzel, I. Milletlerarası Nasreddin Ho ca Bildirileri, s:106.
183 Șevket Özdemir, Yunus Emre Nasreddin Hoca Hacı Bekta și Veli Dü șüncesinde Ho șgörü , s:146-149.
184 Șevket Özdemir, Yunus Emre Nasreddin Hoca Hacı Bekta și Veli Dü șüncesinde Ho șgörü , s:151.

61
çeken bir husus büyüklenmenin de ğil alçak gönüllülü ğün tasavvufun ana ilkesi oldu ğu
vurgusudur. Kimi anlatımlarda bu fıkradaki da ğın yerine a ğacın konuldu ğunu da ayrıca
belirtmek gerekir.
Tasavvufi konularda yanlı ș bir kanaat de, Allah ile kul arasında aracılar
koymaktır. Nasreddin Hoca, bu tutuma da șiddetle kar șıdır. Bu anlamda șu fıkraya
bakılmalıdır:
"Hoca, kom șularıyla da ğa odun kesmeye gider. Odunlar kesilip e șeğe yüklenir.
Yolları bir yanı uçurum olan bir keçi yoludur. Tam uçurumun kıyısından geçerken
eșeğin aya ğına bir ta ș takılır ve e șek uçuruma do ğru yuvarlanmaya ba șlar. Hoca
hayvanın kuyru ğuna yapı șır bir yandan da: "Yeti ș ya enbiya ya evliya yeti ș!" diye
ba ğırır. Kom șuları yava ș yava ș uçuruma yakla șan e șeğin Hoca'yı da birlikte
sürükledi ğini görünce beline sarılarak, "Bırak șu e șeğin kuyru ğunu sen de uçuruma
gideceksin" derler. Hoca da öfke içinde " Ey enbiya ey evliya!.. Geldinizse kaçın.
Eșeğin kuyru ğunu bırakıyorum" der.
Bu fıkrada da Tanrı ile kul arasındaki aracılar kon usu tenkit edilirken ba șka bir
yakla șımla da tedbir ve takdir kavramlarının özüne dikkat çekilmektedir.
O bir din adamı olarak da farklı özellikler ta șır. Öncelikle, din anlayı șı,
hurafelerden tamamıyla uzak bir anlayı ștır. Sorulan sorulara İslâm'ın ruhuna uygun
akılcı cevaplar verir ve muhataplarının anlayaca ğı bir dil kullanır. Fıkralarında onun bu
özelli ği de çok açık olarak görülür. Bunlardan birisi șöyledir:
Köylünün keçisi uyuz olur. Ona keçisini katran ile tedavi etmesini söylerler.
Adam, bu söze inanmayarak Hoca’ya gelir ve ondan ke çisi için okumasını ister.
Hoca’nın cevabı ilginçtir: "Nefesim keskindir. Ben nefes edeyim, zararı yok. Sen de
biraz katran sürmeyi ihmal etme!" der.
Köylüye verilen bu cevapla ona hem i șin do ğrusu anlatılmı ș olur hem de bu
öğreticilik ve din adına aydınlatma yapılırken muhata bını kırmamı ș olur.
Bir gün yine Hoca’ya bir kadın gelerek kızını șikâyet eder ve sürekli
tartı ștıklarını söyler ve ondan bir muska yazmasını ister . Hoca da "Hanım biliyorsun ki
ben artık çok ya șlandım. Nefesimin gücü kalmadı. En iyisi kızına sen koca bul. O ona

62
muska da yazar nefes de eder. Bir de çocukları oldu mu i și ba șından a șar. Kızın böylece
mum gibi yumu șak, melek gibi sakin olur."der.
Ba șka bir fıkra da șöyledir: Bir gün Hocaya iki kadın gelir. Ya șlısı genç olanı
göstererek Nasreddin Hoca’ya der ki: "Hoca efendi, bu benim gelinim üç yıldır çocu ğu
olmuyor. Bir muska mı yazarsınız, dua mı okursunuz? Ne olur bir çare…"der.
Nasreddin Hoca, geline dönerek der ki: "Kızım, soyu na çekmi ș olmayasın. Acaba anan
da mı çocuksuzdu?"
Bu fıkrada da Nasreddin Hoca’nın bir din adamı olar ak tutumu yine aynıdır. Kı-
zın probleminin asıl kayna ğını belirtir ama muhatabını da yine incitmez, a șağılamaz.
Nasreddin Hoca, dine ba ğlı olarak geli șen kadercili ğe de kar șıdır: Konakladı ğı
bir handa tavan a ğaçlarının iyice çürüdü ğünü görünce hancıya tavanı tamir ettirmesini
söyler. Hancı da "Sen ne biçim Hocasın. Bilmiyor mu sun ki her varlık kendi dilince
Allah'ı zikreder. Bu a ğaçlar da gıcırdayarak zikir ediyorlar" deyince Hoca "Biliyorum
da" der. "Ya zikrederken co șup secdeye kapanırlarsa… Ondan korkuyorum."der.
Tedbirsiz tevekkül anlayı șının bundan daha güzel bir ele știrisi olamaz. Burada
da yine dikkat çeken özellik aynıdır; muhatabını kı rmamak ve onun kurnazlı ğına nükte
içinde kar șılık vermektir.
Bir ba șka fıkrada da:
Adamın biri Hoca’ya sorar: “Hoca’m tuvalette sakız çiğnenir mi?”, Hoca:
“Dinen bir sakıncası yok ama görenler ba șka bir șey(!) yedi ğini zanneder!”, diye cevap
verir.
Nasreddin Hoca’nın bu duyarlılı ğı ile ya șadı ğı devrin din anlamında da karı șık
olan yapısında nasıl bir uyarıcılık görevi yaptı ğı hemen anla șılır.
Yine bir gün șiddetli bir ya ğmur ba șlar. Hoca, pencereden dı șarıyı seyrederken
ya ğmurdan ko șarak kaçmak isteyen bir kom șusuna neden ko ștu ğunu sorar. O da
"Rahmet ya ğıyor. Islanmamak için kaçıyorum." der. Hoca "Hiç Al lah'ın rahmetinden
kaçılır mı?" diye sorar. Kom șusu dinen bir hata yaptı ğını dü șünerek a ğır a ğır yürümeye
ba șlar ve tabi ki sırılsıklam olur. Birkaç gün sonra i se ya ğmurdan kaçan bu defa
Nasreddin Hoca’nın kendisidir. Tesadüf bu ya, kom șusu duruma tanık olur ve Hoca'ya

63
"Hiç Allah'ın rahmetinden kaçılır mı?" diye sorar. Hoca da "Allah’ın rahmetin üzerine
basmamak için kaçıyorum" diye cevap verir.
Bu fıkrada da yine kurnazlık gibi görünen olayın ar kasında farklı bir yön
bulunmaktadır:
Nasreddin Hoca hurafelerle mücadele etmektedir. Fak at bunun uygun zamanını
kollar. Böyle bir zaman yakalayınca da muhatabına d ersini verir. Burada "Allah'ın
rahmeti" kelimesi dikkat çekicidir. Bu durum insanl arın dini anlamda istismarında,
kutsal kavramların nasıl kullanıldı ğını ele alınmaktadır. Nitekim kom șusu “Allah'ın
rahmetinden kaçılır mı?” deyince tutumunu de ğiștirmi știr.
Nasreddin Hoca, böylece hem hurafelerle mücadele et mekte hem de bunlara
inanlara do ğruyu göstererek onları e ğitmektedir.
Nasreddin Hoca'nın insanlara İslami kuralları, emir ve yasakları ö ğretme
tekni ğindeki bu ilginç tutumuna bir örnek de șu fıkrasıdır: "Hoca, kom șusundan bir gün
ödünç bir kazan alır. Verirken de içine bir tencere yerle știrir, “kom șu, kazanın
do ğurdu, bu da kazanın yavrusu” der. Üç be ș gün sonra tekrar bir kazan alır fakat iade
etmez. Durumu merak eden kom șu Hoca'ya gelip kazanını sorar, Hoca da: "Kazan
öldü" cevabını verir. Kom șusu "Kazan bu nasıl ölür?" deyince, Hoca da "Do ğurdu ğuna
inanıyorsun da öldü ğüne neden inanmıyorsun" der.
Bir insana yaptı ğı i șin dinen yanlı șlı ğını ve e șyanın tabiatına aykırı oldu ğunu
ba șka nasıl böyle etkili anlatabiliriz ki? Bu tutum; k endine yapılmasını istemedi ğini
ba șkasına yapma ilkesinin bir ba șka șeklidir.
Din adamlarının cemaati gere ğinden fazla camide bekletmeleri, bu yüzden
namazı ve vaazı uzatmaları da Nasreddin Hoca'yı rah atsız eden bir tutumdur. Bu olay,
özellikle teravih ve Cuma namazlarında önem ta șır:
Aylardan Ramazandır. Hoca, iftara ça ğrılır. Önce vakti geçmesin diye ak șam
namazı kılınacak ardından iftar edilecektir. İmam, namazı oldukça yava ș
kıldırmaktadır. Bu yüzden Fatihayı yava ș, yava ș okur. Ardından "Yasin" diyerek bu
uzun sureye ba șlayacak olur. Hoca bu duruma kızar ve namazını boza rak hemen saftan
ayrılır ve yalnız kılmaya ba șlar. Bu arada imam, Yasin'in ikinci ayetini okuyup hemen
rükûa varınca "Bak șimdi oldu" diyerek tekrar cemaate katılır.

64
Nasreddin Hoca, din meselesinde de ğeri olmayan meselelerin din adına bilin-
mesini, anlatılmasını da asla uygun kar șılamaz. Bu konuda da yüzü hep hayata ve
gerçe ğe dönüktür. Așağıdaki fıkrasını da bu açıdan inceleyelim:
Hoca merhum, köyleri dola șıp halka vaaz etmektedir. Bir kasabaya varınca
orada birkaç gün kalmaya karar verir. Üç – dört gün kalır; halka vaaz eder. Fakat
kimse Hoca'ya "aç mısın, susuz musun?", demez. Cema at gereksiz bilgilerin pe șindedir.
Nasreddin Hoca bir gün konu șmasında İsa Aleyhisselâm'ın dördüncü kat semada
oldu ğunu ve Allah'ın izni ile orada durdu ğunu anlatır. Camiden çıkarken cemaatten biri
"Hocam çok merak ettim, acaba İsa Aleyhisselâm dördüncü kat semada ne yiyip, ne
içiyor?" diye sorar. Hoca'nın tepesi atar ve yakınl arındaki cemaatin de duyabilece ği bir
șekilde, " Yahu siz ne biçim adamlarsınız? Ben günle rden beri kasabanızda duruyorum,
bana nasılsın, aç mısın, susuz musun diye sormuyors unuz da ta dördüncü kattaki İsa
Aleyhisselâm'ı soruyorsunuz!" diye cevap verir.
Öte yandan Nasreddin Hoca, dinde estetik tutum ve d avranı șı da çok önemli
bulmaktadır. Ona göre dinde güzellik esastır. Ezan, Kur'an-ı Kerim, güzel sesli insanlar
tarafından okunmalıdır. Bu hem metnin șanına yakı șır bir durumdur hem de muhatabın
üzerindeki tesiri açısından önemlidir. Bu anlamdaki bir fıkrası șöyledir:
Mahallenin çirkin sesli müezzini ezan okurken, Hoca , minarenin altına durup
yukarıya șöyle seslenir: "Evlâdım ne ba ğırıp duyursun. Öylesine dalsız budaksız bir
ağaca tırmanmı șsın ki!…Seni kolay kolay kurtaramayız oradan."der .
Bu örnekler ço ğaltılabilir. Ama özellikle vurgulanması gereken hus us,
Nasreddin Hoca'nın gerçek anlamda bir din adamı olu șu ve halkı bu șekilde aydınlatıcı
tavrıdır.
Kurgan 185 , Nasreddin Hoca'nın gerçek ki șili ğini meydana çıkarmak üzere
yapılması gereken çalı șmaları sıralarken, Hoca sıfatının Nasreddin Hoca’da sadece isim
olarak kalmadı ğını, batı dillerindeki özel unvanlar gibi anlamsız bir kelime olmadı ğını
belirtir. Onun hocalı ğı lafta kalmı ș bir unvan de ğildir. Kısacası, Hoca sıfatı,
Nasreddin’de özel bir unvan olarak bulunmamaktadır. Onun ki șili ğinin, mesle ğinin bir
sıfatıdır.

185 Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca (Ankara,1986), s:21.

65
Nasreddin Hoca'nın din adamı olma özelli ğinin ve bu sıfatı mesle ğinden dolayı
almı ș olmasının ispatlanması, onun ki șili ğinin de Arap Çuha’sıyla ilgisi olmadı ğını
göstermektedir. Gökalp’e 186 göre de; Hoca, son derece zeki oldu ğu halde, Arabın
Çuha’sı gayet budaladır.
Kurgan aynı eserde Hoca Nasreddin'in iyi bir e ğitimden sonra imamlık ve
kadılık ile müderrislik yaptı ğından bahsetmektedir. Bu konuda. Kurgan, Gölpınarlı187 ve
Güzel 188 hemfikirdir.
Nasreddin Hoca fıkralarında din, form olarak kullan ılmı ștır. Bu fıkralardaki
espriler dine dayalı de ğildir. Nasreddin Hoca mesle ği ile nüktedan ki șili ğini
birle știrerek bu türün belki de en güzel örneklerini verm iștir. O, insanları güldürürken
aynı zamanda dünya ve ahiret dersi verebilmi știr.
Sadece bu özelli ği bile onun din adamlı ğı vasfını destekler mahiyettedir.
Bu konunun tespiti için hareket noktası Nasreddin H oca’nın fıkraları olacaktır.
Türkmen, Letâif-i Nasreddin Hoca adlı (Burhaniye Te rcümesi) 189 çalı șmasında,
Nasreddin Hoca'nın mesle ği icabı, dinî konuların fıkralarında önemli bir yer tuttu ğunu
belirtir.
Nasreddin Hoca’nın dini de ğer ve normları gösteren, bunlar açısından toplumu
eğiten fıkralarından, din adamlı ğı yönünü dile getiren motif ve unsurlara göz atılac ak
olursa:
Bir gün Hoca vaaz etmek için kürsüye çıkmı ștı:“Ey Müminler! Size ne
anlataca ğım bilir misiniz?” Cemaat:”Bilmeyiz.” Diye cevap ve rince “Öyleyse, ben size
ne söyleyeyim” deyip kürsüden indi. Cemaat ertesi g ün, aynı suale: “Biliyoruz”
dediler.”Öyleyse”, bildi ğinizi ben size ne diye anlatayım diyerek yine kürsü den indi.
Ertesi gün cemaat:”Yarımız biliyoruz, yarımız bilmi yoruz,” deyince. Hoca:“Bilenler,
bilmeyenlere anlatsınlar” dedi ve kürsüden indi.
Nasreddin Hoca bu fıkrasında, bilenlerin her bildi ğini, bilmeyenlere ö ğretmesi
gerekti ğini ö ğütler.

186 Ziya Gökalp, Halk Klasikleri I “Nasreddin Hoca’nın Latifeleri”, s: 21-22.
187 Abdulbaki Gölpınarlı, Nasreddin Hoca (İstanbul,1961).
188 Abdurrahman Güzel , “Tasvvufi Halk Edebiyatı ve Nasreddin Hoca” I.Milletlerarası Nasreddin Hoca
Semp. Bildirileri (Ankara,1990), s:105-122.
189 Fikret Türkmen, Letaif-i Nasreddin Hoca (Burhaniye Tercümesi) (Ankara,1989).

66
Mevlevî Burhaneddin bu latifenin açıklamasını șu șekilde verir 190 :
"Faziletli, olgun bir yol gösterici bulup, bilmedi ğinizi ö ğrenip, bilmeyenleri de
uyandırın."
Nasreddin Hoca'nın bütün fıkraları incelendi ğinde, kar șımıza sayıları kabarık bir
grup çıkar. Bunlar, halkın İslâmiyet’le ilgili sorunlarını Nasreddin Hoca’ya da nı ștıkları
anla șılmaktadır. Bu grup fıkralar bize, Nasreddin Hoca’n ın din adamlı ğı hakkında bilgi
vermekte ve din e ğitimini nasıl ele aldı ğını göstermektedir.
Sonuç olarak, Nasreddin Hoca fıkralarını dinî norm ve de ğerler açısından
de ğerlendirince șöyle bir gruplandırma yapılabilir 191 :
-Anlatımında dinî motifler bulunduran, sonuçta dinî nasihatler
veren fıkralar,
-Anlatımında dinî motifler bulundurmayan, sonuçta d inî
nasihatler çıkarılan fıkralar,
-Anlatımında dinî motifler bulunan, sonuçta toplum ahlakıyla
ilgili nasihatler çıkarılan fıkralar.
1.4.4. Hukukçu Olarak Nasreddin Hoca ve Hukuk E ğitimi
Nasreddin Hoca, medrese ö ğretimi gördükten sonra mahkemelerde gölge
kadılık(stajyer) ve kadılık(hâkimlik) görevi de yap mı ștır. Dolayısıyla onun bilge ki și,
din adamı, mizah adamı gibi yönlerinin yanı sıra hu kukçu bir kimli ği de vardır. Bundan
dolayı fıkralarında mahkeme, kadı, davalı-davacı, șahit kavramları bu yüzden sıkça
geçmektedir.
Nasreddin Hoca, bir hukukçu sıfatıyla yeni içtihatl ar pe șinde ko șan biri de ğildir.
Daha çok mevcut hükümleri uygulayan biridir. Bunu y aparken de yine di ğer konularda
oldu ğu gibi basit bir dili ve anlatımı tercih etmi știr. Ayrıca, Nasreddin Hoca'nın hukuki
uygulamalarında onun müthi ș zekâsı, ki șilik özellikleri, mizahi ve hakem yönü a ğır bas-
maktadır.
Bazı fıkralarını ele alarak Nasreddin Hoca'nın bu y önünü görmeye çalı șalım:
Örne ğin; Nasreddin Hoca’nın, mahkemelerde kadılık yapark en, kurallara göre hüküm

190 Nazan Kırımhan, “Din Adamı Olarak Nasreddin Hoca” Fikri ve Felsefi Yönüyle Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri (Ak șehir , 1990).
191 Nazan Kırımhan, a.g.y.

67
vermeden önce, hükmün adil olması için önce kendini davalı ve davacının yerine
koydu ğu görülür. A șağıdaki fıkra onun bu yönünü gösteren bir örnektir:
Nasreddin Hoca kadılık yaparken yanına iki adam get irirler. Davacı, di ğer
adamın kula ğını ısırdı ğını ve cezalandırılmasını ister. Di ğeri inkâr eder, adamın kendi
kula ğını kendisinin ısırdı ğını söyler. Nasreddin Hoca, onlara "Biraz bekleyin" diyerek
içeri girer ve kendi kula ğını ısırmaya çalı șır. Bu esnada arka üstü dü șer, ba șı yarılır ve
kanar. Hoca, ba șını bir bezle sararak adamların yanına gelir. Davac ı "Hoca Efendi,
insaf ediniz" der. "Hiç insan kendi kula ğını ısırabilir mi?" Hoca, ba șındaki sargıyı
göstererek "Hayır ısıramaz, ısırayım derken arka üs tü dü șer ve ba șı yarılır." der ve
kararı bu ki șisel deneye göre verir. Böylece bir kadının kararı verirken gözlemci ve
ara ștırmacı olması gerekti ğini vurgular.
Nasreddin Hoca'nın hukuki meselelere ki șisel çıkarlarını karı ștıranlara da bir
ele știrisi vardır. Șimdi bu konuyu ele alan bir fıkrayı inceleyelim:
Hoca'nın kadılı ğı sırasında birisi yanına gelip "Efendi, kırda sı ğır yayılırken bir
alaca inek-sanırım sizinki- bizim ine ği karnından boynuzlayıp öldürdü. Buna ne
gerekir?" diye sorar. Hoca, "Bunda sahibinin kabaha ti yok, hayvandan kan davası
alınmaz" der. Adam, "Yok yanlı ș söyledim bizim inek sizinkini öldürdü" deyince Hoc a, "
O zaman i ș çatalla ștı" der ve elini kitaba uzatarak "Bakalım! Bizim ka ra kaplı bu
konuda ne diyor?" diyerek kararını hemen de ğiștirir.
Hukuk adamlarının rü șvet alması Nasreddin Hoca’nın en çok üzerinde durdu ğu
konulardandır. O, bu konuda çok acımasızca ele știrir. Rü șvetçi kadılara onları sonunda
rezil edecek mizansenler hazırlar:
Nasreddin Hoca’nın zamanında rü șvetçi bir kadı vardır. Hoca'nın bir ilam i și
olur. Ne yaptıysa kadıya bunu yaptıramaz. Nihayet o na içi bal dolu bir çömlek hediye
ederek ilamı tasdik ettirir. Kadı, birkaç gün sonra , kepçeyi bal çömle ğine daldırır.
Fakat altından bal yerine balçık çıkar. Öfkelenir v e Hoca'ya adam göndererek " İlamın
tasdikinde bir yanlı șlık olmu ș. Versin de düzeltelim" der. Hoca da "Bozukluk ilam da
de ğil, olsa olsa bal çömle ğindedir. Bizim ilamı maiyetindeki memurlar do ğru
hazırlamı șlar. Allah kadıyı ıslah etsin." der.
Yalancı șahitlik hukukta çok ciddi bir sorundur. Nasreddin H oca'nın bu mese-
leye de de ğindi ği görülür:

68
Bir gün Nasreddin Hoca'yı gafil avlayıp yalancı șahitlikte bulunsun diye
mahkemeye götürürler. Nasreddin Hoca'yı götüren ada m hasmından bu ğday dava
etmektedir. Mahkemede Nasreddin Hoca, "Bu adamın bu ğday alaca ğı vardır" diyece ği
yerde "arpa alaca ğı vardır" der. Davacı "Hoca, ne yaptın sen, bu ğday diyecektin"
deyince "Be hey cahiller! Yalan olduktan sonra ne f ark eder, ha arpa olmu ș ha bu ğday"
șeklinde cevap verir .
Mahkemelerin önemli bir sorunu da gereksiz davalard ır. Nasreddin Hoca bu ko-
nuda da duyarlıdır:
Nasreddin Hoca’nın kadılık yaptı ğı günlerde mahkemeye iki adam gelir. Biri
ötekini göstererek "Bu adam sırtına odun yüklenmi ș geliyordu. Aya ğı takıldı, dü ștü,
odunlar döküldü. Onları sırtına yüklememi istedi. B unun için bana ne vereceksin,
dedim, "hiç" dedi. Șimdi hakkımı istiyorum. Hoca "Haklısın" diyerek otu rdu ğu minderin
üzerindeki seccadeyi gösterir. " Șu seccadenin kö șesini kaldır… Bak bakalım ne var
orada?” Adam bakar ve "hiç" diye cevap verir. "Onu al git” der Nasreddin Hoca,
“Böylece hakkını almı ș oldun.” diye adama bir ders verir .
Yargıda en önemli sorunlardan biri asıl suçluyu bul abilmek ve hak etti ği cezayı
yasalara göre verebilmektir. Nasreddin Hoca, hukuku n bu çok önemli ilkesini daha o
yüzyılda bilip uygular:
Nasreddin Hoca, tarlada çift sürerken buza ğıya bir at sine ği musallat olur.
Hayvan sinekten kurtulmak için öteye beriye ko șmaya, önüne geleni yıkıp devirmeye
ba șlar. Tarlayı harap bir hale getirir. Nasreddin Hoca , bu durum kar șısında eline bir
sopa alır ve buza ğıyı de ğil öküzü dövmeye ba șlar. Bu olaya tanık olanlar "Hoca,
öküzün bunda ne suçu var?" dediklerinde ise "Suç ök üzde, o ö ğretmemi ș olsaydı daha
dünkü buza ğı bu kadar marifeti ne bilecekti?" der. Böylece sadece görünü ște suçlu
olana takılıp kalmaz. Suçun asıl sahibini, insanı s uça te șvik edenleri, azmettiricileri
dikkate almak gerekti ğini vurgular.
Nasreddin Hoca kadı (hâkim/yargıç) iken, kar șısına Ak șehir'de cimrili ği ile
șöhret yapmı ș bulunan bir a șçı ile zavallı bir adam çıkar. A șçı adamı yaka paça
sürükleyerek Hoca'nın kar șısına getirmi știr. Nasreddin Hoca ne oldu ğunu sorunca,
davacı olan paragöz a șçı olayı șöyle anlatır:“Efendim bu adam dükkânımın önüne
geldi. Elinde bir somun vardı. Ben de dükkânın önün de lezzetli bir fasulye yeme ği

69
pi șiriyordum. Tencere bu ğusu da kenarından çıkıyordu. Bu adam elindeki somun dan
lokmalar kopararak bu ğuya tutup tutup yedi. Bütün somunu bitince bu ğunun parasını
istedim ama vermedi.”
Nasreddin Hoca kendisini ciddi bir șekilde dinledikten sonra adama
döner:“Söyledikleri do ğru mu?” der. Adamca ğız boynunu büker:“Evet, Kadı Efendi,
öyle oldu.” Hoca:“Ver bana hele șu para keseni!” der. Adamca ğız ürker. Fakat ne
yapsın? Kar șısında koskoca bir kadı vardır. İçinde birkaç akçe bulunan para kesesini
istemeyerek de olsa kendisine uzatır. Nasreddin Hoc a para kesesini aldıktan sonra,
așçıya yanına yakla șmasını emreder. O da para alaca ğım sevinciyle Kadı Efendi'ye
yakla șır. Nasreddin Hoca para kesesini a șçının kula ğının dibinde sallar. Paralarda
birbirine çarptıkları için șıkırtısı duyulur. Hoca:“Ne duydun?” diye sorar. A șçı:“Para
șıkırtısı!” cevabını verir. Hoca:“Tamam, hakkını ald ın. Haydi, git i șine!” diyerek
keseyi sahibine verir. A șçı hemen itiraz eder.“ İyi ama kadı efendi bana para vermedin
ki…” Nasreddin Hoca o zaman ka șlarını çatarak me șhur vecizesini söyler:“Daha ne
istiyorsun be adam? Yeme ğin bu ğusunu satan, ancak paranın șıngırtısını alır. Hakkını
aldın. Savul git kar șımdan!”
Bu olayda açıkça görüldü ğü üzere Nasreddin Hoca, mahkemeyi gereksiz yere
ișgal eden kimsenin davasını dahi ciddiye almı ș; bu davayı sonuna kadar dinleyerek
taraflara anlayaca ğı dilden bir cevap vermi știr. Gö ğe do ğru yükselmekte olan yemek
buharı bu anlamda satı șa konu olabilecek bir mal olmadı ğı için, böyle bir șeyi satmaya
kalkan kimse pek tabii olarak Nasreddin Hoca'nın ya ptı ğı gibi, sattı ğı mal kar șılı ğında
ancak para șıngırtısına hak kazanır. Burada takip etti ği metot açısından Nasreddin Hoca,
bir yandan hukuki bir süreci sonuna kadar sürdürmü ș, di ğer taraftan taraflara kendi
anlayacakları dilden bir hukuk dersi vermi știr.
Yine ba șka bir fıkrada:
Nasreddin Hoca bir gün çar șıda dalgın dalgın dola șmakta iken, yanına birisi
sokulur ve ensesine bir tokat indirir. Hoca hemen d öner, bakar ki, kar șısında
tanımadı ğı bir adam vardır. Adam da bozulur:“Affedersin Hoca ! Seni bir tanıdı ğıma
benzettim de… Kusura bakma!” der. Ama Nasreddin H ocanın canı fena halde yanmı ș
oldu ğu için adamı bırakmaz:“Öyle șey olur mu? Senden davacıyım yürü kadıya!”der.
Böylece birlikte kadının huzuruna çıkarlar. Me ğerse kadı adamın ahbabıdır. Hemen

70
ba șlar kendisini kayırmaya.“Yanlı șlık olmu ș Hoca! Herkesin ba șına böyle șeyler
gelebilir. Onu ba ğıșlaman gerekir. Ama istemezsen sende onun ensesine b ir tokat vur.
Böylece öde șmi ș olursunuz.”Nasreddin Hoca bu teklifi kabul etmez.“ Ben neden
vurayım! Affedecek olsam onu buraya zaten getirmezdim. Cezas ı neyse ona
vermelisin!” Kadı bakar ki, Hoca diretiyor;“Pekâlâ dedi ğin gibi olsun!” der. “Bir
tokadın bedeli bir akçedir. Sen burada bekle! Gidip sana bir akçe getirsin!”Böyle
derken de diğerine göz kırpar. Tokadı atan adam bunun manasını a nladı ğından hemen
çıkar, savu șur gider…
Nasreddin Hoca uzun müddet bekler ama adam bir türl ü gelmez. Hoca
meselenin farkına varır. Yava șça yerinden kalkarak ba șka bir davayla me șgul olan
kadıya sezdirmeden arkadan yakla șır ve sertçe ensesine bir tokat indirir. Kadı yerin den
fırlar:“Be adam ne yaptın öyle?” diye gürler. Hoca sakin bir tavırla kar șılık
verir:“Kaç saattir gelecek diye bir akçeyi bekliyor um. Ama artık bekleyecek vaktim
kalmadı. Tokadın diyeti bir akçe oldu ğuna göre, demin salıverdi ğin adam akçeyi
getirince bunu sen alırsın. Böylece kimsenin hakkı kimsede kalmamı ș olur.” Kadı bu
sözler kar șısında verecek bir cevap bulamaz. Hoca da elini kol unu sallayarak oradan
ayrılır.
Fıkra, ibret doludur. Zira hukuk kar șısında adam kayırma ve suç ile kar șılı ğında
takdir edilen ceza arasındaki ilgisizlik, bir yanda n insanları ma ğdur etmekte öte yandan
suçlu kimseleri koruyarak adalete olan güveni ortad an kaldırmaktadır. Aslında anlayan
kimse için Nasreddin Hoca tokadı kadıya de ğil, adaletsiz uygulamalara indirmi știr.
Ba șka bir fıkrasında da:
Nasreddin Hoca'ya kadılı ğı esnasında bir davacı gelir, Nasreddin Hoca
șikâyetini ciddiyetle dinler ve davacıyı haklı bulur , hemen arkasından șikâyet edilen
gelir, o da meseleyi kendi tarafından anlatır; Nasr eddin Hoca ona da hak verir. Bu
konu șmayı tesadüfen dinlemi ș bulunan Hoca'nın karısı dayanamayarak: “Hoca bu
nasıl i ș, davacı haklı, dava edilen haklı, hiç böyle șey olur mu?” deyince, Hoca ona da:
“Sen de haklısın karıcı ğım!” der.
Nasreddin Hoca, burada bize belirli bir konuda algı ların farklı olabilece ğini, bir
hâkimin, bir yöneticinin karar verirken son derece dikkatli olması gerekti ğini vurgular.

71
Görüldü ğü gibi Nasreddin Hoca, hukuk kurallarının uygulanma sında son derece
titizdir. Haklının hakkını mutlaka almasını, hâkiml erin do ğru ve adil karar vermelerini,
yalancı șahitli ğin do ğuraca ğı sonuçları, rü șvet olayını ve benzer hukuk sorunlarını
kendine özgü mizahi anlayı șla kıyasıya ele știrir ve bu konuda insanlara anlayaca ğı
șekilde dersler verir.

72
2. FIKRA VE NASRETT İN HOCA FIKRALARI

2.1. Fıkranın Tanımı ve E ğitsel Açıdan Önemi
Fıkra, gülmece, lâtife, nükte, hikâye, masal, kıssa , temsil vb. sözlerle belirtilen
anlatılar, halk edebiyatının bir dalıdır. Bunlarda “kısa, yo ğun” bir anlatı tekni ği
uygulanmı ștır. Ayrıca bunlar sırasıyla; dü șünce, herhangi bir dü șünceyi örnek vererek
güçlendirmek, kar șısındakini ona inandırmak ya da direni șinde yanıldı ğına tanık
göstermek, herhangi bir durumu açıklamak gibi vesil elerle anlatılır .192
Türkiye’de insanların birço ğu en az birkaç fıkra bilir ve bir nedene dayanarak,
birbirlerine fıkra anlatır. İnsanlar türlü nedenlerden ötürü fıkra anlatma gerek sinimi
duyarlar. Zaman zaman gülmek için, zaman zamansa bi r konuya dikkat çekmek ve ders
vermek için pek çok kez fıkranın anlatıldı ğı görülür. Yani fıkra her insanın günlük
hayatının bir parçası ve bir ileti șim aracı olarak kullanılır.
Ya șlısı, genci, köylüsü, șehirlisi, erke ği, kadını tarafından en çok bilinen ve
anlatılan fıkralar arasında Nasreddin Hoca fıkralar ı önemli bir yer tutmaktadır.
Halk arasında bu denli yaygın olan fıkra, sözcük ol arak așağıdaki anlamlara
kullanılmaktadır.
Fıkra kelimesi yerine ilk Türkçe yazılı kaynaklarda n Ka șgarlı Mahmud'un
"Divan-ı Lügati’t-Türk" adlı eserinde "Kûg" ve "Kül üt" kelimeleri kullanıldı ğı tespit
edilmi știr. 193
Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra masal, nükte, mizah, lât ife, letâif, kıssa
terimlerinin "kûg", "külüt" kelimeleri ile e șanlamlı olarak kullanıldı ğı
anla șılmaktadır.194
Karada ğ'a 195 göre:
“Arapça kökenli bir sözcük olan fıkra. Halk Edebiya tımızda, anlatı
çekirde ğini hayattan alan bir olay veya dü șünceye dayanır. Bu kasa yo ğun
anlatımlı tür, insan kusurlarıyla günlük hayatta or taya çıkan kötü ve
gülünç olayları, çarpıklıkları, kar șıtlıkları sa ğduyuya dayalı ince bir

192 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:29.
193 Dursun Yıldırım, “Türk Edebiyatında Bekta și Tipine Ba ğlı Fıkralar” Kültür Bakanlı ğı M.i.F.A.D. yay.,
(Ankara, 1976), s:3.
194 Nükhet Tör, Yüksek Lisans Tezi, s:11.
195 Metin Karada ğ, Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri (1996), s: 319.

73
mizah, keskin bir alayla anlatan, ço ğunlukla düz yazı biçiminde bir yapıya
sahiptir. Fıkra bir mizah yükünü en kolay ta șıyabilen, en çabuk yayabilen
bir mizah türü olarak bütün ça ğlarda kullanılmı ștır.”
Türkçe Sözlükte ise 196 , fıkra: "Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güld ürücü
küçük hikâye; anekdot, kıssa." biçiminde tanımlanmı ștır. Bu tanım Halk Yazını türü
olan; güldüren, güldürürken dü șündüren, ders veren fıkranın tanımıdır. Bu tür fıkr ayı
Yardımcı ve Tuncer 197 de șu șekilde tanımlamaktadırlar:
"Genellikle gerçek olaylardan hareketle ders almayı amaç edinen,
temelinde az çok nükte, mizah, yerme, ele știri ö ğesi bulunan ve sözlü
gelenekte ya șayan kısa anlatılardır."

Bunun dı șında "gazete ve dergilerde günlük konuları ele alıp yorumlayan kısa
yazı türüne de fıkra denir."198 Bu türde, günlük konular yanında ülke sorunlarını ya da
herhangi güncel bir konu ele alınabilir. Türk edebi yatında fıkra 13. asrın ba șlarında ilk
gazeteyle birlikte görülmeye ba șlar. Ba șlangıçta siyasal içerikli fıkralar yazılırken,
sonraları günlük sorunlar da ele alınmaya ba șlanmı ștır. Günümüzde bütün gazetelerin
kö șelerinde konu șma diliyle günlük sorunları i șleyen fıkralar yer almaktadır.
Halk edebiyatı ürünleri olan fıkralar, halkın içind en çıkarak, yine halk arasında
sözlü gelene ğe dayalı olarak a ğızdan a ğza aktarılarak yayılır. Halkın içinden çıkması
nedeniyle, halk arasında ya șanmı ș olan olayları kaynak alır. Her fıkra türü bir yönü yle
toplumdaki gerçek olayları anlatır. Ancak olayları ele alı ș tarzı di ğer edebi türlere göre
çok farklıdır. Di ğer edebi türlere göre hem kısadır, hem de olayları komik yönleriyle ele
alır.
Elçin'e 199 göre fıkra:
"Umumiyetle gerçek hayat hadiselerinden hareketle ' hisse'
kapmayı hedef tutan ve temelinde az çok nükte, miza h, tenkit ve hiciv ö ğesi
bulunan sözlü, kısa, mensur hikâyelerdir".
Yıldırım’ın 200 tanımıysa daha geni ș kapsamlıdır. Ona göre fıkra:
“Hikâye çekirde ğini hayattan almı ș bir vaka veya tam bir fikrin
te șkil etti ği kısa ve yo ğun anlatımlı, be șeri kusurlarla, içtimai ve günlük
hayatları, zıddiyeleri, eski ve yeni arasındaki çat ı șmaları sa ğduyuya dayalı

196 Türkçe Sözlük (1995), s: 916.
197 Mehmet Yardımcı; Hüseyin Tuncer, Çocuk Edebiyatı (2000) , s:114.
198 Türkçe Sözlük (1995), s: 916.
199 Șükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giri ș (1993), s: 566.
200 Dursun Yıldırım, Türk Edebiyatında Bekta și Tipine Ba ğlı Fıkralar (1999), s: 3.

74
ince bir mizah, hikmetli bir söz, keskin bir ihtihz â yoluyla yansıtan,
umumiyetle bir fıkra tipine ba ğlı olarak nesir diliyle yaratılmı ș, sözlü
edebiyatın müstakil șekillerinden ibaret, yaygın epik-dram türündeki
realist hikâyelerden her birine verilen isimdir.”

Bu anlatı türündeki ürünler, çe șitli açılardan sınıflandırılmı ștır. Bunlardan en
yalının ve i șlevselinin Boratav'ın 201 șu bölümlemesi oldu ğu dü șünülmektedir:
"I. Ki șileri belli halk tipleri olan fıkralar. Bu tipler y a ünlü adlar
ta șıyan ve gerçekten tarihe mal olmu ș sayılan ki șilerdir: Bekri Mustafa,
İncili Çavuș gibi; ya da özel adlarla anılmayıp bir toplum zümr esini temsil
eden ki șilerdir: Bekta și, Tahtacı, Yörük gibi.
II. Belli bir toplumluk tip, ünlü bir ki și söz konusu olmaksızın,
ortadan insanların güldürücü maceralarını konu edin en fıkralar: Karı-
koca, çocuklarla ana-baba, u șak efendi, asker subay, vb. hikâyeleri gibi.
Șașırtıcılı ğı ve e ğlendiricili ği sadece açık saçık olmaktan gelen fıkralar da
bu bölüme girer."
Türk Ansiklopedisi fıkranın tanımını tanınmı ș bir șahsiyete yükleyerek
yapmı ștır. Bu șahsiyetler Nasreddin Hoca, İncili Çavu ș ya da Bekri Mustafa olabilece ği
gibi, Temel ya da di ğer yerel bir fıkra tipi de olabilir. Buna göre fıkr a: Tanınmı ș bir
șahsiyetin özlü bir sözünü, nükteli bir cevabını, ho ș bir tepkisini, ilgili tarih olgusu
içerisinde toplayan gerçek veya gerçe ğe yakın bir hikâyeciktir.
Bunların dı șında fıkra, Tanzimat'tan sonra tiyatro yapıtlarında perdenin ayrıldı ğı
bölümlerden her biri; Edebiyat-ı Cedide'de küçük öy kü, kronik anlamlarına da gelir.202
Fıkra ile ilgili pek çok tanım yapılmı ștır. Yapılan bu tanımlamaların hemen
hepsi, yukarda verilen tanımlardan da anla șılabilece ği gibi birbiriyle benzer niteliktedir.
Onun için verilen tanımlama ve açıklamaların yeterl i olaca ğı dü șünülmektedir.
Son olarak fıkra; toplumdaki her türlü olayı kaynak alarak, insanların
dikkatlerini o olaylar üzerine çekebilen, güldürücü , güldürürken dü șündürücü, ders
verici, kısa ve düz yazı biçiminde Halk Yazını ürün leri olarak tanımlanabilir. 203
Bütün edebiyat ürünleri, toplumun ve ki șinin ya șantısını birçok yönden etkiler.
İnsan psikolojisine ve dü șüncesine en kolay giri ș yolu mizahtır. E ğitim mesajları da
mizah yolu ile ki șilere daha kolay benimsetilebilir. Bu yönü ile miza h e ğitim alanında

201 Pertev Naili Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı ( İstanbul,1969), s:93.
202 Dursun Yıldırım, Türk Edebiyatında Bekta și Tipine Ba ğlı Fıkralar (1999), s: 1.
203 Hakan Ülper , ”Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden İncelenmesi” konulu
Tezi ( İzmir,2002), s:10.

75
ba șarı ile kullanılabilir. Mizah(gülmece) sözlük anlam ıyla " gerçe ğin güldürücü
yanlarını ortaya koyan sanat türü " olarak tanımlan abilir. 204
İnsan ruhunda keder ve mutluluk, be ğenme ve kınama, küçümseme ve övme,
alay etme gibi karma șık duygular, güldürücü (mizahî) bir anlatımla yansı tılabilir.
Fransız filozofu Bergson'un 205 Le Rire (Gülme) adlı eserinde verdi ği mizahî
esasların incelenmesinden șu sonuçlar çıkarılabilmektedir:
“Anlatımın alı șılmamı ș, șașırtıcı, garip olu șu bizi
güldürmektedir. Çeli șme ve çatı șma; mizahın șartları arasındadır, biz
bir șeye gülerken onu ba șka bir șeyle kar șıla ștırıyoruz demektir. Mizahlı
bir ifadenin bir zekâ eseri olması yetmemekte, tam tersine zamanında
söylenmesi ki șiyi șașırtmakla kalmayıp, mantı ğa da uygun olması
gerekmektedir.”
Yine Bergson'un (Le Rire) “Gülme” adlı eserinde gülmenin șartlarını sıralarken:
“insan olma özelli ğinden yola çıktı ğını;bir sözün komik etki
yapması için çok sakin ve dümdüz bir ruhî satıh üze rine dü șmesi
gerekti ğini, kayıtsızlık, olaya dı șardan bakabilme, kendini kaptırmama,
ele știrisel bir bakı șın mizah ortamı yarattı ğını;gülmenin yaratılması için
zekâ ile birlikte zekânın di ğer zekalarla temasta olması șartını, gülmenin
yankıya muhtaç oldu ğunu” söylemektedir 206 .

Dilimizde kullanılan “kendi kendine gülene deli der ler” atasözü bunun basit
fakat gerçekçi bir ifadesidir.
Bir milletin güldü ğü șeyler, o milletin toplumsal özelliklerine, de ğer ölçülerine
ve ruhî yapısına ba ğlıdır. Ki șinin toplum içindeki yerini ve durumunu bu ölçüler içinde
ayarlaması gerekmektedir. Bu yönden toplumu güldüre n noktalar ki șinin toplum
içindeki dengesini etkileyici ö ğelerdir.
Bergson'un söz konusu eserinde de gülmenin e ğitici yönüne bu açıdan
bakılmakta ve șöyle denmektedir 207 :
“Gülme her șeyden önce bir düzeltme, bir ıslahtır. Utandırmak i çin
vücut bulmu ș olması itibariyle de, kendine gülünen kimse üzerin de acı bir
tesir bırakır. Cemiyet kendisine kar șı gösterilen lâubaliliklerin öcünü
gülmekle alır.

204 Nükhet Tör, Yüksek Lisans Tezi, s:9.
205 Bergson. Gülme (Le Rire), Çev. Mustafa S.Tunç, ( İstanbul: Milli E ğitim Basımevi, 1945), s:142-145.
206 Bergson. Gülme (Le Rire), a.g.e., s:142-145.
207 Bergson, a.g.e., s:142-145.

76
Görülüyor ki tabiat ba șka yerlerde oldu ğu gibi burada da iyilik
için kötülü ğü kullanıyor. Bize öyle geliyor ki cemiyet tekemmül ettikçe
üyelerinden gittikçe büyüyen bir uyarlık yumu șaklı ğı elde ediyor.
Bu suretle de son derecede büyük olan cemiyet yı ğınından ayrılmaz
bir halde bulunan satıhtaki potları gitgide daha iy i temizliyor. Bazen
enginden kopup gelen bir dalga çakıllık kıyıların k umları üzerinde, bir
parça köpük bırakır. Kumsalın yakınlarında oynayan çocuk bu
köpüklerden bir avuç alır, bir an sonra da avucunun içinde dalgaların
getirdi ğinden çok daha tuzlu, çok daha acı, birkaç damla su yun kaldı ğını
görerek hayret eder. Gülme de iste bu köpük gibi iç timaî hayatın
isyanlarını gösterir. Bu sarsıntıların oynak șeklini enstantane olarak
resmeder, o da tuzlu bir köpüktür. Onun gibi çıtırd ar, bu çıtırtı ne ședir.
Tadına bakmak için bu köpükten bir parça alan feyle zof da bazan bu azıcık
köpükte bir lokma acılık bulacaktır."

Dü șünürün çizdi ği tabloda gülmenin ardından gelen acılı ğın ele știri oldu ğu
açıktır. 208
Toplum içinde ya șamını sürdürmek zorunda olan insanın çok dikkat ett i ği
noktalardan biri de “gülünç olmamak, komik duruma d ü șmemektir.” Toplum bireye en
etkili uyarısını ona gülerek yapmakta, bir gülü șün tatlılı ğı altında ele știri i ğnesini
batırmaktadır. O halde gülmenin, insanı düzelten, h ata yapmaktan alıkoyan, hep
aklımda dedirten yönü inkâr edilmemesi gereken bir husustur. Mizah, sözlü ve yazılı
edebiyat ürünlerinde görülebilir. Sözlü mizah, halk arasında kulaktan kula ğa geçen
tekerlemeler, nükteler, latifeler, gülmeceler, bilm eceler, meddah hikâyeleri, e ğlenceli
maniler ve güldürücü fıkralar vb. olarak kullanılma ktadır.
Gülmek insanda do ğal bir davranı ștır. Gülebilecek halde olmak için bir sebep
gereklidir. Güldürebilecek sebepler, bir insanın kü ltür düzeyine göre de ğișir. Bir espriyi
herkes gülünç bulmayabilir. Gülme sebebine katılabi lmek, toplumda, güldürücü
nedenlerin farkına varabilmek, yaradılı ș, kültür ve alı șkanlık i șidir.
İğneleme, ele știrme, ta șlama, alaya alma, hafife alma eylemleri, gülmece
türünün temel özellikleri arasındadır. İnsanların ki șili ğini hafife alıcı nitelikteki
davranı șlar sanat çalı șması de ğildir, bu ve benzeri durumlara dikkat edilmesi gere kir.209

208 Bergson, a.g.e., s:143-145.
209 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:62.

77
Dilleri ve renkleri ayrı insanların ortak davranı șlarından biri de belli olaylar ve
durumlar kar șısında gülmektir. Gülmenin zıddı, bilindi ği gibi, üzülmek, kederlenmek,
ağlamaktır. Gülmek, ruhsal yapımızın en ho ș davranı șıdır. Gülmek için sebep
gereklidir. Söylenen, okunan gülmeceler, gülme için hazır neden sayılır.
Üzüntülerimiz, ruhsal sıkıntılarımız, ya șantımızı olumsuz yönde etkiler.
Ne șelerimiz, sevinçlerimiz, gülü șlerimiz, esperilerimiz, ya șantımızı canlandırır, bizleri
hayata ba ğlar. Dolayısıyla algılamayı kolayla ștırarak eğitime kanal olur. Toplum
hayatında mizaha yer verilmesi gülen bir toplum, gü len bir ülke yaratır. Gülen bir
toplumun bireyleri daha verimlidir. 210
2.2. Nasreddin Hoca Fıkralarının Yapısı ve Genel Özellik leri
Nasreddin Hoca gülmecelerine çok de ğișik adlar verilmektedir. Bunlardan en
yaygın olan ikisi “Nasreddin Hoca Fıkraları” ve “Na sreddin Hoca Hikâyeleri” dir.
Öncelikle bunun tespitinin yapılarak incelemeye dev am edilmesinin do ğru olaca ğı
de ğerlendirilmektedir.
Yapılan incelemelerde; Fıkra, hikâye, lâtife, nükte , șaka, mizah, gülmece,
güldü șün kelimelerinin anlamlarının birbirine karı ștı ğı ve aralarındaki ince ayrımla ilgili
tartı șmaların sonucunda fıkra konusunda șu sonuca varılmı ștır 211 :
-Fıkra sözlü edebiyat ürünüdür.
-Be șeri kusurları, günlük kötü ve gülünç olayları eski ile yeni
arasındaki çatı șmayı konu edinir.
-Bu olaylar gerçek ve gerçe ğe yakındır.
-Tanınmı ș bir ki și, ülkenin her tarafında tanınan ünlü tipler (Nasre ddin Hoca,
İncili Çavu ș, Bekri Mustafa vb.), kendi bölgelerinde tanınan ti pler (Tayyip a ğa, Niyazi
Dede, Düldül Mevlüt), bir toplulu ğu temsil eden tipler (Bekta și, yörük,
tahtacı, kadı, dervi ș, Kayserili, Karadenizli, Temel v.b.) bir karakter veya meslek grubu
ile ilgili olan tipler (ahmak, cahil, deli, sarho ș, cimri, hırsız vb.), e ș kahramanlı
tipler(hoca-öğrenci, karı-koca, usta-çırak, efendi-u șak vb.) fıkranın kahramanlarını
meydana getirir.

210 Hakan Ülper , ”Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden İncelenmesi” konulu
Tezi ( İzmir,2002), s:11.
211 Hayrettin İvgin, “Nasreddin Hoca Fıkraları mı Hikayeleri mi?” I.Milletlerarası Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri (Ankara,1989), s:167-170.

78
-Fıkralar küçük hikâyeciklerdir.
-Fıkralarda özlü söz, nükteli bir cevap veya ho ș bir tepki bulunur.
-Dü șündürücüdür.
-Güldürücüdür.
-Eğlendiricidir.
-Kısa, özlü ve yo ğun bir ifade ta șır.
-Her fıkranın amacı ve iletmek istedi ği bir mesajı vardır.
-Sonuçta bir ders verir.
-Halk zekâsı ürünü olup, zekâ ve incelik ta șır.
-Zaman ve mekân ço ğu zaman belirsiz olmakla birlikte ilgili
bir tarih olgusu içinde olaylar cereyan eder.
-İnce bir mizahla ve hikmetli bir sözle sona erer.
İvgin’e göre; Nasreddin Hoca gülmeceleri birer fıkra dır, hikaye de ğildir. Ancak
hikâye "bir sürü haberi nakil ve rivayet eylemek, b ir nesneye benzemek, bir kimseyi
filen yahut dolaylı taklit eylemek, bir kimseden bi r söz nakleylemek" olarak ve
"anlatma" ile e șde ğer olarak bilindi ğinden fıkralar "hikâye" kelimesi ile e șde ğer
görülmü ștür. Oysaki do ğru olan tanımlama "Nasreddin Hoca Hikâyeleri" de ğil
“Nasreddin Hoca Fıkraları”dır. 212
Nasreddin Hoca’nın fıkralarına dı ș ve içyapı olmak üzere iki açıdan yakla șmak
gerekmektedir. Dı ș yapı olarak fıkralarda konu, önce küçük bir olay ö ykü biçiminde
anlatılır. Bu olay içerisinde ki șiler ve çevre hakkında da bilgi verilir. Sonunda da
Nasreddin Hoca'nın o konu ve olayla ilgili nüktesi bulunur. İçyapı olarak ise; bunların
nüktedanca ve anla șılır bir dille söylendi ği görülür. Asıl konu insandır. Onun gülünç
tarafları, yanlı șları, nefsanî tutumları, zaafları, hataları, sakarl ıkları ve çaresizli ği ele
alınır. Yoksullu ğundan söz edilir. İnsan ili șkilerindeki kimi sorunlar üzerinde durulur. 213
Bütün bunlar yapılırken, insana, topluma, çevreye v e di ğer varlıklara kar șı saygı
ve sevgi esastır. Asla kırıcı, küçük dü șürücü bir tutum izlenmez. Ele știri varsa bu
ki șilerin yanlı ș davranı șlarıdır ki, buradaki temel amaç da yol göstermek, y anlı șı ki șinin
kendisinin bulmasını sa ğlamaktır.

212 Hayrettin İvgin, a.g., s:171.
213 Mustafa Özçelik, Nasreddin Hoca , s:83.

79
Fıkraların büyük ço ğunlu ğunun insanlı ğın ortak de ğerleriyle ve özellikleriyle
ilgili oldu ğu görülür. Zaten, Hoca’nın bir çok ülkede benimsenm esinin önemli bir
nedeninin de fıkraların bu özelli ğinden kaynaklandı ğı dü șünülmektedir. Toplumun,
sorunlarıyla ilgili çözüm yollarını da fıkralarda b uldu ğu görülmektedir. Neredeyse ele
alınmayan bir tip, üzerinde durulmayan sosyal bir m esele yok gibidir. Cahillik,
bencillik, hırsızlık, menfaatçilik, dünyaya a șırı ba ğlılık gibi zaafların yanı sıra,
yöneticilerin baskıcı ve adaletsiz yönetim anlayı șları, görevlilerin rü șvet almaları,
yolsuzluk yapmaları gibi tutumları, aydınların halk tan kopuklu ğu, bazı din adamlarının
ba ğnazlı ğı ve gerçek bir din adamında bulunması gereken özel likler, insanın Tanrı ile
olan ili șkileri, iman ve ibadet esasları, ahlaki kurallar fı kraların asıl konularıdır.
Fıkraların bu anlamda ba șka bir özelli ği ise, sadece güldürme amaçlı ol-
mamasıdır. Gülerken dü șündürmek temel özelliktir. Çünkü Nasreddin Hoca, bi r yol
göstericidir. Yanlı șlarla mücadele etmektedir. Kendi yöntemi olan nükte ile bunların
anla șılmasını istemektedir. Bu bakımdan ele știrilerde bir zümreyi veya bir kimseyi
karalamak, kötülemek, a șağılamak söz konusu de ğildir.
Nasreddin Hoca'nın fıkralarını do ğru anlamak ve benzerlerinden ayırmak için
uzmanların ortaya koydukları kimi ölçüler vardır. B u do ğrultuda Kurgan’ın 214
ölçülerine göre, bir fıkranın Nasreddin Hoca'ya ait oldu ğunun göstergeleri șunlardır:
-Bir fıkrada sarho șluk ya da içki varsa, o fıkra Nasreddin Hoca'ya
ait olamaz. Çünkü Nasreddin Hoca, içkiyi günah saya n Müslüman
Türklerin gülmece tipidir.
-Bir fıkrada ahmaklık, budalalık varsa ve bir sıkın tıdan kurtulmak
için aptallık taslamak, zekâyı gizlemek de ğilse, bu fıkra Nasreddin
Hoca’nın de ğildir.
-Nasreddin Hoca’yı mal-mülk, köle-cariye sahibi gös teren, onun
misafirlerine altın tabaklarla yemek ikram etti ğini anlatan fıkralar O'na ait
de ğildir. Çünkü Hoca, ömür boyu yoksulluk çekmi știr.
-Bir fıkrada çapkınlık, iffetsizlik, kadın ihaneti varsa, bu anlatılan
Nasreddin Hoca'nın de ğildir.
-Bir fıkrada Nasreddin Hoca, hasis gösteriliyorsa, o anlatılan ger-
çek de ğildir; zira Nasreddin Hoca, fıkralarında hasisli ği yerer.
-Bir fıkrada Nasreddin Hoca, maddi kuvvetle güçlü b ir insan, çevik
bir delikanlı canlılı ğında gösteriliyorsa, bu fıkra Hoca'nın olamaz.
Nasreddin Hoca, güçlükleri Dede Korkut gibi akılla çözer.

214 Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca Fıkralarında Türk Halk Ya șayı șının İzleri , s:494–496.

80
-Bir fıkrada, dalkavukluk, iki yüzlülük, çıkarcılık varsa; Nasreddin
Hoca, bir pa șa veya büyük bir adamın emrinde gösteriliyorsa bu a nlatılan
O'na ait olamaz.
-Bir fıkrada Nasreddin Hoca, dik ba șlı, diledi ğini zorla
yaptırabilen bir ki șilik gösteriliyorsa bu anlatılan O'na ait de ğildir.
-Bir fıkrada Nasreddin Hoca, nesnel kuvvetle güçlü bir insan, genç,
çevik bir delikanlı gibi gösteriliyorsa Hoca'nın ol amaz. Çünkü o sorunları
kaba kuvvetle de ğil akılla çözümler.
-Bir fıkrada, tasavvuf, ezel, ebed meseleleri anlat ılıyorsa bu anlat-
ma Nasreddin Hoca'nın olamaz. (Çünkü bunlar, ulu or ta konu șulacak
konular de ğildir.)
-Son olarak, bir anlatma uzunsa, anlatılması dakika lar
sürüyorsa, bu fıkra da Nasreddin Hoca'ya ait olamaz .

Uzun’un bu konudaki yorum ve tespitlerinin de Kurg an ile benzerlik gösterdi ği
söylenebilir.215
Fıkralarda ahlaki kurallara da sıkı sıkıya ba ğlılık görülür. Baya ğılık,
müstehcenlik, ayıp ve küfür söz konusu de ğildir. Fıkralarda kısa anlatım tercih
edilmi știr. Süslü söze ve fazla tasvire yer verilmez. Halk ın anlayaca ğı bir dil kullanılır.
Zaman zaman konu gere ği Arapça, Farsça kelimelere de yer verildi ği görülür. Fıkralar o
yılların Anadolu gerçekli ğini tam olarak yansıtır. Fıkralardaki olayın özü, k i șileri ve
di ğer kahramanları ile verilmek istenen mesajın o ça ğ Anadolu'sunun gerçekleriyle
örtü ștüğü görülmektedir.
Aydın’a göre ise, Nasreddin Hoca fıkralarında bulun ması gereken özellikler
șunlardır 216 :
“İncelik, vurgulayıcılık, edebe uygunluk, çıkarcılıkt an uzaklık,
dobralık, a șağısamazlık, ho șgörülük, insanlara kar șı sevecen ve
yumu șaklık, iyimserlik, kendine güven duygusu ta șıma, ilkellik ve
bencilli ği yerme, kötü niyet ve dü șünceleri gülünçle știrerek sergileme,
barı șçıl ili șkiler kurma, teklerin ve toplumun aksaklıklarına ı șık tutma,
gösteri ș ve sahteli ği ele știrme, ya șarlılık, ö ğreticilik yanında bo ș
inançları hırpalama, tembellik ve hazır yiyicili ği kötüleyip çalı șmayı
kutsama, bürokratik davranı șlarla alay, kendi nefsini e ğitme, iffete
saygı, biçime de ğil öze dönük de ğerlere yönelme, sa ğlam bir sa ğduyu ve
mantık.”

215 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:67.
216 Mehmet Aydın, Nasreddin Hoca , s:56.

81
Bu özelliklerden Nasreddin Hoca'nın özellikleri de çıkarılabilir. Dolayısıyla söz
konusu özelliklerin dı șında çizilen Nasreddin Hoca tipi onun gerçek özelli klerini
yansıtmaz. Sözgelimi Nasreddin Hoca'yı ahmak, serse m gösteren fıkralar da vardır. Bu,
"bir sıkıntıdan kurtulmak için aptallık taslamak, k endini aptal yerine koymak"
ba ğlamında de ğil, yabancıla ștırma ö ğesinin ya da özelli ğinin bir sonucu olarak de ğer-
lendirilebilir. Ya da ikinci bir nedene dayandırıla bilir. Bu fıkralar Nasreddin Hoca'nın
ki șili ğinden ayrı șmı ș halkın uydurdu ğu fıkralardır. Halk tarafından yaratılan bu
fıkraların önemli özelliklerinden biri de sınıfsal olmalarıdır. Bu özellik, bir ba șka tür
halk yaratısı olan atasözlerinde daha açık görebilm ektedir.217
Tokmakçıoğlu’na 218 göre Nasreddin Hoca mizahının genel nitelikleri șöyle
sıralanabilir: Güldürücü, dü șündürücü, ö ğretici, e ğlendirici, șașırtıcıdır. Yazar
Nasreddin Hoca mizahının dayandı ğı esasları șu șekilde sıralamaktadır:
“Hazırcevaplık; mantık dı șı durum ve sözlere ba șvurma;
güldürücü "durum" ve "sözler"; zıtlık; kelime oyunl arı; șașırtıcı zekâ
oyunları; ölümle alay; beklenmedik, akla gelmedik n edenler, ihtimaller
ortaya atma, umulmadık, șașırtıcı davranı ș ve sözler; șiir-mani
(bunlardan yararlanmı ștır, diyor); abartma; ima-ta șlama; ça ğrı șım.”
Nasreddin Hoca fıkralarında genellikle bir fikre ve o fikrin zıddına da yer
verilmektedir. Vurdumduymazlık – açıkgözlülük, alça kgönüllülük – kibirlilik, sadelik –
gösteri șlilik, mertlik – iki yüzlülük, toplayıcılık – da ğıtıcılık buna birkaç örnektir.
Nasreddin Hoca; fikir ve dü șünceler ile bunların zıddı olanları bulup,
yakalamakta; akıl terazisinde tarttıktan sonra, üst ün zekâsıyla, alaycı- șakacı güçleriyle
ișlemektedir. Sonuçta da topluma, ders alınması için sunmaktadır.
Nasreddin Hoca gerçekçi bir ki șili ğe sahip oldu ğundan yeri geldikçe kendi
kendini ele știrir. Konularını halktan seçerken de ele știrmekten geri kalmayıp, bütün
çabalarını halka ders verme yönünde yo ğunla ștırmaktadır.
Ba șkaları tarafından yüzlerce cümle ile anlatabilen dü șünce ve dersler Nasreddin
Hoca’nın fıkralarında en fazla on-yirmi cümleyle an latılır. Anlatım ne kadar kısa olursa
algılama süreci açısından o kadar etkili olur. Fıkr alar sözlü gelenekte de kısa, açık,

217 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:33.
218 Erdo ğan Tokmakcıo ğlu, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca , s:75.

82
yalın, özlü anlatılmaktadır. Bunu, Nasreddin Hoca f ıkralarının en önemli anlatım
özelli ği olarak de ğerlendirmek mümkündür.
Diyaloglarda da söz uzatılmadan, amaç en kısa biçim de ortaya konulmaktadır.
Bu öylesine bir sözcük tutumlulu ğu sa ğlamı ștır ki, fıkranın sonunda Nasreddin
Hoca’nın a ğzından söylenen en vurucu söz adeta kalıpla șmı ștır. Bu kalıplardan ço ğu
aynı zamanda özlü söz (vecize) ya da deyim olarak k ullanılır olmu ștur. Ba șka bir
deyi șle, alabildi ğine yaygınla șan fıkralardan kaynaklanan telmihler (imalı anlatım ),
giderek birer telmih olmaktan çıkıp söz kalıplarına dönü șmektedir. Birkaç örnek
vermek gerekirse 219 :
-İpe un sermek,-Bindi ği dalı kesmek,-Tav șanın suyunun suyu,-Kabak tadı
verdi,-Yok devenin ba șı,-Kazın aya ğı,-Ku șa benzetmek,-Yorgan gitti kavga bitti,-
Buyurun cenaze namazına,-Aklımızda bulunaca ğına karnımızda bulunsun,-Fukaranın
malı gözü önünde gerek,-Buldunuz sahibi ölmü ș e șeği,-Ye kürküm ye,-Gözü açılmadık
sı ğırcık yavrusu,-Mavi boncuk kimdeyse gönlüm onda,-El elin e șeğini türkü ça ğıra
ça ğıra arar,-Geç yi ğidim geç,-Biraz da ben öteyim, -Aya ğını sıcak tut, ba șını serin,
kendine bir i ș bul, dü șünme derin,-Acemi bülbül bu kadar öter, -Dostlar al ı ș-veri ște
görsün,-İlk tökezleyen atın ba șı kesilmez,-Kör do ğușu,-Ölme e șeğim ölme, yonca
bitince,-Ne sen sor, ne ben söyleyeyim,-Sermayeyi k ediye yüklemek,-Parayı veren
düdü ğü çalar, vb.
Nasreddin Hoca ö ğütlerinde ki șileri ve toplumu gücendirmemekte, ders verici
gücünü sürdürmekte, konusunu i șlerken, insanların a șırıya kaçan davranı șlarını
yakalamakta, bunları suçlamalardan kaçınarak i șlemektedir.
Nasreddin Hoca'nın fıkraları özle știrilmi ș bir öykü, küçük bir roman, bir tiyatro
eseri sayılabilir. Bu yazı türlerinde; örneklerden, toplum olaylarından yararlanılarak
anlatılmakta, sonuca varılmakta, bir fikir ve dü șünceyle eser sonuçlandırılmaktadır.220
Kurgan da, Nasreddin Hoca fıkralarını ikiye ayırmak tadır 221 :
Ona göre Nasreddin Hoca'nın ki șisel ya șamıyla ilgili fıkraların özellikleri șun-
lardır:

219 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996) , s:67.
220 Kemal Uzun, a.g.e., s:65.
221 Șükrü Kurgan, “Nasreddin Hoca Fıkralarında Türk Halk Ya șayı șının İzleri” Türk Dili, s:207.

83
“-Bencillik, -filozofluk taslama, bilgiçlikle alay, -Büyük yitikler
kar șısında küçük avunmalara sı ğınmak çaresizli ği, -Yoksulluk insana
ölüm-dirim kumarı oynatabilir, -Gençli ğe, güzelli ğe dü șkünlük, -Yoksul-
luk yüzünden piyangoya bel ba ğlayı șla alay, -Kendi kendisiyle
eğlenme.”

Hoca'nın toplumsal ya șamıyla ilgili diye niteledi ği fıkralarda ise șu özellikleri
bulmaktadır:
“-Toplumun gerçek de ğer yerine kılı ğa, șekle önem veri și ile
alay, -Kendi i și ile alay, -Hukuk, adalet ilke ve kavramlarının ka ypaklı ğı
ile alay, -Toplumun de ğer anlayı șı, lüks dü șkünlü ğü ile alay, -Ticaret,
alı șveri ș kurallarıyla alay, -Din kuralları dünya ile ilgili gerçekleri
unutturmamalıdır, -Bir iyili ğin bir yardımın kar șılı ğını isterken insaflı
olmalı, çıkarımızı ba șkalarına zarar vererek ba ğlamamalıyız, -Güç
durumlardan kurtulmak için mantık kuralları çi ğneme, -Deneysel bi-
limlerin önemi, -Medrese'nin gerçe ği akla en uzak yolda arayan
"kıstasçı" anlayı șıyla alay, -Sofizm (sop- hisme), safsata ve mugalât a ile
alay, -Aile geçimsizli ğini belirten fıkralar,-Kaynana geçimsizli ği, –
Medeni cesaret, haksızlı ğa isyan, -İltimasla alay, -Türk dili ile ilgili
fıkralar, -Toplumdaki zulüm, rü șvet ve halkı ezen "bey" korkusu, -Türk
halkının özelli ği kimsenin i șine karı șmamak, kendi i șine de kimseyi
karı ștırmamaktır.”

Kabacalı Nasreddin Hoca fıkralarını çözümleme çalı șmalarının en ilginçlerinden
birin Cıbıroglu tarafından yapıldı ğını belirtmektedir. Cıbıro ğlu'nun yalnızca kısa bir
bölümü yayımlanan "Nasreddin Hoca Fıkralarının Orta k Örgenleri" ba șlıklı
ara ștırmasını buna örnek göstermektedir. Onun Cıbıro ğlu’dan aktardı ğına göre,
"Örgenler (motifler) fıkraların adeta organik bütün lü ğünü ve ba ğlantısını, diyalektik
geli șimini sa ğlar ve sürdürürler. Ayrıca öz ve biçim arasındaki i li șkileri olu ștururlar.
Yer de ğiștirerek bir araya geldikçe yeni anlamlar kazanır ve zenginle șirler." Nasreddin
Hoca fıkralarındaki ortak motifleri șunlardır 222 :
“-Olumsuzluk, -Çeli șki, -Yabancıla ștırma (yadırgatma),
Ba șkaldırma, -Simgesellik, -Tarihsel örgen, -Mekân, – İș levsellik,-
Kurnazlık, -Hazırcevaplık, -Bulu ș ve yaratıcılık, -Saflık, -Cansız
varlıklarla ve hayvanlarla konu șma, -Uzla șma, -Davranı ș ve devinim
örgeni.”

Bunlardan yabancıla ștırma ve çeli șki motiflerini incelerken șöyle
denilmektedir 223 :

222 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:36
223 Yıldız Cıbıro ğlu, “Nasreddin Hoca Fıkralarında Yabancıla ștırma Motifi” Sanat Eme ği, s:25.

84
“Fıkralara göre Nasreddin içinde ya șadı ğı toplumsal
koku șmanın, sınıfsal kar șıtlıkların, halkın yoksullu ğundaki nedenlerin
ayırdındadır. Halkı soyanlara kar șı çıkar, bir yandan da ya șamını
sürdürebilmek ve karnını doyurabilmek için aynı hil eye, yalana
ba șvurur. Çünkü ekmek arslanın a ğzındadır. Bilinçli Nasreddin'le
düzene uymak zorunda olan Nasreddin arasındaki çeli șki onun kendi
bünyesindeki çeli șkilerin ana nedenlerinden biridir. Hoca fıkralarını n
pek ço ğunda, gerçe ği anlatmanın yöntemi; "i ște gerçek șudur, șudur…"
diye ö ğüt vermek yerine onun çeli șkisi ele alınarak gösterilmesi ve
çe șitli konularda insanın dü șünmesinin sa ğlanmasıdır. Fıkralarda yer
alan, ele știrilmesi gerekli olandır. Çeli șki örgeni, Hoca fıkralarının
özünü olu ștururken büyük ölçüde biçimini ve kurgusunu da olu șturur.”

Brecht'in epik tiyatro adıyla ba șlattı ğı anlatım biçiminin ö ğeleri Nasreddin Hoca
fıkralarında da görülmektedir. Bunu Kabacalı șu șekilde belirtir 224 :
“Nasreddin Hoca fıkralarında heyecan ve dramatik ge rilim yok-
tur. Bu, fıkraların biçim ve içerik özelli ğindendir. Ayrıca hepimiz
Nasreddin Hoca fıkralarının nasıl bitti ğini zaten biliriz. Olumsuzluk
örgeninde sıralanan olaylar ne denli kötü olursa ol sun dramatize
edilmez, dinleyicide acımaya, duygusallı ğa, gözya șına yol açmaz. Aksine
güldürür ve bu güldürmenin sonucu halkın kendisini ele știrdi ğini,
yargıladı ğını, dü șünmeye ve denemeye itildi ğini görürüz. Hoca hiçbir
zaman bir kahraman de ğildir. Ne kadın dinleyicinin, gençli ği,
yakı șıklılı ğı, fizik gücü, erkekli ği, parlak sözleri kar șısında hayran
kalaca ğı, dalıp gerçeklerden uzakla șaca ğı birisidir Hoca; ne de erkek
dinleyicinin kendisiyle özde șle știrece ği, çe șitli serüvenler ya șayan, uzak
ülkelere yaptı ğı yolculukları a ğzından bal damlayarak anlatan, bir güzel
kadının yata ğından bir ba șka kadının yata ğına giden, kötüleri,
kötülükleri bile ğinin gücüyle yenen ola ğanüstü bir yaratıktır. O,
Brecht'in oyuncusunu anımsatır. Hoca sanki halkın k ar șısında, halkın
rollerini oynar, kanıtlamayla (demonstrasyonla) var olan ya șam
biçimlerini ve var olanın dı șındaki yeni ya șam biçimlerini deneyerek
gösterir. Hoca'nın ba șkalarının dükkânına, ba ğına, bahçesine girmesi,
yakalandı ğı zaman kaçmaya bile yeltenmemesi onun halka göster mek
istedi ği ortakla șımcı ya șam deneylerinden biridir. Brecht epik olguyu
açıklarken yabancıla ștırmanın bir nedenini șöyle açıklar: ‘însan oldu ğu
gibi kalmak zorunda de ğildir. Onu yalnız oldu ğu gibi de ğil, ama
olabilece ği gibi de görmek zorunludur. Bize dü șen, onu hareket noktası
olarak de ğil, amaç olarak almaktır. Bunun anlamı șudur yalnızca: Ben
kendimi salt onun yerine koymak yerine, hepimizin t emsilcisi olarak
onun kar șısına geçip oturmalıyım, i ște tiyatro bu nedenle gösterdi ğini
yabancıla ștırmak zorundadır.'”

Nasreddin Hoca'nın çevresindeki ki șilerin karakterleri söz konusu oldu ğunda,
fıkraların kendi aralarında bir tutarlılık oldu ğu görülür. Șöyle ki, bir fıkrada kadı tipi

224 Alpay Kabacalı, a.g.e., s:37.

85
ișini ciddiye almayan, rü șvet yiyen bir devlet memuru olarak kar șımıza çıkarsa, öteki
fıkralardaki kadılar da aynı ki șilik yapısıyla kar șımıza çıkar. Fıkraların birinde
Nasreddin Hoca'nın karısı tembel ve aksiyse, ötekil erde de aynı özellikleri gösterir. Ki-
șilerin belirtilen özellikleri, karakterleri tüm fık ralarda birbirini do ğrular, tamamlar.
Nasreddin Hoca fıkralarının tek olumlu ki șisi Nasreddin Hoca'nın kendisidir. Çocuklar
yan tutmadan verilir. Nasreddin ve çocuklar dı șında karakterleri belirtilen ki șilerin tümü
olumsuzdur. Nasreddin Hoca'nın çevresindeki ki șilerin hepsinin karakterleri açık-
lanmaz. Karakterleri açıklananlar șunlardır: Karısı, kom șusu, mahalle çocukları,
köylüler, mollalar, berberler, iplikçiler, köy a ğaları, zengin beyler, suba șılar, kadılar,
Sivrihisarlılar ve Timur adı altında gaddar hükümda r 225 .
Son olarak, Nasreddin Hoca fıkraları üzerinde de ğișik bir yöntemle
gerçekle știrilen bir incelemede; Türkmen 226 , fıkralardan 250'sini "Fowler Çizelgesi”ne
yerle știrmeye, ba șka bir deyi șle Fowler'in mizah tasnifine (1926) uyarlamaya çalı șmı ș;
bunlardan 87'sinde "hareket komi ği" bulmu ștur.
Ancak bu fıkraların tamamında çok yönlü bir espri b ulunmaktadır. Söz, durum
ve hareket komi ği ço ğu zaman de ğișik oranlarda birlikte kullanılmı ștır. Zekâ ve kelime
oyunları ile çe șitli edebi sanatlarla yapılan mizah fıkralarının sa yısı 150'den fazladır.
Fowler çizelgesinde bu fıkralara nükte denmektedir. Nüktede motif ve amaç;
aydınlatma yani ders çıkarmadır. Alan ise, yani esp rinin hangi alanda baskın (dominant)
oldu ğu sorusunun cevabı da ‘Kelimeler ve Fikirler’dir. K ullandı ğı metod ve araç da
șașkınlık ve sürprizdir. Yabancıla șma ve çeli șki özelli ği ise sadece zeki tiplere hitap
etmektedir. Ancak Nasreddin Hoca'nın fıkraları bu b akımdan da karma șıktır. Bazı
fıkralarda nasıl durum ve hareket komi ği, söz komi ği ile birlikte kullanılarak etki
kuvvetlendirilmi șse (meselâ, e șekten dü șünce "zaten inecektim" demesinde oldu ğu
gibi…), ahlâk alanlı bir nükte veya düzeltme amaç lı bir hiciv, șașırtma metodunu
kullanabilmektedir. Yani fıkralarda, dereceleri dah a zayıf olmakla beraber, ba șka
faktörler de rol oynamaktadır. Hoca, söz sanatların a dayalı fıkralarda muhatabını, kendi
dü șüncesinin zıddını ifade edecek noktaya kadar götürm ekte ve burada kendi sözünün
mecazi anlamıyla gülmeyi sa ğlamaktadır. Karınız çok geziyor diyenlere 'inanmam, öyle

225 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:61; Yıldız Cıbıro ğlu’nun yayınlanmamı ș
çalı șmasından.
226 Fikret Türkmen , “Nasreddin Hoca Fıkralarında Söz ve Hareket Komi ği, Hoca’ya Ait Fıkraların ayırt
edilebilmesi İçin Bir Metod Denemesi” Semp. I, s:361-369.

86
olsa bize de u ğrardı' cevabında red ve kabul fikrinin birlikte ne kadar ba șarılı
kullanıldı ğı ve kendi șahsiyetini olayın dı șına nasıl çekti ği açık bir șekilde görülmekte-
dir. 227
Nasreddin Hoca konusunda önemli ara ștırmaları olan Kurgan, fıkralardaki
estetik yönü ön plana çıkarmaktadır. O, Nasreddin H oca’yı yorumlarken a șağıdaki
de ğerlendirmeyi yapmaktadır 228 :
“Nasreddin Hoca, sanatının felsefesini hikâyeleri i le açıklayan
de ğerli bir halk sanatçısıdır, ancak O, sanatının ürün ünü sunarken,
müzikçiler gibi armoniyi, ressamlar gibi rengi, hey kel yontanlar gibi
mermer ya da tuncu de ğil, kendi yoksul hayatın olaylarını i șlemi știr.
Böyle olunca onun ki șili ğinde canlanan Anadolu Türk Halk Mizahı,
yorgun bir zihnin dü șüncelerini bo șaltan, dilimizin güçlü bir deyimi ile
"lala-pa șa e ğlendiren" ba șıbo ș bir mizah de ğildir. Nasreddin Hoca
mizahı, bunun tam aksine, Türk halkının sorunları i le beraber yürüyen,
toplum e ğitimine yönelmi ș, yapıcı bir mizahtır. Türk halkı, yüzyıllar
boyunca dertlerini bu mizahla avutmu ș, sevinebildi ği mutlu günlerde de,
bu mizahın sevinci ile ya șamı ștır. Bu "Nasreddin Hoca sevinci ile
ya șamak", hafif olmak, i șleri șakaya almak demek de ğildir, sadece güler
yüzü ciddili ğe engel saymamak, yani Türk halkı gibi ‘güler yüzle ciddi
olmak’ demektir.”
Nasreddin Hoca’nın fıkralarıyla olaylara, sorunlara yakla șımında ve insanları
kılavuzlamasında e ğiticilik ruhu ile hareket etti ği, yukarıdaki de ğerlendirmeler ile de
desteklenmektedir.
Sonuç olarak; Türk milletinin mizah dehasını temsil eden Nasreddin Hoca
fıkraları, sözlü anlatım ürünü oldukları için a ğızdan ağza nakledilerek günümüze kadar
gelebilmi știr. Bu bakımdan zaman içerisinde Nasreddin Hoca fı kraları de ğiștirilmi ș,
zenginle știrilmi ș ve yarı efsanevî bir hale getirilmi știr. Fıkralarda ders ve ibret verme,
güldürürken dü șündürme esastır. Olayların merkezi ki șisi bütün fıkralarda Nasreddin
Hoca'dır. Fıkralar olay ve nükte olmak üzere iki bö lümden meydana gelmektedir.
Olaylar basit; nükte zarif, alaycı ve dü șündürücüdür.229 Nasreddin Hoca fıkralarına
dikkat edilirse bencillik; bilgiçlik, mantıksızlık, gözü açıklık, gösteri ș, adam kayırma,
menfaatçilik yoluna gidenlerin alay konusu edildi ği görülür.

227 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:62.
228 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:100.
229 M. Fuad Köprülü, Nasreddin Hoca (Ankara, 2004).

87
2.3. Nasreddin Hoca Fıkralarının Yorumlanmasında Fa rklı Yakla șımlar
Nasreddin Hoca'nın fıkralarının do ğru anla șılıp yorumlanması için Nasreddin
Hoca'nın ki șili ği, bilgi seviyesi, inanç durumu, ya șadı ğı ve fıkralarda anlatılan olayların
geçti ği yer ve ki șilerin özellikleri, o çevrenin geçerli hayat düzeni , kullanılan sembolik
motifler iyi bilinmelidir. Bunlara dikkat edilmezse do ğru sonuçlara ula șılmayıp,
Nasreddin Hoca’nın maksadına aykırı anlamlara ula șılır. Bu da o fıkradan beklenen
sonucun alınmasına engel olur.
Örne ğin, Nasreddin Hoca'ya atfedilen a șağıdaki fıkra incelenirse:
"Hoca bir gün, Ak șehir'de bir ak șam vakti bir grup insanın toplanıp ufukta bir
noktaya baktıklarını görür. Yanlarına yakla șıp neye baktıklarını sorunca “Hilâli
gözlüyoruz”, cevabını alır. Hoca, bunun üzerine, " Șu Ak șehirliler, ne kadar da tuhaf
insanlar. İncecik bir hilâl için bu kadar adam toplanmı șsınız buraya. Bizim
Sivrihisar'da ise insanlar araba tekerle ği kadar ayı görüp de yine bakmazlar," der.
Șimdi, bu fıkraya bakılıp Sivrihisarlıların Ramazan, oruç gibi konulara ilgisiz
oldukları sonucu çıkarılabilir. Ama durum böyle de ğildir. Zira o devirde Sivrihisar'da
Hıristiyanlar da bulunmaktadır. Dolayısıyla Nasredd in Hoca, burada Sivrihisar'ın Hı-
ristiyan nüfusunun Ramazan ile bir ilgilerinin olma dı ğını belirtmek ister. Bu bilgiye
sahip olunmazsa fıkra do ğru yorumlanamaz. 230
Bir ba șka örnek ise Nasreddin Hoca’nın ‘e șek'le ilgili fıkralarıdır. Nasreddin
Hoca'da e șek motifi çok fazladır. Fıkraları bu anlamda tasnif edilse ortaya epey bir
toplam çıkabilmektedir. Bilinmektedir ki, e șek, o dönemde halkın hayatında önemli yeri
olan bir hayvandır. Ama bütün e șekli fıkralarda bu e șeği gerçek bir varlık olarak ele
almak ve bunu bu șekilde açıklamak mümkün de ğildir. Çünkü e șeğin sembolik bir
anlamı vardır. E șek, mecazi olarak her zaman kabalı ğı, bilgisizli ği; aynı zamanda
"șehvete dü șkünlü ğü, inatçılı ğı ve her türlü kötü huyu temsil etmektedir." 231
Bu sembolün kullanılmasının o devrin șartlarıyla da bir ilgisi oldu ğu
bilinmelidir. Bunu anlayabilmek için önce o dönemin șartları tekrar hatırlanırsa:
Ortaya çıkan umutsuz psikolojik ortamın içinde pek çok batıl inanç insanları
sarıp sarmalamakta, bilgisizlik, e ğitim bo șlu ğundan hurafeler olu șmaktadır. Böyle bir

230 Șaban Abak, “Bir Alperen Olarak Nasreddin Hoca” Yedi İklim Dergisi, s:138–139.
231 Șaban Abak, a.g.y., s:13.

88
insan yapısını e șekten daha iyi hangi sembol anlatabilir? Tabiî ki, halkın günlük hayatı
içinde yer alan böyle bir sembolle bu olumsuzluklar daha iyi ele știrilebilmektedir.
Nasreddin Hoca da böyle yapmı ștır. Nitekim a șağıdaki fıkra bu dü șünceyi
desteklemektedir:
"Hoca, bir toplulukta e șeğine okuma ö ğretebilece ğini iddia eder. Koltu ğundan
kalın bir kitap çıkarıp e șeğinin önüne koyar. Hoca daha önceden bu kitabın sayf aları
arasına arpa koymu ș, e șek de arpaları yiyebilmek için sayfaları ıslak burn uyla
çevirmeyi ö ğrenmi știr. Bu nedenle toplulu ğun önünde de arpa var umuduyla sayfaları
bir bir çevirir ve kitabın sonuna gelir. Hoca, bunu n üzerine "Gördünüz mü?" der.
"Bitirdi i ște." Toplulukta bulunanlar, " İyi, tamam okuyor da ne okudu ğu anla șılmıyor."
Hoca bu! Altta kalır mı? " O e șekçe okudu. Ne okudu ğunu anlamak için e șekçeyi bilmek
gerekir." der.
Bir ba șka fıkrasında ise:
" Hoca, bir gün bir bakkala u ğrar. Gözü raflardaki malzemelere takılır.
Bunların ne oldu ğunu sorar. Bakkal, "Bu un, șu ya ğ, öteki de șeker" der. Hoca, bunun
üzerine, "Öyleyse neden helva yapıp yemiyorsun?" de r. Burada; Nasreddin Hoca’nın
tembellik içinde ya șayan bir toplumun bir bireyi oldu ğu hatırlanarak; giri șimcilik,
üretme, eldeki malzemeleri i șe yarar hale getirme e ğitimi verildi ği görülmektedir.
Bu yakla șımla a șağıdaki fıkra incelendi ğinde kadınlarla ilgili önemli
de ğerlendirmelerin yapıldı ğı görülür:
Bir gün Nasreddin Hoca, kom șularını yeme ğe ça ğırır. Hanımı hazırlık yapmaya
ba șlar. Ancak, Hoca yapılan i șlere karı șarak karısına rahat vermemektedir. Kadın bu
durum kar șısında Nasreddin Hoca'ya hamama gitmesini ve yemek vaktine kadar
gelmemesini söyler. Hoca, karısını dinleyip hamama gider. Eve dönerken ya ğmura
yakalanır. Islanmı ș elbiselerini çıkarak o vaziyette eve gelir. Kapıda misafirleriyle
kar șıla șır. Hoca'ya bu durumun sebebini sorarlar. Hoca da " Karı sözüne uyulursa
hamamda ha șlanılır, ya ğmurda ya șlanılır, geriye bir tek ta șlanması kalır" der.
Bu fıkra, geleneksel kültürde kadına nasıl bakıldı ğını bilinmeden, do ğru biçimde
yorumlanamaz. Bilindi ği gibi geleneksel kültür erkek egemen bir kültürdür . Bu yüzden
kadın sözüne uymak söz konusu olamaz, uyulursa da b a șa olmadık i șler gelir. Bu

89
fıkrayı Nasreddin Hoca’nın kadına bakı șı açısından de ğil, o ça ğdaki kültürün kadına
bakı șı konusunda bir örnek olarak anlamak önemlidir. 232
Nasreddin Hoca, fıkralarında ço ğu zaman olumsuz bir tip olarak (kurnaz,
hilekâr, yalancı…) kar șımıza çıkar. Bu tip Nasreddin Hoca de ğildir. Nasreddin Hoca,
kendi nefsinde böylesi tipleri canlandırmaktadır. B u durum, fıkraların e ğiticilik yönü
açısından dikkat çeken bir husustur.
Mesela; Nasreddin Hoca bir gün Konya'ya gider. Bir helvacı dükkânına girer.
Helva kazanının ba șına geçerek helva yemeye ba șlar. Dükkân sahibi, bu haddini
bilmeze çok kızar ve "Sen nasıl bir mü șterisin? Böyle sormadan istemeden helva yenir
mi?" der ve onu dövmeye ba șlar. Nasreddin Hoca aldırmaz ve yemeye devam eder.
Sonra da șöyle der: "Bu Konyalılar ne iyi adamlar! İnsana döve döve helva
yediriyorlar."
Toplumda böyle tiplerin her zaman oldu ğu unutulmamalıdır. İș te Nasreddin
Hoca, böylesi fırsat dü șkünü, pi șkin, aklınca kurnaz bir adamı canlandırmaktadır. Ak si
takdirde ilim irfan sahibi bir insan olarak Nasredd in Hoca'nın böyle bir davranı șta
bulunması söz konusu olmamalıdır.
Aynı șekilde ele alınabilecek bir fıkrası da șöyledir:
Nasreddin Hoca, bir gün tarlaya ot toplamaya gider. Bu esnada tarlada
bostanları görünce dayanamaz, çuvalına doldurmaya b a șlar. O sırada bostan sahibi
gelir ve Hoca'ya burada ne aradı ğını sorar. Hoca da durumu kurtarmak için "Beni
buraya rüzgâr attı, uçmamak için tutundu ğum bostanlar da elimde kaldı." Bostan sahibi
sorar: "Hadi bunu anladık, peki bostanları çuvala k im koydu?" Hoca, șöyle der: " İș te
benim de ona aklım ermedi."
Fıkranın konusu, görüldü ğü gibi hırsızlıktır. Șüphesiz, bu olayı Nasreddin Ho-
ca'nın kendisinin yapmı ș olabilece ği asla dü șünülmemelidir. Ama o, bu tür kötü
davranı șlarla mücadele eden bir önderdir. Dolayısıyla Nasre ddin Hoca, bu fıkrada
hırsızın yerine kendini koyarak olayı ele almakta, böylece hırsızlı ğa dikkat çekerek
insanları bu konuda dü șündürmektedir.

232 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca , s:329.

90
3. NASRETT İN HOCA VE NASRETT İN HOCA FIKRALARININ
EĞİ TİM DE ĞERLER İ AÇISINDAN İNCELENMES İ

3.1. Nasreddin Hoca'nın E ğitimcili ği
Eğitim, dünyada oldu ğu gibi Türkiye’de de üzerinde önemle durulan
konuların ba șında gelmektedir. En geni ș anlamı ile e ğitim, toplumdaki kültürleme
sürecinin bir parçasıdır. Kültürlemenin amaçlı olar ak yapılan kısmına e ğitim
denmektedir. E ğitim kavramının kapsamının ve niteli ğinin daha kolay anla șılmasını
sa ğlayabilecek temel kavramlar vardır. Bu kavramlardan ba șlıcaları; kültür, insan,
ya șantı, süreç, davranı ș, informal e ğitim, formal e ğitim, örgün e ğitim, yaygın e ğitim
ve halk e ğitimidir 233 .
Eğitim, yeti șkinlerin, yeti șmekte olan ku șakları toplumsal hayata hazırlama
sürecidir. Genç ku șaklar ya șadıkları toplumun tarihini ve kültürünü e ğitim yoluyla
öğrenirler. Bu yönüyle e ğitim bir kültür aktarma sürecidir. Yeni bilgi ve be ceriler de
eğitimle kazanılır. E ğitim, genç ku șakları gelece ğe hazırlar. Çocukların gelece ğin
yeti șkinleri olmaları, onların ya șayacakları șartlara göre yeti știrilmelerini zorunlu kılar.
Eğitim hayat boyu sürer. Okul, aile veya çevre içinde ö ğrenme, ö ğretme veya bilgi
aktarma çalı șmalarının tümü e ğitimdir. Kısaca e ğitim, ö ğretimi de içine alan çok geni ș
bir kavramdır. 234
Ahlâksal ya șamla e ğitim arasında kar șılıklı bir ili șki vardır. Bu husus onları
birbirine yakla ștırır. E ğitim özünde ahlâksal bir etkinliktir; yani e ğitim, de ğerli oldu ğu
kabul edilen birtakım de ğerleri bireye kazandırarak onu olgunla ștırmayı, mükemmelli ğe
yakla ștırmayı amaçlayan bir etkinlik olarak kabul edilebi lir. 235
Kültürel de ğerlerin aktarımı bir toplumda e ğitim sisteminin temel i șlevidir. Bir
toplumun de ğerleri, inançları ve normları yalnızca onları ö ğretme yoluyla de ğil, e ğitim
sisteminin i șleyi șinde onların açıklamasıyla da di ğer ku șaklara aktarılır. Toplumsal
de ğișim ile okulla șma, ço ğu kez e ğitim kavramının e ș anlamlısı olarak kullanılmaktadır.

233 Özcan Demirel, Öğretme Sanatı , s: 6-9; Özcan Demirel, Zeki Kaya. “E ğitim ile İlgili Temel
Kavramlar” Ders Notu, s:9.
234 İsmail Do ğan, Toplum ve E ğitim , s:83.
235 http://efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_II/A_yay la.doc

91
Bir program, toplumdan ve toplumsal yapıdan uzak ka lamaz. Çünkü yeti știrece ği ki șiler
toplumun birer üyesi olacak ve bu ki șiler toplumun ihtiyaçlarına cevap verecektir. 236
Eğitim, insanın evrimsel dürtüsüyle evrim vizyonu ara sındaki yolculu ğu
kılavuzlayan do ğal bir dinamiktir ve tamamen evrende var olan dönü ștürücü ya șam
enerjisine kanal olma șeklinde kar șımıza çıkar. 237
Edebiyat ve e ğitim, insanla ve insan topluluklarıyla ilgilenip u ğra șma
bakımından birbirini tamamlayan, birbiriyle yakında n ili șkili olan iki alandır. Çünkü
edebiyatın da, e ğitimin de konusu insandır, insano ğlunun yeryüzündeki serüvenleri,
do ğal ve toplumsal çevresiyle ili șkileri, sa ğlıklı bir ya șayı ș özlemi, bu iki alanın ortak
konusunu olu șturur. Birbirinden ayrı yollarda, ayrı amaçlarda ol an, birbirlerinden
habersiz ve kendi dünyasında ya șayan insanları ruh ve zevkçe birle știren köprüyü ise
edebiyat kurar 238 .
Edebi eserlerin büyük bir bölümü de, insanları çe șitli bakımlardan e ğitmek
amacıyla yazılmı ștır. Türk edebiyatında Yunus Emre birçok șiirini ve Risaletü'n-
Nushiyye (Ö ğüt Kitabı) adlı eserini, Mevlâna Mesnevi'sini, Nabi Hayriyye'sini, Namık
Kemal tiyatro eserlerinin ço ğunu, Ahmet Mithat romanlarını, Tevfik Fikret Halûk' un
Defteri ve Șermin adlı eserlerini, Mehmet Akif Safahat'ını, Hüs eyin Rahmi
romanlarını ve daha pek çok șair ve yazar, eserlerini hep insanlara nasıl ya șanılması,
nelere de ğer verilmesi gerekti ğini ö ğretmek amacıyla yazmı șlardır 239 . Nasreddin
Hoca’nın fıkraları da bu anlamda ön plana çıkmaktad ır.
Nasreddin Hoca ile aynı yüzyılda ya șamı ș olan Șirazlı Șeyh Sadi "Gülistan" adlı
yapıtında birçok öyküler (kıssa) anlatır. Bu öyküle rde söylemek istedi ği gerçekleri
(kıssadan hisse) dile getirir. Beydaba'nın "Kelile ve Dimne" adlı kitabındaki öyküler de,
La-Fonten'in öyküleri de böyledir. Fakat bu eserler halka yeterince ula șmamı ștır. Oysa
Nasreddin Hoca; her düzeyden, her ulustan insana, h alka, aydına, bilgine, cahile,
öğretmene, politikacıya, devlet adamına, erke ğe, kadına, gence, ihtiyara, çocu ğa kısaca
her türlü insana ula șmı ștır ve ço ğu insan onun fıkralarını az veya çok bilmektedir .240

236 http://www.egitim.aku.edu.tr/programgel.ppt#47
237 Hasan Akgündüz, a.g.k., s:30.
238 Cahit Kavcar, a.g.e., s:2,3.
239 Cahit Kavcar, a.g.e., s:2,3.
240 M. Rauf İnan, “Nasreddin Hoca ve E ğitim” , Ilgaz Dergisi (1968), c.11, Sayı: 22, s: 19.

92
Socrates’e göre e ğitim bir ö ğrenim sürecidir. E ğitiminin amacı, bireyin içinde
ya șadı ğı toplumun norm ve kurallarının ötesinde, akıl yürü terek ideal bir toplumun
hangi tür ilkeler üstüne kurulabilece ği konularıdır. Platon’un da belirtti ği gibi;
eğitilmek varmak de ğil, farklı bir görü șle yola devam etmektir. Farkı anlayacak
sınırlayıcı gözlüklerin çıkartılması sürecidir. Ö ğrenmenin asıl sonucu, ö ğrenilecek
ne kadar çok șeyin kaldı ğını fark etmektir. Dürüstlük, do ğruluk, hukukilik,
sorumluluk, güvenilirlik ve ba șkalarına saygılı olma gibi önemli etik de ğerler
hakkında dü șünme prati ğinin geli șimidir. Dü șünmeyi ö ğrenimdir. 241
Eğitim, kavram olarak bireyde entelektüel, ahlâki ve fiziki mükemmelli ği
meydana getirme gibi önemli bir anlam içerir. 242 Kavcar'a göre 243 , e ğitim gibi
yazın(yazılı eserler) da iki yöne hizmet eder: Bireylere ve topluma. Bireysel amaçlar;
bireyin zihinsel ve ruhsal bakımdan sa ğlıklı olarak yeti șmesini ve sorumluluk
anlayı șıyla toplumsal ya șama hazırlanarak, çevresini olumlu etkilemesini hed ef alır.
Toplumsal amaçlarsa; iyi yeti șmi ș bireylerden olu șan toplumun güzele ve do ğruya
yönelmesini, ça ğda ș dünyaya ayak uydurabilmesini sa ğlamaktır.
Eğitimciler, ö ğrenilen davranı șları; bili șsel, duyu șsal ve beceri (psiko-motor)
alanı olmak üzere üç gruba ayırarak sınıflandırmı șlar ve her alanın alt basamaklarını da
așamalı olarak belirlemi șlerdir. 244
Bili șsel alan zihinsel etkinliklerin baskın oldu ğu davranı șların kodlandı ğı;
duyu șsal alan ö ğrenilmi ș duyguların kodlandı ğı, devini șsel alan ise becerilerin
kodlandı ğı alan olarak ele alınabilir. Böyle olmakla birlikt e bu alanlar birbirinden kopuk
de ğildirler, tersine aralarında yatay ve dikey sıkı bi r ili șki vardır. 245 Yani ö ğrenilmi ș bir
davranı ș aynı anda üç alana birden girebilir. Davranı șta baskın olan niteli ğe göre
(zihinsel bilgi kazandırma özelli ği a ğır basıyorsa bili șsel alan; duygu, ilgi ve de ğer
yargıları gibi davranı șlar a ğır basıyorsa duyu șsal alan; jest, mimik, ses, vücut hareketleri
gibi becerilerin baskın oldu ğu ö ğrenmeler ise beceri alanı içerisinde de ğerlendirilir), o
davranı ș için bili șsel, duyu șsal veya beceri (psiko-motor, devinsel, devini șsel) bir
davranı ștır denilir. 246 Bu üç alandaki ö ğrenmeler kendi içerisinde, sade olandan

241 Annemarie Pieper, Eti ğe Giri ș (İstanbul :Ayrıntı Yay.,1999), s:108.
242 Necmettin Tozlu, Eğitim Felsefesi (İstanbul: MEB Yayınları, 1997), s:93.
243 Cahit Kavcar, İkinci Me șrutiyet Devrinde Edebiyat ve E ğitim (1974) , s:13.
244 Halil Tekin, Eğitimde Ölçme De ğerlendirme (Ankara, 1993), s:179.
245 Selahattin Ertürk, Eğitimde Program Geli știrme (Ankara, 1994), s:28.
246 Veysel Sönmez, Sosyal Bilgiler Ö ğretmenli ği ve Ö ğretmen Kılavuzu (Ankara: Milli E ğitim Bakanlı ğı
Yayınları, 1993), s:14.

93
karma șığa do ğru a șamalı olarak sıralanmı ștır. Bu husus bir kaynakta 247 șöyle
de ğerlendirilmektedir;
Bilinç evriminin bireysel ve kollektif do ğası; ara ștırma ve ö ğretme-
öğrenme deneyimlerinin ontolojik ba ğları olan, birbirini tamamlayıcı toplam
bütünlük te șkil edecek șekilde i șleyen alt süreçler olmasıdır. Do ğası gere ği
öğretme; insanın en kalifiye verme ve geni șleme davranı șıdır. Ö ğretme, bir di ğer
açıdan ö ğrenmenin gerçekle șebilmesi için ontolojik zorunluluktur. Bu bakımdan
insanın varlık alanına çıkı șıyla beraber ara ștırma-öğrenme-öğretme dedi ğimiz
evrimsel oyunlar ortaya çıkmı ștır. Zaman uzayında her bireyin ve her toplumun
bilinç programlamasında evrimsel dürtüye ba ğlı bir yaratım olarak ruhsal-zihinsel
ve eylemsel düzeyde her üç alt sürecin tohumları ye r almı ștır…
Öğrenmeleri üç alan olarak sınıflandırmayı ilk olarak 1960’lı yıllarda ABD’de
Bloom ve arkada șları yapmı șlardır. Bu sınıflamalara çe șitli ilaveler yapılmı ș olmasına
ra ğmen, temelinde bu üçlü sınıflama bulunmaktadır. 248
Buraya kadar Nasreddin Hoca fıkralarıyla ilgili yap ılan incelemelerden;
Hoca’nın e ğitimcili ğinin daha çok duyu șsal alanda yer buldu ğu ilk anda dikkati
çekmektedir.
Duyu șsal alan insanın duygularını içeren davranı șları ifade eder. Duyu șsal
kuramlar ö ğrenmenin do ğasından çok sonuçlarıyla ilgilidirler. Duyu ș genellikle duygu
ve co șkularla ilgili, akıl ve mantı ğın zıddı olarak kabul edilmi știr. Duyu ș, duygu
kavramından daha geni știr. Duyu șsal alan ö ğrenmelerinden bahsedildi ğinde genellikle
insana kazandırılmak istenen duygular, tercihler, i nançlar, tutumlar, de ğerler, ahlaki
kurallar, istek ve arzular, güdüler, yönelimler gib i duygu boyutunu gösteren kavramlar
anla șılır. 249
Duyu șsal e ğitim; ö ğrencinin duygu ve ihtiyaçlarını rahatça anlatmasını ,
kendisine ve ba șkalarına saygılı davranmasını ve kendini denetleme hedeflerini
gerçekle știrmesini sa ğlamaya çalı șır. Okulun ilk yılları çocukların tutum ve inançlar ının
geli ști ği en önemli dönemdir. Ara ștırmalar on üç ya șına kadar insanda olu șan tutum ve
de ğerlerin bu ya ștan sonra de ğișmesinin oldukça güç oldu ğunu göstermektedir. 250 Bu
nedenle ilkö ğretim ça ğı, çocukların kendi de ğer inanı șlarının geli știrilmesi için en kritik

247 Hasan Akgündüz, “E ğitime Dair Kuramsal ve Tarihsel Çözümlemeler” Yüksek Lisans Ders Notları
(Diyarbakır, 2007), s:4.
248 Ahmet Do ğanay, “E ğitimde Yeni Bir Alan: Çabasal Alan” 1. E ğitim Bilimleri Kongresi ( İstanbul,
1994), s:163.
249 Hasan Bacanlı, Geli șim ve Ö ğrenme (Ankara: Nobel Yayınları, 2001), s:107.
250 Münire Erden, Sosyal Bilgiler Ö ğretimi (Ankara: Alkım Yayınevi, 1991), s:86

94
dönemdir. Duyu șsal alanla ilgili hedef davranı șların ö ğrencilere kazandırılması,
sevginin e ğitim ortamında i șe ko șulmasını gerektiren ve insanın insan olmasını sa ğlayan
de ğișkenlerden biridir. 251
Duyu șsal alan da bili șsel alan gibi kendi arasında a șamalı olarak sınıflanmı ștır.
Ancak bili șsel alanın bilgi basama ğında sayılabilecek bazı ö ğeler olmadan duyu șsal
alandaki davranı șlar gerçekle șmeyebilir. Çünkü bilinmeyen bir olguya kar șı herhangi
bir sevgi, nefret, korku gibi duyu șsal bir tepki geli știrilemez.
Öğrenme; bili șsel, duyu șsal ve psikomotor ö ğelerden olu șur. Bu ö ğeler, yo ğun
bir etkile șim ili șkisi içinde davranı șları birlikte belirler ve birbiriyle sıkı bir ili șki içinde
bulunurlar. 252
Nasreddin Hoca, bilge ki șili ği ile bili șsel alanda, fıkralarında anlatılan di ğer
ki șilik özellikleriyle de duyu șsal alanda e ğitimcili ğini sergilemi ș, ö ğrenme ve ö ğretme
sürecinde ise bu iki alanda davranı șlar kazandırmaya çalı șmı ștır.
Yediden yetmi șe, okumu ș yada okumamı ș her Türk’ün bir çok fıkrasını bildi ği
Hoca, 13. yüzyılda Haçlı ve Mo ğol istilaları nedeniyle yoksullu ğa ve sıkıntılara dü șmü ș
Orta Anadolu halkının içinde ya șamı ș bir halk e ğitimcisidir (1208-1284). O, güldürü
yoluyla e ğitim yapmaktadır. Onun fıkraları, zamanındaki toplu mun dayanma gücünü
artırmı ș, evrensel yönleriyle, verdi ği ahlak ve davranma bilgisi ile her zaman kitlelere
yararlı olmu ștur. Bu dönemde; Mevlana dü șündürerek, Yunus Emre duygulandırarak ve
Nasreddin Hoca da güldürerek aynı fikirleri telkin etmi șlerdir. 253
Nasreddin Hoca’nın verdi ği temel derslerin ba șlıcaları șunlardır 254 :
İyimser olma:
Nasreddin Hoca’nın fıkralarında olaylara iyi tarafı ndan bakma ve umudunu
yitirmeme önemli bir özelliktir(göle yo ğurt çalma vs.).
Sa ğduyu ile dü șünme:
Nasreddin Hoca, birçok fıkrasında insanlara sa ğduyuyu ile dü șünmelerinin
önemini anlatmak ister. Örne ğin; pazarda bir papa ğanın pahalı satıldı ğını görünce

251 Hasan Yılmaz, Ölçme ve De ğerlendirme (Konya: Mikro Yayınları, 1999), s.323.
252 http://www.egitim.aku.edu.tr/taxonomi.htm
253 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca , s: 91.
254 Yahya Akyüz, Türk E ğitim Tarihi , s: 54.

95
gidip evden hindisini getirir ve yüksek fiyat ister . Hocaya gülerler, “o ku ș konu șur da
ondan pahalıdır .” derler. Hoca , “o konu șursa bu da dü șünür.” cevabını verir. Burada
lüks dü șkünlü ğünün alaya alındı ğı, halka elindeki i șe yarar malın de ğerinin anlatıldı ğı,
gevezeli ğin i ğnelendi ği görülmektedir.
Ele știrerek içini bo șaltma:
Nasreddin Hoca, medreselerin kitabili ğini, yöneticilerin, kadıların ikiyüzlülü ğü-
nü, rü șvet almalarını, her zaman su yüzüne çıkan açık gözl erin oyunlarını açı ğa vurur,
alaya alır. Bu fıkralarında Hoca, sanki zamanındaki tüm Anadolu halkını zulme kar șı
çaresizli ğini ve isyanını haykırmaktadır.
Nasreddin Hoca’nın e ğitimcili ği sadece medrese ve oradaki talebelerle sınırlı
kalmaz. Onun e ğitimcili ği toplumla da ilgilidir. Toplum içerisinde de yanlı ș buldu ğu her
șeyi ele știrmekten, i șin do ğrusunu göstermekten geri kalmaz. Bunu yaparken yine
hukuk konusunda oldu ğu gibi e ğitim konusunda da yeni görü șler pe șinde de ğildir.
Devrinde geçerli olan e ğitimin temel amaçlarının fert ve toplumda yansıma b içimleri
üzerinde durur. E ğitimde psikolojiyi, insan ve toplum gerçe ğini çok önemser ve
eğitimle insan hayatı arasında sürekli ili șkiler kurar. Soyut bir alanda kalmaz.
Nasreddin Hoca, bir e ğitimci olarak birey ve toplum e ğitiminde belli ilkelerin
sahibi bir insandır. Bu ilkelere göre insanları e ğitirken kendine özgü yöntemleri de
vardır. Nasreddin Hoca’nın, özellikle bu yönüyle, b u günün e ğitimcilerine ı șık
tutabilece ği düșünülmektedir.
Nasreddin Hoca’nın e ğitimdeki ustalı ğına ı șık tutması bakımından Dökmen’
in 255 șu sözlerini aktarmakta fayda vardır:
“E ğitimde; ö ğretmen üç rolü dengede tutmalı, bu üç rolü iyi kont rol
etmeli, üç rolü karı ștırmalı, gerekti ğinde espri yapmalı, gerekti ğinde șaka
yapmalı, gerekti ğinde koruyucu ana baba olmalı, gerekti ğinde ileti șimci tavır
sergilemeli, gerekti ğinde kurallara uyulmazsa uyarmalıdır. Ö ğretmen disiplini
sa ğlayacak, otorite olacak., ana baba tavrı gösterecek . Maddî ve manevî ihtiyacı
inceleyecek… Yeti șkin tavrı gösterecek. Üçünü iyi kontrol edecek. Ama ö ğrenci
yeti șkin yerine konacak. Bunu, kültürümüzde en iyi yapan Nasreddin Hoca’dır.
Anadolu insanı da ana baba çocuk rollerini dengeli kullanıyor. Bakın hoca
akılcıdır. Baba örde ği öne koymaz. Ana baba tavrı vardır. Gerekti ğinde kulak
büker ama fazla da ezmez. Altta da kalmaz. Bunda an a baba tavrı var mıdır?
Vardır. Çocuk tarafı da vardır. Hoca gülünç de ğildir. Felsefî bir yön ta șır
fıkraları. Günümüzde, Amerikan dizisi Bill Cosby, N asreddin Hoca’nın ça ğda ș

255 Ethem Baran; Hakkı Uslu, Üstün DÖKMEN ile Söyle și,http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi36/baran-
uslu.htm.

96
versiyonudur. Cosby ailesinin kuralları vardır: Eve belli saatten sonra girmek
yoktur. Cosby diyor ki; “Sen, ben varken de öldükte n sonra da uyu șturucu
kullanamazsın.” Despot bir baba. Akılcı mı? Çok. Po zitif dü șünüyor. Çocuksu
mu? Evet. İș te, üçünü bir araya getireni be ğeniyorsunuz. Nasreddin Hoca da
fıkralarında bunu yapıyor ve bu yüzden unutulmuyor. Ö ğretmen de ana baba
çocuk rolünü bu yüzden kontrol etmeli. Bu üç renkte n birini ta șırırsa kötü
gözükebilir. Ö ğrenciyi de yeti șkin yerine koymalıyız. Saygı göstermeliyiz. Evde
de baba olarak e șimizi ve çocu ğumuzu yeti șkin yerine koymalıyız. Onun onuruna
saygı duymalıyız.”
Fıkralarında ortaya çıkan e ğitici mesajlarıyla Nasreddin Hoca insan sevgisi,
esneklik, zekâ gibi ça ğda ș özellikler ta șıyan bir ki șili ğiyle ba șlı ba șına bir e ğitim de ğeri
oldu ğunu göstermektedir. Nasreddin Hoca’yı tüm çizgileri ve felsefesi ile in sanlara
tanıtmak, ça ğın bireyini yeti știrme yollarından biri olan, en iyi örnekleri göste rip
benimsetmek için gereklidir. 256
Nasreddin Hoca’nın e ğitimdeki amaçlarını Özbek 257 șu ba șlıklar altında
toplamı ștır:
“İnsanı Tanıtmak, Te șebbüs Ruhu Kazandırmak, Ahlaki Bozukluklara
Kar șı Tavır Almak, Yoksullu ğun Acısını Hissettirmek, Cimrili ğin Çirkinli ğini
Kavratmak, A șırılıklardan Sakındırmak, Sorumluluk Bilinci Yerle știrmek,
Egoistlikle Mücadele Etmek, Șüpheli Șeylerden Sakındırmak, Bilene Sormak,
Zorlukları Nükte İle A șmak, Dü șünmeyi Ö ğretmek, Dı ș Görünü șe Aldanmama,
Aldatmayan İnsan Yeti știrmek, Parayı Veren Düdü ğü Çalar, Binilen Dalı
Kesmemek, Yanlı ș Kıyaslardan Kaçınmak, Tecrübe ve Ara ștırmaya De ğer
Vermek, Nasihatin De ğerini Kavratmak, Kurnazlıkları Açı ğa Çıkarmak,
Tembellik ve Dilencilikle Mücadele Etmek, Halkı Ayd ınlatmak, Kadılar,
Davacılar ve Davalılar Hakkında Halkı Uyarmak, Ama ca Ula ștıracak Vasıtayı
İyi Taramak, Do ğruları Gizlememek, Çözüm Üretmek, Bahânecilerle Müc adele
Etmek, Büyük Laf Etmemek, İtidalli (Dengeli) Olmak, Kara Gün Dostu
Olmamak, Minnetsiz Ya șamak, Hurafe ve Batıl İnançlarla Mücadele Etmek,
Ku șa Çevirmemek, Yanlı ș Hesaplarla Kafa Karı ștırmamak, Fırsat Dü șkünü
Olmamak, De ğișiklikleri Görmek, İș i Delili ğe Vurmamak, Dolduru șa Gelmemek,
Fincancı Katırlarını Ürkütmemek, Gerçek Suçluyu Bul mak, Hüner ve Yetene ği
Takdir Etmek, Gururlu ve Münasebetsize Haddini Bild irmek, Kabağı Kimlik
Yapmamak, Çocukların Dü șüncelerini Ho ș Kar șılamak, Bilmeyenlere Ö ğretmek,
Eșeğin E șekli ğine Kızmamak, İș in Sonunu Dü șünmek, Adam Olmak, Fazla
Meraklı Olmamak, Kusur Gidermek İçin Daha Çok Kusur İș lememek, Hırsla
Kalkanın Zararla Oturaca ğını Bilmek, Yorgan Kavgası Çıkaranları Tanımak,
Gölgeler ve Yansımalara Aldanmamak, Suçlayarak Suç Kapatmamak,
Meselelere Ele știrel Bakmak, Sidik Yarı șı Yapmamak, Halkı Hesaba Katmak,
Hak Bellenilen Yolda Yalnız da Olsa Gitmek, Yarım B ilgi İle Yola Çıkmamak,
Meselelere Çok Yönlü Olarak Bakmak, Biz Duygusu’nu Geli știrmek, Haddini

256 Nükhet Tör, “Nasreddin Hoca’nın Hayatı ve E ğiticili ği” Fikri ve Felsefi Yönüyle Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri (Ak șehir , 1990).
257 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca , s:5-7.

97
Bildirmek, Kör Taklitten Uzakla șmak, Kadir Kıymet Bilmek, Aile Hayatının
Önemini ve Problemlerini Kavratmak, İș Bölümünün Önemim Kavratmak,
De ğerler Hiyerar șisini Bilmek, Öncelikleri Görebilmek, İsraftan Kaçınmak, Katı
ve Anlamsız Kurallar Koymamak, Avlanılmayan Avla Ha va Atmamak”.
Nasreddin Hoca, e ğitimde herkesi aynı düzlemde dü șünmez. Ferdi farklılıkları
dikkate alır. Batılı e ğitimcilerin ancak 17. yy. da fark edebildikleri bu meseleyi
Nasreddin Hoca, onlardan çok önce fark etmi ș ve uygulamı ștır. 258 Buna ba ğlı olarak da
insanlara akılları, kabiliyetleri ölçüsünde hitap e tmekte, onların psikolojik özelliklerini
mutlaka dikkate almaktadır. Örne ğin, cimri bir kom șusuyla ilgili șu fıkraya bakılırsa:
Cimri kom șusu bir gün göle dü șer. Arkada șları ona yardım etmek isterler. “Elini
ver de seni çıkaralım” derler. Fakat, adam bo ğulup ölme tehlikesine kar șı elini vermez.
Cimrilik bu denli ruhuna i șlemi știr. Onun bu durumunu bilen Hoca bu duruma uygun
bir yöntemle adama “Al elimi, sizi çıkarayım” deyin ce adam Hoca’nın elini tutar ve
bo ğulmaktan kurtulur.
Yeni durumlara alı șma , insan tabiatının bir özelli ğidir. Nasreddin Hoca, bu
gerçe ği bilen bir e ğitimci olarak e ğitim de bunu da dikkate alır. Șu fıkrada Nasreddin
Hoca’nın söyledikleri bu tutuma örnek olarak verile bilir:
Adamın birine babasından büyük bir miras kalır. Ada m, kısa zamanda bu serveti
tüketir. Hoca’ya gelerek, “Elimde avucumda hiç bir șey kalmadı. Hoca’m buna bir
çare” diye yalvarır. Hoca, gayet sakin “Merak etme yakında bu dertten kurtulursun”
der. Adam, sevinçle “Yoksa tekrar zengin mi olaca ğım” deyince de “Hayır, parasızlı ğa
alı șacaksın.” der.
Nasreddin Hoca, yine söylenmesi gereken do ğruları, ulu orta her yerde
söylemez. Uygun zamanı kollar. Fırsatını bulur bulmaz da kendine özgü tatlı bir ü slupla
söyler. Çünkü sözün etkisi için zamanlama çok öneml idir. Yine, muhataplarının
seviyelerini dikkate almak Nasreddin Hoca’nın bir ba șka e ğitim yöntemidir. Zira
Nasreddin Hoca’nın ö ğrencileri bütün bir halktır. Hatta bunlar arasında Türk ve
Müslüman olmayan bile vardır. Fıkralarından da anla șılaca ğı üzere kadın erkek genç
ihtiyar yerli yabancı, yönetici, vs. Nasreddin Hoca ’nın devamlı ili șkiler içerisinde
oldu ğu insanlardır. Nasreddin Hoca, bu anlamda kime hang i dil ve üslupla
söyleyece ğini iyi bilir. Sözlerinin tesirli olmasının bir seb ebi de budur.

258 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca , s: 341-348.

98
Nasreddin Hoca, bo ș șeylere, insanlara bir yararı olmayacak șeyleri asla
tartı șmaz. Onun tartı șaca ğı konular mutlaka akla ve sa ğduyuya dayalı olmalıdır. Aksi
halde Nasreddin Hoca’yı bu tür tartı șmaların içinde göremeyiz. Onu böyle tartı șmaların
içine çekmek isteyenlere de unutamayacakları bir de rs verir.
Eğitimde somutla ștırma, örneklendirme çok önemlidir. Nasreddin Hoca, bu
konuda da çok hassastır. En karma șık meselelerin onun dilinde be ș duyu ile
algılanabilecek bir hale geldi ği görülmektedir. Üstelik verdi ği örnekler çok canlıdır.
Soru-cevap yöntemi, Sokrates’in kullandı ğı gibi Nasreddin Hoca’nın da sıkça
kullandı ğı tekniklerden biridir 259 . İnsanı dü șünmeye, tasavvura ve ara ștırmaya yönelten
bu teknik konuları hem ilgi çekici hale getirir hem de soruyu soranın cevabını bizzat
kendisinin bulabilmesinin yolunu açar. Üstelik soru yu sadece kendisi de sormaz,
kar șısındakinin de soru sormasına imkân verir.
Eski ça ğlarda; Sümerlerde disiplinden sorumlu “kamçı görevl isi”nin bulunması,
Mısır’da korku ve dayak e ğitiminin ön plana çıkması, İsrail’de ö ğretmenin çocu ğu hem
dövüp hem de sevmesinin temel ilke olarak kabul edi lmesi, Çin’de kâhinlerin çocuk
hakkında e ğitimle ilgili iyi șeyler söylememesi sonucu çocu ğun anne ve baba tarafından
öldürülebilir olması cezanın ne derece e ğitimde rol aldı ğının sadece birkaç örne ğidir 260 .
Eğitimde ceza bugünün de önemli bir sorunudur. Ancak, ödüllendirmeyle kontrol edilen
öğrenmelerin cezalandırma ile kontrol edilen ö ğrenmelerden daha etkili oldu ğu da bir
gerçektir. Hatta ça ğda ș e ğitimde ceza onaylanmayacak bir tutum olarak kabul
edilmektedir. Cezanın bir e ğitim aracı olarak kullanılmasının do ğru bir yakla șım
olmadı ğını bir fıkrasında Nasreddin Hoca ça ğlar öncesinde șöyle anlatır:
Hoca, ö ğrencilik günlerinde sınıfa girer girmez duvardaki f alakayı görür.
Hocasına ne oldu ğun sorar o da “O falakadır. Cennetten çıkmadır. Yar amaz çocukları
terbiye etmeye yarar” der. Hocasından bu cevabı alı nca “Peki cennetten çıkanı ne
yaparlar?” diye sorar. Hocası da “Cehenneme atarlar ” der. Hoca, bir fırsatını bulup
falakayı oca ğa atıp yakar. Hocası durumu fark edince de “Ne yapt ın falakayı?”
sorusuna “Siz cennetten çıkanı cehenneme atarlar de mediniz mi? ben de falakayı bu
yüzden cehenneme attım.” der. Bu tutum, Hoca’nın hem muhatabını kendi ifadeleriyl e

259 Veysel Sönmez, Eğitim Felsefesi (Ankara: Anı Yay., 2005), s:181.
260 Veysel Sönmez, Öğretmenlik Mesle ğine Giri ș (Ankara: Anı Yay., 2004), s:29-34.

99
ba ğlama, hem de soru cevap yoluyla muhatabını cevap ve rmez hale getirmesinin de bir
örne ğidir.
Ayrıca anlatılan konuya dikkat çekmek, yeri geldi ğinde dolaylı, duruma ve
konuya göre ö ğretme teknikleri kullanmak, deneye ba șvurmak, tanımlarla u ğra șmayarak
uygulamaya önem vermek, tek bir kitaba ba ğlı kalmamak, yararlılık ilkesini gözetmek,
yanlı ștan dönebilmek, yetenekleri ke șfetmek gibi daha pek çok özellik Nasreddin
Hoca’nın e ğitim notları arasındadır.
Nasreddin Hoca, birey ve toplumu çürüten, tembelle știren bo ș inançlara iten,
ahlaki bozukluklara sürükleyen konuları ele alır ve bunlarla kendi yöntemleri ile
mücadele eder. Örne ğin emeksiz kazanç pe șinde olanlara șu fıkrasında kendine özgü
yorumu ile cevap verir:
Hoca pazara giderken mahallesindeki çocuklar ona dü dük ısmarlar. Hoca,
“Peki getiririm” der. Ama içlerinden birisi para ve rir. Hoca ak șamüzeri pazardan
dönerken etrafını çeviren çocuklar “Hani bizim düdü kler?” derler. Hoca’da cebinden
sadece bir düdük çıkarıp para veren çocu ğa verir. Di ğerlerine de “Parayı veren
düdü ğü çalar” diyerek iyi bir ders verir.
Tembellik Hoca’nın en çok mücadele etti ği konulardan biridir. “Allah versin”
fıkrasına bakıldı ğında; Hoca, bir gün evinin kiremitlerini aktarmakla me șguldür. Gücü
kuvveti yerinde bir adam ısrarla kapıyı çalar. Hoca damdan bakar ve adamı görünce ne
istedi ğin sorar. Adam, “azıcık a șağıya gelin de size bir șey söyleyece ğim” der. Hoca
ișini gücünü bırakıp a șağıya iner. Kapıdaki “Allah rızası için bir sadaka” d er. Bunun
üzerine Hoca, hiç istifini bozmadan “Peki öyleyse g el yukarı” der. Adamı dama kadar
çıkarır. Sonra da “ Allah versin” diye ba șından savar. Adam “A Hoca, sende hiç insaf
yok mu? Bunu söylemek için mi beni buraya çıkardın? ” deyince; Hoca, “ İnsafsızlık
sende. Sen beni sadaka istemek için a șağıya indirirken iyi de ben seni yukarıya
çıkarırken fena mı oldu?” diyerek muhatabını susturur.
Nasreddin Hoca bir gün fıkraların da kimilerince kurnaz bir tip olarak
gösterilse bile onun en çok tenkit etti ği ve hadlerini bildirdiklerinin ba șında böyle
insanlar gelir. Çünkü kurnazlık, bencilli ği ve pe șinden muhatabını kandırmayı, onun
saflı ğından yararlanmayı getirir:

100
Nasreddin Hoca’yı Ak șehir’in zenginlerinden birisi evine davet eder. Üst elik
bunda çok ısrarcı davranır. Ama samimi de ğildir. Nasreddin Hoca bu durumu fark
eder. Bu yüzden gitmek istemez. Ama ısrarlara da da yanamaz ve daveti kabul eder. Bir
ak șamüstü bu adamın evine gider. Eve yakla șınca da adamın pencerenin önünde
oturdu ğunu görür. Kapıyı çalar. İçeriden gelen “Kim o” sorusuna kendini tanıtarak
cevap verir ve ev sahibine haber verilmesini ister. Bir süre sonra kapının ardından
birisi “Ev sahibi evde yok, dı șarı çıktı” diye cevap verir. Hoca, muhatabını incit mek,
ona kızmak ba ğırmak yerine çelebice șu keskin cevabı verir; “Efendine söyle bir daha
dı șarı çıkarken ba șını pencerenin önünde unutmasın.”
Nasreddin Hoca sadece olumsuzluklarla mücadele etme kle kalmaz aynı
zamanda do ğruları da ö ğreten örnek ve önderdir. Mesela toplum arasında bir konuda
hemen herkes bir olumsuzlu ğu tenkit eder ama çözüm önerisine gelince kimseden ses
çıkmaz. Nasreddin Hoca, böyle bir yanlı ș kar șısında doğru olanı ö ğreten bir örnektir:
Adamın birinin evi güne ș görmedi ğinden, Hoca’ya bu durumdan yakınır. Hoca
adamı dinledikten sonra “Güne ș gören tarlan var mı?” diye sorar. Adam “Var”
cevabını verince “O halde evini tarlaya götür.” diy erek adamın sorununa çözüm yolu
gösterir. 261
Basılan dalın kesilmesi bir atasözü haline gelmi știr. Kendi faydasını gözetmeyen
aptalca, budalaca hareket edenlere söylenecek tek s öz budur. Yine batıdan dilimize
çevrilen altın tavuk masalı da bunu anlatmaktadır. Her gün bir altın yumurtlayan
tavu ğunu kesen adamın durumu ile bastı ğı dalı kesen adamın durumu birdir. Her ikisi
de yaptıkları i șin kötülü ğünü iș i șten geçtikten sonra anlarlar.
“Yorgan gitti kavga bitti.”atasözünün de aslı Nasre ddin Hoca'dan gelmedir:
Kapısı ününde kavgaya tutu șanları ayırt etmek için dı șarı çıkan Hoca'nın sırtından
yorganını a șırırlar. Bu gürültünün ne oldu ğunu yorgan gittikten sonra anlayan Hoca,
«yorgan gitti, kavga bitti» der. Bunda da büyük bir gerçek gizlidir. Hayat sava șında
herkes bir șey kapma pe șindedir. Kimi servet, kimi șöhret, kimi de mevkii sahibi olmak
için her çareye ba șvurur. Sonuçta emeline ula șınca ortadan silinip giderler. Her insan bir
fayda u ğruna sava șır. Bazen tek, bazen çok sayıda insanla yapılan bu sava șların sonucu
ku șkusuz bir faydanın sa ğlanması yolundadır. Bu arada yapılan kavganın amacı nı

261 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca .

101
bilmeyenler, ellerindeki en gerekli e șyalarını kaybederler. Nasreddin Hoca burada hem
kavgaların sonucunu, hem de anlamadan, dinlemeden b ir kavganın aracılı ğına
giri șmesinin zararını dile getirilmi știr.
Ye kürküm ye, fıkrası da zamanın insanlarının içe d e ğil, dı șa itibar etti ğini
göstermesi bakımından önemlidir. Bunla ilgili olara k, șair Cenap Șebabettin, “iyi bir
elbise, güzel bir tavsiyedir.” demektedir.262
Hindi fıkrasında da, bir malın de ğerinin niceli ğinden çok, niteli ğinde oldu ğunu
göstermesi bakımından önem ta șır. Papa ğanın konu șması kar șısında, hindinin susup
dü șünmesini de bir ayrı meziyet olarak göstermesi dikk ati çeken bir yakla șımdır.
Papa ğan gibi kendine ö ğretileni söyleyenlere göre susmasını bilen, dü șünen insanların
daha faydalı oldu ğu bilinmektedir. Bununla beraber Hoca; kalıba, kılı ğa bakıp ta
insanlara de ğer vermenin yanlı șlı ğını da ortaya koyar.
Her yıl Nasreddin Hoca șenliklerinde temsili göle yo ğurt çalma töreni yapıldı ğı
bilinmektedir. Buna bir mizah olayı saymak yanlı ș bir dü șüncedir. Bu olay, Hoca’nın
olmazı olur yapma dü șüncesini göstermektedir. Bilimin de temelinde aslın da bu
dü șünce yatar. Yani, kalıp dü șüncenin oldu ğu yerde bilimsel dü șünce ve yaratıcılı ğın
olması söz konusu de ğildir.
İnsanın ya șamı boyunca olmazlarla sava șması, biraz da ba șarıya ula șmak sırrına
erme çabasıdır. Daima giri șilen i șlerde olmazı de ğil, olması bekleneni ön plana
çıkarmak gerekir. Olmaz gibi görünenler gerçekle șince büyük kazançlar sa ğlanır. Örnek
olarak, Atatürk’ün Cumhuriyetin ilk yıllarında kıra ç Anakarada yemye șil bir Gazi
çiftli ği yaratması, Hoca’nın göle yo ğurt çalmasına benzetilebilir. Yine onun büyük
taarruz konusunda verdi ği karar, bütün sava ș tarihinde olmazı olur yapma ba șarısının
parlak bir örne ğidir. Ayrıca, bilim adamlarının ara ștırma, deneneme ve bulu șları bir
anlamda “göle yo ğurt çalınması” olarak de ğerlendirilebilir. Örne ğin, Edison, ampulün
dayanıklı ve ekonomik olabilmesi için yaptı ğı altı bin deneyinde de, ba șarısız olur.
Çevresindekiler; bu kadar u ğra ștan sonra artık bu i și bırakmasını ö ğütler. Edison'un ise
öğütlere kar șılık cevabı șu olur: Ben, bu kadar çok sayıda ba șarısız deneyim ile bir șey

262 Vehbi Cem A șkun, “Halk Adamı Nasreddin Hoca” Sadi Cumbul. Nasreddin Hoca Ant. içinde, s:83.

102
öğrendim. Ampul, altı bin șekilde, istedi ğimiz gibi üretilemiyor. Bu önemli bir bilgi ve
kazanç. Bu nedenle yaptı ğım hiçbir çalı șma bo ș olarak görülmemelidir 263 .
Nasreddin Hoca’nın her davranı șında insanlı ğa örnek dersler vardır. Bu yüzden
Hoca bir mizah kahramanı oldu ğu kadar, tam dü șünce adamıdır da. Onun farkı insanları
güldürürken dü șündürmesidir. Onun için her sözünde evrensel bir de ğer ve bir dü șünce
oldu ğu söylenebilir.264 Bu çerçevede Uyguner 265 :
"Hoca ya șamın içinde sorunları çözümlerken olayları
yorumlamayı, insancıl de ğerlere ve tersliklere birlikte katlanmayı,
dü șünmeyi de ö ğretir, insanlara her zaman ayaklarının yere basması
gerekti ğini anlatır. " demektedir.
Nasreddin Hoca’nın tiyatroda bir kahraman olarak ku llanılması ile öne çıkan
eğitimcili ği konusunda Arısoy șunları belirtmektedir 266 :
“Ünlü Türk E ğitimcisi, Sosyolog ve Dilcisi İsmail Hakkı
Baltacıo ğlunun Karagöz, Tiyatro ve Türk Tiyatro sanatı etraf ında
meydana getirmi ș oldu ğu çe șitli eserlerindeki malzeme ve tahliller içinde
Nasreddin Hoca’nın dünya görü șü, güldürme dü șüncesi ve çapraz olayları
ile ya șantılarını bulmak mümkündür.
Görülmektedir ki; Türk tiyatrosunun öncelikle güldü rme sanatının
temel unsurunda bir Nasreddin Hoca malzemesi ve kö șe ta șları vardır. Bu
malzeme ve dü șünce dı șı bir Türk güldürü sanatı dü șünülemez. Türk
sanatlarının çe șitli güldürülerini meydana getiren birçok sanatçı ç o ğu
zaman Nasreddin Hoca’yı akıl ve dü șüncesine getirmeksizin, sanat
içgüdüsü ve küçükten beri aldı ğı güldürü sanat e ğitiminin içinde
kendili ğinden ona uymakta hatta farkına varmadan onu taklit etmektedir.
Böylece Nasreddin Hoca, Türk güldürü sanatı içinde klasik bir ekol, hatta
mektep niteli ğini kazanmaktadır.”
Türk karikatür sanatının son yıllarda kazandı ğı üstün ba șarı sonuçlarının
malzemesi içinde ve karikatürcülerin dünya görü șleri, dü șünü ș ve tutumlarında
Nasreddin Hoca'ya uygun bir içgüdünün oldu ğu dü șünülmektedir.

263 www.muhendisevi.com/Forum/MsgDetay.asp?Konu=93 – 34k –
264 Sadi Cumbul, “Dü șündüren Adam” Ilgaz dergisi, Nasreddin Hoca Antolojisi içinde, s :86.
265 Muzaffer Uyguner, “Anma Yılında Nasreddin Hoca” Folklor/Edebiyat (1996), Sayı:7, s: 61.
266 Süleyman Arısoy, “Nasreddin Hoca ve Türk Tiyatrosu” Sadi Cumbul, Nasreddin Hoca Antolojisi
içinde, s:68.

103
3.2. Nasreddin Hoca Fıkralarının E ğitici Yönü
Eskiden beri halkın birçok gerçekleri; hikâyeler, m asallar ve nüktelerden
öğrendi ği görülmektedir. En ba șarılı e ğitimciler de, fıkraları yerinde söyleyerek
onlardan derslerinde yararlanmı șlardır ve yararlanmaktadırlar.
Nasreddin Hoca fıkralarının böylesine benimsenmesin de ve ince nükte örtüsü
altındaki ciddili ği, anlamlılı ğıyla beraber insanlı ğı ilgilendiren tüm problemlerin
getirdi ği acılara gülümsenerek katlanılmasında Hoca’nın güç kayna ğı olabilecek bir
hayat felsefesinin etkisi görülmektedir. Gerilim ve baskılara kar șı en etkin güç,
gülmenin ruhlara verdi ği direnme gücüdür. Nasreddin Hoca güçsüzlü ğünü nükteyle ve
gülmece ile yenmeye çalı șmı ș, ’maddi güce’ ba șvurmamı ștır. Bu güce sahip de de ğildir.
Hoca yenemedi ği gerçe ği ba șka bir mantıkla görüp geçmektedir. Çaresiz ayak
diremelerinin yıpratmalarına Hoca’nın yöntemi ile k ar șı koyabilmek, bir ba șka deyi șle
ça ğda ș olabilmektedir. 267
Nasreddin Hoca’nın fıkraları incelenirken 268 :
-Gülünç olan dı ș kısım, Fıkranın gerçek amacına ait ders verici,
dü șündürücü içerik olmak üzere iki bölüm göze çarpmakt adır.
-Fıkraların hemen hepsinde nükte, edebiyatın terdit (beklenmedik bir
sonuçla kar șıla șma) denen sanatı vardır.
-Fıkraların hepsi, insan ruhuna, insanın gönlüne öz ellikle
mizah duygusuna seslenir. Her fıkrada, hem herkesin kendisine, kendi
idrakine göre bir șey anlaması, hem de herkesin birden aynı șey anlaması
vardır.
-Fıkraların özelliklerinden biri de ölçülülüktür. G üleç, yumu șak, kırıcı
olmaktan kaçınan șaka ölçüsü çok iyi ayarlanan ele știrici ifade, onların
benzerlerinden ayrı, üstün ve örnek alınma de ğeri ta șıyan fıkralar olarak
kabul edilmesini sa ğlamı ștır .

Nasreddin Hoca mizahı aynı zamanda, Türk halkının m eselelerini yansıtan,
topluma yararlı ve yapıcı bir mizahtır. Bu olumlu ö zelliklerin, aynı ölçüler içinde
gerçekçi, yararlı, yapıcı insanlar yeti știrmekte büyük ve önemli etkileri olabilmektedir.
İnsanları etkilemek, özellikle toplumun istedi ği davranı șlar yönünde etkilemek,
onları anlamayı gerektirir. İnsanı anlamanın yollarından biri de onun yarattı ğı folklor
ürünlerini incelemek ve de ğerlendirmektir.

267 Nükhet Tör, “E ğitim Değerleri Açısından Nasreddin Hoca” Yüksek Lisans Tezi (Ankara,1986).
268 Nükhet Tör, a.g.e.

104
Tör’ün, Dökmen’den aktardı ğına göre; Nasreddin Hoca fıkraların ahlaki geli șim
ve ahlak e ğitimiyle de ilgisi bulunmaktadır. Ahlaki geli șimle ilgili olarak; Kohlberg,
yaptı ğı ara ștırmalar sonucunda altı ahlakî geli șim devresi saptamı ștır. Bu devreler,
basitten karma șığa do ğru sıralanmaktadır ve her biri kendinden öncekileri n, sentezi
niteli ğindedir. Ki și, belli bir zamanda bu altı basamaktan birine uygu n ahlakî yargıda
bulunur, zamanla daha üst düzeydeki devrelere ula șabilir. Kohlberg'e göre, burada
sıralanan devrelerden ilk ikisi, Gelenek Öncesi Düz eyi; 3 ve 4. devreler, Geleneksel
Düzeyi; 5. ve 6. devreler ise Gelenek Üstü ya da Öz erk Düzeyi olu șturmaktadır.
Kohlberg, deneylerinin hangi masal geli șim devresinde bulunduklarını saptamak için
onlara ahlaki ikilem ta șıyan hikâyeler okumakta, bu hikâyelere ili șkin sorulara dene ğin
verdi ği cevapları de ğerlendirerek, onun hangi ahlaki geli șim düzeyinde bulundu ğunu
saptamaktadır. Bu ara ștırmayla, folklorik ürünlerin ahlaki motif ta șıyanları tespit
edilmi ș ve her birinin Kohlberg kuramının öngördü ğü 6 ahlaki geli șim devresinden
hangisine uygun bir ahlâkî mesaj verdi ği belirlenmi știr. Bu incelemelerin sonunda,
Nasreddin Hoca fıkralarının daha çok gelenek üstü d üzeyde yani 5. ve 6. ahlâki geli șim
devrelerine uygun mesajlar ta șıdı ğı saptanmı ștır 269 .
Nasreddin Hoca geleneksel düzeyde ahlâki mesaj vere n fıkralarında toplumsal
kuralları savunmakta, gelenek öncesi düzeyde mesaj veren fıkralarında ise, bu kuralları
çi ğneyenleri, güzel bir nükteye ba șvurarak sözle cezalandırmaktadır. Nasreddin Hoca
toplumdaki kuralların yere ve zamana göre de ğișebilece ğinin farkındadır, incelenen
fıkraların yakla șık yarısı, gelenek üstü düzeyde ahlâkî mesaj vermek tedir. Bu fıkraların
bir kısmında Nasreddin Hoca, ki șilere kendi akıl ve vicdanlarına göre davranmaların ı,
çevreden gelecek övgü ve yergilere aldırmamalarını ö ğütlemektedir 270 .
“Halkın a ğzı torba de ğil ki büzesin” fıkrasında bu anlayı ș görülmektedir. Buna
benzer ba șka fıkraları da vardır. Bunlardan birisi:
Hocanın pek sevdi ği besili bir kuzusu vardır. Ak șehir'in gençleri bu kuzuya göz
koyarlar. Hoca'ya giderek: “Hocam, yarın kıyamet ko pacakmı ș. O zaman bu kuzuyu ne
yapacaksın? Bari kes de afiyetle yiyelim ve son gün ün tadını çıkaralım!” derler. Hoca,
hiç oralı olmaz. Fakat gençlerin ısrarı da bitmez. Hoca, bakar kurtulu ș yok. Kuzusunu

269 Nükhet Tör, a.g.e.
270 Nükhet Tör, a.g.e.

105
kesmeye karar verir. Birlikte yaylaya giderler. Hoc a, kuzuyu keser, ate și yakıp kendi
eliyle kebap yapmaya ba șlar. Gençlerin keyfine diyecek yoktur. Dört dörtlük bir ziyafet
olur. Ardından da hırkalarını ve ceketlerini çıkarı p oyuna dalarlar. Hoca, bunların
bıraktıkları elbiseleri toplar ve ate ște yakar. Biraz sonra dönen gençler, elbiselerini
göremezler. Ne oldu ğunu sorarlar, Hoca da: “Hepsini ate șe attım ve yaktım”, der.
Gençler tela șla: “Aman Hocam, Sen ne yaptın? Biz șimdi ne giyece ğiz?” Hoca, hiç
oralı olmaz: “Yarın kıyamet kopacak olduktan sonra elbiseyi ne yapacaksınız?” der.
Bir ba șka fıkrasında da:
Hoca, üzüm çubuklarını sıra sıra bahçesine dikmeye ba șlar. Bunu gören
dostlarından biri:“Onlar, ne zaman yeti șir, ne zaman ürün verir? Senin bu yakınlarda
bu üzümlerden tadabilece ğin bile șüpheli”, der. Hoca da: “Do ğru söylüyorsun.
Diktiklerinden yedik, diktiklerimizden yesinler.” d er.
Di ğer bir fıkrası da:
Nasreddin Hoca evini tamir eder. İș bittikten sonra biraz toprak yı ğını kalır.
Kom șuları: “Bu topra ğı ne yapacaksın?” diye sorarlar. Hoca, evin önünde kuyu açıp
bu toprakla dolduraca ğını, söyler. Kom șuları daha da meraklanırlar: “Kazaca ğın
kuyunun toprakları ne olacak?” derler. Bakar laf an latamayacak. Șöyle der Hoca:
“Ben öyle sonradan olacakları șimdiden düșünmem.”
Nasreddin Hoca, fıkralarında insanı merkez kabul et mi ș ve insana de ğer
verilmesinin gere ğini vurgulamı ștır. Masallarda genellikle kanunlar ön plândadır, a deta
insanlar kanunlar için ya șar. Nasreddin Hoca’ya göre ise; insanlar toplumsal ve kültürel
dokunun bir parçası olarak de ğerlidir ve ahlaki de ğer yargıları bu anlayı șla geli știrilir;
yasa, norm ve kurallar önemlidir ama insanın üstünd e de ğildir. Ara ștırmanın birinci
bölümünde sunulan “Hukukçu Olarak Nasreddin Hoca ve Hukuk E ğitimi” ve üçüncü
bölümde sunulan “Sosyal Adalet ve Ahlakla İlgili Mesajlar” ba șlıklı incelemelerde
“Gelenek sonrası düzeye” yönelik örnek fıkralar ver ilmi știr. Bu fıkralarında Nasreddin
Hoca, toplumsal de ğerler ı șığında insanları e ğiten bir ahlâkçı olarak kar șımıza
çıkmaktadır. Masallarda genellikle kıssadan hisse ç ıkarılarak " șu davranı ș do ğrudur" de-
nilmektedir. Kohlberg' e göre bu yol moral e ğitiminde etkili de ğildir. Bu noktada Tör;
Nasreddin Hoca Fıkralarının masallara üstün oldu ğunu söylemektedir. Çünkü Tör’e
göre, fıkralarda dinleyene belli bir sonuç empoze e dilmemekte ve onun üzerinde

106
dü șünmesine yol açacak bir ikilem sergilenmektedir. 271
Ünver'e 272 göre de sadece öneri ve ö ğütlere dayalı olarak halkı e ğitmek olanaklı
de ğildir. Eskiden beri halk birçok gerçekleri içine al an latifeler ve masallardan daha çok
ders alır. Derslerinde ba șarılı olmak isteyen e ğitimciler de yerinde fıkralar anlatarak
daha kolay ilgi çekebilirler. Bu yönüyle Nasreddin Hoca fıkraları halk e ğitiminde
bitmez bir kaynaktır.
Türk kültür ö ğelerini 13.yy.dan bugüne de ğin ta șıyan Nasreddin Hoca fıkraları
ulusal kültürün gelecek ku șaklara aktarılması için de bulunmaz bir hazinedir. Hem yeni
ku șaklara hem de dünya uluslarına Nasreddin Hoca'nın f ıkralarıyla ulusal kültür
tanıtılabilir.
Nasreddin Hoca fıkraları aracılı ğıyla gönderilen iletiler, e ğitimsel i șlevlerle
yüklenmi știr. Onun e ğitsel misyonu genelde halkı e ğitmek üzerine kurulmu ștur. O
nedenle halkı olu șturan bireylere e ğilerek, onların olumsuz tutum ve davranı șlarının
düzeltilmesiyle i șe ba șlayan Nasreddin Hoca, böylelikle bireylerde görülen
düzelmelerin topluma da yansıyaca ğını dü șünmektedir. Bu çerçevede:
-Göle yo ğurt çalarken, “olmaz olmaz deme, ara ștır ve dene” mesajını vererek,
insanların devamlı deneyerek ara ștırması gerekti ğini ve umutla ya șayabilece ğini,
-“Ci ğeri kedi yedi” diyen e șinin kurnazlı ğına cevap olarak kediyi tartması,
-İpe un sererken, haddini bilmeyen kom șusuna kar șı i și yoku șa sürmesi,
-“Sende haklısın” derken, ho șgörü dersi vermesi,
-Suya giderken testiyi kırmasın diye çocu ğa pe șin dayak atması, A ğaca çıkarken
pabuçlarını yanına alarak, “belki a ğaçtan öte yol gider” esprisi ile geli șecek olaylara
kar șı tedbir alması,
-“Baklava sizin eve gidiyor Hocam!” diyenlere, “gi tsin size ne?” derken,
gevezelik ve hafiflik yapanları terslemesi,
-Fil hikayesinde; kendisini, kral kar șısında kaçarak yalnız bırakan köylülerini
ikinci fil ile cezalandırması,
-“Hiç kimseyi memnun edemezsin, milletin a ğzı çuval de ğil ki büzesin” derken,
insanları memnun etmenin çok zor oldu ğunu, mutlaka her i ște bir kusur bulacaklarını
ifade etmesi,

271 Nükhet Tör, a.g.e.
272 Süheyl Ünver, “Halk E ğitiminde Nasreddin Hoca” Ilgaz Dergisi (1996 ), s: 11.

107
-“Damdan dü șen halden anlar” derken, bir ba șkasının halinden ancak, o hali
ya șayanların anlayabilece ğini söylemesi,
-“El elin e șeğini türkü ça ğıra ça ğıra arar” derken, en do ğru olanın herkesin
kendi i șini kendisinin yapması ve takip etmesi gerekti ğini, aksi takdirde insanların
yaradılı ș gere ği kendisini ilgilendirmeyen, kendisine ait olmayan, menfaatlerinin
olmadı ğı i șlere gereken önemi vermedi ğini ifade etmesi,
-“Mahkeme kadıyı mülk de ğil” derken, bütün makamların gelip geçici oldu ğunu
hatırlatarak insanları uyarması,
-“Hırsızın hiç mi suçu yok?” derken, suçu tek tara flı aramanın yanlı ș oldu ğunu
belirtmesi,
-“Ye kürküm ye” derken, toplumun gerçek de ğerleri görmezden gelip, șekilcili ğe
ve dı ș görünüme önem verdi ğini anlatması,
-“Kazan öldü”, “Yorgan gitti, kavga bitti”, “Dostla r alı ș veri ște görsün”,
“Acemi bülbül bu kadar öter”, “Geçinmeye gönlüm yok ki adını ö ğreneyim”, “ Șimdi
ku șa benzedin”, “Papa ğan konu șursa hindi de dü șünür…”, vs. derken her birinde ayrı
dersler vermesi, Nasreddin Hoca Fıkralarında e ğitsel mesajların ön plana çıktı ğının
gösterir.
Edebi eserler, insanların iç dünyalarını yumu șatarak nice sevgilerle doldurur,
iyilik, dostluk, ho șgörü, ba ğıșlama, dayanı șma, çalı șkanlık, dürüstlük vs. insana özgü
temel duyguları geli știrip peki știrir. Hem bireysel, hem de toplumsal ya șamla ilgili
olarak iyiye, do ğruya ve güzele yönelme yolunda bireyleri etkileyere k insanları bu
do ğrultuda e ğitir 273 .
Nasreddin Hoca da fıkralarıyla gördü ğü aksaklıkları ele știrir, zaman zaman
kar șısındakini ve kendisini alaya alır, toplum için örn ek tutum ve davranı șlarda bulunur,
iç dünyasındaki güzellikleri topluma yansıtır. Böyl elikle bireyleri ve toplumu etkiler.
Bu yönüyle Nasreddin Hoca fıkraları e ğitimsel açıdan önemli i șlevlere sahiptir.
Öğretme yöntemlerinden Örnek Olay Yöntemi; gerçek hay atta kar șıla șılan
problemlerin sınıf ortamında çözülmesi yoluyla ö ğrenmenin sa ğlanmasıdır 274 . Nasrettin
Hoca fıkralarında tıpkı örnek olay yönteminde oldu ğu gibi, insanlara bir örnek durum

273 Cahit Kavcar, Edebiyat ve E ğitim, s: 6.
274 Özcan Demirel, Öğretme Sanatı , s: 75.

108
sunulur ve geçmi ș deneyimlerini kullanarak bu olayı de ğerlendirmeleri istenir. Böylece,
bu olaydan yararlanarak ö ğrenme gerçekle șir.
Öğretim stratejilerinden Bulu ș Yoluyla Ö ğretimde; ö ğrenme bireyin zihninde
olu șan bir süreçtir. Birey dı ș uyaranların edilgen bir alıcısı olmayıp, onların
özümleyicisi ve davranı șların aktif olu șturucusudur. Bu ö ğretim stratejisinin
uygulandı ğı derslerde, öğrenci belli bir problem veya konuya ili șkin gerçekli ği görmek,
anlamak, algılamak, veriler elde etmek, analiz etme k, aralarındaki ili șkileri ke șfetmek,
sonucu sentezlemek ve bir bütüne ula șma çabası içindedir. Ö ğrenci ö ğretimin
merkezinde yer aldı ğı için öğrenme önem kazanır. Ö ğretmenin görevi, ö ğrenciyi
yönlendirmek, alternatifleri sunmak, belli noktalar a dikkatini çekmek, ö ğrencinin do ğru
ve mantıklı dü șünmesini sa ğlayarak do ğruya ula șmasına yardımcı olmaktır.
Öğrencilerin ö ğrenmede ba șarılı olmaları bir problemi kendi ba șlarına çözmeleri, yeni
bir bilgiyi bulmaları peki știreç rolü oynar. Ö ğrencilerin ö ğrenmeye hazır bulunu șlu ğunu
sa ğlayacak ya șantıları belirlenmesi; ö ğretim muhtevasını yapılandırılması, ö ğrenme
ya șantılarının sıralanması, ö ğretmenin somut örnekler sunması, ö ğrencilerin örneklerle
tanımlaması, ö ğretmenin konuyu açıklayıcı ek örnekler sunması bu y öntemin ba șarıya
ula șmasını sa ğlar. 275
Bu yönüyle, Nasreddin Hoca Fıkralarındaki ö ğretimin Bulu ș Yoluyla Ö ğretim
stratejisiyle örtü ștü ğü de görülmektedir.
Halk e ğitiminde faydalanılan Nasreddin Hoca fıkralarında, kendilerine özgü, iki
yöntem görülmektedir 276 :
-Halk E ğitimi İlkelerini Do ğrudan Do ğruya Veren Fıkralar:
Örnek: Nasreddin Hoca vazetmek üzere kürsüye çıkar. Cemaat ’e : “bugün için
vaizde söylenecek bir konu hatırıma gelmiyor!” diye yakınır. O zaman o ğlu : “Baba,
kürsüden inmek de hatırına gelmiyor mu?” diye sorar . Bu fıkranın e ğitim de ğeri,
toplumda önemli görev ya da sorumluluk yüklenen ins anların ba șarısız duruma dü șünce
kendiliklerinden çekilmeleri gerekti ğini belirtmesindedir.
-Halk E ğitimi İlkelerini Dolaylı Olarak Veren, Yani; Çirkini ve Kö tüyü
Anlatarak Do ğruya ve İyiye Yönelten Fıkralar:

275 Özcan Demirel, Öğretme Sanatı , s: 71.
276 Șükrü Kurgan, Nasreddin Hoca , s: 69.

109
Örnek: Bir köylü Nasreddin Hoca'ya bir tav șan arma ğan etmi ș, bundan sonra,
haftalarca, ba șka köylüler gelerek Nasreddin Hoca'ya : “Biz tav șanı getirenin
kom șusuyuz!” Ya da: “Biz tav șanı getirenin kom șusunun kom șusuyuz” demi șler,
yeme ğe kalıp Nasreddin Hoca'yı rahatsız etmi șlerdir. Nihayet Nasreddin Hoca, son
gelenlere büyük bir tasla su getirir ve bu kom șularına șöyle der : “Bu tastaki su, o tav-
șanın suyunun suyudur!” Bu fıkradaki e ğitim ilkesi de șöyle özetlenebilir: Bir iyili ğe
kar șılık beklerken insaflı olmalı, bize gösterilen iyi niyeti, çıkarımız için kötüye
kullanmamalıyız.
3.2.1. Nasreddin Hoca Fıkralarının Okul Öncesi E ğitim ile Okul Döneminde
Kullanılması ve Çocuk E ğitimi
En üzüntülü bir çehreyi bile bir anda de ğiștiriveren bir güce sahip olan Nasreddin
Hoca, çocu ğu e ğitirken nasıl davranılması gerekti ği konusunda da fıkraları aracılı ğı ile
insanlara mesaj göndermektedir:
Bir gün Nasreddin Hoca o ğlunun eline testiyi vermi ș. Suratına da bir tokat atıp:”
Git çe șmeden doldur, fakat sakın kırma ha!” demi ș. “Hoca”, demi șler, “kırmadan niye
dövüyorsun masumu?” Hoca yanıt vermi ș:” Kırıldıktan sonra dövsem de fayda etmez
ki!”
Olumsuz davranı șı daha ortaya çıkmadan önlemenin önemini anlatan bu fıkrayı,
Tör 277 , Hoca’nın çocu ğunu döverek, ona dersini önceden vermesi ve tedbiri elden
bırakmaması olarak yorumlamaktadır.
Her ne kadar bu fıkrada daya ğı bir sorun çözme yöntemi olarak kullanma söz
konusu gibi görünse de, fıkra dikkatli bir șekilde incelendi ğinde, aslında “sorunlar
ortaya çıkmadan önce tedbir almanın önemi”nin vurgu lanmak istendi ği anla șılır.
Birçok aile, çocuklarının iyi yeti șmesi için gerekenleri zamanında yapmamakta, sonra
da bunun üzüntüsünü ya șamaktadır. Oysa çocuk e ğitiminde esas olan, çocukların zararlı
davranı ș modellerini ö ğrenmelerini önlemek için zamanında onlara yararlı o lan davranı ș
modellerini kazandırmaktır. "A ğaç ya ș iken e ğilir." atasözüyle bu durum en açık șekilde
anlatılmaktadır.

277 Nükhet Tör, “E ğitim De ğerleri Açısından Nasreddin Hoca” Yüksek Lisans Tezi (Ankara,1986).

110
Nasreddin Hoca çocu ğuna sürekli ö ğütler vererek ona do ğru yolu göstermeye
çalı șır. Ancak Nasreddin Hoca'nın çocu ğu ile ilgili fıkralarında, Hoca ne derse çocu ğu
tersini yapmaktadır:
Bîr gün Molla Nasreddin ile babası de ğirmenden dönerken bir çaydan geçecek
olurlar. Çayın üstünde bir köprü vardır, ama hayvan ın geçebilece ği gibi de ğildir. Molla
Nasreddin çocuklu ğunda babası ne söylerse tersini yaptı ğı için babası ona yapılması
gerekenin hep tersini söyler. Babası:”O ğlum Molla”, der, “ben köprüden geçece ğim.
Sen hayvanı çayın geçit veren yerinden geçirme.”
Bunun üzerine Molla Nasreddin, hayvanı do ğru çayın geçit yerine sürer . Tam o
sırada babası, semerin üstündeki un çuvalının yana do ğru kaydı ğı görerek
seslenir:”Molla çuval yana do ğru kaymamı ș, çaya dü șmeyecek, sakın do ğrultma, șöyle
itiver de çabuk dü șsün”,der. Babası böyle seslenirken Molla Nasreddin de kendi
kendine, ben niye yıllardır acaba bu adamın her ded i ğinin tersini yaptım, diye dü șünüp
üzülür: “Vallahi baba”, diye ba ğırır. “Șu ya șa geldim, ne dedinse tersini yaptım.
Bundan böyle sen ne dersen onu yapaca ğım..” Çuvalı itip çaya yuvarlar…
İnsanlar, salt ö ğüt vererek çocuk e ğitmenin do ğru bir yakla șım olmadı ğını
Nasreddin Hoca'nın çocu ğunun aksili ğine bakarak görebilir. Ça ğda ș e ğitim anlayı șı da
salt ö ğüt vermeye dayanmaz, örnek davranı șlarda bulunarak ve model olarak e ğitim
verilmesi anlayı șına dayanır. Tıpkı Nasreddin Hoca'nın ülke ve dünya insanlı ğına,
adaleti, iyimserli ği, umutlulu ğu, uyumlu olu șu, ne șeli olu șu vb, özellikleriyle, örnek
olması gibi:
Hoca, kızı büyüyüp yeti știkten sonra, onu Sivrihisar'a gelin eder. Gelin ka filesi
ağır, aheste yolda ilerlerken, bir de bakarlar ki, ba bası Nasreddin, eteklerini toplamı ș,
kan ter içinde hem ko șar, hem de ba ğırır:” Durun, kızıma söyleyecek bir çift sözüm
var!” Kafile durur. Hoca ko șarak kızının yanına gelir, nefes nefese:”Ah kızım,
söylemeyi unuttum.. El evinde, diki ș dikti ğin zaman, ipli ğine dü ğüm vurmayı unutma.
Yoksa, bizim bozo ğlanın çoma ğı gibi apı șıp kalırsın.” der.
Bununla Nasreddin Hoca, kızına son söz olarak, daim a ihtiyatlı ve tedbirli
olmasını öğütlemektedir. Her i ște oldu ğu gibi, aile hayatında da dikkatli ve tedbirli
olmak șarttır. Eskilerin “E șeğini sa ğlam kazı ğa ba ğla da, ondan sonra Tanrıya
yalvar.” dedikleri bundandır. Aksi halde, pi șmanlı ğın fayda vermeyece ği bilinmelidir.

111
“Toplumumuzun bir bölümü, vatanı ve milleti Namık Kemal'in
gözü ile görmü ștür bir zaman. Ço ğumuz sokaktaki küçük adama Orhan
Veli gibi bakımsızdır. Köyün toplumsal yapısını inc e Memed'den
nakledenlerimizin sayısı epeyce kabarık olmalıdır. Bu yandan bakılınca
hepimiz Nasreddin Hoca'nın ku șağıyız. En az 500 yıldan beri onun
fıkralarını dinleyerek, beslenip büyümü șüz. Bu etki çoluk çocuk, genç
ihtiyar hepimize i șlemiș. Be șikten mezara hepimiz onlarla e ğitilmi șiz.
Böylece Nasreddin Hoca'yı Türk halkı yarattı ğı kadar, Türk halkını da
Nasreddin Hoca yaratmı ș. Nedense, gene de fıkralardan gelen e ğitimi
pek ciddiye almayız. Hâlbuki açıkça belirtilsin bel irtilmesin,
fıkralarımızın bir de e ğitim fonksiyonu var. Eski kaynaklar bunu "Nef-i
kelam oldur ki", yahut "kıssadan hisse oldur ki" di ye açıklarlar. Bugün
de kullandı ğımız kıssadan hisse deyimi bunu belirler. Nicemiz, nice kere-
ler, kıssadan aldı ğımız hisseye göre davranır, bu gelenekten aldı ğımız
çizgide yürürüz.” 278
Kabacalı’nın Ba șgöz’den aktardı ğı bu de ğerlendirme de, Hoca’nın
insanların e ğitiminde model olu șturdu ğu yönündeki bu ara ștırmanın ula ștı ğı
sonuçlarla benzerlik göstermektedir.
Bir ba șka fıkrasında; Hoca medresede okuttu ğu mollaları ile kıra çıkar. E șeği de
yanlarındadır. Hoca ya șlı oldu ğu için e șeğe biner. Hoca önde giderken mollalar,
gençlik gere ği yaramazlık (el hareketleri, konu șmalar) yaparlar. Hoca önde
oldu ğundan bunları göremez. E șekle arkada kalsa da yakı șmayacak. Hoca e șekten iner,
Eșeğe ters biner. Hem önde yürümü ș, hem de mollaları gözaltında bulundurmu ș
olmaktadır. Mollalara da: “Ne olur ne olmaz, hepini z gözümün önünde bulunmanız
gereklidir”, der. 279
Burada Nasreddin Hoca günümüzdeki e ğitimci ve ö ğretmenleri ile yöneticileri
uyarmaktadır. Çocukların ve gençlerin devamlı göz ö nünde bulundurulmasının
gereklili ğine i șaret edip, her yönlerinin iyi izlenerek, onların ha yata iyi hazırlanması
gereklili ğine i șaret etmektedir.
Nasreddin Hoca, ki șili ği halk tarafından benimsenmi ș, fıkraları önce sözlü
gelenekte olu șmu ș ve geli șmi ș, sonradan kitaplara geçmi ș, fakat yine sözlü gelenekte
yayılmasını sürdüren, e ğitici ö ğretici karakteri a ğır basan, güldürürken dü șündüren bir
kimlik ta șımaktadır. Fıkralarda odak noktası Nasreddin Hoca'n ın kendisidir. Nasreddin

278 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca (2000), s:95.
279 Kemal Uzun, Nasreddin Hoca Ara ștırması (1996), s:104.

112
Hoca'nın mesle ğine, yeti șmesine ve hayatına bakıldı ğında, onun tam bir halk e ğitimcisi
oldu ğu görülür.
Bilindi ği gibi dramatizasyon, ö ğretimin en önemli yöntemlerinden biridir.
Taklide dayanan bu do ğal öğrenme yolu ile çocuklar bilgilerinin önemli bir kıs mını
daha okula gelmeden elde ederler. Okul öncesi çocuk oyunlarının temeli
dramatizasyona dayanır. Sandalyeyi araba, kendin de șoför sayan bir çocuk veya
bebe ğiyle evcilik oynayan bir kız çocu ğu, tamamen günlük hayat taklit eden birer
oyuncudur. 280
Fıkralar da dramatizasyona son derece uygun araçlar dır. Özellikle Nasreddin
Hoca fıkralarındaki söz ustalı ğı, ö ğrencileri dilini, daha etkili kullanmaya yöneltir. Bu
fıkralar ya tek ba șlarına ya da ardı ardına dizilmeleriyle olu șacak bir bütünlük içinde
piyes tarzında kullanılabilir. Șahıs kadrosu kalabalık de ğildir. Nasreddin Hoca, karısı,
kom șusu, e șeği vs. ile fıkraların tek tek canlandırılması, ba ğımsız dramatizasyon için
daha uygundur. Konu șmalar ezberlenmez, ö ğretmenin anlattı ğı fıkra anında
canlandırılır. Nasreddin Hoca fıkralarını malzeme o larak kullanacak ö ğretmenin
amacını tespit etmesi çok önemlidir. Söz geli și ö ğretmen, "ipe un sermek" deyimini
öğretmek istedi ğinde, halk diline güç katan, dilimizi kelime ve anl am açısından
güçlendiren bir dil e ğitimcisi olan Nasreddin Hoca'nın kom șusuna vermek istemedi ği
için üstüne un serdi ğini iddia etti ği ip fıkrası, bu amaca ula șmak için temel dayanak
noktasıdır. Ö ğretmenin anlattı ğı, ö ğrencilerin dramatize etti ği bu fıkralı çalı șmanın
sonunda açılan tartı șma ortamı, dersi bütünler. Bu dersin dil ö ğretimi açısından
kazandırdıklarına bakılacak olunursa; ders, i șitme, görme ve bizzat olayın içinde
ya șama șeklinde i șlenmi știr. Ö ğrenci ise dinleme-anlama, konu șma-anlatma, hatta
yazma-anlatma faaliyetlerini gerçekle știrmi știr. Bu arada konuyu bulma, ana fikre
ula șma, plânlı anlatım yapma, kelime kadrosunu zenginle știrme çalı șmaları da yapılmı ș
olur.
Konu șma ö ğretimi açısından, kelime veya deyimi yerinde kullan ma, toplum
içinde konu șabilme, grupça konu șmaya katılma, konu șurken dinleyenlere zevk verme,
sesini güzel, do ğru ve etkili kullanma için tonlamayı ö ğrenme gibi faydalar sa ğlar.

280 Ay șe Duvarcı, “E ğitimde ve Türkçe E ğitiminde Nasreddin Hoca Fıkralarının Yeri” Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri (Ankara,1997).

113
"Ayrıca çekingen olan, söz almaktan korkan ö ğrencilere cesaret kazanmaları için fırsat
da yaratılmı ș olur".281
Öğretimde Nasreddin Hoca fıkraları çizgi romanlar hal ine getirilerek de kul-
lanılabilir. Bunlar çocuklar tarafından sevilerek v e çabucak okunur. Nasreddin Hoca
fıkralarını çizgi roman halinde dil ö ğretiminde kullanmak șu yararları sa ğlar 282 :
-İyi okuyamayanların okumalarını ilerletir,
-Okuyan fakat yazmaktan ho șlanmayanları yazmaya te șvik eder,
-Sınıfta öğrencilerin tartı șmaları için ortam yaratır,
-Nasreddin Hoca karakteri kullanılarak toplumsal de ğerler aktarılır.
Bu çalı șmalar ya konu șma baloncukları doldurulmu ș fıkraları okutarak veya bo ș
bırakılmı ș baloncuklara yazarak doldurulmasını istemek sureti yle yapılabilir.
Amerika'da 1948 yılından bu yana çizgi romanlar e ğitimde kullanılmaktadır.283 Yine
Amerika'da bir ilkokul ö ğretmeni noktalama i șaretlerini ve paragraf açmayı ö ğretmek
için çizgi romanlardan yararlanmı ș ve di ğer ortamlara göre daha ba șarılı olmu ștur.284
Türkiye’de de bu tip çalı șmalar için Nasreddin Hoca karakteri kolaylıkla kull anılabilir.
Sıcak, sevimli, güler yüzlü Nasreddin Hoca, çizgi r oman halinde okullara girerse, bu
kitaplar ö ğrencinin kolayca ula șabilece ği bir yerde bol miktarda bulundurulursa ve
öğretmen tarafından ders aracı olarak sık sık kullanı lırsa, ö ğrenci ö ğretim sürecine daha
içten ve etkili bir șekilde katılaca ğından, ö ğrenmesi olumlu yönde etkilenir.
Nasreddin Hoca'yı çocuk tiyatrosu kahramanı yapmak veya onu kahraman
olarak kullanmak șartıyla çocuklara kendi hikâyelerini yazdırmak veya yarım bırakılmı ș
bir hoca fıkrasını tamamlatmak, Nasreddin Hoca’yla ilgili e ğitim, ö ğretim
faaliyetlerinden ilk akla gelendir. Bu yolla e ğitim hem e ğlendirici, hem de ö ğreticidir.
Ayrıca Nasreddin Hoca’nın Matematik, Hayat bilgisi veya Tarih kitaplarında
boy göstermesi de bu derslerin asık yüzünü gülümsem eyle donatması açısından
denenmesi gereken bir yöntem olarak dü șünülmelidir.
Türkçe gibi derslerde metinden hareket esastır. Seç ilecek metinler; dil sevgisini,
dil kullanma zevkini kazandıracak güzellikte olmak, güzel okumak, okudu ğunu

281 Ay șe Duvarcı, “Türkçenin Ö ğretilmesinde Halk Edebiyatının Önemi” Umay Günay Arma ğanı, s:117.
282 Nilüfer Tuncer, Çizgi Roman ve Çocuk , s:66.
283 Nilüfer Tuncer, a.g.e., s:65.
284 Nilüfer Tuncer, a.g.e., s:65.

114
anlamak, anladı ğını anlatma yetene ğini geli știrmek, hayatı sevdirmek, iyimserlik a șı-
lamak, hayat tecrübesi kazandırmak, gelecek için yo l göstermek, ö ğrencinin ilgisini
çekmek, okuma iste ği uyandırmak, dü șünmeye sevk etmek gibi nitelikler ta șımalıdır.
Nasreddin Hoca fıkralarının seçkin örneklerinin yer aldı ğı bir Türkçe kitabı, yardımcı
okuma kitapları ve bunları sözlü anlatım malzemesi olarak kullanan bir ö ğretmen,
Türkçe ö ğretiminde ba șarıya yakla șmı ș olur.
Nasreddin Hoca fıkralarını ö ğrenen, bilen ö ğrenci; yeti șkin olunca, sırası geldi ği
vakit herhangi bir dü șünceyi örnek vererek güçlendirmek, kar șısındakini inandırmak
veya sözlerinde yanıldı ğına tanık göstermek, herhangi bir durumu rahatlıkla açıklamak
istedi ği zaman zorluk çekmez. Hemen hafızasındaki Hoca fık ralarından birini
kullanıverir. Sonlarındaki nükteyle az kelimeyle ço k șey ifade eder.
Bu fıkraların dünü bugüne, bugünü yarına ta șıyan birer kültür köprüsü oldu ğu,
Türk e ğitiminin vazgeçilmez araçları olarak de ğerlendirilmesi gerekti ği
unutulmamalıdır.
3.2.2. Toplum ve Aile Ya șantısı ile İlgili Mesajlar
Nasreddin Hoca, halk dilinde duygu ve inceli ği içeren gülmece türünün öncüsü
olmu ștur. Nasreddin Hoca’nın de ğeri; ya șadı ğı olaylarla de ğil, gerek kendisinin, gerek
halkın onun a ğzından söyledi ği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay ö ğelerinin
inceli ğiyle ölçülür. Onun oldu ğu ileri sürülen gülmeceler incelendi ğinde, bunlarda
geçen sözcüklerin açıklanı șından anla șıldı ğına göre o, belli bir dönemin de ğil Anadolu
halkının ya șama biçimini, güldürü ö ğesini, alay ve e ğlenme türünü, övgü ve yergi
becerisini dile getirmi știr. Onunla ilgili gülmeceleri olu șturan ö ğelerin oda ğı285 :
-Sevgi, yergi, övgü, alaya alma,
-Gülünç duruma dü șürme, kendi kendiyle çeli șkiye sürükleme,
-Șeriatın katılıkları kar șısında çok ince ve i ğneli bir söyleyi șle yumu șaklı ğı
ye ğlemedir.
Nasreddin Hoca, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal,
vurdumduymaz, utangaç, atak, șașkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çeli șik niteliklere
bürünür. Özellikle kar șısındakinin durumuyla çeli șki içinde bulunma, gülmecelerinin

285 www.ÖdevSitesi.com/Nasreddin Hoca Fıkraları ve Top lum Hayatındaki Önemi.htm

115
egemen ö ğesidir. Bu ö ğeler Anadolu insanının, belli olaylar kar șısındaki tutumunu
yansıtan, dü șünce ürünlerini olu șturur. Nasreddin Hoca halkın duygularını yansıtan, bir
gülmece oda ğı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen ki și, söyletenin a ğzını kullanır, böylece
halk Nasreddin Hoca’nın diliyle kendi sesini duyuru r. Hoca, bütün gülmecelerinde,
soyut bir varlık olarak de ğil, ya șanmı ș, ya șanan bir olayla, bir olguyla ba ğlantılı bir
biçimde ortaya çıkar. Olay kar șısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerin den
biriyle dile getirir. Tanık oldu ğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Nasredd in
Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanlar ın aralarına ya çok seyrek girer ya
da hiç girmez. Sözgeli și onun tanı ștı ğı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi
yoktur. Timurla ilgili hamam, Timur ve pe ștamal gülmecesi de, Timur’dan çok önce
ya șadı ğı için, sonradan üretilmi știr. Halk be ğenisi Hoca’yı Timur gibi çevresine korku
salan bir imparatorun kar șısına hamamda çıkarak, “kızım sana söylüyorum, geli nim sen
anla" türünden bir yergi yaratmı ștır. Burada yerilen, dolaylı olarak; kendini toplum un,
halkın üstünde gören saray insanlarıdır. Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen,
onun ki șili ğinde, halkın duygularını yansıtan ba șka bir özellik de e șeğin yeridir. Hoca
eșeğinden ayrı dü șünülemez, onun ta șıtı, bine ği olan e șek gerçekte bir yergi ve alay
öğesidir. Anadolu insanının yarattı ğı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir.
Eșek, acıya, sıkıntıya, daya ğa, açlı ğa katlanı șın en yaygın simgesidir. Soyluların,
sarayların çevresinde üretilmi ș gülmecelerde e șek bulunmaz, oysa at geni ș bir yer tutar.
Bu konuda, ba șka bir çeli șki sergilenir; gülmecede güldürücü ö ğe ile yerici ö ğe yan
yana getirilir. Bunun örne ği de kendisinden e șeği isteyen köylüye, e șek evde yok
deyince, ahırda onun anırmasını duyan köylünün “i ște e șek ahırda” diye diretmesi
kar șısında, Nasreddin Hoca’nın “e șeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi?”
demesidir. Onun gülmecelerinde, kaba sofuların ahir etle ilgili inançları da önemli bir
yer tutar. “Fincancı Katırları”, “Ben Sa ğlı ğımda Hep Burdan Geçerdim” ba șlıklı
fıkraları katı bir inanç kar șısındaki duyguyu açı ğa vurur. Toplumda neye önem
verildi ğini anlatan “Ye Kürküm Ye” fıkrası; Hoca’nın dilind e, halkın tepkisini gösterir.
Nasreddin Hoca’nın etkisi bütün toplum kesimlerine yayılmı ș, İncili Çavu ș,
Bekri Mustafa, Bekta și gibi çok toplumun farklı kesimlerinin duygularını yansıtan
gülmece türlerinin do ğmasına olanak sa ğlamı ștır. Bunlardan ilk ikisi saray çevresinin
oldukça kaba be ğenisini, üçüncüsü de gene halkın șeriatın katılı ğına kar șı duydu ğu
tepkiyi dile getirir.

116
Nasreddin Hoca laik bir insandır. Bo ș inançlar ile sürekli alay eder. A șağıdaki
fıkrasıyla laik bir dünya görü șünü dile getirir.
Nasreddin Hoca’ya bir kom șusu gelip kızından șikâyet eder: “Muska mı
yazarsın, nefes mi edersin, yoksa nefesi keskin ba șka bir hoca mı salık verirsin, ne
yaparsan yap. Bıktım usandım densizli ğinden”, der. Hoca: “Kom șu” der, “beni
dinlersen sen ona hoca bulmaya çalı șma, bir koca bul bütün densizli ği kökünden biter”
der.
Nasreddin Hoca bu fıkrasıyla sosyolojik bir gerçe ğe parmak basmaktadır.
Gerçekleri fark edemeyerek çareyi hocalarda, muskal arda arayan kom șusuna güzel bir
yanıt vererek her olumsuz davranı șın ardındaki nedenlerin ortadan kaldırılmadan
çözülemeyeceğini belirtir.
Aile toplumun en temel ö ğesidir. Aile ya șamının düzenli oldu ğu ölçüde toplum
ya șamı da o denli düzenli olur. Bir toplumda huzursuzl uk, ahlâksızlık varsa o toplumu
düzeltmeye, toplumdaki en küçük birim olan aileden ba șlamak gerekir. Nasıl huzurlu,
ahlâklı ve düzenli ailelerden çıkan bireyler toplum a bu güzellikleri sunuyorsa; aynı
biçimde huzursuz, ahlâksız ve düzensiz bir ya șantısı olan ailelerden çıkan bireyler de
topluma o çirkinlikleri sunacaktır. Nasreddin Hoca, bu gerçekten hareketle aile
ya șamının nasıl olması gerekti ği konusuna fıkralarında yer verir.
Evlilik ya șamında e șlerin zaman zaman tartı șmaları ola ğandır. Ancak
tartı șmanın șiddeti arttıkça ve kavgaya dönü ștükçe e șlerin birbirleriyle olan ileti șimi
kopar. Bu ileti șimsizlik içinde do ğabilecek zararları kar șılamak zor olmaktadır. Șimdi
bu konuyu ele alan bir örne ği inceleyelim:
Hoca'nın evi tutu șmu ș. Dostlarından biri ko șup Hoca’yı bulmu ș: “Efendi ko ș!”
demi ș, “Evin yanıyor. Kapıyı çaldım evde kimse yoktu!” H oca hiç tela șlanmadan: “Biz
ev i șlerini karıyla bölü ștük, șimdi çok rahatım. Dı ș i șlerine ben bakıyorum, iç i șlerine o.
Sana zahmet olacak ama kusura bakma, git bizim karı yı bul ona haber ver”, der.
Nasreddin Hoca'nın karısıyla arası o denli bozuktur ki, onun için evin
yanmasının bile önemi yoktur.
Evlilik ya șamındaki çatı șmaların, kavgaların en büyük nedeni, e șlerin birbirini
tanımadan, görücü usulü ile evlenmeleridir. Oysa, e vlilik e șler arasında uyum ve özveri

117
gerektirir. Birbirlerini yeterince tanımadan evlene n çiftler genellikle belli bir süre sonra
birbirleri için uygun olmadıklarını anlamakta, kavg alar da ba ș göstermeye
ba șlamaktadır. Evlilik öncesi e șlerin birbirini tanımasının önemi Nasreddin Hoca
fıkralarının da konusu olmu ștur:
Nasreddin Hoca’yı kandırmı șlar, çirkin bir kadınla evlendirmi șler. Sabahleyin
Hoca soka ğa çıkarken kadınca ğız: “Efendi” demi ș, “akrabalarından kimlere
görüneyim, kimlere görünmeyeyim?” Hoca: “Kadınım” d emi ș, “bana görünme de,
kime görünürsen görün!”
Așağıdaki fıkra da e șlerin birbirlerini tanımadan evlenmeleri sonucu ort aya
çıkabilecek olumsuz bir tabloya dikkat çeker.
Hoca’ya “karın ev ev geziyor, söyle de bu kadar sür tüklük etmesin, evinde
otursun” demi șler. Hoca:”Rastlarsam söylerim”, demi ș.
Aile ya șamını olumsuz yönde etkileyen konulardan birisi de kıskançlıktır:
Hoca șașı bir kadın almı ș. Ak șama eve bir tabak kaymak getirmi ș. Hoca'yı gören
kadın: “Efendi”, demi ș, “ne diye iki tabak getirdin?” Hoca memnun olmu ș, “bu iyi”
demi ș. Yemekten sonra kadın, üzüle sıkıla: “Efendi”, de mi ș, “daha ilk geceden misafir
ça ğırmak do ğru mu? Hem de benim yanımda. Kim o yanındaki efendi ?” Bu sözü duyan
Hoca: “Yok hanım”, demi ș, “bizim evde her șeyi iki görebilirsin ama kocanı bir gör”
demi ș.
Do ğum kontrolünün uygulanmaması sonucu nüfustaki artı ș, hem aileleri ve
toplumu hem de çocukları birçok yönden olumsuz olar ak etkilemektedir. İnsanlar bu
durumun bir sonucu olarak, sa ğlık, e ğitim, güvenlik vb. konularda tatmin edici hizmet
alamamaktadır. Devlet de olanakları sınırlı oldu ğu için bunları kar șılamakta
zorlanmaktadır. Son yıllarda aile planlaması konusu nda “yapabilece ğin kadar de ğil,
bakabilece ğin kadar çocuk yap!” sloganı önemli bir toplumsal s orun olan bu konuya
dikkatleri çekmektedir. Nüfus planlaması, Nasreddin Hoca fıkralarının da konuları
arasındadır:
Karısı do ğururken Hoca, ebeye yardım etmek için mumu tutar. İlk çocu ğun
ardından ikincisi dünyaya gelir. Daha sonra üçüncüs ünün do ğmakta oldu ğunu gören

118
Hoca, hemen mumu söndürür. Ebe kadın: “Aman Hoca! N e yaptın?” der. Hoca: “Ne
yapalım, ıșığı gören geliyor!” diye cevap verir.
Evlilik ya șamında birden fazla kadınla evlenmenin sakıncalı yö nlerini ortaya
koyan Nasreddin Hoca fıkraları da bulunmaktadır. Ho ca bu fıkralarında genellikle “tek
eșlili ğin” önemini belirtir:
Hoca'nın iki karısı varmı ș. Bir gün ikisi de:”Hangimizi çok seviyorsun?” diye ,
Hoca'yı sıkı ștırmaya ba șlamı șlar. Hoca: “ İkinizi de aynı derecede”, demi ș. İkinci
karısı: “Hayır, mesela Ak șehir gölünde kayıkla gezerken kayık devrilse, ikimi zde göle
dü șsek, önce hangimizi kurtarırsın?” Bunun üzerine Hoc a eșlerinden ya șlı olana
dönerek: “Sen biraz yüzme bilirdin de ğil mi?”, demi ș.
Evlilik ya șamının düzenli olması ve kavgaların ortadan kalkmas ı için e șlerin
birbirlerine kar șı anlayı șlı olmaları ve birbirlerine yardımcı olmaları gerek ir. Eșlerin
yardımla șmasının önemi Nasrettin Hoca fıkralarına da konu ol mu ștur. Onun için Hoca
toplumda kadınların yapması gereken bir i ș olarak dü șünülen çama șır yıkama i șinde bile
karısına yardımcı olmaktan çekinmez.
Nasreddin Hoca bir gün karısıyla göl kıyısına çama șır yıkamaya gitmi ș.
Çama șırları yı ğıp i șe ba șlayacakları sırada bir kara kuzgun gelip sabunu kap arak
havalanmı ș. Karısı: “Yeti ș Efendi, sabunu kuzgun kaptı”, demi ș. Hoca bir șey yapmaya
imkân olmadı ğını anlayıp: “Tela șlanma karıcı ğım, baksana o bizden daha kirli”, demi ș.
Bir ba șka fıkrada ise:
Nasreddin Hoca’nın karısı ölmü ș. Kom șuları bir dul kadın almı șlar. Her gün
yata ğa girince, yeni kadın, ölen kocasını över dururmu ș. Hoca günlerce sabretmi ș. Bir
gün bu huyundan vazgeçer diye sabredermi ș. Fakat nafile; bu sefer Hoca'da ba șlamı ș
ölen karısını övmeye. Bu da kâr etmemi ș. Yeni karısı bir ak șam, eski kocasını tekrar
övmeye ba șlayınca Hoca öfkelenmi ș ve gerinip karısına öyle bir tokat atmı ș ki, kadın
yataktan yere yuvarlanmı ș. “Ne yaptın efendi” deyip toparlanınca Hoca: “Bir sen, bir
senin eski kocan, bir ben, bir de benim eski karı, dört ki și bu yata ğa nasıl sı ğalım?”
diye cevap vermi ș.
Bir insan eski eșini kolay kolay unutmaz. Fakat sonradan bir evlilik ba ğı
olu șmu șsa, bu yeni yuvanın șenlenmesi, ya șaması için gayret edilmelidir. Yerli yersiz

119
sözlerle, yeni yuvanın havası bozulmamalıdır. Hoca’ nın yukarda ki fıkrasında da bu
konuya dikkat çekilir.
Nasreddin Hoca fıkralarında aile bireyleri arasında iyi bir hayatın kar șılıklı
güven ve saygıya ba ğlı oldu ğu belirtilir. Anlamsız dü șünce ve sözler ailenin
da ğılmasına neden olur. Hoca bu konuda aile bireylerin i uyararak, evlilik hayatında
güler yüzün önemine de ğinir:
Bir gün Hoca evine gider, karısını pek somurtkan gö rür.“Gene ne var hanım?”
der. “Yüzün hiç gülmüyor.” Karısı;“ Șimdi ba șsa ğlı ğından geliyorum, kom șumuz filan
hanım lo ğusaydı da, sizler baki gidivermi ș.” Hoca ; “Hadi, hadi! Ben senin dü ğün
evinden de nasıl geldi ğini bilirim” diye cevap vererek bir yandan karısını ele știrirken,
di ğer yandan aile bireylerinin asık suratlı olmasının olumsuz bir davranı ș oldu ğunu
vurgular.
Bir ba șka fıkrada ise:
Nasreddin Hoca e șeğini, satmak için pazara çeker. E șeğe be ș yüz kuru ș verirler.
Hoca bakar ki e șek kıymetli ve para ediyor, hemen be ș yüz kuru șu çıkarır e șeğini
satmaya çalıșan tellalın eline sayar, “e șeğimi ben aldım” der ve evin yolunu tutar.
Durumu karısına anlatır. Karısı: “Oh çok iyi, e șek yabana gidecek cinsten de ğil” der ve
ilave eder: “Hoca Efendi, evin önüne üzümcü geldi, çok çeksin diye gümü ș bilezi ğimi
dirhemlerin arasına koydum. Böylece ödedi ğim paranın kar șılı ğından çok üzüm
aldım.”, der. Hoca: “Bilezik ne oldu?” diye sorar. Karısı: “Dirhemlerin arasına karı ștı
gitti.” Hoca: “Aferin Hanım, ben dı șardan sen içeriden adam olmanın yolunu bulduk”,
diye cevap verir.
Bu fıkrada, Nasreddin Hoca ve karısı, savurgan, saf ve i șini bilmeyen bir aile
bireylerini temsil eder. İș lerini bu ve benzeri özelliklerde yöneten aile bire ylerini
Nasreddin Hoca uyararak savurgan karı-kocaları ele știrir. Onların gülünç durumlarını
ortaya koyup, dinleyen ve okuyanları, tebessümle dü șündürür.
İnsanların giyim ku șamlarına bakarak onlar hakkında yargıda bulunmak ya nıltıcı
olabilir. Ancak pek çok insan kar șısındakinin dı ș görünü șüne bakarak o ki șiye bir de ğer
atfeder. Özellikle bireyin varlıklı mı, yoksul mu o ldu ğuna ço ğu kez onun dı ș
görünü șüne bakılarak karar verilir. İnsanları bu șekildeki de ğerlendirmek bazen
olumsuz sonuçlar da do ğurabilir. Hoca dı ș görünü șün aslında o kadar da önemli

120
olmadı ğını çok bilinen " Ye kürküm ye" fıkrası ile güzel b ir șekilde anlatır. Bu konuyu
ele alan ba șka bir fıkrasında da:
Hoca bir gün hamama gider. Üstü ba șı eski püskü oldu ğu için hamamcılar pek
ilgi göstermezler ve eski bir pe ștamal verirler. Hoca hamamdan çıkarken o zaman için
çok sayılacak miktarda bir para verir. Bir hafta so nra tekrar gelir. Hamamcıların daha
çok ilgisiyle kar șıla șır. Ancak, bu kez çıkarken normal hamam parasını öd er.
Hamamcılar șașırınca, Hoca: “Bu, geçen haftanın parası, bu haftan ın parasını ise
geçen hafta vermi știm”, der. Bu fıkrası da dı ș görünü șe bakarak yapılan
de ğerlendirmelerin ne kadar yanıltıcı oldu ğunu göstermektedir. İnsanların dı ș
görünü șlerine bakarak onları bilgili ya da bilgisiz olarak de ğerlendirmek de yanlı ștır.
Hoca, pek çok fıkrasında bu konuya dikkat çekerek d ı ș görünü șe aldanılmaması
gerekti ğini vurgular.
Nasreddin Hoca fıkralarında lükse olan dü șkünlük ile alay ederken; aynı
zamanda dü șünme olgusundan yoksun insanları ve toplumu ele știrir:
Hoca, pazarda bir papa ğanın çok yüksek bir fiyatla satıldı ğını görür. Hemen eve
koșup hindisini kuca ğına alıp pazara getirir ve ederinden yüksek bir fiy at ister.
Pazardakiler “Hocam sen ne yapıyorsun? Bir hindi bu kadar para etmez!” derler.
Hoca, biraz önce hindiden çok daha küçük bir ku șun yüksek bir fiyata satıldı ğını söyler.
Adamlar papa ğan için, “ama Hoca’m o ku ș konu șur da ondan pahalıdır.” derler.
Yoksullu ğu nedeniyle e șyanın lüks de ğerini tanımayan Nasreddin Hoca biraz da
gevezeli ği ta șlayan șu yanıtı verir: “O konu șursa bu da dü șünür.”, diye cevap verir.
Nasreddin Hoca’nın alaya aldı ğı ve ele știrdi ği konulardan birisi de ba șkalarının
ișine karı șılmamasıdır. O kendisini ilgilendirmedi ği halde ba șkalarının i șine karı șanları
șiddetle ele știrir:
Bir gün adamın birisi : “Hocam, bir tepsi baklava gidiyor.” der. Hoca: “Bana
ne”, diye cevap verir , Adam: “Ama sizin eve do ğru gidiyor”, der. Hoca bu sefer de
”Sana ne!”, diye cevap verir.
Bu fıkradan da anla șılaca ğı gibi Nasreddin Hoca ba șkalarının i șine karı șmamak
gerekti ğini ve kendi i șimize de karı șılmasına izin vermememiz gerekti ğini belirtir.

121
Hoca’nın üzerinde durdu ğu konulardan birisi de “Her șeyin a șırısının zarar
olmasıdır.” A șağıdaki fıkrada içkiye a șırı derece dü șkün olan Sivrihisar Kadısını gülünç
duruma dü șürerek onun ve onun gibi insanların bu özelli ğini ele știri konusu yapar:
Sivrihisar Kadısı içkiye çok dü șkünmü ș. Bir gün ba ğında içmi ș, kavu ğunu,
bini șini de bir yana atıp sızmı ș. Hoca ö ğrencisi İmbad ile gezerken kadıyı görmü ș.
Bini șini alıp giymi ș. Kadı ayılınca adamlarına: “Aman, demi ș, göz kulak olun da
bini șimi kimde görürseniz yakalayıp getirin!” O gün bini și Hoca'nın sırtında görmü șler.
Hoca'yı tutup kadıya götürmü șler. Kadı:”Bu bini ș senin mi?” demi ș. Hoca:”Hayır”,
demi ș, “dün gezerken ba ğda sızmı ș bir sarho ș gördüm. Kavu ğu bir yanda, bini și bir
yanda. Hırsızlar çalmasın diye bini șini sırtıma aldım. Șimdi arıyorum o sarho șu ama
bulamıyorum. Siz bulun, ben vereyim.” Bu sözü duyan kadı: “Kim bilir”, demi ș, “hangi
edepsizindir. Sen güle güle giymene bak Hoca'm.”
Nasreddin Hoca fıkralarında bencil olmanın do ğuraca ğı olumsuz sonuçlar
üzerinde de durulur:
Hoca 'ya kadılık etti ği sırada bir kom șusu gelip șöyle bir soru sorar: “Hoca,
senin öküz boynuzu ile benim ine ği öldürürse șeriatça ne yapmak gerekir?” Hoca:
“Hayvan kısmı suçlu sayılmaz, bir șey yapmak gerekmez”, der. Kom șusu sözünü
de ğiștirir: “Yanlı ș anlattım acele ile!.. Benim öküz senin ine ği öldürmü ștü.” Hoca
hemen toparlanır: “Ha! .. O zaman i ș de ğișir, getir șu büyük kitabı da bakalım ” diye
cevap verir.
Toplum içinde ya șayan herkes, bulundu ğu topluma, onun gereklerine, örf ve
adetlerine uymak, insanlarıyla iyi geçinmek zorunda dır. Aksi halde, çevresine uyum
sa ğlayamayan bir ki și olarak kendi de mutsuz olur, toplumu da rahatsız eder:
Nasreddin Hoca yaz günü bir yolculu ğunda çok susar, ilerde ye șillik, a ğaçlı bir
yer görür. Vardı ğında çe șmenin su borusunun bir a ğaç tapa ile tıkalı oldu ğunu görür.
Tıpayı zorlukla açar. Gürleyerek fı șkıran su Hoca’yı korkutur ve ıslatır. Hoca suyunu
içer, kenara çekilir ve “çe șme sen saygılı olsaydın, a ğzına a ğaç tıpa tıkamazlardı.” der.
Türkçede "Kılıç yarası geçer, dil yarası geçmez" di ye bir atasözü vardır. Bazı
insanlar durmadan, dü șünmeden, sözlerini zihinlerde hesaplamadan ve ölçüp tartmadan
konu șur. Ço ğu kez söylediklerinin ne gibi sonuçlar do ğuraca ğını hesaplamazlar.
Gerekti ğinde dü șünerek ve tasarlayarak konu șmanın; gerekmedi ğinde ise susmanın

122
önemini anlatan Türkçede çok güzel bir atasözü bulu nmaktadır: “Söz gümü șse sükût
(susmak) altındır.” Hoca çe șme örne ği ile sözünü bilmeyenleri, dü șünmeden
konu șanları uyarır. E ğer söyleyeceklerini tartmadan, dü șünmeden ifade edecek olurlarsa
tıpkı kurnasına tapa vurulmu ș çe șme gibi a ğızlarının kapanaca ğını belirtir.
Herkesin kendi i șine bakması, dedikodu ve yorumdan kaçınması, her to plumda
aranan bir davranı ș șekli olmasına ra ğmen, merak ve dedikodu da insanlar arasında çok
yaygın bir özelliktir. Nasreddin Hoca fıkraları inc elendi ğinde kom șularının bu özelli ği
çokça ta șıdıkları görülür. Hoca, kom șularını konu ederek aslında gereksiz merak ve
ba șkaları hakkında dedikodu yapmayı hicveder:
Nasreddin Hoca’nın evinde bir gün bir gürültü kopar . Kom șusu merak edip
dinler, arkası gelmez. Büsbütün meraklanır, Hoca'nı n kapısını çalar. Hoca kapıyı açar,
adamca ğız “girmeyece ğim” der, “demin bir gürültü duydum da merak ettim, ne oldu
Allah a șkına ?” Hoca “bir șey de ğil” der, “bizim karı cübbemi merdivenden attı da”
Adam: “A Hoca!” der, “cübbe dü șerken bu kadar gürültü çıkarır mı hiç ?” Hoca,”uzun
etme i ște, içinde ben de vardım!” der.
Türkçede, “ kötü kom șu insanı mal sahibi yapar”, diye bir atasözü vardır .
Nasreddin Hoca çok iyi bir kom șu olup, kom șularının her istedi ğini yerine
getirmektedir. Fakat ödünç e șek isteme i șinden de bıkmı ștır:
Kom șuları, Hoca'dan sık sık e șeğini isterlermi ș. Hoca bu i șten bıkmı ș. Bir gün
kom șusu e șeği istemi ș. Hoca: “Eșek evde yok” demi ș. E șek de o esnada ahırdan
anırmaya ba șlamı ș. Kom șusu: “Hocam hani e șek yoktu?” deyince, Hoca: “Tövbeler
tövbesi, aksakalımla bana mı inanıyorsun, yoksa e șeğe mi?”, diye cevap vermi ș.
Nasreddin Hoca, zorunlu durumlarda kar șısındakileri, zaman zaman böylesine
zor durumda bırakmasına kar șın, i ğneyi kendisine batırmasını bilir. Hoca kom șusuna
hak etti ği cevabı verir. Böylece, açgözlü kom șunun bu davranı șıyla alay edip bir ders
verir.
Hoca bir konuda tecrübe sahibi olmanın, o konuyla i lgili ya șanmı șlıkların
önemini vurgular. Șimdi deneyimin ve empati kurmanın önemini anlatan b ir fıkrasını
inceleyelim:

123
Anadolu'nun birçok bölge ve kasabalarında oldu ğu gibi eskiden Ak șehir'de de
halk, yaz geceleri serin olsun diye damda yatarlard ı. Hoca da böyle bir yaz gecesi
damda yatarken, karısını çenesi i șlemeye ba șladı. Hoca: “Hatun, sus da uyuyalım!”
dedi. Kadın susmadı, devam etti. Hoca: “Tanrı a șkına kes!”dedi. Çare yok. Ne yapsın
Hoca? Uyku gözlerinden akıyor. Daha sonra Hoca: “Se nden yatakta da rahat yok.”
diyerek fırladı; kendini odasında sanıyordu. Hiddet le bir kaç adım attı, fakat damın
kıyısına geldi ğini fark edememi ști, damdan a șağı dü șüverdi. Konu kom șu yeti știler:
“Aman Hoca, ne oldu? Bir yerin a ğrıyor mu? Kırık var mı?” diye sormaya ba șladılar.
Hoca bu șekilde soran kom șulardan birine: “Sen hiç damdan dü ștün mü?” diye sordu.
O: “Neden soruyorsun?” deyince: “Benim halimden en iyi damdan dü șen anlar!”
diyerek sonradan Türkçede “Damdan dü șenin halinden damdan dü șen anlar” deyimine
de kaynaklık etmi știr.
Bu fıkrada ba șkalarının ya șadıklarını, hangi duygular içinde olduklarını
anlamanın en iyi yollarından birisinin kendimizi on un yerine koyarak, yani onu
anlamaya çalı șmak oldu ğuna dikkat çekilir. Türkçede “Ba șına gelmeyenin ho șuna gelir”
diye çok güzel bir söz bulunmaktadır. Yani ki șinin ya șadı ğı bir durumu ancak benzer
durumlar ya șayan ki șiler anlayabilir. Bir olay veya olumsuzluk oldu ğunda herkesin
kendine göre yorum yapması, eksik bilgiyle kar șısındaki ki șiyi yönlendirmeye
çalı șması, dolayısıyla bu çabaların olumlu sonuçlar verm emesi söz konusu olmaktadır.
Toplumda bir olay ya șandı ğında insanlar yeterince bilgi sahibi olmadan o olay ı
ya șayan ki șiyi suçlama yolunu seçer. Bu yakla șımın bir sonucu olarak ço ğu kez asıl
suçlu ya da konu gözden kaçırılır. Nasreddin Hoca f ıkralarında bu konuya da yer
verildi ği görülür:
Nasreddin Hoca, e șeğinin ahırdan çalındı ğını konu kom șuya duyurur.
Kom șular Hoca’nın evi önünde toplanırlar. Hocaya sorarl ar: “Eșek sıkıca ba ğlı
mıydı?” Hoca “hayır” der.“Ahır kapısına kilit var m ıydı?” Hoca “hayır” der.
“Evdekilere, e șeğe bakmalarını söylemi ș miydin?” Hoca yine “hayır” der. Kom șular
“Hoca kabahat sende” derler. Hoca, kom șularına dönerek: “ Șu e șeği çalan u ğursuz
hırsızın hiç mi kabahati yok?…” diye çıkı șır.
“Bir zarar ziyan meydana geldikten sonra akıl ö ğreten, yol gösteren çok olur.”
diye bir söz vardır. Kom șular kayıp e șeğin bulunması için giri șime yönelmeyip, i și lafla

124
savu șturmaya çalı șmakta ve bütün suçu da Nasreddin Hoca’ya yüklemeye
çalı șmaktadırlar. Nasreddin Hoca “mademki suç bende hırs ızın hiç mi suçu yok?”
diyerek kom șuları i ğneler. Hoca bu tip insanları yererek, onları uyarma kta, gerçek
dostlu ğun kötü zamanlarda zora dü șeni maddi manevi desteklemeyi gerektirdi ğine i șaret
ederek, onların durumlarının gülünçlü ğünü ortaya koymaktadır.
3.2.3. Ferdin Kendini Gerçekle știrmesiyle İlgili Mesajlar
Eğitimin amacı, bireyin geli șimine ve uyumuna yardım ederek, kendini
gerçekle știrmesine katkıda bulunmaktır. Kendini gerçekle știrme, bireyin her yönüyle
kendisinde var olan kapasiteyi en verimli biçimde k ullanabilir duruma gelmesidir.
Kendini gerçekle știrmekte olan birey; kim oldu ğunu gerçekçi bir gözle algıladı ğı gibi,
kim olabilece ği hakkında da daha tutarlı bir ki șili ğe sahiptir. Hem kendisi, hem de
ba șkaları hakkında iyi dü șüncelere sahiptir. Kendine saygı duyar ve kendini o ldu ğu gibi
kabul eder. Duygu ve dü șüncelerini uygun bir șekilde dile getirir. De ğișmeye ve yeni
ya șantılara açıktır. Kendini de ğișmekte olan dünyanın de ğișmekte olan bir parçası
olarak görür. Dolayısıyla ya șamın belli bir döneminde kendini gerçekle știrme
tamamlanmaz. Kendini gerçekle știrme ya șam boyu devam eden bir süreçtir. Hayatın
de ğișik dönemlerinde farklı gerçekle șim düzeyleri söz konusudur. Bu nedenle hayatın
her döneminde, ilgi ve yetenek yönünden en üst sevi yeye ula șmak için çaba
gösterilmelidir. 286
Bu çerçevede; e ğitimin, bireylerin davranı șlarını toplumca istenen özelliklere
dönü ștürmedeki rolü ve bunun topluma sa ğlayaca ğı yararlar açıktır.
Hayatın her türlü güçlük, mutsuzluk ve yoksunluklar ına kar șı, ya șama sevgisi ve
gelecekten umutlu olmak; insanı ayakta tutan ba șarı ve mutlulu ğa götüren, hayata
ba ğlayan, mücadeleye hazırlayan en önemli manevi güçtü r. Nasreddin Hoca fıkralarında
bu konunun da ele alındı ğı görülür. Șimdi a șağıdaki örne ğe bir bakalım:
Bir ilkbahar günü Nasreddin Hoca, Ak șehir gölü kenarında, elinde yo ğurt
bakracı ve kocaman bir kepçe oldu ğu halde, göle yo ğurt çalıyor(mayalıyor)du ki, olayı
görenler: “Aman Hocam, göl maya tutar mı?” dediler. Hoca da: “Ya tutarsa!”, diye
cevap verdi.

286 Alim Kaya(Editör). Psikolojik Danı șma ve Rehberlik , s: 8.

125
Bu fıkrada verilen mesaj; insanların, șu olmaz, bu olmaz diyerek yapılacak
birçok faydalı i șlere ba șlamaktan vazgeçmemelerinin gereklili ği belirtilmektedir. Her
çalı șmada bir ümit vardır. Bilimsel gerçeklere de hayal ile ula șıldı ğı, geçmi ște hayal
edilen pek çok șeyin bugün gerçekle ști ği ve uygarlı ğın bugünkü duruma gelmesinde
umutların ve hayallerin payının büyük oldu ğu konusunda yaygın bir fikir birli ği
bulunmaktadır.
Eğitim de ğerleri içinde insanımıza türlü yollarla a șılanması gereken bu ate șin,
Nasreddin Hoca fıkralarında hiç sönmedi ğini, hayata küskünlü ğün söz konusu
olmadı ğını, küçük șeylerden mutlu olan, ya șamayı seven, akılcı, dirençli insan örne ği
verildi ği görülmektedir.287 Așağıdaki fıkrayı bu açıdan inceleyelim:
Hoca bir gün e șeğini kaybetmi ș. Üzüntü ve tela ș içinde ararken bir arkada șına
rastlamı ș ve ona “e șeği bulmak için son ümidim șu da ğın ardında, orda da yoksa sen
bendeki bendeki feryadı gör” diyerek olumsuz bir durumdan hemen etkilenmenin do ğru
olmayaca ğını belirtir.
İnsanlar, hayatlarında, en küçük bir olayda bir ba șarısızlıkta hemen ümitsizli ğe
dü șerler, kendilerini kaybederler. Ümitli olmak insanı ya șama ba ğlar ve sorunlarla
mücadele etmesini sa ğlar. Aksi durum ise, insanlarda tükenmi șlik duygusu ya șanmasına
neden olur. İnsanlar ümitleriyle ya șarlar. “Gün do ğmadan neler do ğar. Sabreden dervi ș
muradına ermi ș” atasözleri de bu görü șü desteklemektedir. En kötü günlerde bile bir
ümit her zaman olmalıdır.
Tecer Nasreddin Hoca’yı anlatırken, onun birey olar ak yapıcı yönlerini
șu cümleler ile ifade eder 288 ;
"Nasreddin Hoca fıkralarında daima ferdî mizaca da yanan bir
șahsiyetçilik göze çarpar. Gözümüzün önünde ya șayan, belirli bir insan
canlanır. Fıkraların bütünü içinde bir dünya görü șü sezilir. Hoca, aykırı
konu șmayı seven, akl-ı selimi kuvvetli, ne șeli, babacan bir tiptir; mizahı
hiciv kadar yıkıcı de ğil, yapıcıdır. Hoca, iyi niyetlerin timsalidir."
Tecer’in yukarıdaki de ğerlendirmeleri, ümit kaynakları içinde oldukları ha lde
ümitsizli ğe dü șünlerlerin hafifli ğini ortaya koyan ve bunlarla alay eden Nasreddin H oca

287 Nükhet Tör, “E ğitim De ğerleri Açısından Nasreddin Hoca” Yüksek Lisans Tezi (Ankara,1986).
288 İslâm Ansiklopedisi, c. IX, s:109.

126
ile ilgili ara ștırmamızdaki çözümlemeleri destekler niteliktedir. A șağıdaki fıkra böyle
bir anlayı șı yansıtmaktadır:
Bir gün Hoca, yuları, urganı ve semeri üzerindeyken , eșeğini kaybeder. Çar șıda,
pazarda, mahallede herkese duyurur: “E șeğimi kim bulursa, müjdesi için ona
semeriyle, yularıyla birlikte verece ğim” der. Kom șular: “Hoca kaybolan e șek bulundu
diyelim, onu oldu ğu gibi bulana müjde olarak vereceksin, sende bir șeyler kalmıyor ki.
Bundan ne anlayacaksın. E șek kaybolmu șken arkasını bırak” derler. Hoca öfkeyle
çıkı șır: “Eșeği bulma zevkini az mı sanıyorsunuz?”
Nasreddin Hoca burada, her șeyi maddi de ğerlerle ölçenlere, mana de ğerlerine
önem vermeyenlere ders vermekte, onları uyarmakta, alay edip, dinleyen ve okuyanları
da anlamlı anlamlı güldürmektedir.
Nasreddin Hoca’nın sıkıntılı bir durumdan kurtulmak için olmayacak duaya
âmin diyecek kadar iyimserlik, ümitlilik örne ği verdi ği a șağıdaki fıkrasında da
görülmektedir:
Hoca’nın bir gün bir alacaklısı gelir. Hoca da karı sına bu durumla ilgilenmesini
söyler. Karısı adama: “Merak etme efendi, biz borcu muzu ödeyece ğiz. Kapının önüne
çalı dikece ğiz. Kasabanın davarı bizim kapının önünden geçer, ç alılara sürtünürler, bu
arada yünleri çalılara takılır. Onları toplayıp e ğirece ğiz, bükece ğiz, iplik yapıp
sataca ğız. Kârından da senin borcunu ödeyece ğiz,” deyince adam dayanamayıp,
kahkahayı basar. Hoca bunu duyunca:“Seni gidi köfte hor seni, ișini sa ğlam kazı ğa
ba ğladı ğını anladın da gevrek gevrek gülersin.” der.
Bu örne ğe benzer “ölme e șeğim ölme, yaz gelince, yonca biçece ğim” deyimi
Nasreddin Hoca’nın bir fıkrasından türemi ș ve çok uzakta kalan umutlar bu sözle
anlatılır olmu ștur.289 Necatigil’in de görü șleri aynı do ğrultudadır 290 :
"Fıkralarında arif, nüktedan Türk halk adamının iyi mser
dünyasını, çe șitli hayat olayları kar șısındaki davranı șını özlü, kısa
yorum ve cevaplarla yansıtan Nasreddin Hoca, kalend er bir halk
filozofudur. Gündelik kaygılara, sıkıntılı durumlar la tatlı bir çözüm yolu
bularak, hayatı sert yergilerden uzak bir ho șgörü açısından
de ğerlendirir."

289 Nükhet Tör, “E ğitim De ğerleri Açısından Nasreddin Hoca” Yüksek Lisans Tezi (Ankara,1986).
290 Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlü ğü, s:199.

127
Ki șinin öz ele știri yapması, ki șili ğinin geli șmesini sa ğladı ğı gibi, kendini
gerçekle știrmenin de önemli bir göstergesidir. Nasreddin Hoc a fıkralarında kendi
kendisini ele știrerek, hatta kendi kendisiyle alay ederek bu yönü nü ortaya koyar. Goethe
"Kendi kendisiyle e ğlenmeyen insan olgun insan de ğildir." der. 291 Așağıdaki fıkrasında
Hoca kendi kendisiyle e ğlenerek bir bakıma insanlara olgun olmayı tavsiye e der:
Nasreddin Hoca bir gün ata binmek ister. Hayvanın b oyu yüksek oldu ğu için, bir
türlü binmeyi ba șaramaz. Son bir deneme yapayım derken yere yuvarlan ıverir.
Yanındakilere i șittirmek için sesini yükselterek șöyle söyler: “Ah gençlik ah!
Gençli ğimizde böyle miydik?” Sonra da etrafındakilerin duy amayaca ğı kadar sesini
alçaltarak mırıldanır: “Hoca ben senin gençli ğini de bilirim!”der.
Bilgisizlik insanlık için en büyük tehlikelerden bi ridir. Bilgisiz insanı
kandırmak, her kötülü ğe, her yalana inandırmak kolaydır. 13.yy.da Nasredd in Hoca,
bilgisizli ğin sakıncalarını görerek, bilgisizleri iyiye ve do ğruya yönlendirmek için
eğitimin önemine dikkat çekmi știr:
Bir gün Hoca'ya sorarlar:”Hocam dünyanın ortası ner esidir?” Hoca yanıt
verir: “Eșeğimin arka aya ğının bastı ğı yerdir.”
Bu yanıt kar șısında bilgisiz insanların inanmaktan ba șka yapabilece ği ne vardır?
Hoca bilgisiz insanları gülünç duruma dü șürerek onlarla zaman zaman alay eder. Șimdi
bir örne ğe bakalım:
Nasreddin Hoca okumak için bir arkada șıyla Konya'ya gitmi ș. Arkada șı șehirde
minareyi görünce: “Allah Allah, nasıl yapılıyor bun ları acaba?” demi ș. Hoca: “Bunu
bilmeyecek ne var”, demi ș, “kuyuları ters çevirip yapıyorlar.”
Gülünç duruma dü șmenin birey açısından büyük bir acı oldu ğu yukarda
belirtilmi ști. Nasreddin Hoca bilgisizler ile özellikle alay e derek onları bir an önce
bilgisizlikten kurtulmaları için harekete geçmeye z orlar.
Bir e ğitimcinin bilmedi ğini bilmiyorum demesi onu hiçbir zaman küçültmez,
tersine yüceltir, onu güvenilir kılar. Nasreddin Ho ca da her zaman bilmedi ğini ve

291 Hakan Ülper ,”Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden İncelenmesi” Yüksek
Lisans Tezi ( İzmir,2002), s:111.

128
bilmiyorum deme erdemini göstermi știr. Ak șehir'de bulunan Azerbaycanlı bir tacire
gelen Farsça bir mektubu okuması istendi ğinde, rahatça bilmiyorum diyebilmi știr 292 .
Bu davranı șıyla gerçekçi davranılması gerekti ğini belirten Nasreddin Hoca, bu
yönünü a șağıdaki fıkrasıyla da ortaya koymu ștur:
Suba șı'nın e șeği kaybolmu ș. Adamları kol kol ayrılıp aramaya ba șlamı șlar.
Yolda Hoca'ya rastlamı șlar. Hoca’nın ba ğa gitti ğini anlayınca: “Sen de o tarafta
arayıver”, demi șler. Hoca hem türkü söyler hem gidermi ș. Birisi: “Hoca ne
yapıyorsun?” demi ș. Hoca: “Suba șı’nın e șeği kayboldu onu arıyorum”, diye cevap
vermi ș. Adam: “Bu nasıl e șek arayı ș?” diye sormu ș. Bunun üzerine Hoca:”El elin
eșeğini türkü söyleyerek arar”, diye cevap vermi ș.
Nasreddin Hoca’nın insanlara ho șgörü telkin eden fıkraları da vardır 293 :
Birbirinde davacı olan iki ki și Hoca'ya gelirler. Hoca önce birincisini dinler,
“haklısın” der. Sonra ikincisini dinler, ona da “ha klısın” der. Olayı dinleyen karısı
Hoca’ya: “Efendi Efendi, ikisine de haklısın dedin. Bunlardan birisi haksız de ğil mi?”
deyince Hoca: “Sen de haklısın” diyerek davayı biti rir.
Ho șgörünün en önemli niteli ği, kar șısındakinin kırılmasına neden olmadan,
ele știriyi sezdirmeden yapmaktır. Ho șgörülü olmak, kar șımızdakini her yaptı ğını kabul
etmek anlamına gelmez. Ancak yıkıcı da de ğildir; yapıcıdır. Daha önce de de ğinildi ği
gibi, Nasreddin Hoca, geçim sıkıntısı çeker. Ailesi nin geçimini sa ğlamak için, cer
hocalı ğı, köy imamlı ğı, ö ğretmenlik, naiplik, kadılık gibi türlü görevlere gi rip çıkar.
Özellikle, köylerde çalı șırken, köylünün ya șam biçimine ili șkin ele știrileri görülür:
Hoca, bir ramazan ayında bir köye cer hocalı ğına gider. Bir ay boyunca,
köylüye Kuran okuyacak, onlara imamlık yapacak, vaa zda bulunacak, köylünün her
türlü dinsel hizmetini görecek, ramazan sonunda anl a șılan ücreti alacaktır. Böyle
zamanlarda, hocaların barınma ve yeme içme sorunlar ını, köylü üstlenir. Genellikle,
hocaların yeme ğini her gün bir ev verir. Hoca, köyden bekledi ği ilgiyi görmez.
Nerdeyse, kuru ekme ğe talim ettirirler. Bir ikindi vakti, camide vaaz e derken, “İsa
peygamberin gö ğün dördüncü katında bulundu ğunu” söyler. Vaazdan sonra, bir kadın,
Hoca'ya yakla șır, bir sorusu oldu ğunu söyler. Hoca : “Buyur sor bakalım!” der. Kadın:

292 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca, s:31.
293 Șevket Özdemir, Yunus Emre Nasreddin Hoca Hacı Bekta și Veli Dü șüncesinde Ho șgörü , s:145-146.

129
“ Hoca Efendi”, der, “acaba, İsa Efendimiz, gö ğün dördüncü katında ne yer, ne içer?”
Günlerdir midesine sıcak yemek girmeyen Hoca'nın te pesi atar, “Bre kadın, sen
köyündeki Hoca'nın ne yiyip-içti ğini bilmezsin, kalkmı ș İsa efendimizin yiyip içti ğini
merak edersin.”diye cevap verir.
Ho șgörülü insan, kendisiyle e ğlenebilir, kendisine özgü olumsuz durumları,
olumlu kar șılayabilir. Nasreddin Hoca, bu özellikleriyle de, A nadolu insanını temsil
eder:
Bir gün Hoca, yumurtanın dokuzunu bir akçeye alıp b a șka bir yere varıp onunu
bir akçeye satmı ș. Hoca'ya “Niçin dokuzunu bir akçeye alıp onunu bir akçeye
satarsın?” dediklerinde, Hoca: “dostlar, bizi alı șveri ște görsün!” diye cevap vermi ș.
İyimser olmak, olayları iyi sebeplere ba ğlayarak yorumlamak, zorlukları olumlu
dü șüncelerle güçlenerek yenmeye çalı șmaktadır. Bu da mutlu ve kendisiyle barı șık
olmayı sa ğlar.
Nasreddin Hoca’ya bir gün “acaba dünya kaç ar șın” demi șler. O sırada bir
cenaze gidiyormu ș, Hoca da tabutu göstererek “bu soruyu șuna sorun o bilir, bak
ölçmü ș, biçmi ș gidiyor”, diyerek bilinmeyen kavramlarla ilgili, lüzumsuz sor ularla kafa
yormanın anlamsızlı ğını belirtir.
Hoca’nım insan psikolojisinden anlayan, insanın yar adılı șındaki zaafları ho șgörü
ile kar șılayarak, onu zorlamaktan kaçınan tavrı dini konula rda da, ısrarla vurgulanmı ștır.
Nasreddin Hoca’nın fıkralarının belirgin özellikler inden olan iyimserlik 294 ,
okuyup anlatana, duyana ne șe a șılamaktadır.
Nasreddin Hoca’nın, mutluluk, iyimserlik mesajı ver en fıkralarından örnekler
șöyle sıralanabilir:
-Nasreddin Hoca’nın, yıkanıp kuruması için a ğaca asılı gömle ğini yel yere
dü șürmü ș. Hoca “bize bir kurban kesmek gerekti”, demi ș. Karısı “neden ?” diye
sorunca “neden olacak”, demi ș. “Tanrı korusun, ya içinde ben olaydım.”
-Nasreddin Hoca hastalanmı ș, hastalı ğı da günden güne artmı ș. Istıraplı
günlerinden birinde karısına “karıcı ğım”, demi ș, “git yüzünü, gözünü beze, tak takı ștır,
sür sürü ștür, en yeni, en güzel elbiseni giy de gel yanıma o tur!” Karısı “ a efendim, sen

294 İlhan Ba șgöz, Geçmi șten Günümüze Nasreddin Hoca , s:23-26.

130
bu haldeyken elim varıp süslenebilir miyim ben, o k adar vicdansız mı sandın beni ?”
Hoca “maksadım o de ğil hanım” demi ș, “galiba ecelim yakla ștı, Azrail gelirse belki
sana gönül verir, beni bırakır, seni alır.”demi ș.
Nasreddin Hoca’nın haline șükretmek için hiç bir fırsatı kaçırmadı ğı, bunu
insanlara da a șılamaya çalı ștı ğı fıkralarından anla șılmaktadır.
Hoca bir gün vaaz ederken “ey cemaat” demi ș, “Tanrıya șükredin ki deveye
kanat vermedi, yoksa damlarınız çoktan ba șınıza çökmü ștü” der.
Bir ba șka fıkrasında ise:
Hoca bir gün, bahçedeki ceviz a ğacı gölgesinde dinleniyormu ș. Bu sırada bir
yandan da çevreyi inceliyormu ș. Ağacın dallarına gözü takılmı ș. İçinden “çok ulu bir
ağaç. Fakat meyveleri çok küçük” diye geçirmi ș. O sırada gözüne ip incecik yerde
uzanmı ș kabak bitkisi ili șmi ș. Bu küçük bitkinin üzerinde kocaman kocaman kabakl ar
varmı ș. Bunları dü șünüp, kendi kendine,”hey Allah’ım hikmetinden sual olunmaz ama,
ufacık kabak dalında kocaman kabak, kocaman a ğaçta küçücük cevizler, bu ne
hikmettir?” diye söylenirken, tam o sırada ba șına bir ceviz dü șerek canını yakmı ș.
Bunun üzerine Hoca: “Hey Ulu Tanrım, senin i șine karı șılmaz, ceviz yerine ba șıma ya
bu kabaklardan biri dü șseydi, halim nice olurdu?” demi ș.
Do ğadaki canlı varlı ğının ve do ğal dengenin korunması günümüzün en önemli
konuları arasında yer almaktadır. Bu konuda çok say ıda bilimsel ara ștırma yapılmakta,
ülkeler bu i ș için bütçelerinden önemli kaynaklar ayırmaktadır.
Nasreddin Hoca, do ğadan en iyi șekilde faydalanılması için insanları uyarıp,
ceviz șöyle, kabak böyle diye vakitlerini bo șuna harcamamaları gerekti ği, do ğanın in-
sanlar için yaratıldı ğı ve ondan en iyi șekilde faydalanmak için bu dengenin korunması
gerekti ğini vurgulamaktadır.
Nasreddin Hoca’nın bazen șansının yaver gitmesi de söz konusu olmaktadır.
Hoca, o zaman sevincin insana neler yaptıraca ğını sergilemektedir.
Nasreddin Hocanın e șeği susamı ș, gölü kar șıda görünce dayanamamı ș, ko șmu ș.
Fakat vardı ğı yer sarp, uçurum bir yermi ș. Nerdeyse e șek o sarp yerden göle
dü șecekmi ș. O sırada bir kurba ğa birden sıçrayınca e șek ürküp geri çekilmi ș. Hoca
buna pek sevinmi ș;“Aferin su ku șu, nasıl ettin bu i și, ürküttün e șeği, sevindirdin

131
dervi și,”demi ș, bir kaç akçe çıkarıp göle atmı ș.“Hadi su ku șları! Alın șu paraları da
helva alın!”demi ș.
Bireyin gereksiz, anlamsız i ș ve dü șüncelerle bo ğușup zaman öldürmesi yerine,
gerçeklerle birlikte yoluna devam etmesi çerçevesin de șu iki fıkra incelenebilir:
-Nasreddin Hoca’ya sormu șlar; “cenaze götürürken, tabutun önünde mi
yürümeli, ardında mı? Sa ğında mı gitmek daha sevap, solunda mı?” Hoca cevap
vermi ș; ”içine girmeyin de neresinde giderseniz gidin.”de mi ș.
-Nasreddin Hocaya kıyamet ne vakit kopacak diye sor mu șlar. “Hangi kıyamet?”
demi ș. “Hangi kıyamet mi? Kaç kıyamet var ki Hoca’m” dem i șler. Hoca, “iki kıyamet
var” demi ș, “karım ölürse küçük kıyamet kopar, ben ölürsem bü yük kıyamet!” diye
cevap vermi ș.
Nasreddin Hoca her iki fıkrasında da ahiret hayatı hakkında anlamsız ayrıntılarla
uğra șmak yerine, ya șamın önemini anlatmak yolunu seçer.
Öngören de Hoca’nın bu yakla șımını șu șekilde de ğerlendirmektedir 295 :
“Nasreddin Hoca Ak șehirlilere hiçbir tarikatın ö ğretisini
öğütlememi ș, tersine yeri geldikçe, e șeğine binerek, öte dünya ile alay
ederek, ölümle dalga geçerek, onları ırgalamasını d a bilmi știr. Hoca'nın
bu tavrına, bütün demokrat bir yurtta ș tavrı diyebiliyoruz. Hem șerilerine
aklın yolunu göstermek, onları bu yolda e ğitmek bu büyük aydınlatıcının
teklif etti ği çözüm yolu olmu ștur. Hoca, halkının arasında bir mantık
hocası olarak dola șmı ș gibidir. De ğișik önermelerin çatı ștı ğı ortamda,
sonunda e șeğini kendisi sırtlayarak somut kar șılıklar göstermi știr.
Herkesin kendi dü șüncesini benimsetmeye zorladı ğı bir ortamda, "-Sen
de haklısın" fıkrası ile kar șılamı ștır. Bir bakıma geleneksel bürokrat
kurulu șlar satılabilecek tarikatlara, halkın i șin içine karı ștırılmadı ğı
ortamda, temelli bir çözümün getirilemeyece ğini halktın yana duru șu ile
ifade etmek istemi știr. Sahte yol göstericilere kar șı, "-Ağaçtan dü șe-
ce ğimi bildin, ne zaman ölece ğimi de bilirsin" fıkrası ile takılmakta,
sonra, kalkıp "-Ben öldüm" diyerek kendisini yere a tmaktadır.”
Kanaatkâr olmak önemli bir ki șilik özelli ğidir. Aç gözlü insanlar genellikle
çevrelerine rahatsızlık verir. A șırı hırs bazen insanların yanlı ș davranı șlar yapmalarına
neden olur. Böylece hem o insan hem de çevresindeki ler bu i șten zarar görür. Kanaatkar
olmak Nasreddin Hoca fıkralarının konuları arasında yer almaktadır:

295 Alpay Kabacalı, a.g.e., s:104.

132
Nasreddin Hoca'ya rüyasında dokuz akça verirler. Ho ca da, yine rüyasında,
dokuz yerine on akça olsun diye diretir. Bu arada u yanır. Bakar ki eli bombo ș. Hemen
uyumak için güzlerini kapar, elini uzatır, “getirin , on de ğil dokuz akça da olur!” diye
kendi kendine söylenir.
Nasreddin Hoca rüyasındaki dokuz akçe ile kanaatkâr olmayı, on akçe istemekle
de kanaatsiz oldu ğunu, hiç birinde ele geçmemesiyle de fırsatı kaçırı ldı ğını an-
latmaktadır. İnsanlar ömürlerinde bazı konularda nadiren fırsatla rla kar șıla șırlar. Önemli
olan kar șıla șılan bu fırsatı do ğru ve zamanında de ğerlendirmektir. Hoca yukarıdaki
fıkrasında azı be ğenmeyip ço ğu bulamayanları ele știrmekte ve olanların bu yönleriyle
alay etmektedir.
Nasreddin Hoca fıkralarında hayata olumlu açıdan ba kan bir insan tipi çizilir.
Olumsuz olandan olumlu bir sonuç çıkarma Hoca’nın e n önemli özelli ğidir. Șimdi onun
bu yönünü gösteren bir fıkrasını inceleyelim:
Nasreddin Hoca'nın e șeği kaybolmu ș, aramaya koyulmu ș, hem e șeği arıyormu ș,
hem de “Allaha șükür, Allaha șükür” diyormu ș. Hocayı bu durumda görenler: “Hocam
eșeği aradı ğını biliyoruz. Fakat niçin șükrediyorsun?” demi șler. Hoca da; “e șeğin
üstünde olup ben de kaybolsaydım halim nice olurdu? ” demi ș.
Kendini gerçekle știren insanların en önemli özelliklerinden birisi d e mizah
anlayı șına sahip olmalarıdır. En sıkıntılı durumlardan gül ünebilecek bir șeyler
bulabilmek çok az insanın ba șarabildi ği bir i știr. Kendini gerçekle știrmi ș insanlar bir
ba șka özelli ği de ba șkalarını küçültmeden espriler yapabilmesidir 296 . Espri yetene ği
insanlar arası ileti șimi kolayla ștırır. Bu bakımdan e ğitimde bireylere bu nitelikleri
kazandırmanın önemi büyüktür. Nasreddin Hoca fıkral arı öğrencilere bu nitelikleri
kazandırmada kullanılabilir.
3.2.4. Sosyal Adalet ve Ahlak ile İlgili Mesajlar
Nasreddin Hoca fıkraları, onun hayatını yansıttı ğı kadar içinde ya șadı ğı
toplumsal dokuyu ve bu doku içindeki insan ili șkilerini de yansıtır. Dolayısıyla
toplumsal ya șamda ve insan ili șkilerinde önemli bir faktör olan ahlaki de ğerler
Nasreddin Hoca fıkralarının önemli bir yönünü olu șturur. Bu bakımdan onun fıkraları
bir de ğer aktarma aracı olarak da görülebilir. Hoca bazen toplumca kabul edilen

296 Minüre Erden; Yasemin Akman, Eğitim Psikolojisi , s: 97.

133
de ğerlere de kar șı çıkar ve bunların de ğișmesi gerekti ğini vurgular. Șimdi bu konuyu ele
alan bir örne ği inceleyelim:
Nasreddin Hoca’nın kom șularından ileri gelenler, dü șünüp ta șınıp, Hoca'ya çok
zor bir soru sormaya karar verirler ve Hoca'ya: “Ho ca efendi sabah oldu ğu zaman
insanların yarısı bir tarafa di ğer yarısı da öbür tarafa gitmektedir. Bunun hikmeti
nedir?” diye sorarlar. Hoca: “ İnsanların hepsi bir tarafa gitseydi, maazallah, dün yanın
dengesi bozulurdu”, diye cevap verir.
Bu fıkrada Nasreddin Hoca, aslında toplumda bir i ș bölümü oldu ğunu, herkesin
ayrı ayrı yerlerde çe șitli i șlerde çalı ștı ğını ve bunun toplumun ihtiyacından
kaynaklandı ğını, insanların ayrı yönlere ve ayrı i șlere gitmedi ğinde, toplumun
ihtiyaçları kar șılanamayaca ğından, sosyal dengenin bozulaca ğını anlatmak istemekte ve
her yönüyle dengeli bir toplum ya șamına vurgu yapmaktadır.
Her toplumda cimri diye nitelenebilecek insanlar va rdır. Cimri insanlar toplum
tarafından sevilmezler. Çünkü cimriler bireylerle o lan ili șkilerinde dostluk, sevgi,
payla șma, arkada șlık gibi güzel duygulara önem vermezler. İli șkileri maddi temeller ve
çıkar üzerine kuruludur. Payla șmayı sevmedikleri için bunların fazla dostları da y oktur.
Sevmezler ve sevilmezler. Oysa bir insan ve toplum için en önemli șeylerden biri de
kar șılıklı sevgidir. Bu gerçe ği iyi bilen Nasreddin Hoca, fıkralarında cimri insa nları
ele știrmi știr:
Bir gün Suba șı Nasreddin Hoca'dan tav șankulaklı, karınca belli bir tazı
getirmesini ister. Hoca bir süre sonra bir çoban kö pe ğini Suba șı’ya getirir. Nasreddin
Hoca Suba șı'nın ne denli cimri oldu ğunu, hayvanı yarı aç yarı tok bırakaca ğını
bilmektedir. Suba șı'nın istedi ği gibi bir hayvan getirse hayvanın kısa sürede açlı ktan
ölece ğini dü șünen Hoca, Suba șı'ya köpek getirmi știr. Suba șı: “Hoca!, bu ne?” der.
Hoca: “Merak etmeyin, sizin dairede bir aya kalmaz bu koca hayvan da dedi ğin hale
gelir”, der.
Nasreddin Hoca bu yanıtı ile Suba șı'ya ne denli cimri oldu ğunu söylemektedir.
İnsanlar sevdiklerine kar șı, hatalarını kinci olmadan söylemeye çalı șırlar. Nasreddin
Hoca, Suba șı'ya onun cimri oldu ğunu bir bakıma nüktedan bir eda ile sezdirmi știr.

134
Așağıdaki fıkrada da yine cimrili ğe bir ele știri ve yergi söz konusudur.
Nasreddin Hoca, parayı çok seven ve cimri olan bir adama onun anlayaca ğı bir dilden
yanıtı vererek cimrilikle alay etmi știr:
Bîr gün adamın birisi Hoca 'ya:”Parayı sen de çok s eviyorsun ama niye?” diye
sorar. Hoca yanıt verir: “Adamı senin gibilere muht aç etmez de ondan. ” diye cevap
verir.
Görüldü ğü gibi Nasreddin Hoca, fıkralarında cimrili ğin kötü yönlerine dikkat
çekerek cimri olmamanın önemini vurgulamaktadır. Bi r ba șka fıkrasında da:
Nasreddin Hoca kom șusundan bir kazan ister. Kom șusu kazanı verir. Bir süre
sonra Hoca kazanın içine bir tencere koyarak geri v erir. Adam kazanın içinde tencereyi
görünce șașırır ve “bu ne?” diye sorar. Hoca, “müjde kom șum senin kazan do ğurdu”
diye cevap verir. Adam mutlu bir șekilde kazanı alıp oradan ayrılır. Bir süre sonra
Hoca kom șusundan kazanı tekrar ister. Adam da sevinerek kaza nı Hoca’ya verir.
Uzunca bir süre geçtikten sonra kazanı merak eden k om șu Hoca’nın kapısını çalar ve
kazanı geri ister. Hoca, kom șusuna “kazan sizlere ömür” der. Bunun üzerine adam:
“Hoca’m hiç kazan ölür mü?” deyince, Hoca da: “Beni m akıllı kom șum, kazanın
do ğurdu ğuna inanıyorsun da niçin öldü ğüne inanmıyorsun?” diyerek açıkgöz
kom șusuna bir ders verir.
Toplumda olmayacak șeyleri bile kendi çıkarlarına uygun oldu ğu zaman kabul
etmekte sakınca görmeyen insanlar bulunmaktadır. Ho ca’nın bu fıkrasında kendisini
uyanık kabul eden insanların bu yönüne bir ele știri söz konusudur. Kom șusunun
kazanın do ğurmasını kabul edip, ölmesine itiraz etmesi menfaat leri konusunda
insanların nasıl bencil ve nalıncı keseri gibi kend ine yontan bir davranı ș içinde ol-
duklarını, oysa bu davranı șın yanlı șlı ğını gösterir.
“Tav șanın Suyunun Suyu “ fıkrasında ki șilerin çıkarları için en ufak ba ğlantıdan
bile yararlanacak șekilde davrandı ğını belirtirken, dolaylı yoldan kendi çıkarı için
ba șkalarını rahatsız etmenin yanlı șlı ğını vurgulanmaktadır.

135
Nasreddin Hoca yalan söylenmesine kar șı olan bir ki șidir. Fıkralarında yalan
söyleyenlerin suçlarını yüzlerine vurmaktan çekinme z.297 Onları güç durumda bırakır ve
onların bu davranı șlarıyla alay eder. A șağıdaki fıkrası buna bir örnektir:
Bir gün adamın biri Hoca'nın kapısını çalmı ș. Hoca içeriden “kim o?” diye
seslenmi ș. Adam: “Tanrı misafiriyim”, diye cevap vermi ș. Bu söz üzerine Hoca eliyle
kar șısındaki camiyi i șaret ederek: “Yanlı ș geldin o ğlum, Tanrı'nın evi kar șıdadır”, diye
cevap vermi ș.
Hoca, bu fıkrasında aynı zamanda dini duyguları ve kavramları kullanarak çıkar
elde etmeyi de ele știrmektedir.
Do ğruluk en büyük hazinedir. Oysa yalancılık insanı zo r durumlarda bırakır.
Onun için Nasreddin Hoca bireyleri yalan söylemekte n uzak durmaları yönünde
așağıdaki fıkrasında oldu ğu gibi uyarmaktadır:
Nasreddin Hoca eve iki okka et getirir. Karısına: “ Ak șama misafir gelecek.
Yahni yaparsın” der. Evdeki kom șu kadınları, Hoca'nın karısını kandırırlar, iki okk a eti
pi șirip yerler. Ak șam yeme ğinde misafire, çorba, arkadan pilav ve ho șaf gelir. Fakat
Hoca'da șafak atar. Karısına: “Et ne oldu?” diye sorar. Karı sı “kedi yedi” deyince
Hoca, ba șını ka șır, kediyi ve kantarı getirmesini söyler. Kediyi ta rtar, bakar ki kedi iki
okka gelir. “Hatun, bu et ise, kedi nerede, iki okk a kedi ise, et nerede?”, der.
Eti kedinin yemesi olayının yalan oldu ğu așikârdır. Nasreddin Hoca yalan
söyleyenlerin ayıplarını yüzlerine vurmakta, onlarl a alay etmekte ve onları yalancılıktan
vazgeçirmeye çalı șmaktadır.
Yalan söylemenin yanında ba șkalarını aldatmak da Hoca’nın ele știrdi ği konular
arasındadır:
Hamamda yıkanan çocuklar, aralarında tavuk yumurta oyunu oynuyorlarmı ș.
Bu sırada hamama Hoca da gelmi ș. Oyuna Hoca'yı da davet etmi șler. Oyun ba șkanı:
“Kim bir yumurta yumurtlayamazsa, oyundakilerin ham am parasını o ödeyecek” demi ș.
Çocuklar her kö ședen gıdak gıdak diyerek ellerinde birer yumurta il e Hoca'nın etrafını
sarmı șlar. Hoca, durumu dü șünmü ș, çocukların maksadını hemen kavramı ș,
yumurtlayamadı ğı için hamam paralarını ödemesi gerekti ğini anlamı ș. Hamamın göbek

297 Muzaffer Uyguner, “Anma Yılında Nasreddin Hoca” Folklor/Edebiyat (1996), Sayı:7, s: 72.

136
ta șına çıkarak, “Üürüüü, üürüüüüü” diye ba ğırmaya ba șlamı ș, șașkın șașkın bakan
çocuklara: “Bu kadar tavu ğa bir de horoz gerekli”, diyerek onların yapmak istedikleri
bir oyunu bozmu ș.
İnsanlar, ba șkalarını aldatmak isterken kendilerinin aldanaca ğını pek hesaba
katmazlar. Bu bakımdan insanlar ba șkalarını kandırmaya çalı șmamalı, ömür boyu
hesaplı, planlı, tertipli olmalıdır. Haklarına razı olmalıdır. Ba șkalarını kandırmaya
çalı șan birisini bir gün bir ba șkası da kandırabilir. Dolayısıyla insanlar bunu
unutmamalıdır.
Hoca’nın ele știrdi ği konular arasında bo ș bo ğazlık, kibir, kendini be ğenme ve
kendi çıkarı için kendini oldu ğundan daha üstün göstereme de vardır:
Palavracının biri ba șına topladı ğı üç be ș cahile kar șı övünüp duruyormu ș:
“ İș te ben güçlü ve maharetli bir adamım. Halep’te bulu ndu ğum sıralarda altmı ș ar șın
uza ğa atlamı ș bir kimseyim!” Nasreddin Hoca da bu sırada oradan geçiyormu ș.
Palavracının yanına yakla șıp :“Yaa demek sen altmı ș ar șın atlarsın. Haydi atla da
görelim.” Adam hık mık etmi ș.“Ama ben Halep’te atladım.” demi ș. Hoca kızmı ș:
“Canım Halep oradaysa ar șın burada.” demi ș.298
Bu fıkrada, yalan söyleyerek kendinde bulunmayan öz ellikleri insanlara varmı ș
gibi anlatılmasının yanlı șlı ğı ve gerçek ortaya çıkınca ne kadar mahcup olunaca ğı ile
palavracı insanlara itibar edilmemesi ö ğütlenmektedir.
Nasreddin Hoca, kendini usta bir binici sanırdı. Gü çlü bir katıra bindi, atlı
arkada șıyla, yolda hızla ilerliyordu. Hoca katırı istedi ği yöne çeviremiyor, katır istedi ği
yere gidiyordu. Arkada șı ba ğırdı. “Hoca nereye böyle?”Hoca da, “katırın istedi ği
yere”, diye cevap verdi.
Bu fıkrada Nasreddin Hoca yönetene, katır da yöneti lene benzetilebilir.
Yönetilen, yöneteni tanımazsa, i ș çı ğırından çıkar. O i șletmede, o kurumda, o ailede
veya o toplumda her șey kötüye gider. Nasreddin Hoca bu fıkrasında, topl umda olabilen
bu denli durumlara dikkati çekerek, dü șünmeye ve tebessüm etmeye ça ğırmaktadır.
Nasreddin Hoca'nın sa ğlı ğında, yalancı șahitlik eden suçlular, bir e șeğe ters
bindirilir, sokaklarda gezdirilirmi ș. Halkın içinde yalancı șahitli ğiyle me șhur biri yine

298 www.yagmurdergisi.com, Sayı:16, (Temmuz – A ğustos – Eylül 2002)

137
suç i șlemi ș. Kadı, e șeğe ters bindirilip halk içinde gezdirilmesi cezasını vermi ș. O gün
eșek bulunamayınca, Hoca’ya varıp ondan e șeğini istemi șler. Hoca da “bu i ș olmaz,
benim e șeğimin, e șeklik onuru vardır, o herif ya yalancı șahitlikten vazgeçsin ya da
yanında bir e șek bulundursun”, demi ș.
Hayatta insanlar onuru ile ya șarlar. Onurlarını zedeleyenlere, Nasreddin Hoca
çok kızmaktadır. Ayrıca e șeğinde bile onur oldu ğunu dü șünen Nasreddin Hoca,
onursuzluk edenlerle alay edip, yasalara kar șı gelenleri yermektedir. Onların gülünç
yönlerini ortaya koyarak, insanların da bu durum ka r șısında dü șünmelerini
sa ğlamaktadır.
Kibirli insanlar toplumca pek sevilmedikleri için g erçek anlamda dostları ve
arkada șları yoktur. Uyumlu ki șili ği ile herkes tarafından sevilen Nasreddin Hoca,
fıkralarında kibirli insanları ele știrir. Ba șkalarına kar șı büyüklük taslamak, kar șısındaki
insanı a șağılamak gibi çirkin davranı șlar, yüre ği sevgi dolu olan Nasreddin Hoca için
elbette ho ș kar șılanmamaktadır. Özellikle yönetici sınıfının halkta n kopuklu ğunu ve
halka yaptıkları zulmü gören Nasreddin Hoca, her fı rsatta fıkraları ile onların kibirli
tavırlarını ele știrmektedir:
Köylünün biri bir gün Hoca 'ya sorar: “Hocam Padi șah mı büyük yoksa çiftçi
mi?” Hoca yanıtlar:”Elbette çiftçi büyük. Çünkü çif tçi bu ğday vermese Padi șah
acından ölür.”
Bu fıkrada da görüldü ğü gibi, Nasreddin Hoca asıl gücünü halktan alan Pad i șah
simgesiyle, halkın verdi ği gücü kullanarak halktan kopan ve halkı küçümseyen
yöneticilerin bu yönünü ele știrir.
Hoca, hayvanlara çe șitli karakterler yükleyerek onlar üzerinden insanla rın
davranı șlarını ele știrir:
Kom șulardan biri, Nasreddin Hoca’dan e șeği bir günlük i ș için ister. Hoca da:
"E șeğe danı șayım, gönlü olursa götür" der. Hoca ahıra girer çık ar, kom șusuna: “Eșeğe
sordum size i șe gelmeye razı de ğil. Hem diyor ki; beni ba șkasına verdi ğinde hem
kula ğıma vurup dövüyorlar, hem de ev halkıma kötü sövüyo rlar.” diyerek insanlar
emanet edileni korumaları gerekti ğini belirtir. Bu fıkrada oldu ğu gibi Hoca pek çok
fıkrasında e șeğini bir mesaj ö ğesi olarak kullanarak örtük bir ileti șim gerçekle știrmekte
ve yapılmaması gerekenler konusunda bir ders vermek tedir.

138
İnsanlar ço ğu zaman kendi gerçeklerini kabul etmek istemez, kab ul etse bile
itiraf edemezler:
Nasreddin Hoca bir gün vaaz etmek için kürsüye çıkm ı ș. Fakat olacak bu ya
aklına hiç bir șey gelmemi ș, oturmu ș, oturmu ș nihayet “ey cemaat!” demi ș, “size
söylemek için aklıma bir șey gelmiyor desem ne dersiniz ?” O ğlu kürsünün dibinde
oturuyormu ș. Hemen aya ğa kalkıp “ilahi baba” demi ș, “hiçbir șey aklına gelmiyorsa
kürsüden inmek de mi gelmiyor ?” demi ș.
Nasreddin Hoca’nın sözü kulaklara küpe de olsa, mas aya, kürsüye olan
ba ğımlılı ğı koparmak herkesin harcı olmasa gerekir.
Hoca, insanları gereksiz yere me șgul eden, onları i șlerinden alı koyanların bu
yönlerini ele știrir, gülünç duruma dü șmelerini sa ğlayarak bu yönde bir mesaj verir:
Nasreddin Hoca dam aktarırken kapı çalınır. Hoca: “ Kim o?”, diye seslenir.
Așağıdan adamın birisi: “Biraz a șağıya iner misin? Bir șey söyleyece ğim”, der. Hoca
ișini gücünü bırakıp a șağıya iner, adam: “Allah rızası için bir sadaka ver” der. Hoca:
“Yukarı gel”, diye adamı damın üstüne çıkarır ve “A llah versin”, deyip, adama yol
verir.
Bu fıkrasıyla Nasreddin Hoca, çalı șmadan, terlemeden kazanç sa ğlamak isteyen
ki șilere kar șı çıkmaktadır. Nasreddin Hoca ya șamı boyunca tembellikle sava șmı ștır. O
alnı terlemeden kazanç saylayanların, hazıra konanl arın, asalakların, yan gelip
yatanların kar șısında olmu ștur. Çünkü Nasreddin Hoca'nın e ğitim felsefesi insanlara
dilenmeyi de ğil, didinmeyi ö ğretmektedir.299
İnsanlar u ğra șmak istemedikleri ya da çekindikleri konuların üstü ne gitmek
istemezler. A șağıdaki fıkrada bu konu ele alınmaktadır:
Nasreddin Hoca, bir gün bir kabristandan geçerken, kar șısına iri bir köpek
çıkar. Köpek, hırlayarak Nasreddin Hoca’ya hücum ed ince, Nasreddin Hoca hemen bir
mezar ta șının arkasına gizlenerek, ona: “Geç, yi ğidim geç!” der.
Nasreddin Hoca’nın hayat yolu bu dünya kabristanınd an geçerken, kar șısına
geçimsiz bir adam çıkmakta ve Nasreddin Hoca, bu ad amın ahlakını köpek tabiatına

299 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca (1990) , s:80-81.

139
benzetmektedir. Ona uysa kendinin de ondan farkı ka lmayacak; onun için ona “Geç
yiğidim geç!” demektedir.
Bilindi ği gibi, medrese ö ğrencileri, tatillerinde, özellikle Ramazan ayında, köy,
kasaba dola șarak, yıllık yiyeceklerini sa ğlamakta, özel deyi și ile cerre çıkmaktadırlar.
Ba șlarında sarık, sırtlarında cübbe ile dola șan bu mollalar köylerde imamlık, vaizlik
edip, kar șılı ğında bir șeyler almaktadırlar.
Nasreddin Hoca da bu gelene ğe uyarak cerre çıkmı ș, ramazan ayında köy köy
dola șmı ș, hangi köye vardıysa: “Geç kaldın Molla efendi, im amızı bulduk.” diye
kovmu șlar. Bir ba șka köye gitti ğinde, köy meydanında bir kalabalık görmü ș, merakla
aralarına sokulmu ș. Bir de ne görsün, köylüler bir tilkiyi yakalamı ș dövüyorlar,
Nasreddin Hoca, bu zavallı hayvana niçin eza ve cef a ettiklerini sorunca birisi:
“Elinden neler çektik, bilmezsin. Köyde ne tavuk ko ydu, ne horoz. Bütün kümesleri
temizledi. Pusu kurduk, yakaladık. Șimdi de cezasını çekiyor…” deyince Hoca: “Durun
ağalar, ben bu haylaza öyle bir ceza vereyim ki, ömrü boyunca unutmasın…” demi ș,
sarı ğını, cübbesini çıkararak tilkiye giydirmi ș, sonra da: “ Șimdi salıverin… Bakalım,
hiç bir köyün semtine u ğrayabilir mi? Nereye varsa kovarlar. O da açlı ğından ölür.”
diyerek köylülere bir ders vermi ș. Bir ba șka fıkrasında ise:
Hoca, bir gezisinde, bir köy odasına konuk olmu ștu. Ak șam konu șma sırasında,
odanın kalın kiri șlerinin çatırdadı ğını duyunca, oda sahibine: “A ğa, bu kiri șler
çürümü ș galiba… Bir gün göçebilir, șunları bir de ğiștirsen.” deyince, köy a ğası:
“Amma yaptın Molla Efendi… Sen de pekâlâ bilirsin ki, bütün mevcudat Cenabı Hakkı
te șbih ederler… Bizim kiri șler de böyle zaman zaman zikre ba șlar…” demi ș. Nasreddin
Hoca: “Biliyorum biliyorum ama, ya bir gün böyle z ikrederken vecde gelip bir gece
ansızın secdeye kapanıverirse.,. O zaman hâliniz ni ce olur?” cevabını vererek
kendilerini akıllı zannederek ba șkalarını enayi yerine koymaya çalı șan insanlara güzel
bir ders verir.
Hoca’nın en çok ele știrdi ği konular arasında adalet sistemi bulunmaktadır.
Bazen kendisi kadı olarak yanlı ș kararlar verir. Bazen de mahkemeye i și dü șen ki și
olarak yanlı ș kararlara muhatap olur. A șağıdaki fıkrada bunun bir örne ği görülmektedir:
Nasreddin Hoca zamanında rü șvetçi bir kadı vardır. Hoca'nın bir ilam i și olur. Ne
yaptıysa kadıya bunu yaptıramaz. Nihayet ona içi ba l dolu bir çömlek hediye ederek

140
ilamı tasdik ettirir. Kadı, birkaç gün sonra, kepçe yi bal çömle ğine daldırır. Fakat
altından bal yerine balçık çıkar. Öfkelenir ve Hoca 'ya adam göndererek " İlamın tasdi-
kinde bir yanlı șlık olmu ș. Versin de düzeltelim" diye haber gönderir. Hoca d a "Bo-
zukluk ilamda de ğil sizin Kadı'nın akidesindedir, olsa olsa yanlı șlık bal çömle ğindedir.
Bizim ilamı maiyetindeki memurlar do ğru hazırlamı șlar. Cenab-ı Hak, kadıyı ıslah et-
sin." diye cevap verir.
Nasreddin Hoca'yı ya șadı ğı dönem içinde, dönemin șartları çerçevesinde
dü șünmek ve de ğerlendirmek gerekir. Toplumun denetimi, yazılı olma yan kuralları
(gelenek, görenek ve töreler), yazılı hukuk kuralla rı, dinî müeyyideler vasıtası ile
sa ğlanır. İnsan ihtiyaçları do ğrultusunda ortaya çıkan, daha sonra da fert ve topl um için
yapılması mecburile șen kurallar fertlere șahsiyet, toplumlara millî kimlik kazandırır.
Fertlerin olaylar kar șısında mü șterekliklerini sa ğlayan bu kuralların çözülmesi, ya da
tesirini kaybetmesi halinde toplum düzeni de sarsıl maya ba șlar.
Bu unsurlara kar șı olan davranı șlar da çeșitli yollar ile giderilir. Nasreddin Hoca
da ço ğu zaman kendisini ele știri konusu yaparak toplumda gördü ğü aksaklıkları alaya
alarak insanlarda bu konulara kar șı bir de ğer ve tutum olu șturmaya çalı șır.
3.2.5. Proaktif Davranı ș ve Yaratıcılık ile İlgili Mesajlar
İnsanların dü șünmeden hareket etmeleri, her zaman kendilerine, bu lundukları
çevreye zarar vermektedir. Bütün ihtimalleri hesaba katmak, tedbirde kusur etmemek,
hep aklımda diyebilmek, akıllı, sa ğduyu sahibi insanların temel özellikleri arasındadı r.
Bu özellik, ya șantı ve deneyimlere ba ğlı olarak geli știrilebilir. Hoca’nın çocu ğunu suya
gönderirken, testiyi kırmaması için ona bir tokat a tması, olumsuz bir davranı ș ortaya
çıkmadan önlenmesi mesajını içermektedir.
Pek çok insan çevresindeki insanların yükselmesini, ba șarı göstermesini
kabullenemez ve kıskançlık duyguları içinde hareket eder. Hatta bu gibi ki șileri
engellemek için her yolu denerler. Akıllı ve ba șarılı insanları aldatmayı marifet sayarlar.
Bu ki șiler Hoca’nın en çok ele știrdi ği ki șiler arasında yer alır:
Bir gün mahallenin çocukları Nasreddin Hoca'nın pab uçlarını almak ve onunla
alay etmek için bir a ğacın dibinde toplanırlar. Kar șıdan Hoca'yı görür görmez:”Bu
ağaca kimse çıkamaz”, diye, aralarında konu șmaya ba șlarlar. Konu șmaları duyan
Hoca:”Ben dedi ğiniz a ğaca çıkarım”, der. Bekledikleri fırsatın yakla șmı ș olmasına

141
sevmen çocuklar kıs kıs gülerler. Nasreddin Hoca te dbirli insandır. Ayakkabılarını
koynuna koyar ve a ğaca çıkar. Çocuklar ba ğırarak:”Hoca! A ğaçta pabuçları ne
yapacaksın?”, diye sorarlar. Hoca: “Eh insan hali b u! Bakarsın a ğaçtan öte bir yol
görünür…”
Nasreddin Hoca bu konuda da devesini sa ğlam kazı ğa ba ğlamı ș ve önlemli
davranmanın kar șılı ğını almı ștır. Çünkü Nasreddin Hoca önlem gibi akıl olmayaca ğını
bilmektedir.300 Ayrıca “a ğaca çıktıktan sonraki geli șebilecek durumlar” adı altında,
hayattaki her türlü geli șmelere kar șı her zaman tedbirli olunması gereklili ği mesajını
vermektedir.
Bu konudaki bir ba șka fıkrasında:
Hoca kızını gelin etmi ș. Dü ğün alayı bir hayli uzakla șmı șken ko șa ko șa kan ter
içinde dü ğün alayına yeti șmi ș. Kadınları bir tarafa savıp kızına yakla șmı ș: “Kızım”,
demi ș, “diki ș dikerken i ğneye geçirdi ğin ipli ğin ucunu dü ğümlemeyi unutma. Sonra
iplik çıkar i ğne elinde dikile kalır” diyerek kötü sonuçlarla kar șıla șmamak için tedbirli
davranmak gerekti ğini vurgulamaktadır.
Bir ba șka fıkrasında ise:
Nasreddin Hoca ırmak kenarında abdest alıyormu ș. Suyun dalgalanmasından
dolayı ayakkabılarından birisi sürüklenmeye ba șlamı ș. Abdestten sonra Hoca,
ayakkabının birinin su üstünde gitti ğini görerek ardından ko șmaya ba șlamı ș fakat
yeti șememi ș. Öfke ve tela ș arasında Hoca yellenmi ș ve akan dereye dönerek “al
abdestini ver ayakkabımı”,demi ș.
Hayatta insanlar, birçok de ğerlerin kıymetini bilmezler. O de ğerleri kaybettikten
sonra, akılları ba șlarına gelir. Fakat o zamanda da i ș i șten geçmi ș olur. Nasreddin
Hoca’nın ayakkabıyı suyun götürmeyece ği bir yere koymaması onun tedbirsizli ğini
gösterir. Tedbirsizlikten dolayı olabilecekleri son radan düzeltmenin de ço ğu zaman
imkânı yoktur. Bu fıkrada Hoca, tedbirsiz ve dikkat siz insanların varlıklarını
kaybedebileceklerini belirterek onlara “dikkatli ol un, aklınızı ba șınızda alın!” mesajını
vermektedir.

300 Abdullah Özbek, Bir E ğitimci Olarak Nasreddin Hoca (1990) , s:18-19.

142
So ğukkanlı davranmak insanların olumsuz sonuçlar ya șamalarını önemli ölçüde
engeller. Nasreddin Hoca fıkralarında, o olaylar ka r șısında heyecana kapılmaz, olayı
so ğukkanlılıkla kar șılar, böylece olumsuz sonuçları olabilecek bir olay ı olumlu
sonuçları olacak bir olay haline getirir.
Hoca bir gün minarede ezan okurken delinin birisi m inareye çıkar ve Hoca'ya:
“Haydi Hoca, minareden atlayalım”, der. Hoca sakin bir üslupla “e ğer minareden
atlarsak herkes bize deli” der, “en iyisi, a șağıya inip, a șağıdan yukarıya sıçramaktır”
diye cevap verir. Bu i șe delinin de aklı yatar ve itiraz etmeden a șağıya iner.
İnsanlar, her zorlu ğu, akıllarını kullanarak yenerler. Bütün icatlar ve bulu șlar da
böyle olmu ștur.
Nasreddin Hoca’nın “göle yo ğurt çalması” fıkrası da yaratıcılık ve yeni bulu șlar
kapsamında “olmaz olmaz deme, ara ștır ve dene” 301 prensibiyle yol gösterici bir niteli ğe
sahip mesaj içermektedir.
Nasreddin Hoca insanlara, akıl ve irade gücüyle yap ılmayacak i ș olmadı ğını
anlatmakta, aklını kullanamayanların da büyük felak etlerle kar șıla șabileceklerine i șaret
etmektedir.
3.3. Nasreddin Hoca Fıkralarının Türkçe Sevgisi ve Dil Duyarlılı ğı Kazanımına
Katkısı
İnsanlar, sosyal bir varlık olmaları nedeniyle birbi rleriyle ileti șim gereksinimi
duyarlar. İleti șim hem yazılı hem de sözlü olabilir. Ancak en kolay ileti șim yolunun
sözlü ileti șim olması nedeniyle, bireylerde daha çok konu șarak ileti șimin ön plana
çıktı ğı görülür. İnsanlar arası ileti șimde konu șmanın büyük önemi vardır. Etkili ve net
konu șan bireyler gereksinimlerini daha iyi anlatabilmekt e ve ileti șimde bulundukları
ki șileri etkileme ve yönlendirmeleri daha kolay olmakt adır. Günümüz toplumu bir sözlü
ileti șim toplumu haline gelmi știr. Güzel ve etkili konu șan bireyler toplum içerisinde
hemen dikkatleri üzerine çekerler ve kendilerini di nletebilirler. Böylelikle istediklerini
elde etme șansını yakalarlar. Güzel ve etkili konu șmanın önemli bir yönünü de
ileti șimde espri ve mizahı kullanabilmek olu șturur. Konu șmalarını gülmece ö ğeleriyle
süsleyebilen, dinleyicileri güldürebilen ve kendisi de gülümseyebilen bireyler her zaman

301 Cemal Dedeba ğı, Nasreddin Hoca Șenlikleri Açılı ș Konu șması (Haziran 2005).

143
daha çok dinlenmekte ve anlattıkları ilgiyle kar șılanmaktadır. Bu bakımdan mizah
ileti șimi kolayla ștıran ve insanlar arasında bir duygu ba ğı olu șturan bir araçtır. Bu
nedenle güzel ve etkili konu șmanın yanı sıra, konu șurken hedef kitleyi güldürebilmek,
ne șeli bir konu șma üslûbuna sahip olmak için bireyler bu konuda ken dilerini
yeti știrmelidir.
Ancak bu noktada; gülmecenin her yerde kullanılamay aca ğı, önemli olanın
gülmeceyi tam yerinde kullanmak oldu ğu, her ortamda gülmecenin ho ș
kar șılanamayaca ğı, gülmecenin zamanında ve yerinde kullanılmaması d urumunda
gülünç durumlara dü șülebilece ği de unutulmamalıdır.
Türkçe dört beceriye dayanır. Bunlar: Dinleme, konu șma, okuma ve yazmadır.
Becerilerin geli știrilmesi ancak ki șinin o beceri alanında aktif olmasıyla mümkün
olabilir. Yani konu șma becerisi ancak ki șinin konu șmasına ba ğlı olarak geli șir. Bir
ba șka deyi șle kar șılıklı ya da bir grup kar șısında konu șmadan ki șinin konu șma becerisi
gelișmez. Di ğer beceri alanları için de bu kural geçerlidir.
Bu nedenle etkili bir anlatım gücü kazanabilmek iç in Nasreddin Hoca fıkraları
etkili bir araç olarak kullanılabilir. Nasreddin Ho ca fıkralarında güçlü bir anlatım için
gerekli olan aktarmalar, benzetmeler, deyimler, ata sözleri, ikilemeler ve gülmece
öğelerinden bolca yararlanılmı ștır. Nasreddin Hoca fıkralarında kom șusu, karısı
arkada șları ve çevresiyle olan ili șkileri anlatılırken Türkçenin zengin olanaklarından
yararlanıldı ğı görülmektedir. Formal ve informal olarak gerçekle șen e ğitimde,
Nasreddin Hoca fıkralarının kullanılması bir yandan bu süreci e ğlenceli hale getirirken,
di ğer yandan Türkçeyi dört beceri alanında kullanmayı sa ğlayaca ğı için ö ğrenenin bu
alanlarda geli șmesi kolayla șır. Dolayısıyla Nasreddin Hoca fıkralarındaki bu
özelliklerden yararlanılarak, insanlara; do ğru ve anla șılır bir anlatımda bulunabilme,
anlatmak istediklerini en kısa yoldan anlatabilme, okuduklarını ve dinlediklerini
anlayabilme beceri ve alı șkanlıkları kazandırılabilir.
Do ğru ve anla șılır konu șmanın, herkes için geçerli olan, ilkeleri vardır. B unlar:
Anlatım belirsizli ğinden ve gereksiz anlatımlardan kaçınmak, eksik bil inen șeyin
söylenmemesi, konu șmalarda istenilen bilgilerin verilmesi, konu dı șına çıkmamak, açık
konușmaktır. Fıkralarda Nasreddin Hoca'nın karısı, kom șusu, arkada șları, kadı vb. ile
olan konu șmaları incelenerek konu șma ilkelerine aykırı olan durumlar insanlara örnek

144
gösterilebilir, konu șma ilkelerine aykırı davranıldı ğı zaman nasıl zor ve gülünç
durumlarda kalınabilece ği belirtilebilir. Böylelikle konu șma ilkelerine uymayan
anlatımların insanları dü șürece ği zor durumlar örnek gösterilerek, ö ğrencilere do ğru ve
ilkelerine uygun anlatımda bulunmaları ö ğretilebilir. Bu ilkeleri sözlü anlatım yanında
yazılı anlatım için de geçerlidir. Ö ğrenciler her türlü yazılı anlatım çalı șmasında dili iyi
kullanmak zorundadır. Etkili bir yazılı anlatım içi n Türkçenin bütün olanakları
kullanılmalıdır. 302
Türkçenin anlatım incelikleri, anlatılmak istenen b irtakım șeylerin sezdirilerek
anlatılabilme yetisi, sanatlı anlatım özelliklerine ili șkin örnekler Nasreddin Hoca
fıkralarında sıkça görülür. Nasreddin Hoca fıkralar ında, söylenmek istenenler genellikle
do ğrudan do ğruya de ğil de, sezdirerek anlatılır. Sezdirmede bulunabilme k önemli bir
yetenektir. Pek çok birey belli zamanlarda ve ko șullarda bu konuda ba șarılı
olabilmektedir. Yazılı ve sözlü anlatımlarda bazı n oktaların okuyucuya ya da
dinleyiciye sezdirilmesi gerekir. Onun için yazılı ve sözlü anlatımlarda bazı noktaların
nasıl sezdirilece ği iyi bilinmelidir. Nasreddin Hoca’nın, kar șısındakine söylemek
istediklerini nasıl sezdirerek söyledi ği örnek gösterilerek insanların bu konuda kendisini
geli știrmesi sa ğlanabilir.
Türkçenin anlatım zenginli ğini sa ğlayan bu imkânlarını iyi bilmenin hem anlama
hem de anlatma gücünü önemli ölçüde artıraca ğı dü șünülebilir.
Güçlü ve etkili bir anlatımda bulunmak, anlatılanla rı tam ve do ğru olarak
anlamak için bireylerin yeteri derecede sözcük hazi nesine sahip olmaları gerekir.
Sözcük hazinesini geli știrmenin yolu çok kitap okumaktan geçer. Çok kitap okuyarak
sözcük hazinesini artıran birey, edindi ği sözcükleri konu șarak kullanmalı ve onları
belle ğine yerle știrmelidir. Kullanılmayan sözcükler zamanla unutulu r. Nasreddin Hoca
fıkraları bu bakımdan da yararlı olabilir.
Türkçe, eskiden Do ğu dillerinin etkisi altında kalmı ștır. Son dönemlerde ise Batı
dillerinin etkisi görülmektedir. Bu etkiler sonucu dilimize çok sayıda yabancı kökenli
sözcükler geçmektedir. Nasreddin Hoca fıkralarında da yabancı kökenli sözcükler
bulunmaktadır. Nasreddin Hoca fıkraları günümüz İstanbul Türkçesi ile yazılarak

302 Hakan Ülper, ”Nasreddin Hoca Fıkralarının Dil, Üslup ve E ğitim Yönünden İncelenmesi” Yüksek
Lisans Tezi ( İzmir,2002), s: 122.

145
insanlı ğın hizmetine sunulmalı ve böylece dil duyarlılı ğına katkıda bulunulmalıdır.
Nasreddin Hoca fıkralarının kısa olmaları ve hatırd a kolay kalması nedeniyle bunlar
halkın dilinde sürekli anlatıla gelmektedir. Fıkral arın bu özelliklerinden yararlanarak
insanların sözcük hazineleri geli știrilebilir. Ö ğrenciler yönlendirilerek ve derslerde
fıkralardan yararlanarak bu fıkraları ö ğrencilerin sürekli kullanmaları sa ğlanabilir.
Böylelikle fıkralardan hem sözcük hazinesinin artır ılmasında hem de deyim, ikileme,
benzetmeler, aktarmalar gibi Türkçenin anlatım olan aklarının kazanılmasında
yararlanılabilir.
Nasreddin Hoca fıkralarının akılda kolay kalma özel li ği vardır. İnsanlar
genellikle birbirlerine fıkra anlatmaktan ve fıkra dinlemekten ho șlanırlar, ö ğretimde
biti șiklik ilkesinden yararlanarak hemen hemen her ö ğrencinin ho șlandı ğı fıkralara
dayalı olarak ö ğretilebilecek gramer kuralları da fıkraların sıkça yinelenmesi nedeniyle
kalıcı olacak ve daha iyi kavranacaktır.
İyi bir Türkçeyle, anlatılmak istenilen kavramlar; s özcükler yutulmadan, ses
tonu ve sözcük vurgusu iyi ayarlanılarak tam ve do ğru olarak anlatılabilir. Ayrıca
anlatılmak istenen duygu ve dü șünceler; akı ș sırası birbirine karı ștırılmadan, herhangi
bir yer atlanılmadan tam ve do ğru olarak aktarılabilir. Bu çerçevede; insanlara Tü rkçe
sevgisi kazandırmada ve müteakibinde de insanların iyi bir Türkçeye sahip olmasının
sa ğlanılmasında Nasreddin Hoca fıkralarının da önemli i șlevleri olabilece ği göz ardı
edilmemesi gereken bir husustur.

146
TARTI ȘMA, SONUÇ ve ÖNER İLER
Tartı șma

Ara ștırmanın genel amacı; Nasreddin Hoca'nın e ğitimci yönünü ortaya koyarak
onun mizahın kendisi haline gelen varolu șsal benli ğinden co șmu ș fıkralarından genç
ku șağın öz benindeki do ğal yetileri uyandırma ba ğlamında nasıl yararlanılabilece ği
sorusuna cevap aramaktır.
Nasreddin Hoca hakkında ara ștırma yapanlar, onun pek çok yönünü ele
almı șlardır. Bu ara ștırmada Nasreddin Hoca fıkraları e ğitsel açıdan incelenmi știr.
Tezin giri ș bölümünü olu șturan kavramsal çözümlemeden sonra, birinci ve
ikinci bölümde; Nasreddin Hoca’nın ya șadı ğı devrin tarihi, sosyal ve kültürel
durumu ile ilgili bilgiler verilmi știr. Nasreddin Hoca ve onun fıkraları hakkındaki
ba șlıca belge ve kaynaklara de ğinildikten sonra, Nasreddin Hoca'nın hayatı, ki șili ği ve
felsefesi üzerinde durulmu ștur. Daha sonra fıkra kavramı tanımlanarak, e ğitsel açıdan
fıkranın önemi, Nasreddin Hoca fıkralarının yapısı ve genel özellikleri ile Nasreddin
Hoca fıkralarının yorumlanmasında farklı yakla șımlara de ğinilmi știr. Üçüncü bölümde
ise; Nasreddin Hoca'nın e ğitimcili ği, Nasreddin Hoca fıkralarındaki e ğitici yön,
Nasreddin Hoca fıkralarının okul öncesi e ğitim ile okul döneminde kullanılması ve
çocuk e ğitimi, toplum ve aile ya șantısı ile ilgili mesajlar, bireyin kendini
gerçekle știrmesiyle ilgili mesajlar, sosyal adalet ve ahlak ile ilgili mesajlar, proaktif
davranı ș ve yaratıcılık ile ilgili mesajlar, Nasreddin Hoca fıkralarının Türkçe sevgisi ve
dil duyarlılı ğı kazanımına katkısı içerik çözümlemesiyle yorumlan mı ștır. Kavramsal
bölümde yer alan ifadelerle, içerik çözümlemesi son ucunda elde edilen veriler
kar șıla ștırılarak sonuç bölümünde görü ș ve öneriler sunulmu ștur.
Bu ara ștırma; kaynak taramaya dayalı olarak yapılmı ștır. Nasreddin Hoca
fıkraları, e ğitim bilimleriyle ilgili kuramsal bilgiler ı șığında de ğerlendirilmeye
çalı șılmı ștır. Bu amaçla fıkraların içerik olarak çözümlenmes i ve çözümlemeye ba ğlı
olarak de ğerlendirmeler yapılmı ștır. İlk önce farklı kaynaklarda yer alan "Nasreddin
Hoca Fıkraları" incelenmi știr. Ya șadı ğı devrin tarihi ve sosyal olayları da dikkate
alınarak hangi fıkraların Nasreddin Hoca’ya ait old u ğu da belirlenmeye çalı șılmı ș ve

147
Nasreddin Hoca’ya ait oldu ğu dü șünülen fıkralar e ğitsel de ğerler açısından
incelenmi știr.
Nasreddin Hoca’nın fıkralarında, din ve mantı ğı birle știren bir ki și oldu ğu
görülür. Onun, fıkralarında ki șilik özelliklerini bulmak mümkündür. Birle știrici
olmasının yanı sıra; sabırlı, ho șgörülü, mert, güler yüzlü, a ğırba șlı ve mütevazi oldu ğu;
dalkavuklu ğu kar șı bir ki și oldu ğu söylenebilir. Türk ve İslam ahlakının önemli bir
temsilcisi olan Nasreddin Hoca, yalnızca insanları güldüren, çocukları e ğlendiren komik
bir ki și de ğil, mizah unsuru ile birlikte dü șünmeyi de ön plana çıkaran bir ki șidir. O
mizahı kullanırken toplumdaki aksayan yönlere dikka t çekmeyi ba șlıca amaç edinmi știr.
Bazen do ğru kararlar vermeyen kadıları, bazen rü șvet alan yöneticileri, bazen de ki șisel
çıkarları için toplumsal de ğerlere aykırı davranı șlar içinde olan sıradan insanların bu
yönlerini mizah konusu yaparak, onlarla alay ederek , onları küçük dü șürerek bir
de ğerler sistemi olu șturmaya çalı ștı ğı görülür. Çünkü onun amacı; nükteleriyle olayları
alaya ve hafife almak, insanları güldürmek, çocukla rı e ğlendirmek oldu ğu kadar;
insanları yönlendirmek, aydınlatmak, rehberlik etme k ve mesajlarını; insanları
sıkmadan, onların duygu dünyasına hitap ederek verm ektir. Bu, belki de insanları
etkilemenin en kolay yoludur.
Bugün pek çok insan tarafından sadece gülünüp geçil en Nasreddin Hoca
fıkralarının, toplum ya șamındaki aksayan yönlere birer çözüm önerisi niteli ğinde
oldu ğu söylenebilir. Dolayısıyla da bunların sadece gülm ek için üretildikleri yolundaki
bir açıklama do ğru olmaz. Nasreddin Hoca fıkralarının yakla șık yedi yüzyıl gibi uzun
bir süre geçmi ș olmasına ve toplumsal hayatta hızlı de ğișmeler olmasına kar șın hâlâ
güncelli ğini yitirmeden ya șaması, onun fıkralarının sadece güldürü ö ğeleri içermedi ğini,
aynı zamanda epistemolojik ve ontolojik açılardan b ir dü șünce yükü ta șıdı ğını gösterir.
Nasreddin Hoca fıkralarına, bilim-felsefe ve insanı nın de ğer yargıları gözüyle
bakılabildi ği takdirde, milli kültürün kökle șmesine ve gelecek ku șaklara aktarılmasına
hizmet edilmi ș olur.
Hoca'nın ele aldı ğı konular, insanın hayal kırıklıkları, korkuları, k aygıları,
ekonomik ve toplumsal sorunları, di ğer insanlarla olan ili șkileri, kısaca bireysel ve
toplumsal problemleridir. İbret gözüyle okuyanlar, çok defa kendi problemleriy le
fıkrada ele alınan problemlerin özde ș oldu ğunu görmektedir. Ancak Hoca’nın en önemli

148
özelli ği, bir problemin hayatını içinden çıkılamaz hale ge tirmesine izin vermemesidir.
Bu yönüyle o, insanlara bir model olarak sunulabili r.
Tüm bu çözümlemelerden elde edilen kritik bulgular șöyle özetlenebilir:
*Nasreddin Hoca, yeti șme șekline, mesle ğine ve hayatına bakılırsa, bütünüyle
eğitimcidir. Nasreddin Hoca’nın e ğitimde herkesi aynı düzlemde dü șünmeden Ferdi
Farklılıkları dikkate alması, ö ğretme yöntemlerinden Soru-Cevap yöntemi, Örnek Olay
yöntemi, Bulu ș Yoluyla ö ğretme gibi yöntem ve stratejileri yerinde ve do ğru olarak
kullanması onun e ğitimci ki șili ğinin birer göstergesidir.
*Her toplumun kendine özgü bir kültürü ve bu kültür ün bir yansıması olarak bir
gülmece anlayı șı vardır. Çünkü gülmece, içinden do ğdu ğu toplumun gelenek ve
göreneklerine, kültürüne, toplumsal ve ekonomik ko șullarına göre biçimlenir. Bu
ko șullar bütün toplumlarda aynı olmayaca ğı için gülmece ulusaldır. Ancak, insanların
ortak de ğerlerini yansıtmak bakımından gülmecenin evrensel b ir yönü de
bulunmaktadır. Bu bakımdan Nasreddin Hoca fıkraları hem Türk kültürünün ö ğelerini
hem de di ğer kültürlerdeki benzer de ğerleri yansıtır. Onun geni ș bir co ğrafyada
tanınması ve kabul edilmesinin nedeni budur.
*Bütün Nasreddin Hoca fıkraları insan ve toplum ya șamını yansıtır. Hoca bizden
birisidir. Kadı, din adamı, çiftçi, e ğitimci ya da bir vatanda ș olarak onu her gün
çevremizde görebiliriz. Bu yönüyle Nasreddin Hoca f ıkraları topluma tutulmu ș bir ayna
gibidir. Toplumda ve bireylerde gülünç, aksayan, el e știrilmesi gereken ne varsa
Nasreddin Hoca fıkralarında da o vardır.
*Nasreddin Hoca, fıkralarıyla halkın sesi olarak to plum i șleyi șindeki
düzensizlikleri dile getirmi ș ve bu düzensizliklerin bir ele știrisini yapmı ștır. Böylece
bireyleri düzensizlikten düzene ça ğırarak bireylerde olumlu davranı ș de ğișiklikleri
yapmaya çalı șmı ștır. Bireylerdeki olumlu davranı ș de ğișiklikleri topluma yansıyacak ve
toplum ya șamında olumlu davranı ș de ğișiklikleri olacaktır. Bu yönüyle Nasreddin Hoca
için “iyi bir e ğitimci” tanımlaması yapmak uygun olur.
*Genel anlamıyla e ğitim; iyiye, güzele ve yararlıya do ğru bir davranı ș
de ğiștirme i și, bir etkileme ve proaktiv bilinci uyarma sürecidi r. İnsanları iyiye, güzele
ve do ğruya yöneltmede, psikolojik ve sosyal bakımlardan e tkilemek daha do ğru bir

149
yakla șımdır. Böylece insanın sadece bilgi evreni de ğil duygu evreni de zenginle știrilmi ș
olur. Yani insan, bildikleri ile ilgili tutumlar da geli știrir. Bireylere sorumluluklarını
duyurmada, iyi birer vatanda ș olarak ve ça ğın gereklerine göre yeti șmelerinde, yeni
fikirlerin telkininde ve sa ğlam bir kamuoyunun yaratılmasında edebiyatın önemli bir
yeri vardır. Türk Halk Edebiyatının en önemli karak terlerinden biri olan Nasreddin
Hoca fıkraları bireyleri do ğruya, iyiye, güzele ve yararlıya yöneltme bakımında n
dikkate de ğerdir.
*Hiçbir Nasreddin Hoca fıkrası sadece güldürmek, ho șça vakit geçirmek için var
olmamı ștır. Fıkraların derinliklerine inildikçe mizahın gü cünü kullanarak Nasreddin
Hoca'nın neleri ele știrdi ği, neleri de ğiștirmeye çalı ștı ğı, bozuklukları en etkili bir
biçimde nasıl yansıttı ğı görülür. Hoca'nın fıkralarında mizah ö ğesi önemlidir. Ama asıl
amaç insanları gülerken dü șündürmek ve onların davranı șlarında olumlu de ğișiklikler
yaratmaktır. Toplumdaki bir bozuklu ğun, bir haksızlı ğın gözler önüne serilmesi ve
ardından da bunların alaya alınması, toplumun gözün de küçük dü șürülmeye çalı șılması
yoluyla Hoca bireyleri do ğru yöne çevirmek ister.
*Nasreddin Hoca; güler, ne șe ve iyilik ruhu ta șır. Acılarda ve mutluluklarda bile
onları oldu ğu gibi kabullenir ve bir espri içinde yumu șatır, iyimserlik felsefesi olarak
insana ya șama gücü, sava ș gücü verip, manevi donanımını ortaya koyar.
*İnsanların ba șlarına gelmesinden en çok korktukları șeylerden biri de gülünç
duruma düșmek ve alaya alınmaktır. Nasreddin Hoca fıkralarınd a yöneticilerin yanlı
tutumları, rü șvet yemeleri, halka baskı uygulamaları, insanların ikiyüzlü davranı șları,
çıkarcı, korkak, sahtekâr ve cimri olmaları, kom șuluk ili șkileri, insanların tedbirsiz
davranıșları, dı ș görünü șe önem vermeleri, a șırı içki içmeleri, görücü usulü ile yapılan
evlilikler, birden çok kadınla evlenme, evlilik ya șamındaki uyumsuzluklar, kötümser
olma, ho șgörüsüzlük, özele știri yapmama, umutsuzluk gibi ba șlıca konular ele
alınmaktadır. Hoca, bu konulardaki olumsuz örnekler i ortaya koyarak ve gülmeceyi bir
araç olarak kullanarak ele știrir. Böyle yaparak bir yandan yöneticiler ve zorb alar
kar șısında ezilmi ș olan halkın sesi olur, onların rahatlamasını sa ğlar; bir yandan da
toplumun kendi içindeki çürümü ș yanlarına dikkat çeker ve insanları uyarır.
*Nasreddin Hoca aydın bir din adamıdır. Dogmatik dü șüncelerden uzaktır.
Olaylara mantık çerçevesinde yakla șır. Her zaman gericili ğe ve taassuba kar șıdır.

150
İbadetin ki șisel çıkarlar için yapılmasını kabul etmez. Özgür d ü șüncesi ve ya șantısıyla
basmakalıplı ğa ve her türlü kötülü ğe kar șı koyar. Nasreddin Hoca bu özelliklerinin yanı
sıra ya șama olumlu açıdan bakabilen bir ki șidir. Hümanisttir. İnsanları oldu ğu kadar
hayvanları da sever. Sıcaklı ğı, samimiyeti, içtenli ği, yakınlı ğı, uyumlulu ğu ve
yumu șaklı ğıyla içinde ya șadı ğı topluma hemen uyum sa ğlar. Çevresiyle kolayca
kayna șmasını bilir. 20. yüzyılda Gardner’ın çoklu zekâ ku ramı çerçevesinde ortaya
koydu ğu zekâ alanlarından sosyal zekâ yönünden güçlü bir ki și oldu ğu söylenebilir.
Aynı zamanda ortamı șenlendirmesi, olgun davranı șları, adil olması, çalı șkanlı ğı ve her
iși yapması bakımdan bireyler için bir model olarak d a e ğitsel bir misyona sahiptir.
Onun bu misyonu günümüzde de devam etmektedir.
*O tam bir halk e ğitimcisidir. Her fıkrasının sonunda ders verici bir nokta vardır.
Hemen hemen herkesin de onun fıkralarının sonunda “ iyi bir ders vermi ș oldu ğu”
dü șüncesine katılması, Nasreddin Hoca'nın e ğitimci yönünün gösterir. O fıkralarıyla,
yalnızca Türk halkı için e ğitsel bir de ğer ta șımakla kalmaz, fıkralarının dünyaya
yayılması nedeniyle bütün insanlık için aynı i șlevi yerine getirir.
*Nasreddin Hoca Türk toplumunu o kadar çok etkilemi știr ki, onun birçok
fıkrasında anlatılanlar zaman içinde atasözü ve dey im haline gelmi știr. Nasreddin
Hoca’dan kaynaklanan a șağıdaki deyim ve atasözleri örnek olarak verilebilir:
– “Ye kürküm ye!” ( İnsanların gerçek de ğer yerine görünü șe önem vermesini
ele știrme)
– “Fincancı katırlarını ürkütme!” (Toplumda yerle șmi ș inançlara kar șı gelen
zarar eder.)
– “Parayı veren düdü ğü çalar.” (Her șeyin bir bedeli vardır.)
– “Damdan dü șen halden anlar.” (Ba șkasının halinden, ancak o hali ya șayanların
anlayabilece ği ve deneyimin önemi anlatılır.)
– “El elin e șeğini türkü ça ğırarak arar.” (En do ğru olanın herkesin kendi i șini
kendisinin yapması ve takip etmesi gerekir. İnsanlar ba șkalarının sorunlarıyla
kendi i șleri gibi ilgilenmezler.)
– “Ya tutarsa!” (Olasılıklara ve yaratıcılı ğa te șvik.)
– “Yorgan gitti, kavga bitti.” (Ki și toplum hayatında kendisini ilgilendirmeyen
olaylara karı șmamalıdır.)

151
– “Dostlar alı ș veri ște görsün.” (Toplum; aylak, i șsiz in șam sevmez, sonuç
verimli olmasa da, bir i ș yapıyormu ș gibi görünmek, bo șta gezmekten iyidir.)
– “Bindi ği dalı kesmek.” ( İnsanın kendi kendine zarar vermesi.)
*Nasreddin Hoca, bir mizah sembolü oldu ğu kadar, insanlara ho șgörü telkin
eden bir ki șidir de. O, ya șamın gerçek anlamını ne șe, kaygısızlık ve insan ya șantısındaki
ağır, çekilmez acı ve yokluklara kar șı mücadele olarak görür ve gösterir. O, güçlükleri
manevi yapımıza zarar vermeyecek biçimde ciddiye al mamızı, ama hiçbir zaman da
altında ezilmememiz gerekti ğini telkin eder.
*Nasreddin Hoca fıkraları incelendi ğinde içerdi ği mesajlar bakımından
toplumdaki aksaklıkları hicvetti ği görülür. Bu bakımdan onun fıkraları insanın duygu
dünyasına seslenir ve insanların toplumsal de ğerleri içselle știrebilmeleri için sezgisel
ya șantılar sa ğlar. E ğitimde önemli bir yakla șım olan sezdirerek ö ğretme sonucu bireyin
duyu șsal özellikleri kazanması kolayla șır.
*Saray ve medrese çevresinde yüzyıllar boyu süren A rap ve Acem kültürü hay-
ranlı ğı da, kimi Nasreddin Hoca fıkralarına yergi ve ta șlama konusu olmu ștur. Bu
çerçevede, Nasreddin Hoca’nın Türkçe konusundaki du yarlılı ğı fıkralarına da
yansımı ștır.
Sonuç
Yukarıda belirtilen genel amaçla yürütülen ara ștırmada alt sorular itibariyle
ula șılan ara sonuçlar șöyle sıralanabilir;
− Nasreddin Hoca, İslamiyetle ilgili farklı yorumların ortaya çıktı ğı, tasavvuf
anlayı șının yaygınla ștı ğı bir dönemde ya șamı ștır. Tasavvuf anlayı șına göre, korku
temeline dayanan bir tanrı inancı yerine sevgi teme line dayanan bir inanç ön plana
çıkmaktadır. Dolayısıyla insan ya șamında önemli etkisi olan din kurallarındaki bu
hümanistik yakla șımın izleri Hoca’nın fıkralarında sıkça görülür.
− Nasreddin Hoca, İslami e ğitim gelene ğinden yürek temelli tekke e ğitimini, yani
sevgi enerjisinin hareketi olan merkezden çevreye a çılım șeklinde do ğaya
akortlanmayı, do ğal yaratıcılı ğa ve yapıcılı ğa kanal olmayı benimsemi știr.
− Nasreddin Hoca fıkralarının e ğitsel de ğerinin oldu ğu görülmektedir. İslami ahlak
gelene ği içeren bu fıkralarda; ego, bencillik, insana dikt e ettirilmek istenen bir

152
tutum yoktur, sadece güldürerek dü șündürme ve seçimi kar șısındaki insanın özgür
iradesine bırakma anlayı șı vardır.
− Nasreddin Hoca’nın ya șamı boyunca ço ğunlukla e ğitimci yönünün ön plana çıktı ğı
görülmektedir. Mizahın insan bilincinin evrimindeki vizyonunu bilge ki șili ği ile
do ğru de ğerlendiren Hoca’nın bu yönü ve mizah dilinin e ğitsel yaratıcılı ğa olan
etkisi onun fıkralarına yansımı ștır.
− Nasreddin Hoca’nın; hukukçu, din adamı ve bilge ki șili ği ile olumlu modeller
sundu ğu ve Nasreddin Hoca fıkralarının okul öncesi e ğitim ile okul dönemine,
toplum ve aile ya șantısına, bireyin kendini gerçekle știrmesine, sosyal adalet ve
ahlakın korunmasına, yaratıcılık ruhunun geli șmesine, Türkçe sevgisi ve dil
duyarlılı ğı kazanımına olumlu yönde katkısının oldu ğu söylenebilir.
Ara ștırmanın nihai sonucu; Nasreddin Hoca’nın etkisi günümüze kadar uzanan
bilge/ya șayan bir bilinç oldu ğu ve fıkralarının Türk e ğitim sisteminin güncel
tıkanıklıklarını a șmada referans alınabilecek nitelik ta șıdı ğı gerçe ğidir.
Öneriler
Uygulamacılara Öneriler
*Bu ara ștırmanın özellikle her seviyedeki e ğitimcilere, yararlı olaca ğını
dü șünmekteyiz. E ğitimcilerimizin, Nasreddin Hoca'nın e ğitimci yönünü tanıdıkça, onu
bir rehber olarak görebileceklerini dü șünmekteyiz.
*Batı ülkelerinde Nasreddin Hoca fıkraları çe șitli amaçlarla kullanılmaktadır.
Dil ö ğretimi ve liderlik e ğitiminde onun fıkralarının kullanılması örnek veril ebilir.
Türkiye’de de Nasreddin Hoca fıkralarından de ğișik e ğitim uygulamalarında
yararlanılmalıdır.
*Nasreddin Hoca fıkralarından e ğitim uygulamalarında daha iyi nasıl
yararlanılaca ğı konusunda uzmanların görü șlerine ba șvurmak gerekir. Bu konuda
öğretmenlere ve okul yöneticilerine hizmet içi e ğitim verilmelidir.
*Nasreddin Hoca fıkraları konusunda e ğitici olarak görev alacakların önce
Nasreddin Hoca'yı ve ya șadı ğı ça ğı anlamaları gerekir. Ayrıca Nasreddin Hoca
fıkralarında görülen dü șünme biçimi bu e ğitim uygulamalarında bir yakla șım olarak
kullanılabilir.

153
*Özellikle çocukların ileti șim yeterliliklerini artırmak için birbirlerine ve
çevrelerine Nasreddin Hoca fıkraları anlatmaları te șvik edilmelidir. Böylece onların
Türkçeyi özenle ve güvenle kullanmaları sa ğlanmalıdır.
Ara ștırmacılara Öneriler
*Nasreddin Hoca hakkında ara ștırma yapacaklara küçük bir hatırlatmada
bulunmak istiyoruz. Hoca'yı anlamak için, Türk tari hini, Türk edebiyatını, Türk
folklorunu, İslâm dinini, kısaca Türk kültürünü çok iyi bilmek g erekir. Bu gerçekler
ıșığında bir an önce Nasreddin Hoca fıkraları yeni bir süzgeçten geçirilmelidir.
*Nasreddin Hoca ile ilgili yapılan ara ștırmalarda göz önünde tutulması gereken
önemli bir nokta da, onun fıkralarını halk e ğitiminde kullanmak anlayı șıdır. Bu adımla,
Türkiye’de kendi benli ğimize, kendi tarihimize yönelme çabasının verimli s onucu
sa ğlanmı ș ve edebiyat, sanat, halk e ğitimi kitaplarımız, eski Türk hayatını kavratıp
sevdirecek, yenisini de ona göre ayarlama anlayı șına bu noktadan hareketle
varılabilecektir.
*Nasreddin Hoca fıkralarını insan sevgisi a șılama, hayvan sevgisi a șılama,
toplumsal ili șkiler gibi alanlarda da de ğerlendiren ara ștırmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
Zaman geçirilmeden bu konuları ele alan ara ștırmalar da yapılmalıdır.

154
KAYNAKLAR
AKGÜNDÜZ, Hasan(2005-2007). “E ğitime Dair Kuramsal ve Tarihsel Çözümlemeler”
Yüksek Lisans Ders Notları , Diyarbakır.
AKGÜNDÜZ, Hasan(1997). Klasik Dönem Osmanlı Medrese Sistemi: Amaç-Yapı-
İș leyi ș. Ulusal Yayınları, İstanbul.
AKTA Ș, Pınar(24 Mart 2006). “Hoca’dan Șirketlere Rehberlik”, Milliyet Gazetesi.
AKYÜZ, Yahya(2001). Türk E ğitim Tarihi. 8. Baskı, Alfa Yayıncılık, İstanbul.
ARAZ, Nezihe(2000). Anadolu Erenleri. İstanbul.
ARISOY, Süleyman (1967). “ Nasrettin Hoca ve Dünyamız”, Ilgaz Dergisi. C.11,
Sayı: 71.
––- (1985). Yeni Türk Ansiklopedisi , Cilt:7, İstanbul.
––- (1986). Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi , Cilt:6, İstanbul.
––- (2000). “Nasreddin”, La Grande Encylopedie. Cilt: XVI.
––- (1995). Türkçe Sözlük. MEB., Ankara.
AYTAÇ, Ahmet(Temmuz-A ğustos 2005).” Milli Kimlikli Bir Kültür Ö ğesi Nasreddin
Hoca”, Sarma șık Kültür Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
AYVA, Aziz(Temmuz-A ğustos 2005).” Bir Ki șisel Geli șimci Olarak Nasreddin Hoca”,
Sarma șık Kültür Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
BACANLI, Hasan(2001). Geli șim ve Ö ğrenme. Nobel Yayınları, Ankara.
BACANLI, Hasan(2005). Duyu șsal Davranı ș E ğitimi , Nobel Yayınları, Ankara.
BANARLI, Nihat Sami(2001). Resimli Türk Edebiyat Tarihi. C.1, İstanbul.
BA ȘGÖZ, İlhan(1997). “Nasrettin Hoca Hikayelerinin Kökeni”, Folklor/Edebiyat.
C.2, Sayı: 12.
BA ȘGÖZ, İlhan(2005). Geçmi șten Günümüze Nasreddin Hoca. İkinci Baskı, Pan
Yayıncılık, İstanbul.
BAYKARA, Tuncer(1989). “Nasreddin ve Dönemi”, I. Milletlerarası Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk Kültürünü
Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
BAYRAM, Mikail(2001). Tarihin I șığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren, İstanbul.
BİRDO ĞAN, Nejat(1997). Azerbaycan Gülmeceleri ve Nasrettin Hoca. 1.Basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul.
BİLHAN, Saffet(1997). Eğitim Felsefesi, A.Ü. E.B.F Yayınları, Ankara.
BORATAV, Pertev Naili(1969,1992). Türk Halk Bilimi,100 Soruda Türk Halk
Edebiyatı. Gerçek Yayınevi, İstanbul.
BORATAV, Pertev Naili(2006). Nasreddin Hoca. Kırmızı Yayınları, İstanbul.
BÜYÜKKARAGÖZ, Sava ș(1997). Program Geli știrme: Kaynak Metinler. Kuzucular
Ofset, Konya.
BÜMEN, Nilay T.(2004). Okulda Çoklu Zeka Kuramı. Pegem A Yayıncılık, Ankara.
CABBAROV, Toramirzo(1989). “Nasreddin Hoca Dünyanın O ğlu”, I. Milletlerarası
Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk
Kültürünü Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.

155
CAN, Mustafa(1989). “Nasreddin Hoca Letaifnameleri” , I. Milletlerarası Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk Kültürünü
Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
CEN İKO ĞLU, G. Tarıman(2000). Ak șehir Folklorundan Bir Demet, Ankara.
CUMBUL, Sadi(1966). Nasreddin Hoca Antolojisi. Nasreddin Hoca Derne ği
Yayınları:5,C.1, Ak șehir.
ÇET İN, İsmet(1997). “Nasrettin Hoca ve Ya șadı ğı Çevre”, Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı Yayınları:1964, Halk
Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme Genel Müdürlü ğü Yayınları:258,
Ankara.
ÇİFTC İ, İrfan(Temmuz-A ğustos 2005).” Molla Nasreddin, Efendi Nasreddin Hoc a”,
Sarma șık Kültür Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
DEDEBA ĞI, Cemal(05 Haziran 2005). Belediye Ba șkanı Konu șma Metni. Eski șehir.
DEDEBA ĞI, Cemal(06,08 Haziran 2005). “Nasreddin Hoca Kimd ir?”, Nasreddin
Hoca Paneli. Eski șehir Kültür ve Turizm Müdürlü ğü, Eski șehir.
DEM İREL, Özcan(2004). Öğretimi Planlama ve De ğerlendirme: Ö ğretme Sanatı. 7.
Baskı, Pegem A Yayıncılık, Ankara.
DO ĞAN, İsmail(2004). Toplum ve E ğitim Sorunları Üzerinde Felsefi ve Sosyolojik
Tahliller. Pegem A Yayıncılık, Ankara.
DO ĞANAY, Ahmet(1994). “E ğitimde Yeni Bir Alan: Çabasal Alan”, 1. E ğitim
Bilimleri Kongresi, İstanbul.
DONAT, Yavuz(4 Mayıs 2004). “Hoca’nın Torunları”, Sabah Gazetesi.
DÖKMEN, Üstün( Haziran-Eylül 1982). Psikoloji Dergisi. S.14-15.
DUVARCI, Ay șe(1997). “E ğitimde ve Türkçe Ö ğretiminde Nasrettin Hoca Fıkralarının
Yeri”, Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı
Yayınları:1964, Halk Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme Genel
Müdürlü ğü Yayınları:258, Ankara.
ELÇ İN, Șükrü(1993). Halk Edebiyatına Giri ș. Akça ğ Yayınları, Ankara.
ERDEN, Münire(1991). Sosyal Bilgiler Ö ğretimi. Alkım Yayınevi, Ankara.
ERDEN, Minüre; AKMAN, Yasemin (1997). Eğitim Psikolojisi. Arkada ș Yayınevi,
Ankara.
ERDEN, Münire(1998). Eğitimde Program Geli știrme. 3. Baskı, Anı Yayıncılık,
Ankara.
ERGÜN, Mustafa(1996). Eğitim Felsefesi. Ocak Yayınları, Ankara.
ERTÜRK, Selahattin(1994). Eğitimde Program Geli știrme. Ankara.
FUAT, Memet(2004) Nasreddin Hoca Fıkraları. Türkiye İș Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul.
GÖKALP, Ziya(1972) Halk Klasikleri I, “Nasreddin Hoca’nın Latifeleri”. Anadolu
Matbaası, Diyarbakır.
GÖLPINARLI, Abdulbaki(1996). Nasreddin Hoca. İnkılâp Kitapevi, İstanbul.
GÜNAY, Umay(1989). “Nasreddin Hoca Fıkraları ve Mas allar Konusunda
Dü șünceler”, I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu

156
Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk Kültürünü Ara ștırma Dairesi
Yayınları:131, Ankara.
GÜNEY, Eflatun Cem(1974). Nasrettin Hoca Fıkraları, İstanbul.
GÜZEL, Abdurrahman(1989). “Tasavvufi Halk Edebiyatı ve Nasreddin Hoca”, I.
Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildiriler i. Kültür
Bakanlı ğı Halk Kültürünü Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
İNAN, M. Rauf(1968). “ Nasrettin Hoca ve E ğitim”, Ilgaz Dergisi. C.11, Sayı: 22.
İVG İN, Hayrettin(1989). “Nasreddin Hoca Fıkraları mı, H ikâyeleri mi?”, I.
Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildiriler i. Kültür
Bakanlı ğı Halk Kültürünü Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
KABACALI, Alpay(2000). Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca:
Hayatı,Ki șili ği,Fıkraları. İkinci Basım. Özgür Yayınları, İstanbul.
KANDEM İR, Adem(2004). Nasrettin Hoca Fıkraları. Çilek Yayınları, İstanbul.
KARADA Ğ, Metin(1996). Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri. Akademi Yayınları,
Balıkesir.
KARAHASAN, M. Kemal(1989). “Nasreddin Hoca’nın Tari hsel Ki șili ği ve Mizahının
Etik ve Estetik, Toplumsal E ğitimsel De ğer ve Önemi”, I. Milletlerarası
Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk
Kültürünü Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
KAVCAR, Cahit(1974). İkinci Me șrutiyet Devrinde Edebiyat ve E ğitim. A.Ü.
Basımevi, Ankara.
KAVCAR, Cahit(1999). Edebiyat ve E ğitim. 3. Basım, Engin Yayınları, Ankara.
KAYA, Alim(2005). Psikolojik Danı șma ve Rehberlik. 2.Baskı, Anı Yayıncılık,
Ankara.
KOCATÜRK, Utkan(1999). Atatürk'ün Fikir ve Dü șünceleri AKDTYK. Atatürk
Ara ștırma Merkezi, Ankara.
KONYALI, İbrahim Hakkı(1945). Nasrettin Hoca’nın Șehri Ak șehir. Tarihi Turistik
Kılavuz, İstanbul.
KOZ, M. Sabri(2005). Nasreddin Hoca Kitabı . Bayrak Matbaası, İstanbul.
KOZ, M. Sabri(Temmuz 1998).” N.Hoca Bu Yollarda Nel er Gördü? İsfalt”, Yol
Kültürü Dergisi. İstanbul.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad(2004). Nasreddin Hoca. 3. Baskı,Akça ğ Basım Yayım
Pazarlama A. Ș., Ankara.
KUKUL, M. Halistin(Temmuz-A ğustos 2005).” Tebessüm Dünyamızın Mimarı”,
Sarma șık Kültür Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
KURGAN, Șükrü(1996). Nasrettin Hoca. Kültür Bakanlı ğı Yayınları: 695, Ankara.
KURGAN, Șükrü(1989). “Nasreddin Hoca Üzerine”, I. Milletlerarası Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk Kültürünü
Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
MİYASO ĞLU, Mustafa(Temmuz-A ğustos 2005).” Güldüren Evliya: Nasreddin Hoca”,
Sarma șık Kültür Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
NASRATTINO ĞLU, İrfan Ünver. Nasreddin Hoca’nın Dünyası. Türkiye İș Bankası
Kültür Yayınları.

157
NECAT İGİL, Behçet(1975). Edebiyatımızda İsimler Sözlü ğü, İstanbul.
ORDULU, Mehmet Akif(2004). Nasrettin Hoca Fıkraları. (Editör: Kevser TÜRKAY).
Çilek Yayınları, İstanbul.
ÖNDER, Mehmet. Nasreddin Hoca. Türkiye İș Bankası Kültür Yayınları.
ÖNDER, Mehmet(1986). Nasreddin Hoca: Hayatı ve Fıkraları. Tercüman Aile ve
Kültür Kitaplı ğı Yayınları, İstanbul.
ÖZBEK, Abdullah(2004). Bir E ğitimci Olarak Nasrettin Hoca. EsraYayınları,Konya.
ÖZCAN, Nurgül(2005). Nasreddin Hoca Fıkraları. Zambak Yayınları, İstanbul.
ÖZÇEL İK, Mustafa(2005). Nasreddin Hoca. (Editör: Nebahat ERKÖK). Odunpazarı
Belediyesi Yayınları,Eski șehir.
ÖZDEM İR, Șevket(1995) Yunus Emre Nasrettin Hoca Hacı Bekta ș Veli
Dü șüncesinde Ho șgörü. Birinci Baskı, Ümit Yayıncılık, Ankara.
PİEPER, Annemarie(1999). Eti ğe Giri ș (Çev: Veysel Atayman, Gönül Sezer), Ayrıntı
Yayınları, İstanbul.
SAKAO ĞLU, Saim(1992). Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca. Konya.
SÖNMEZ, Veysel(1993). Sosyal Bilgiler Ö ğretmenli ği ve Ö ğretmen Kılavuzu. Milli
Eğitim Bakanlı ğı Yayınları, Ankara.
SÖNMEZ, Veysel(2005). Eğitim Felsefesi. 7. Baskı, Anı Yayıncılık, Ankara.
SÖNMEZ, Veysel. Öğretmenlik Mesle ğine Giri ș. 4. Baskı, Anı Yayıncılık, Ankara.
––- Minyatürlerle Nasreddin Hoca Fıkraları. Anadolu Finans Kültür Serisi 1.
––- (1996). “ Nasreddin Hoca’ya Arma ğan”, Arma ğan Kitaplar . O ğlak Yayıncılık,
İstanbul.
––- (1977). Uluslararası Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Karamano ğlu Mehmet
Bey ve Türk Dili Semineri Bildirileri. Konya Turizm Derne ği
Yayınları, Ankara.
––- (1987). III. Milletlerarası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bi ldirileri, Eski șehir
Valili ği, Eski șehir.
––- (1989). I. Milletlerarası Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildiri leri, Kültür
Bakanlı ğı Halk Kültürünü Ara ștırma Dairesi Yayınları:131, Ankara.
––- (1990). Fikri ve Felsefi Yönüyle Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri,
Konya İl Kültür Müdürlü ğü, Ak șehir.
––- (1996). Nasreddin Hoca Seksiyon Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı, Ankara.
––- (1997). Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı
Yayınları:1964, Halk Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme Genel
Müdürlü ğü Yayınları:258, Ankara.
TEK İN, Halil(1993). Eğitimde Ölçme De ğerlendirme. 7. Baskı, Ankara.
TOKMAKCIO ĞLU, Erdo ğan(1971). Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, İstanbul.
TOPAL, Șevket(Temmuz-A ğustos 2005).” Kadı Nasreddin Hoca”, Sarma șık Kültür
Dergisi. Sayı:4, İstanbul.
TOPÇU, Sedat(1989). “Nasreddin Hoca Fıkralarında Mi zah Anlayı șının Psikolojik ve
Tasavvufi Kaynakları”, I. Milletlerarası Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri. Kültür Bakanlı ğı Halk Kültürünü Ara ștırma
Dairesi Yayınları:131, Ankara.

158
TOZLU, Necmettin(1997). Eğitim Felsefesi , MEB Yayınları, İstanbul.
TÖR, Nükhet(1986). “E ğitim De ğerleri Açısından Nasrettin Hoca Fıkraları”, Yüksek
Lisans Tezi , Ankara Üniversitesi, Ankara.
TÖR, Nükhet(1990). “Nasreddin Hoca’nın Hayatı ve E ğiticili ği”, Nasreddin Hoca’nın
Hayatı ve E ğiticili ği Fikri ve Felsefi Yönüyle Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri. Koya İl Kültür Müdürlü ğü Yayınları, Ak șehir.
TÖR, Nükhet(1992). “Türkçe ve Rumca Söylenen Nasret tin Hoca Fıkraları Üzerine Bir
İnceleme”, Doktora Tezi , Gazi Üniversitesi, Ankara.
TUNCER, Nilüfer( 1993). Çizgi Roman ve Çocuk. Çocuk Vakfı Yayını, İstanbul.
TURAN, Refik(1997). “Nasrettin Hoca ve Ya șadı ğı Muhtemel Yüzyıl”, Nasreddin
Hoca Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı Yayınları:1964, Halk
Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme Genel Müdürlü ğü Yayınları:258,
Ankara.
TÜRKKAN, Memet; ȘEN, Fatih(2005). Nasrettin Hoca. (Editör: Memet TÜRKKAN).
Genda ș Yayıncılık, İstanbul.
UYGUNER, Muzaffer(1996). “Anma Yılında Nasrettin Ho ca”, Folklor/Edebiyat.
Sayı:7.
UYSAL, Rıdvan(2006). “ İlkö ğretim Programlarının Etik Bilinci Uyandırma
Yeterlili ğine İli șkin Ö ğretmen Görü șlerinin De ğerlendirilmesi:
Diyarbakır Örne ği”, Yüksek Lisans Tezi , Dicle Üniversitesi,
Diyarbakır.
UZUN, Kemal(1996). Nasreddin Hoca Ara ștırması: Açıklanmı ș Fıkraları. İkinci
Baskı, Damla Matbaacılık, Konya.
ÜLPER, Hakan(2002). “Nasrettin Hoca Fıkralarının Di l, Üslup ve E ğitim Yönünden
İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi , Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
ÜNVER, Süheyl(1996). “Halk E ğitiminde Nasrettin Hoca”, Ilgaz Dergisi. Sayı 59.
––- (1968). “Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı”, Türk Dili Dergisi, Sayı:207,
Ankara.
––- (1995). “Nasreddin Hoca Anıt Sayısı”, Türk Edebiyatı , Sayı:255, İstanbul.

––- (Haziran 1997). “Nasreddin Hoca Özel Sayısı ”, Toplum ve Bilim Dergisi, Özel
Sayı 6, İstanbul.

––- (2001). “Nasreddin Hoca Özel Sayısı”, Yedi İklim Dergisi, Sayı:138/139,
İstanbul.
––- (A ğustos 2005). “Dosya: Nasreddin Hoca”, Sarma șık Kültür Dergisi, Sayı 4,
İstanbul.
YAKICI, Ali(1997). “Nasrettin Hoca Fıkralarının Hal kbilimi Açısından
De ğerlendirilmesi”, Nasreddin Hoca Sempozyumu Bildirileri, Kültür
Bakanlı ğı Yayınları:1964, Halk Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme
Genel Müdürlü ğü Yayınları:258, Ankara.
YALÇIN, Soner; EMET, Erkin(1995). Nasrettin Hoca: Uygurca ve Türkçe. Kültür
Bakanlı ğı Yayınları:1746, Ankara.

159
YARDIMCI, Mehmet; TUNCER, Hüseyin(2000). Çocuk Edebiyatı . Ürün Yayınları,
Ankara.
YAVUZ, Muhsine Helimo ğlu(Haziran 1997). “Nasreddin Hoca Fıkralarında Örtü k
Transaksiyon-İmalı İleti șim”, Toplum ve Bilim Dergisi, Özel Sayı 6,
İstanbul.
YETK İNER, Ayhan(1973). Nasreddin Hoca’nın Torunları. Garanti Matbaası,
İstanbul.
YILDIRIM, Dursun(1976,1999). Türk Edebiyatında Bekta și Tipine Ba ğlı Fıkralar.
Kültür Bakanlı ğı M. İ.F.A.D. Yay.,Ankara.
YILMAZ, Hasan(1999). Ölçme ve De ğerlendirme. Mikro Yayınları, Konya.
YURDAKUL, Șükran. Șairler ve Yazarlar Sözlü ğü.
YÜCEL, Ay șe(1997). “Nasrettin Hoca ve Ho șgörü Üzerine”, Nasreddin Hoca
Sempozyumu Bildirileri, Kültür Bakanlı ğı Yayınları:1964, Halk
Kültürlerini Ara ștırma ve Geli știrme Genel Müdürlü ğü Yayınları:258,
Ankara.
http://efdergi.yyu.edu.tr/makaleler/cilt_II/A_yayla .doc, Eri șim tarihi: 7.10.2005.
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi36/baran-uslu. htm, Eri șim: 24.03.2006,14:22.
http://127.0.0.1:800/Default/www.hikayearsivi.net/n asreddin/ulakbutun.asp@id=128,
Eri șim tarihi: 31.03.2006, 23:28.
http://3Nokta.com. Eri șim tarihi: 22.09.2004.
http://www.nasreddinhoca.org/ Eri șim tarihi: 03.04.2006,18:40.
http://www.kulturturizm.gov.tr/portal/turizm_tr.asp ?belgeno=11431
Eri șim tarihi: 19.03.2006, 13:51.
www.egitim.aku.edu.tr/programgel.ppt#47, Eri șim tarihi: 17.12.2005.
www.egitim.aku.edu.tr/taxonomi.htm, Eri șim tarihi: 20.03.2006.
www.eskisehir.gov.tr/index.aspx?id=61&t=Eski șehir+Valili ği, Eri șim: 23.03.2006.
www.geocities.com/fatihkaracan/egitim/taksonom.htm, Eri șim tarihi: 21.03.2006.
www.hicaz2000.com/nasrettin_hoca.html, Eri șim tarihi: 04.03.2007,14:04.
www.hürriyetim.com/nasrettin_hoca_payla șılamıyor.html, Eri șim tarihi: 23.07.2003.
www.insanbilimleri.com/ojs/index.php/uib/article/vi ewArticle/23, Eri șim: 21.09.2006.
www. İzEdebiyat_çocuke ğitimi.htm, Eri șim tarihi: 30.09.2006, 13:33.
www.kulturturizm.gov.tr/nasrettin_hoca.htm, Eri șim: 21.09.2006, 22:34.
www.milliyet.com/pınarakta ș.htm, Eri șim: 24.03.2006.
www.muhendisevi.com/Forum/MsgDetay.asp?Konu=93 – 34 k -, Eri șim: 20.05.2006.
www.ÖdevSitesi_Com/92397, Eri șim tarihi: 21.09.2006, 22:13.
www.ya ğmurdergisi.com.tr (Sayı: 26 Ocak – Șubat – Mart 2005)
www.yagmurdergisi.com.tr (Sayı: 16 Temmuz – A ğustos – Eylül 2002)

160

TUTANAK

Yukarıda sunulan tezde a șırma yahut toplu intihal yapmadı ğımı,
yazdıklarımın tümünden șahsımın sorumlu oldu ğunu beyan ve taahhüt
ederim.20.06.2007

Hakan DEDEBA ĞI
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Eğitim Bilimleri E ğitimi/E ğitim Programları ve Ö ğretim Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Ö ğrencisi

Similar Posts