BANKACILIK VE FİNANS ANABİLİM DALI BANKALARIN REKABET STRATEJİLERİ VE KARLILIKLARI ÜZERİNE ETKİLERİ RAMAZAN AKBAȘ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ DOÇ…. [603881]

TC.
NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
BANKACILIK VE FİNANS ANABİLİM DALI

BANKALARIN REKABET STRATEJİLERİ
VE KARLILIKLARI ÜZERİNE ETKİLERİ

RAMAZAN AKBAȘ

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ

DOÇ. DR. AHMET ȘAHBAZ

KONYA -2018

TC.
NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
BANKACILIK VE FİNANS ANABİLİM DALI

BANKALARIN REKABET STRATEJİLERİ
VE KARLILIKLARI ÜZERİNE ETKİLERİ

RAMAZAN AKBAȘ

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ

DOÇ. DR. AHMET ȘAHBAZ

KONYA -2018

i

İÇİNDEKİLER
Tablolar Listesi…… ………………………………………………………………….i v
Kısaltmalar………… ………………………………………………………………… v
Önsöz……………… ………………………………………………………………… vi
1. BÖLÜM
BANKALARIN VARLIK NEDENLERİ, TÜRLERİ VE TEMEL

İȘLEMLERİ
1.1. Birer Firma Olarak Bankaların Varlık Nedenleri……… ………………………..4
1.1.1. Finansal Aracılık Yapmak…………………………… ..…………………4
1.1.2. Likidite Yaratmak……………………………………… ..………………5
1.1.3. Kredi Talep Edenleri Değerlendirmek ve İzlemek…… ..………………..5
1.1.4. Asimetrik Bilgi Problemini Çözmek……………… ..……………………6
1.1.5. Para Politikalarının Etkinli ğini Arttırmak……… ..………………………7
1.1.6. Ekonomik İstikrarı Etkilemek………………… .….……………………..7
1.1.7. Ölçek ve Kapsam Ekonomileri………………… ..……………………….8
1.1.8. Ödeme Sistemlerinin Etkinliğini Arttırmak………… ..………………….9
1.1.9. Dıș Ticareti Fonlamak ve İhracatı Teșvik Etmek… ..……………………9
1.2. Bankaların Türleri… ….………………………………………………………….9
1.2.1. Kapsamlarına Göre Banka Türleri…… ..………………………………..10
1.2.1.1. Özel Bankacılık…………………… .……………………………..10
1.2.1.2. Perakende Bankacılık……………… .…………………………….10
1.2.1.3. Toptancı Bankacılık ………………………………………………11
1.2.1.4. Evrensel Bankacılık………………………………………………11
1.2.1.5. Uluslararası Bankacılık……………………………………………12
1.2.1.6. Holding Bankacılığı………………………………………………12
1.2.1.7. Kıyı Bankacılığı…………………………………………………..12
1.2.2. Faaliyet Alanlarına Göre Ba nka Türleri…………………………………13
1.2.2.1. Merkez Bankaları…………………………………………………13
1.2.2.2. Ticaret Bankaları………………………………………………….13
1.2.2.3. Yatırım Bankaları…………………………………………………13

ii

1.2.2.4. Kalkınma Bankaları……………………………………………….13
1.2.2.5. Katılım Bankaları………………………………………….………14
1.3. Bankaların Temel İșlemleri…………………… …………………………………14

2. BÖLÜM
BANKACILIK SİSTEMİNDE REKABET VE İSTİKRAR
POLİTİKALARI
2.1. Rekabet………… ……………………………………………………………… 19
2.1.1. Rekabet ve refah……………… .……………………………………….19
2.1.2. Rekabet Kısıtının Nedenleri……………… .……………………………21
2.1.3. Rekabet Hukuku ve Politikaları…………………………………………23
2.2. İstikrar(sızlık)……… ……………………………………………………………24
2.2.1. Piyasa Aks aklıkları………………………………………………………26
2.2.2. İstikrarsızlığın Nedenleri ve Yayılma
Mekanizmaları………………………………………………………….28
2.2.3. Mali İstikrarsızlığ ın Etkileri…… .………………………………………29
2.2.4. Kamu Düzenlemeleri……………………………………………………30
2.2.5. Düzenleme Aksaklıkları…………………………………………………31
3. BÖLÜM
REKABET VE İSTİKRAR İKİLEMİ
3.1. Artan Rekabetin Piyasa Aksaklıklarını Artırarak
İstikrarsızlığı Tetiklemesi……………………………………………………..36
3.1.1. Piyasa Yapısı ve Likidite Riski………………………………………….36
3.1.2. Piyasa Yapısı ve Așırı Risk Üstlenimi………………………………….37
3.1.3. Rekabet ve İstikrar Arasında Olumsuz İlișki Bu lan
Görgül Çalıșmalar ……….. ……………………………………………..41
3.2. Rekabetin Piyasa Aksaklıklarını Düzelterek

iii

İstikrara Yardımcı Olması…………………………………………………….42
3.2.1. Yüksek Yoğunlașma Oranları ve Mali
İstikrarsızlık………… ………………………………………………….43
3.2.2. Artan Rekabet ve Mali İstikrar………………………………………….45
3.2.3. Rekabet ve İstikrar Arasında Olumlu İlișki Bulan
Görgül Çalıșmalar……………………………………………………….47
4. BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE FİNANSAL PERFORMANS YÖNETİMİ
4.1. Bankacılık Sistemi ve Aktif Pasif Yönetimi……………………… …………….51
4.1.1. Aktif Pasif Yönetimi Kavramı ve Aktif Pasif Yönetiminin
Amacı……………………………………………………………………52
4.1.2. Aktif Yönetimi…………………………… …………………………….54
4.1.3. Pasif Yönetimi………………………………………………………….54
4.1.4. Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları……………………………………..55
4.2. Müșteri, Ürün ve Organizasyonunun Finansal Açıdan Yönetimi
(Karlılık ve Verimlilik Projesi)……… ….………………………………………56
4.2.1. Karlılık Boyutları………………………………………………………59
4.2.1.1. Hesap Bazında Raporlama……………………………………….60
4.2.1.2. Müșteri Bazında Raporlama………………………………………61
4.2.1.3. Ürün Bazında Raporlama…………………………………………61
4.2.1.4. Organizasyonel Bölüm Bazında Raporlama……………………..61
4.2.2. Karlılık Bileșenleri……………………………………………………..61
4.2.3. Proje Așamaları………………………………………………………. ..63
Kaynakça………………………… ………………………………………………….66
Özgeçmiș………………………… ……………………………… ………………….71

iv

Tablolar Listesi
Tablo:3.1. Rekabetin Banka Bilançosunun Aktif ve Pasif Yapısı Üzerine Etkileri…49
Tablo: 4.1.Karlılık ve Verimlilik Projesinin Amacı ………… ………… ….….…….57
Tablo: 4.2.Karlılık ve Verimlilik Projesinin Amacı – Rekabet Avantajı ……….……58
Tablo: 4.3.Karlılık Boyutları ……………………………………………… .….…….60
Tablo: 4.4.Karlılık Bileșenleri ………… …………………………… .……… ………63

v

KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleșik Devletleri
ADK : Alternatif Dağıtım Kanalları
BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
BES : Bireysel Emeklilik Sistemi
GSMH : Gayrisafi Milli Hasıla
KOBİ : Küçük ve Orta Ölçekli İșletme
OECD : Ekonomik İșbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for
Economic Co – operation and Development)
SCF : Șubeler Cari Faizi
SEGEM : Sigortacılık Eğitim Merkezi
SPK : Sermaye Piyasası Kurulu
TBB : Türkiye Bankalar Birliği
TCMB : Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
TL : Türk Lirası

vi

ÖNSÖZ
Bankacılık sektörünün finansal sistem içerisindeki bu ağırlığından dolayı,
finansal sistemin sağlıklı ve etkin ișlemesinden sorumlu politik güçler, bankaların
etkinliği, kârlılığı ve istikrarı konularına hassasiyetle eğilmekte, ekonomideki
ișlevlerini sağlıklı bir șekilde yerine getirebilmeler i için uygun ortamları sağlamaya
ve korumaya çalıșmaktadırlar. Tam da bu noktada rekabet, olumlu ve olumsuz
sonuçları ile sektörü etkileyen, diğer yandan da günümüz ekonomik koșullarında
kaçınılması neredeyse imkânsız bir unsur olarak algılanmaktadır. Reka betin yol
açtığı olumsuz etkilerin bertaraf edilebilmesi ve olumlu etkilerin çoğaltılabilmesi
için, içinde bulunulan sektörel yapının doğru analiz edilip, bankaların rekabet
dinamiklerinin ortaya konulması, politika yapıcıların sektöre yönelik doğru bir ta vır
alabilmeleri açısından önemlidir.
Bankacılık sektöründe optimum rekabet düzeyinin ne olması gerektiği, hala
cevap bulunamamıș bir soru olarak kalmakla birlikte, bu çalıșmadan elde edilen
bulguların, mevcut sektörel yapı içerisinde gözlenebilen avantajl ı ve dezavantajlı
durumların yönetilmesi noktasında bir fikir sağlayabileceği kanaatindeyiz.
Bu çalıșmanın ortaya çıkmasında beni yönlendiren yüksek lisans proje
danıșmanım Doç. Dr. Ahmet ȘAHBAZ’a, yardım ve desteğinden ötürü Türkiye Halk
Bankasında yönetici Adil AKBAȘ’a daima yanımda olan ve bana desteklerini hiç
eksik etmeyen, sabır gösteren aileme ve yanımda desteklerini her zaman hissetiğim
değerli arkadașlarım Adem SACİT ve Harun COȘKUN’a sonsuz teșekkürler
ediyorum.

vii

1

GİRİȘ
Dünya’da ve Türkiye’de bankacılık sektöründe sürekli ve hızlı bir değișim
yașanmaktadır. Bankalar risk çeșitlemesine gitmek adına yeni mali hizmetler
sunmakta, sigortacılık șirketleri ve banka dıșı mali kurumlar geleneksel olarak ticari
bankaların faaliyet gösterdiği alanlara girmekte, bankaların yurtdıșı faaliyetleri
artmakta ve bankalar hızla yabancı ortaklarıyla birleșmektedir. Serbestleșme
uygulamaları neticesinde bir taraftan bankalararası rekabet ar tarken diğer taraftan da
piyasalarda rekabet endișesini artıracak boyutta banka birleșmeleri yașanmaktadır.
Bilgi teknolojilerinde ortaya çıkan yeniliklerin ve serbestleșme girișimlerinin
tetiklediği bu gelișmeler bankacılık faaliyetlerinin ortamını da değiștirerek pek çok
politika önceliğini gündeme getirmektedir. 1980 ve 1990’lı yıllarda gelișmiș ve
gelișen ço ğu ülkede yașanan finansal krizler neticesinde, bankacılık sektöründe artan
rekabetin seviyesi, hızla değișen piyasa yapısında istikrar sağlama araçları ve
bankacılık sektöründe rekabet ve istikrar arasında ilișkinin boyutu gibi konular artan
biçimde sorgu lanmaya bașlanmıștır.
Rekabet etkinliği ve tüketici refahını artırmak için gerekli olan iktisadi bir
mekanizmadır. Ancak, bankalar eksik bilgi, dıșsallıklar ve bulașma etkisi gibi
nedenlerle ortaya çıkan piyasa aksaklıklarına karșı dayanıksız ol duklarından,
sektördeki serbestleșme politikaları ve piyasalara yabancı banka girișinden
kaynaklanan rekabet artıșı piyasa aksaklıklarını tetikleyerek mali istikrarsızlığa
neden olmaktadır. Finansal serbestleșme, teknolojik değișim ve giderek artan
uluslar arasılașma bankacılık sektöründe rekabet baskısının artmasına neden olmakta
ve bankaları faaliyetlerini konsolide etmek ve yeni hizmetler geliștirmek yönünde
zorlamaktadır. Artan rekabet baskısı, bilginin kaçınılmaz olarak asimetrik
paylașıldığı bankacılık sisteminde ahlaki tehlike ve ters seçim problemlerini
ağırlaștırmakta ve bankaların risk üstlenme yönündeki müșevviklerini artırmaktadır.
Artan risk üstlenimi neticesinde de bankaların mali yapısı olumsuz etkilenmekte ve
çoğu zamanda bankalar sistemik kri zi tetikleyecek ölçüde ödeme güçlüğü içerisine
girmektedir.

2

Sistemik mali krizlerin kapsamı ve maliyetlerini inceleyen Caprio ve
Klingebiel (2003) banka sermayelerinin tamamının veya önemli bir kısmının
kaybolmasına neden olacak șekilde 1980’li yıllardan i tibaren 93 ülkede 117 sistemik
finansal krizin yașandığını bildirmektedir. Krizlerin dar anlamda yeniden
yapılandırma maliyeti nedeniyle kamu kaynakları, geniș anlamda da neden oldukları
üretim kaybı nedeniyle sosyal refah üzerinde olumsuz etkileri bulunma ktadır. Bu
çerçevede, “etkinliği (rekabeti) geliștirmek” ve “istikrarı korumak” arasında bir
ikilem, tercih ve öncelik (trade -off)1 sorunu ortaya çıkmaktadır. Rekabet ve istikrar
arasındaki optimal dengenin sağlanabilmesi için bunların nerede, ne zaman ve nasıl
bir araya geldiklerinin incelenip, bunların yarattığı soru ve sorunların incelenmesi ve
cevaplarının aranması gerekmektedir. Bankacılık sektöründe rekabeti korumayı ve
istikrarı sürdürmeyi amaçlayan düzenlemeler arasında bir tercih yapmak gerekli
midir? Mali istikrar ve rekabet arasındaki sınırlar nerede bașlayıp nerede bitecektir?
Bu sınırları tayin edecek kamu düzenlemelerinin/müdahalelerinin rasyoneli ne
olacaktır.
Literatürde, son dönemlerde, yukarıda açıklanan tercihe (ikileme) ilișkin
çalıșmalar artsa da, konunun ayrıntılı olarak anlașılması için daha fazla kuramsal ve
görgül çalıșmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Örneğin, Allen ve Gale (2000: 268)
bankacılık sektöründe rekabet ve istikrar arasındaki ilișkinin yeterince
çalıșılmadığını belirtmektedir. Yazarlar, bir taraftan rekabet konusunda pek çok
modelin geliștirildiğini diğer taraftan da bankacılık krizleri konusunda hayli gelișmiș
bir literatürün bulunduğunu, ancak rekabetin istikrar üzerindeki etkisi konusunda çok
az çalıșma yapıldığını ileri sürm ektedir.
Rekabet ve istikrar ilișkisi konusunda bir literatür incelemesi yapan Carletti
ve Hartmann, (2002) bankacılık sektöründe rekabetin istikrarsızlığı artırdığı
yönündeki tezlerin tamamen geçerli olmadığını belirtmektedir. Çünkü, piyasa
yapısındaki (v eya rekabet seviyesindeki) değișmelerin mali istikrar üzerindeki etkisi;
önemli ölçüde incelenen ülkeye, bölgeye ve zamana bağlıdır. Ülkelerin gayri resmi
kurumsal yapısındaki (din, ahlak, kültür tarih vb.) farklılıklar, resmi kurumsal

1 Türkçe tam anlamıyla karșılığı olmayan trade -off teriminin karșılığında çalıșmada yerine göre
“öncelik,” “tercih” veya “ikilem” terimleri kullanılmaktadır.

3

(yasama, yargı ve yü rütme organları) yapıyı ve kuralları da farklı düzeylerde
etkilemektedir. Diğer bir deyișle, bankacılık sektöründeki rekabet ve istikrar ikilemi
gibi önemli bir konuda bütün ülkelere uyan tek bir modelden bahsetmek mümkün
değildir. Bu nedenle de piyasaları düzenleyen rekabet ve gözetim/denetim
politikalarının göreli önceliğinin ülke özelinde iyi tespit edilmesi gerekmektedir.
Bunun için ise bankacılık piyasasında rekabetin mali istikrarı nasıl etkileyeceği gibi
anlașılması güç bir konuda daha fazla çalıșma yapılmalıdır.
Bu kapsamda birinci bölümde bankacılık sistemi tanıtılmıș, varlık nedenleri,
türleri ve temel bankacılık ișlemleri ele alınmıștır.
Çalıșmanın ikinci bölümünde bankacılık sektörünün genel yapısı
çerçevesinde sırasıyla bankacılık sektöründeki r ekabet ve istikrar politikaları ele
alınacaktır.
Üçüncü bölümde rekabet ve istikrar(sızlığ)ın karșılaștıkları alanları açıklamak
amacıyla rekabetin piyasa aksaklıklarını artırarak (azaltarak) mali istikrarı tehdit
edeceğini (olumlu etkileyeceğini) ileri s üren kuramsal ve görgül çalıșmalar
incelenecektir.
Son bölümde ise bankaların finansal performanslarının yönetimini sağlayan
aktif pasif yönetimi konusu detaylandırılmıștır. Bankaların organizasyonel yapısı
genel olarak tanıtılmıștır. Bu bölümde ayrıca, f inansal performansın temel tașını
olușturan karlılık ve verimliliğe ilișkin genel çerçeveye yer verilmiștir. Bankaların
finansal yönetimi açısından karlılık ve verimlilik çalıșmaları konusunda bilgi
aktarılmıștır. Aynı bölümde ilave olarak, banka dıșı kuru mlardaki transfer fiyatlama
sistemi özetlenmiștir

4

1. BÖLÜM
BANKALARIN VARLIK NEDENLERİ, TÜRLERİ VE
TEMEL İȘLEMLERİ
1.1. Birer Firma Olarak Bankaların Varlık Nedenleri
Para politikasına ilișkin temel yaklașımlarda bankalar pasif bir küme olarak
görülürler. Oysa ticari bankaların çevrelerine optimal tepkiler veren bağımsız
olușumlar olarak modellenmeleri gerekir. Endüstriyel iktisatta banka, belirli bir
pazard a müșterilerine hizmet sağlayan ve bu hizmetleri üretmek için de belirli bir
maliyete katlanan bir firma olarak tanımlanır. Bu süreçte banka, fiyatı ve fiyat dıșı
araçları kullanarak ve sektördeki varlığını hissettirecek belirli bir getiri elde ederek
sektördeki diğer bankalarla rekabet etmek zorundadır (Deb, Murthy, 2008:37).
Bankalar birer ticari ișletme olarak kar amacıyla faaliyetlerini sürdürürken,
ekonomik sistemin bir parçası olarak üstlendikleri pek çok ișlev bulunmaktadır. Bu
ișlevleri Finansal Aracılık Yapmak, Likidite Yaratmak, Kredi Talep Edenleri
Değerlendirmek ve İzlemek, Asimetrik Bilgi Problemlerini Çözmek, Para
Politikalarının Etkinliğini Arttırmak, Ekonomik İstikrarı Etkilemek, Ölçek ve
Kapsam Ekonomilerinden Faydalanmak, Ödem e Sistemlerinin Etkinliğini
Arttırmak ve Dıș Ticareti Fonlamak ve İhracatı Teșvik Etmek șeklinde sıralamak
mümkündür.
1.1.1. Finansal Aracılık Yapmak
Finansal kurumlar finansal sözleșmeleri ve menkul kıymetleri aynı zamanda
alma ve satma faaliy etinde uzmanlașmıș ekonomik aracılar olarak
tanımlanabilir. Bankalar, finansal varlıkların perakendecileri olarak finansal
kurumların bir alt kümesi olabilir: borç alanların ihraç ettiği menkul kıymetleri satın
alırlar ve onları borç verenler e satarlar. Bankaların çeșitli ve karmașık ișlemleri
açısından bir bankanın ișlemsel tanımlaması șu șekilde olabilir: Bankalar, cari
ișlemleri halktan aldığı mevduatlarla kredi sağlamak olan kurumlardır. Bu bağlamda
“Bankacılık” șu șekilde tanımlanabilir: “Bankacılık, borç vermek ya da yatırım
yapmak amacıyla halktan, talep üzerine veya bașka yolla geri ödenebilir, üzerinde

5

çek, senet, emir ya da bașka șeyler düzenlenebilir mevduat kabul etmek
anlamındadır” (Deb, Murthy, 2008:18).
Bossone (2000 ) bankalar için “finansal aracılardır; bundan ne daha fazlası ne
de daha azı” ifadesini kullanmakla birlikte, bugün bile bankaların hükümetler, halk
ve ekonomistler tarafından özel bir statüde değerlendirmesinin nedenlerini, arz ettiği
kredileri izleme kon usunda ölçek ekonomilerinden faydalanarak yarattığı sosyal
faydaya; kısa vadeli ve nominal değerden paraya çevrilebilir mevduat hesapları
sayesinde likidite sağlama kapasitesine; para, kredi ve ödeme sistemlerini
birleștirmesine bağlamaktadır (Bossone, 200 0:3-4).
1.1.2. Likidite Yaratmak
Bankalar sundukları vadesiz mevduat hizmetiyle kișilere ve firmalara ne
zaman isterlerse harcama yapma imkânı sağlarlar. Ayrıca sağladıkları kredi
imkânlarıyla, likiditenin ekonominin geneline yayılm asına katkı sağlarlar (Kalaycı,
2010:9).
Kamunun bankaların mevduata ilișkin yükümlülüklerini yerine
getirebileceğine olan güveni, bankanın varlıklarının kalitesine ve genel finansal
durumuna bağlıdır. Diğer kurumların gerçekleștiremediği duru mlarda bile bankaların
kredi ve likidite arz etme kabiliyeti vardır çünkü bankaların mevduat yaratma
fonksiyonu, diğer kurumlar için hemen ulașılabilir olmayan, kredi ve likidite
esnekliği sağlar (Corrigan, 1982).
1.1.3. Kredi Talep Edenleri De ğerlendirmek ve İzlemek
Bankalar ağırlıklı olarak tasarruf sahiplerinden mevduat kabul ederler ve
topladıkları fonları șahıs ve firmalara kredi olarak kullandırırlar. Bu bağlamda
bankalar, kredi talep eden șahıs veya firmaların kredi verilebili rliğini
değerlendirirler. Bankaların, kredi talep edenin risk düzeyini ölçebilecek personel ve
enstrümanları vardır. Bu nedenle iyi borçlu ile kötü borçluyu birbirinden düșük bir
maliyetle ayırabilirler. Bankaların bilgi derleme ve ișleme kapasiteleri saye sinde
ekonomide verimli projeler seçilir ve kredilendirilir. Tasarruf sahiplerinin ve

6

yatırımcıların arada bankalar olmaksızın karșılașabilmeleri ve tasarrufların
ekonomide verimli yatırımlara dönüșebilmesi adeta imkânsızdır. Bu anlamda
bankalar, tasarruf sahiplerinin tasarruflarını kabul eder ve bunları en verimli
kullanabilecek yatırımcılara aktarırlar. Değerli bulunan projeler finanse edilir ve
açılan krediler geri ödeninceye kadar bu projeler izlenir (Kalaycı, 2010:5 -6).
Varlıklar tarafında geleneksel b akıș açısına göre bankalar girișimciler tarafından
ortaya konan projelerin karlılığını ve nispi kapasitesini değerlendirmek konusunda
uzmanlașmıșlardır ve bu projeler hakkındaki bilgi üretimlerine dayalı olarak
girișimcilere kredi sağlarlar. Yükümlülükler tarafında geleneksel bakıșa göre
bankalar, toplayıp üretim ișletmelerine sağladıkları uzun vadeli kredilere yatırdıkları,
küçük tutarlı, kısa vadeli talep edilebilir mevduatları dolayısıyla özeldirler. Varlıklar
ile yükümlülükler arasındaki bu vade uyumsuz luğu, varlıklarının güçlü bilgi içeriği
ile birlikte bankalara mevduat sahiplerine likidite sağlamakta ilave bir rol yükler
(Carletti, Hartmann, 2001:8; Vives, 2001).
1.1.4. Asimetrik Bilgi Problemini Çözmek
Finanse edilmek üzere bankalara ba șvurulan projelerin kalitelerine ilișkin
bilgiye ulașmak bazen maliyetli bazen de imkânsızdır. Bilgiyle ilgili bu problem,
finansal piyasalarda Asimetrik Bilgi olarak ifade edilir. Bașka bir ifadeyle, herhangi
bir proje veya mal hakkında taraflardan birini n (proje sahibi, mal sahibi gibi) sahip
olduğu bilgiye, diğer tarafın (bankanın) sahip olmaması veya eksik bilgiye sahip
olmasının, finansal piyasalarda doğru kararlar alınabilmesini engelleyebilmesi, kredi
piyasalarında asimetrik bilgi problemi olarak bil inir (Kalaycı, 2010:7).
Finansal piyasalardaki bu tür bir bilgi noksanlığı iki tür problem yaratır
(Vadareri, Dursun, 2010:139):
a) Ahlaki Zafiyet (Moral Hazard): Kredi alan tarafın, kredi verenin bakıș
açısına göre ahlaki olmayan b ir biçimde davranarak, daha yüksek getirisi olan ve
buna karșılık riski, kredi verenin kabul edebileceğinden daha yüksek olan projelere
girișerek zarar etme olasılığını ifade eder. Bu tür projeler bașarılı olursa, yararı
borçluya olmasına karșılık, bașarıs ız olursa riskin büyük kısmı kredi verene aittir.

7

b) Ters Seçim (Adverse Selection): Kredi almak konusunda en istekli olan
müșterilerin potansiyel “kötü” borçlu olduğu asimetrik bilgi sorunudur. Büyük risk
almak isteyen müșteriler, kredilerin g eri ödenmesi konusunda istekli
olmayacaklarından, yüksek faiz oranlarından kredi almakta bir sakınca görmezler.
Bankalar finansal piyasalarda (kredi piyasalarında) yer alan ters seçim ve
ahlaki zafiyet sorunlarını büyük ölçüde çözebilirler (Kal aycı, 2010:8).
1.1.5. Para Politikalarının Etkinliğini Arttırmak
Bankalar ile Merkez Bankası arasında, kısmen Merkez Bankasının son ödünç
verme mercii (lender of last resort) olma fonksiyonundan kaynaklanan, doğrudan bir
ilișki vard ır. Merkez Bankalarının ișlem ve politikaları, finans piyasalarının
durumunu, para ve kredi yaratımını ve genel ekonomik koșulları yönetir (Corrigan,
1982). Bir ekonomide para politikasının etkinliği o ekonomide gelișmiș bir
bankacılık sisteminin olmasına bağlıdır. Merkez Bankalarının para politikası araçları
(açık piyasa ișlemleri, reeskont politikası, zorunlu karșılıklar) ancak gelișmiș bir
bankacılık sisteminin varlığı halinde ekonomi üzerinde etkili olabilir (Kalaycı,
2010:10) .
1.1.6. Ekonomik İstikrarı Etkilemek
Bankacılığın önemli özelliklerinden biri de, bir bankanın
bașarısızlığının diğer bankalara da yayılmasıyla doğacak bulașma etkisidir (Gomes,
2004). Bankaların ve bankacılık siste minin sahip olduğu özel statüyü Carletti ve
Hartmann (2001:8), bankaların temel olarak istikrarsızlık karșısında diğer sektörlere
göre daha savunmasız olarak görülmelerine, ayrıca banka mevduatlarında tutulan
fonların önemli bir bölümünün küçük yatırımcıla ra ait olmasına bağlamaktadırlar.
Banka bilançolarının bu özel görünümüne vurgu yapan Vives (2001) de, banka
sermayesi içinde borcun ağırlıklı olmasının ve küçükyatırımcılar arasındaki geniș
dağılımının banka faaliyetlerinin izlenebilirliğini zorlaștırırke n, bankaların da iflas
(ya da borç ödeyememe) riskini arttırdığını belirtmektedir. Bu durum, bankaların çok
fazla risk alma eğilimini arttıran ahlaki tehlike problemini ifade eder. Dahası,
bankaların iflasının yol açacağı sosyal maliyet de daha geniș olur. Bu sosyal maliyet,

8

finansal ve ekonomik sıkıntı maliyetlerini içerir. Finansal sıkıntı maliyeti bankaların
alacaklılarına ve pay sahiplerine dayanır ve böylece bankaların kararlarında
içselleșir. Bilgi sermayesinin kaybı, borçlularla ilișkilerin iyileștir ilmesi gibi kayıplar
ise banka tarafından kısmen içselleștirilen maliyetlerdir. Ödeme sistemlerinin
bozulması ve bulașma etkisi gibi maliyetler ise dıșsal maliyetlerdir (Vives,
2001:538).
Gerçekten de vadesinde borçlarını ödeyebilecek durumda olan bir banka
tamamen spekülatif bir panikle karșılașabilir ve mevduat sahiplerinin fonlarını
çekmeye bașlamasıyla banka varlıklarını hızla ve yüksek bir maliyetle paraya
çevirmek zorunda kalabilir. Bunun yanında, bir firmanın bașarısızlığından
kaynaklana n bulașma etkisi nedeniyle, hem finansal sektör hem de reel sektör için
güçlü negatif dıșsallık yaratan sistematik risk tehlikesi ortaya çıkar. Bankacılık
sektörünün kırılganlığını telafi etmek için uygulanan mevduat sigortası ve son ödünç
verme mercii, ah laki tehlike (moral hazard) problemini doğurabilir (Vives,
2001:538).
1.1.7. Ölçek ve Kapsam Ekonomileri
Bankalar, örgütsel sabit maliyetlere bağlı olarak ölçek
ekonomilerinden, mevduat ve kredi faaliyetlerinin ortak provizyonu yoluyla da
kapsam ekonomilerinden faydalanabildikleri için özeldirler (Gomes, 2004). Benston
ve Smith (19 76; alıntılayan Kalaycı, 2010) uzmanlașmaya bağlı olarak finansal
aracıların ölçek ekonomilerine ulaștıkları ve bu nedenle ișlem maliyetlerini
düșürebildiklerini vurgulamaktadır. Bankalar müșterileri hakkında da detaylı finansal
bilgileri çok daha düșük ma liyetle elde edebilirler. Ayrıca, bankalar araștırmayla
ilgili ișlem maliyetlerini de azaltabilirler.

9

1.1.8. Ödeme Sistemlerinin Etkinliğini Arttırmak
Ödeme sistemleri, ekonomik birimler arasında mal ve hizmetlerin değișimini
kolaylaștıran araçları, kurumsal ve örgütsel çatıyı, ișletim süreçlerini ve haberleșme
ağını kapsamaktadır. Ödeme sistemlerinin önemi, özellikle mali sektörde
üstlendikl eri rollerden kaynaklanmaktadır. Ödeme sistemlerinin amaçları,
bankalararası fon aktarımlarında etkinlik sağlanması; ödeme risklerinin en aza
indirilmesi; ödeme riskinin en aza indirilmesi; fon yönetiminde kolaylık sağlanması
ve bankacılık sistemine yeni h izmetler sunma fırsatı verilmesi olarak sıralanmaktadır
(http://www.tcmb.gov.tr/yeni/osi/I1Tr.htm )
Teknolojik gelișmelere paralel olarak bankacılıkta ortaya çıkan gelișmeler,
ödeme sistem lerinde de önemli değișikliklere yol açmıștır. Bankacılık sektörünün
konusunu teșkil eden ve ekonomik hayatın içinde giderek büyük hacimlere ulașan
“para”, ișlevini yeni bir șekle dönüștürerek elektronik ortamda kaydi para aktarımı
olarak sürdürmeye ba șlamıștır. Büyüyen mali sektörde artan rekabet, ișlem hacmine
paralel olarak daha çok personele gereksinim duyulması, maliyetlerin sürekli
yükselmesi, bilgi ve belgenin sürekli kullanıma hazır halde tutulması gerekliliği,
müșterilere sunulan bankacılık hiz metlerinin etkinliğinin artırılması ve
çeșitlendirilmesine yönelik arayıșlar, çağın teknolojik olanaklarının bankacılık
sektöründe yaygın ve etkin bir șekilde kullanılması gereğini ortaya çıkarmıștır
(http://www.tcmb.gov.tr/yeni/osi/I1Tr.htm ).
1.1.9. Dıș Ticareti Fonlamak ve İhracatı Teșvik Etmek
Bankacılık sistemi içerisinde geliștirilen belge karșılığı ödeme, peșin ödeme,
alıcı firma prefinansmanı, banka teminatı, akreditif, forfaiting gibi uygulamalar, dıș
ticareti finanse ederek firmaların ithalat -ihracat ișlemlerinin daha hızlı, kolay ve
güvenilir șekilde yürütülmesini sağlamakta ve ihracatı teșvik etmektedir (Altan,
2001:68).
1.2. Bankaların Türleri
Bankaları kapsamlarına ve faaliyet alanlarına göre iki grupta ele almak
mümkünd ür.

10

1.2.1. Kapsamlarına Göre Banka Türleri
Kapsamlarına göre bankaları, özel bankacılık, perakende bankacılık, toptancı
bankacılık, evrensel bankacılık, uluslararası bankacılık, holding bankacılığı ve kıyı
bankacılığı olarak sınıflandırabilir iz.
1.2.1.1. Özel Bankacılık
Özel bankacılık (Private Banking) olarak adlandırılan hizmet türü,
müșterilerin varlıklarının kișilerin belirlediği risk ve beklentilerine göre özel olarak
yönetilmesini ifade eder. Bu uygulamada banka tarafından müșterinin profili
belirlenmek suretiyle, onun ihtiyaç ve yatırım tercihlerine göre kișiye özel alternatif
ürünler sunulmaktadır. Bankalar özel bankacılık hizmetini bu iș için özel olarak
hazırlanmıș șubeler aracılığıyla verirler. Özel bankacılık her türlü standart
bankacılık, kiralık k asa ve gișe hizmetleri; repo ișlemleri, sabit getirili menkul
kıymetler ve yurt içi hisse senetleri alım -satımı gibi yatırım hizmetleri; birikimlerin
yabancı para ve menkul kıymetlerde değerlendirilmesi; türev ürünlerde yatırım;
kișiye özel tasarlanmıș kre di kartları, özel fonlar, kișiye özel hazırlanmıș mevduat
ürünleri ve opsiyon stratejileri gibi ürün ve hizmetleri kapsamaktadır. Türkiye’de
özel bankacılıkta genelde 250 bin TL üstü varlığa sahip müșteri kitlesi
hedeflenmektedir (www.tuketicifinansman.net ).
1.2.1.2. Perakende Bankacılık
Bireyler ve KOBİ’ler ile gerçekleștirilen, mevduat kabulü ve kredi sağlama
faaliyetlerini kapsar. Bu ișlemlerin her biri küçük tutarlı olup, toplamda geniș
hacimlidir (Mathews, Thompson, 2005:55). Tüketicile re yönelik perakende
bankacılık ürünleri cari ișlemler hesabı (current accounts), yatırım amaçlı mevduat
hesabı (deposit accounts), tüketici kredileri (consumer term loans), kredi kartları,
mortgage kredileri, yatırım fonları vb.’dir. KOBİ’lere yönelik per akende bankacılık
ürünleri ise, cari hesap, vadeli kredi (term loans) ve kredi limitlerinden (credit
lines) olușmaktadır. Bu ürünlere ilave olarak perakendeci bankalar küçük ișletmelere

11

yönelik leasing vb ürünler de sunmaktadırlar.2 Bu hizmetlerin karșı lığında banka,
faiz ve ücret geliri sağlamaktadır (Ceylan, 2003:343).
1.2.1.3. Toptancı Bankacılık
Perakende bankaların aksine, toptancı bankacılık kapsamında az sayıda fakat
yüksek hacimli ișlemler gerçekleștirilir (Mathews, Thompson, 2005 :56). Kurumsal
Bankacılık hizmetlerini içerir. Finansal olmayan ișletmeler, finansal nitelikli
ișletmeler (sigorta kurulușları) ve hükümetin bazı kurumlarının faaliyetlerini
kapsamda yer alır. Bu kategoriye göre ayrıca, banka dıșı finansal kurum olarak
kabul edilen leasing, forfaiting ve factoring kurulușları da girmektedir (Ceylan,
2003:343 -344). Toptancı bankacılık, bankalar ya da diğer finansal kurumlar
arasındaki çift yönlü aktiviteleri ifade eder. Kıta Avrupasının bankacılık ağırlıklı
finansal sist eminde, evrensel banka grupları arasındaki likidite aktarımı toptancı
bankacılığın en önemli bileșenidir ve bu gruplar tüm finansal hizmet faaliyetlerinin
büyük bir bölümünü kontrol eder (Cabral vd, 2002:11).
1.2.1.4. Evrensel Bankacılık
Evrensel bankalar, tarihsel gelișimleri, örgüt yapıları ve stratejik yönelimleri
itibariyle finansal sektör içerisinde çok ürün üreten firmalar olarak ortaya çıkmıștır.
Kendi ana ülkelerinde evrensel bankalar hemen hemen tüm müșteri kitlelerini hedef
almakta ve onlara her alanda uygun finansal hizmetler sunmaya çalıșmaktadırlar.
Kendi ülke piyasalarının dıșında ise çoğu faaliyetlerini uluslararası bankacılık,
toptancı bankacılık ve menkul kıymet faaliyetleri alanlarında toplayarak, genellikle
daha sınırlı bir rekabet profili çizerler. Yabancı piyasalarda nadiren perakende
bankacılık faaliyetlerinde bulundukları da olur (Walter, 2003:207) Evrensel
bankacılık, İșletme finansmanını, sermaye piyasası ve yabancı para araçlarını ve
hizmetlerini kapsaya n çok geniș faaliyet alanlarını içine alır. Birçok evrensel banka,
faaliyetlerini faiz gelirlerinden ziyade hizmetler karșılığında aldıkları
komisyonlardan karșılamaktadır (Ceylan, 2003:344).

2 European Commission, Interim Report II: Current Accounts and Re lated Services, Sector Inquiry
under Article 17 Regulation 1/2003 on Retail Banking, 17 Temmuz 2006.

12

1.2.1.5. Uluslararası Bankacılık
Uluslararası bankal ar, yabancı müșterilerine mahsup hesabı (payment
accounts) ve kredi fırsatları gibi finansal hizmetler sunan kurulușlardır. Sözkonusu
yabancı müșteriler bireyler ya da șirketler olabilmekte, böylece her uluslararası
banka iș yaptığı kișiler ile kendi çalıș ma prensiplerini olușturabilmektedir.
Uluslararası bankalarla çalıșan ișletmeler kendileri için oldukça maliyetli olabilecek
uluslararası ișlemleri kolaylaștırma amacı tașırlar. Ayrıca uluslararası bankalar ile
çalıșan firmalar, kendi faaliyetlerini ulus lararası ölçeğe tașımak konusunda da bu
bankalardan destek alabilmektedirler. Bireylerin uluslararası bankalarla çalıșmaları
ise birkaç nedene bağlı olmaktadır: Bunlardan biri, gelirlerin uluslararası
bankalarda gizlenmesi suretiyle vergiden kaçınmaktır. Diğer sebepler ise,
uluslararası bankaların ulusal faiz dalgalanmalarından daha az etkileneceği ve daha
güvenli olacağı düșüncesi, uluslararası bankalar tarafından mevduata verilen daha
yüksek faizler olarak sıralanabilir (www.howstaffworks.com).
1.2.1.6. Holding Bankacılığı
Holding bankacılığı, bir bankanın doğrudan veya dolaylı olarak bir ya da
daha fazla bankaya sahip olması, kontrol etmesi veya bir bankanın sermayesinin
çoğunluğunun bir holdingin kontrolünde olması șeklindeki yapıyı ifade eder (Takan,
2001:21).
1.2.1.7. Kıyı Bankacılığı
Off-shore bankacılık olarak bilinir. Denetim ve vergilendirmenin en az
düzeyde olduğu yerlerde konvertibl paralar üzerinden ișlem yaparak, çok uluslu
șirketlere ve uluslararası giriș imlere hizmet veren bankalardır (www.tbb -bes.org.tr).
Euro -kredi sendikasyonları, yabancı tahvil ihraçları, faiz ve para swapları, fon
yönetimi, leasing, factoring, forfaiting, altın ve döviz ișlemleri bașlıca faaliyet
alanlarıdır (Akbulak vd, 2004:83 ).

13

1.2.2. Faaliyet Alanlarına Göre Banka Türleri
Faaliyet alanlarına göre bankalar, merkez bankaları, ticaret bankaları, yatırım
bankaları, kalkınma bankaları ve katılım bankaları olarak sınıflandırılabilir.
1.2.2.1. Merkez Bankaları
Emisyon yetkisine sahip olarak para arzını kontrol eden bankalardır. Bu
nedenle merkez bankaları para piyasasını düzenlemek, fiyat istikrarını sağlamak,
bankacılık sistemini kontrol etmek, ülkenin altın ve döviz rezervlerini yönetmek gibi
önemli fonksiyonlar üstlenirler (Akbulak vd, 2004:83).
1.2.2.2. Ticaret Bankaları
Bankacılık sektöründe en çok karșılașılan banka türü olup, temelde klasik
bankacılık faaliyetleri olan mevduat toplama ve kredi verme faaliyetiyle uğrașırlar .
Bașlıca fon kaynakları mevduat, kullanılan krediler ve özkaynaklardır (Akbulak vd,
2004:82).
1.2.2.3. Yatırım Bankaları
Devletlerin ve firmaların uzun vadeli fon ihtiyaçlarını karșılamaları için
onların hisse senetleri ve tahviller gibi m enkul kıymetler ihraç etmelerine aracılık
eden kurumlardır.
Mevduat toplama yetkisine sahip olmayan yatırım bankaları, tahvil ihraç
etmek ve kredi almak suretiyle elde ettikleri kaynakları kendi nam ve hesaplarına
menkul kıymet almak ya da fi rmalara orta ve uzun vadeli yatırım ve proje kredisi
sağlamak șeklinde kullanırlar. Yatırım bankaları, yatırım yaptıkları menkul
kıymetleri daha sonra halka satmaları nedeniyle literatürde menkul kıymet taciri
olarak da adlandırılırlar (Akbulak vd, 2004:8 2).
1.2.2.4. Kalkınma Bankaları
Gelișmekte olan ülkelerde yatırım sermayesi eksikliğini gidermek ve
kalkınmada öncelikli bölgelere finansman sağlamak amacıyla kurulmaktadırlar.

14

Hükümetler veya uluslararası kurumlar tarafından sağlanan fonlar ve tahvil ihracı
yoluyla kaynak temin ederler. Mevduat toplama yetkisine sahip değildirler (Akbulak
vd, 2004:82 -83).
1.2.2.5. Katılım Bankaları
Konvansiyonel bankacılık anlayıșının dıșına çıkarak, faizden uzak kalmak
isteyen kișilerin finansman i htiyaçlarını karșılamaları, tasarruflarını
değerlendirmeleri ve modern bankacılık hizmetlerinden yararlanmaları amacıyla
faizle çalıșan klasik bankalara alternatif olarak kurulan kurulușlardır. “Özel Cari
Hesap” ve “Katılma Hesapları” adı altında iki yönte mle fon toplayabilen özel finans
kurumları, topladıkları bu fonları üretim desteği, bireysel finansman desteği, kar –
zarar ortaklığı yatırımı, finansal kiralama ve mal karșılığı vesaikin alım -satımı
șeklinde kullandırmaktadırlar (Coșkun, 2005:111 -115).
1.3. Bankaların Temel İșlemleri
Genel anlamıyla bankalar, bir dizi karakteristikler (likidite, risk ve geri
dönüșün özel bir bileșimi) ile yükümlülüklerini satıp, farklı karakteristiklerdeki
varlıkları satın alarak kazanç elde etmeye çalıșı rlar. Bu süreç sıklıkla varlık
transformasyonuna ișaret eder. Bir birey komșusuna rehin karșılığı borç
vermektense, parasını bankadaki bir tasarruf mevduatı hesabına yatırır ve bankaya da
komșusuna vereceği krediyi sağlar. Böylece banka tasarruf edilen mev duatı kaydi
paraya dönüștürmüș olur (Mishkin, 1998:232).
Bankacılık ișlemlerini aslında üç ana gruba ayırmak mümkündür: Mevduat
toplama, kredi dağıtımı ve belirli bankacılık hizmetlerinin görülmesi.
Bankalarda varlık transformasyon süreci kısa vadeli borç alıp, uzun vadeli
borçlanması șeklinde gerçekleșir. Varlık transformasyon ve bir dizi hizmet (çek
ödemeleri, kayıt tutma, kredi değerleme ve benzerleri) süreci, bir șirketin herhangi
bir üretim sürec ine benzer. Eğer banka istenen hizmetleri düșük maliyetlerle üretir ve
varlıklar üzerinden ciddi bir girdi sağlarsa, kar sağlamıș olur; tersi durumda ise
kayıptadır (Mishkin, 1998:232).

15

Bir örnekle özetlemek gerekirse; bir bankadaki hesap üzerine yazılan çek,
bașka bir bankaya verildiğinde, mevduatı alan banka çek tutarına eșit miktarda rezerv
kazanmıș olur ve üzerinde çek yazılan banka rezervlerinin de aynı tutarda düștüğü
görülür. Bu nedenle bir banka ilave mevduatlar aldıkça rezerv kazanmıș, mevduat
kaybettikçe de rezerv kaybetmiș olur (Mishkin, 1998:233).
Tüm diğer özel ișletmeler gibi bankaların da amacı, uzun dönemli
karlılıklarını maksimum düzeye çıkarmaktır. Banka karları her șeyden önce
kredilerden sağlanan faiz geliri ve yatırımlardan elde edili r. Uzun dönemli karları
maksimize etmek mantıklı bir amaçtır, çünkü beklenen yıllık karların büyüklüğü ve
zamanlaması kadar, cari yıl karlarını da dikkate alır. Menkul kıymetleri açıkça ihraç
edilmiș olan bankalar için bu amaç firmanın menkul kıymet fiyatl arına yansıtılabilir.
Bir firmanın menkul kıymetlerinin fiyatı, pazarın o firmanın beklenen kazançları ve
muhtemel riskleri hakkında bir yargıya varmasına yol açar. Bu durumun uzantısı
olarak, pazar fiyatı, menkul kıymet sahipleri lehine yönetimin ne kad ar iyi bir
performans gösterdiğinin devamlı bir göstergesi olur. Hissedarların tatmin
olmadıkları herhangi bir zamanda menkul kıymetler satılabilir ve bu da hisse bașına
piyasa fiyatı üzerinde așağı yönlü bir baskı doğurur (Kidwell, Peterson, 1990:164 ).
Türkiye’de, araștırmamızın konusunu olușturan ticaret bankalarının
yapabilecekleri ișlemler 5411 sayılı bankacılık kanununda așağıdaki gibi
sıralanmıștır:3
1. Mevduat Kabulü,
2. Nakdi, gayri nakdi her cins ve surette kredi verme ișlemleri,
3) Nakdi ve kaydi ödeme ve fon transferi ișlemleri, muhabir bankacılık veya
çek hesaplarının kullanılması dâhil her türlü ödeme ve tahsilât ișlemleri,
4) Çek ve diğer kambiyo senetlerinin iștirası ișlemleri,
5) Saklama hizmetleri,

3 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu, md. 4.

16

6) Kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının
ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi ișlemleri,
7) Efektif dâhil kambiyo ișlemleri; para piyasası araçlarının alım ve satımı;
kıymetli maden ve tașların alımı, s atımı veya bunların emanete alınması ișlemleri,
8) Ekonomik ve finansal göstergelere, sermaye piyasası araçlarına, mala,
kıymetli madenlere ve dövize dayalı; vadeli ișlem sözleșmelerinin, opsiyon
sözleșmelerinin, birden fazla türev aracı içeren basit veya karmașık yapıdaki finansal
araçların alımı, satımı ve aracılık ișlemleri,
9) Sermaye piyasası araçlarının alım ve satımı ile geri alım veya tekrar satım
taahhüdü ișlemleri,
10) Sermaye piyasası araçlarının ihraç veya halka arz yoluyla satıșına aracılık
ișlemleri,
11) Daha önce ihraç edilmiș olan sermaye piyasası araçlarının aracılık
maksadıyla alım satımının yürütülmesi ișlemleri,
12) Bașkaları lehine teminat, garanti ve sair yükümlülüklerin üstlenilmesi
ișlemleri gibi garanti ișleri,
13) Yatırım danıș manlığı ișlemleri,
14) Portföy ișletmeciliği ve yönetimi,
15) Hazine müsteșarlığı ve/ veya Merkez Bankası ve kuruluș birlikleri
nezdinde olușturulan bir sözleșme kapsamında üstlenilen yükümlülükler
çerçevesinde alım satım ișlemlerine ilișkin piyasa yapıc ılığı,
17) Bankalararası piyasada para alım satımı ișlemlerine aracılık,
18) Finansal kiralama ișlemleri,
19) Sigorta acenteliği ve bireysel emeklilik aracılık hizmetleri.

17

18

2. BÖLÜM
BANKACILIK SİSTEMİNDE REKABET VE İSTİKRAR
POLİTİKALARI

Mali sistemin temel ișlevi fonları tasarruf sahiplerinden yatırımcılara,
yatırımcılardan da getirisi ile beraber tasarruf sahiplerine aktarılmasına aracılık
etmektir. Mali sistem, varlıkların tasarruf sahipleri ve yatırımcılar arasında
dönüșümüne aracılık ederek likidite sağlamakta, tasarruf sahiplerinin alternatif
varlıklara yatırım yapmasına imkân sağlayarak riski paylaștırmakta ve bilgi
üretmektedir. Kurumsal bazda mali sistemde bu ișlevleri gerçekleștiren iki tür piyasa
bulunmaktadır. Bunlar, tasarruf sahiplerini ve yatırımcıları doğrudan bir araya
getiren sermaye piyasaları (capital markets) ile dolaylı olarak bir araya getiren mali
aracılık (financial intermediation) hizmetleridir. Mali aracılık hizmetlerini
gerçekleștiren kurumlar ise bankalardır.
Banka, tasarruf sahiplerinden topladığı mevduatı, yatırımcılara kredi olarak
tahsis eden bir kurumdur. Bu tür mali aracılık hizmetleri bankaların ișleyișini diğer
firmalardan önemli ölçüde ayırarak, farklı ve özel kılmaktadır. Bankalar mali aracılık
ișlev ini yerine getirirken, ödemeler sistemine erișim sağlanmasına, varlıkların küçük
tasarruf sahiplerinden büyük yatırımcılara belirli vadede ve minimum risklilik
düzeyinde dönüșümüne, bu süreçte riskin yönetimine ve sonuçta da bilginin
üretilmesine ve borçlu ların gözetimine yardımcı olmaktadır. (Fama, 1980; Fry, 1995:
293-296; Heffernan, 1996:15 -30; Bhattcharya ve diğerleri 1998; Freixas and Rochet,
1998:1 -8; Goodhart ve diğerleri: 10 -12; Bossone, 2000).
Bankalar, bu ișlevleri yerine getirirken yeni banka pa rası
yaratabilmekte ve dönüșümüne aracılık ettikleri fonların sorumluluğu, gözetimi
ve risklerini tașımaktadır. Bu özellikler de, reel sektör firmaları ve diğer mali
kurumlar ile karșılaștırıldığında bankaları farklı kılmaktadır. Banka sözleșmelerinin
doğası gereği, koordinasyon aksaklıkları, ahlaki tehlike ve ters seçim nedeniyle
ortaya çıkabilecek likidite sıkıntısı, bulașma etkisiyle (örneğin bankalararası para

19

piyasasında) diğer bankaların mali yapısını olumsuz yönde ve ko layca
etkilemektedir. Bu nedenle değișik ülkelerde bankaların bizatihi kendilerinin gözetim
ve denetimi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
2.1. Rekabet
Rekabet ikt isat teorisinin merkezinde yer almasına rağmen, anlamı ișleyiși ve
iktisadi büyümeye olan katkısı k onusunda akademisyenler, karar alıcılar, bürokratlar
ve iș adamları arasında önemli ölçüde görüș farklılıkları bulunmaktadır. Stigler’in
(1987) tanımı çerçevesinde “rekabet iki veya daha fazla tarafın, herkesin aynı anda
elde etmesi mümkün olmadığı bir șey i elde etmek için uğrașmasından kaynaklanan
yarıștır”. Bu genel tanım çerçevesinde rekabet, yarıșma biçiminin (ticaret, ihale vs.),
araçlarının (fiyat, reklam, Ar -Ge vs.), amaçlarının (kâr, promosyon, ödül, ayakta
kalmak vs.) her türlüsünü içermektedir (Vi ckers, 1995).
Cayseele ve Bergh (2000) tam rekabetçi bir piyasa yapısına ulașmak için
gereken koșulları beș bașlık altında toplamaktadır:
a) Rakipler birbirlerinden bağımsız ve yardımlașmasız davranmalıdır.
b) Piyasalarda yeterince mevcut ve potansiyel rak ip bulunmalıdır.
c) İktisadi karar alıcılar piyasadaki fırsatlar konusunda tam bilgiye sahip
olmalıdır.
d) İktisadi aktörler bu bilgileri kullanarak özgürce hareket edebilmelidir.
e)Kaynakların, sahiplerinin iradesi yönünde ve herhangi bir engel olmaksızın
transfer edilmesi için yeterli zaman bulunmalıdır.
Bu ön koșulların mevcut olduğu tam rekabet piyasalarında arz ve talep çok
sayıda iktisadi aktör tarafından gerçekleștirilmeli, piyasalara giriș -çıkıș serbestisi
bulunmalı, ișlem konusu nesne tür deș olmalı ve araștırma ve ișlem maliyetleri sıfır
olmalıdır.
2.1.1. Rekabet ve refah

20

Endüstriyel iktisat (industrial economics) literatüründe, rekabet diğer
sektörlerde olduğu gibi bankacılık sektöründe de refahı artırmak için gerekli bir
mekanizma olara k kabul edilmektedir (Frexias ve Rochet, 1998: 51). Bu çerçevede,
benimsenen temel paradigma yapı -davranıș -performans (structure -conduct
performance kısaca SCP) yaklașımıdır. Mason (1939) ve Bain (1956) tarafından
geliștirilen SCP paradigmasına göre piyasa nın yapısı (yoğunlașma düzeyi) piyasa
aktörlerinin davranıșını (fiyat politikası, reklam vb.) açıklamakta veya belirlemekte
ve piyasaların performansı da (etkinlik, yenilik, vb.) bu davranıșlar tarafından
belirlenmektedir (Viscusi ve diğerleri, 1998; Brenn an, 2000; Cayseele ve Bergh,
2000). Yoğunlașma oranının yüksek olduğu piyasalarda rekabet düzeyi daha düșük
olmakta ve dolayısıyla piyasalarda Pareto etkinliği gerçekleșmemektedir.4 Bilindiği
gibi Pareto etkinliğinin sağlandığı bir ekonomide, kaynaklar öyl esine tahsis edilir, en
az bir bașka bireyi kötüleștirmeden herhangi bir iktisadi aktörü daha iyi duruma
getirmek mümkün değildir.
Geleneksel SCP paradigması, piyasa yoğunlașma oranı yüksekliğinin
sektördeki büyük firmalar arasında anlașma (collusion) yap mayı koylaștırarak teșvik
edeceğini ve sonuçta da fiyatların rekabetçi olmayan seviyelere yükseleceğini ileri
sürmektedir. SCP modeli neoklasik iktisadın tam rekabet varsayımının dıșında,
firmaların kalıcı bir biçimde așırı kâr elde etmelerinin nedenini aç ıklamaya
çalıșmaktadır. Model çerçevesinde bu așırı kârların piyasa gücü (market power)
nedeniyle elde edildiği açıklanmaktadır.5 Piyasalarda daha az sayıda firma/banka
olduğunda, açık veya zımni anlașma yapmak daha kolay (daha az maliyetli)

4 Çalıșmada yüksek (düșük) yoğunlașma kavramı firma sayısının az (çok) ve rekabet seviyesinin düșük
(yüksek) olduğu nun göstergesi olarak kullanılmaktadır. Ancak, Vickers (1995) pazara yeni giren
firmaların maliyet yapılarının simetrik olması durumunda, fiyatları düșürerek tüketiciye fayda sağlasa
da, artan rekabetin mevcut firmalardan iș çalma etkisi yaratarak (busines s stealing effcet) tahsisat
etkinliğini bozacağını belirtmektedir. Diğer bir deyișle rekabeti artırmak amacıyla firma sayısının
sürekli artması etkinliği artırmayacak, aksine piyasalarda ölçek tasarruflarının tamamen tüketilmediği
durumlarda düșürecektir.
5 SCP’nin önermelerine karșılık, Stigler (1964), Demzsetz (1973) ve Peltzman (1977)’ın geliștirdiği
etkin -yapı (efficient -structure kısaca ES) paradigması ise yüksek piyasa paylarının/yoğunlașmalarının
firmaların birbirlerine karșı olan etkinlik üstünlüğün ün sonucunda ortaya çıkabileceğini ileri
sürmektedir. Bu yaklașıma göre yoğunlașma oranları firmaların çalıșmalarındaki etkinlik farklılıklarına
göre belirlendiğinden, mevcut piyasa yapısına yönelik kamu müdahaleleri, toplam refahın azalmasına
neden olabil ecektir (Cayselee ve Bergh, 2000; Carletti ve diğerleri, 2002a).

21

olacaktır. Fir maların/bankaların piyasa paylarının (sektörün yoğunlașma oranı)
hacmi ve piyasaya giriș engelleri de piyasa gücünün seviyesini belirlemektedir.
Piyasalarda monopolistik güce sahip olmaları durumunda firmalar mal ve
hizmetleri optimal seviyesinin altında ü reterek yapay kıtlık yaratıp, fiyatları
artırabilecektir. Bununla beraber, rekabet baskısı altında faaliyet gösteren firmalarla
karșılaștırıldığında monopolistik kârlar elde eden firmaların yenilik yapma
müșevvikleri de olmayacaktır. Monopolistik güce sahi p bulunan firmalar sadece
sahip oldukları mevcut teknoloji ve organizasyon yapılarının sunduğu kapasite
çerçevesinde üretim yapacaktır. Diğer taraftan, monopolistik güç nedeniyle tahsisat
etkinliğinin bir piyasada bozulması, diğer piyasalardaki tahsisat et kinliğini de
olumsuz yönde etkileyecektir. Sermayenin verimli alanlara aktarılmaması, sermaye
birikimini ve dolayısıyla teknolojik gelișme ve ekonomik büyümeyi olumsuz
etkileyecektir. SCP paradigması çerçevesinde, bankacılık sektöründe monopolistik
güce sa hip olan bankalar daha yüksek faizle daha az kredi tahsis edecek ve mevduata
da daha düșük faiz teklif edecektir. Oysa, Besanko ve Thakor (1992)’un da belirttiği
gibi artan rekabet ile birlikte denge kredi faizlerinin düșmesi ve mevduat faizlerinin
artması durumunda; mali aracılık maliyetlerinin ve șirketler kesiminin sermaye
maliyetinin düșmesine bağlı olarak, daha çok rekabetin yașandığı bankacılık
sistemleri daha büyük büyüme hızlarına öncülük edecektir.
2.1.2. Rekabet Kısıtının Nedenleri
Bankacılık sek töründe rekabet kısıtı yaratan bașlıca unsurlar pazara giriș
engelleri6, kartel anlașmaları (collusion)7 (Pilloff (1999) ) ve son yıllarda artma
eğilimine giren birleșme/devralmalardır. (Canoy ve diğerleri (2001) )8 Group of Ten
(2001: 265 -266) en az üç paza ra giriș engeli nedeniyle bankacılık sektöründe
yarıșılabilir piyasalar önermesinin bașarısız olduğunu belirtmektedir. Öncelikle,
kamu düzenlemelerinin (örneğin, mevduat sigortası, son kredi mercii ve batmak için
çok büyük ilkesi gibi kamu güvenlik ağları ile banka lisansı elde etmek için getirilen

6 Örneğin bak. Vives, (1998); Canoy ve diğerleri, (2001); Claessens ve Klingebiel, (2001); Group of
Ten, (2001).
7 Örneğin bak. Pilloff (1999).
8 Örneğin bak. Canoy ve diğerleri (2001).

22

sınırlamalar) kendileri bankacılık sektöründe pazara giriș engelleri yaratabilmektedir.
İkinci olarak bankacılık sektöründe faaliyet göstermek, önemli miktarda batık
maliyet (sunk cost) gerektirmektedir. Bu batık maliyetler, en azından kısa dönemde,
pazara giriș baskısı önünde engel olușturmaktadır.
Örneğin, ölçek ve kapsam tasarrufları ile șube ağı gerekliliği gibi etkenler,
ekonomik açıdan yeterli büyüklüğe sahip olmayan bankalar için pazara giriș engeli
yaratab ilmektedir. Bunun yanısıra, üretim teknolojisi ve üretim faktörleri farklılıkları
ile altyapıya erișim eșitsizliği gibi unsurlar, avantajlı firmaların piyasa gücünün
artmasına yardımcı olacaktır.9 Sektörde pazara giriș engeli yaratan üçüncü unsur ise
sektö rün nispeten esnek olmayan talep yapısıdır.
Diğer yandan, ilișkili oligopol teorisine göre, çoklu piyasa ilișkilerinin
(multimarket contact) beklenen etkisi piyasalarda rekabetin azalması yönündedir.
Rekabetçi piyasalar ile karșılaștırıldığında, firmalar a rasında tesis edilen rekabet
bozucu anlașmalar (collusion) sunulan mal ve hizmetin fiyatının artmasına ve
miktarının azalmasına yol açmaktadır. Ancak, komplocuların bireysel kârlarını
artırmak amacıyla birbirlerini aldatma yönünde müșevviklerinin bulunması
durumunda ise rekabet karșıtı anlașmanın uygulanması ihtimali düșecektir.
Oligopolistlerin farklı piyasalarda birbirlerine rakip olmaları durumunda, rekabet
karșıtı anlașmayı uygulamak daha kolay olacaktır. Çünkü, bir piyasada saldırgan bir
biçimde rekabe t eden firma, rakiplerinin diğer piyasalarda kendisine karșılık
vereceğini göz önünde bulundurmak zorundadır. Diğer bir deyișle, rakip firmaların
anlașmayı bozan firmaya farklı piyasalarda karșılık verme veya cezalandırma gücü,
ilgili piyasalarda rekabet e tme müșevviklerini olumsuz etkileyecek yönde ve paralel
davranıșı teșvik edecektir (Bernheim ve Whinston, 1990).
Mali piyasalarda son zamanlarda gözlemlenen sektörler arası ve uluslararası
birleșme, devralma ve genișleme eğilimleri, az sayıda büyük oyuncu arasındaki

9 Canoy ve Weigand (2002) piyasalarda rekabetin artmasına yardımcı olması beklenen e -bankacılığın
(e-banking) yükseliște olmasına rağmen, fiziki varlık ve șube ağının halâ önemli olduğunu
belirtmektedir. Ayrıca, banka müșterileri e -bankacılığı bankanın șöhretin e (kredibilitesine) göre kabul
etmektedir. İyi niyet ve güvenin yaratılması için yapılan reklam ve müșteri ağı yaratma gibi yatırım
harcamalarının kendisi bizzat batık maliyettir.

23

piyasa ilișkilerini artırmakta ve aralarındaki rekabetin gevșeyeceği endișelerini
büyütmektedir. Bunun da ötesinde, yatay veya dikey olarak entegre olan firmaların
sahip olduğu maliyet avantajı, entegre olmamıș veya daha az entegre olmuș
firmala rın piyasaya girișlerini engelleyecektir.
Son olarak, 1990’lı yıllarda gelișen ve gelișmiș ülkelerde mali piyasalarda
yașanan birleșme ve devralmalar rekabet kısıtı yaratan diğer bir unsur olarak ortaya
çıkmaktadır (OECD, 2000). Yatay birleșmenin doğal son ucu piyasadaki yarıșmacı
sayısının azalmasıdır. Bu nedenle rakiplerin saldırgan piyasa stratejilerini bertaraf
etmenin en garanti yöntemi birleșme veya devralma yoluyla onları piyasadan
çıkarmaktır. Birleșme ve devralma sonrası maliyet yapısı değișmese bil e,
monopolistik güç nedeniyle net faiz marjının artmasına bağlı olarak banka kârları da
artacaktır. Buna karșılık, birleșme ve devralma faaliyetinden sonra ölçek tasarrufları
12 nedeniyle elde edebilecek etkinlik kazanımları, monopolistik gücün olumsuz
etkisini dengeleyebilecektir. Ayrıca, pazarın farklı alt bölümlerinde uzmanlașmıș
bankaların birleșmesi ile elde edilen kapsam tasarrufları ve yaratılan sinerji, bankanın
toplam etkinliğini de artırabilecektir. Son olarak, yeni coğrafi ve ürün piyasalarına
girmeye olanak sağlayan bir birleșme riskin çeșitlemesini artıracaktır. Ancak,
birleșme ve devralma sonucunda elde edilen etkinlik kazanımlarının düșük fiyatlar
aracılığı ile tüketicilere aktarılması ise piyasalardaki rekabet koșullarının etkililiğine
bağlı olacaktır (Canoy ve diğerleri 2001: 25).10
2.1.3. Rekabet Hukuku ve Politikaları
Bankaların ve bankacılık sektörünün sistemik krizlere karșı zayıf olduğu
varsayımı ve mevduat sahiplerinin de korunması kaygısıyla bankacılık sektöründe
rekabet politikaları diğer sektörlerde olduğu gibi uygulanmamaktadır. ABD’de
rekabeti koruyan kanunların11 yüz yıldan fazla geçmiși bulunmasına karșın, diğer
sektörlerde olduğu gibi banka birleșme ve devralmalarında rekabet incelemesine
ancak 1963 yılında bașlanmıștır (Gilbert ve Zaretsky, 2003). Benzer șekilde, AB’de

10 Carletti ve diğerleri (2002a ve 2002b) çalıșmalarında birleșme ve devralma ların bankacılık
sektöründe istikrarsızlığı artırdığını ileri sürmektedir.
11 Sherman Antitrust Act 1890, Clayton Act 1914 yılında yürürlüğe girmiștir

24

de bankalar, temel rekabet kurallarına uymak zorundadır (Miert, 1998). Ancak
istikrar kaygısı nedeniyle bazı ülkelerde genel rekabet kuralları bankacılık
sektöründe tam olarak uygulanmamaktadır. Örneğin, İtalya’da bankacılık sektöründe
genel rekabet düzenlemelerinin uygulama yetkisi rekabet kurumu yerine merkez
bankasına verilmiștir. Fransa’da ise bankaların birleșme ve devralma faaliyetleri
genel rekabet kanunu uygulamasından muaftır (OECD, 200: 35).
Kaynağı AB rek abet düzenlemeleri olan Türk rekabet kanunu12 diğer
sektörlerde olduğu gibi bankacılık sektöründeki rekabeti engelleyici, bozucu veya
kısıtlayıcı anlașma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teșebbüslerin bu
hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını ön lemeyi amaçlamaktadır. Ancak, birleșecek
bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının %20'yi geçmemesi
durumunda, birleșme faaliyeti genel rekabet düzenlemelerinden muaftır.
2.2. İstikrar(sızlık)
Bankacılık sektöründe artan rekabet tüketici re fahında iyileșme
sağlayabilecektir. Ancak, artan rekabet, ekonominin genel ișleyiși için hayati öneme
sahip olan mali istikrarı tehdit eden bir unsur da olabilecektir. Küçük bankaların
riskli davranıș müșevvikleri daha büyüktür. Ayrıca, çok sayıda küçük ba nkanın
bulunduğu piyasalarda koordinasyon ve gözetim problemleri de büyük olacaktır.
Oysa, büyük bankalar riski alternatif alanlara dağıtma kapasitesine daha fazla sahip
olduklarından dıș șoklara karșı kendilerini daha kolay koruyabilmektedir. Bu
çerçevede , Allen ve Gale (2001: 268) bankaların sayısı, büyüklüğü ve mali sistemin
istikrarı arasında ilișki bulunduğu sürece rekabet ve istikrar arasında da bir ikilem
olacağını belirtmektedir.
Mali istikrarın tanımı ve kapsamını inceleyen çalıșmalarda istikrarsızlık13
(instability), sistemik risk14 (systemik risk), kriz15 (crisis) kavramları çoğu zaman eș

12 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun.
13 Örneğin, Crockett (1997), Mishkin (1997), Mayer (1999), Demirgüç -Kunt ve Detragiache (2000),
Hoggarth ve diğerleri (2001) ve Lai (2002).
14 Örneğin, Bandt ve Hartmann (2000) ve Group of Ten (2001).
15 Örneğin, Demirgüç -Kunt ve Detragiache (1998a), Mishkin, (2001a), Allen ve Gale (2001) ve Caprio
ve Klingebiel (2003).

25

anlamlı olarak kullanılmaktadır. Sistemik mali risk ekonomik değer veya güven
kaybını tetikleyen ve buna bağlı olarak mali sistemde reel ekonomide olumsu z
etkilerde bulunacak kadar kayıplara yol açan bir durumdur. Sistemik risk aniden ve
beklenmedik bir biçimde ortaya çıkmakta veya kriz önleyici gerekli tedbirlerin
zamanında uygulanmaması nedeniyle krizin ortaya çıkma olasılığı giderek
artmaktadır.
Bu tanı mın altında birbiriyle ilișkili iki varsayım yatmaktadır. Birincisi, mali
sistemdeki bozulma ile beraber ortaya çıkan negatif dıșsallıklar nedeniyle, ekonomik
șoklar sistemik hale gelmektedir. Negatif dıșsallıkların bulunmadığı durumlarda
kamu müdahaleleri ne ihtiyaç da bulunmamaktadır. Sistemik risk, güven veya değer
kaybının șokun ortaya çıktığı orijinal konumdan daha ötelere yayılmasıyla bulașma
etkisi yaratmaktadır. Böyle bir durumda mali piyasalarda bir kurumun likidite
sıkıntısı yașaması,16 diğer kuruml arı da olumsuz etkileyerek sistemik bir krize neden
olabilmektedir. İkincisi, kriz önleyici tedbirlerin alınmadığı durumlarda, sistemik
mali krizin üretim ve istihdam seviyelerinde düșüș gibi istenilmeyen reel etkilerinin
bulunması gerekmektedir. Bu tanım çerçevesinde reel ekonomik faaliyetler üzerinde
olumsuz etkisi olmayan șoklar sistemik kriz olarak kabul edilmemektedir. Sistemik
kriz ortaya çıktığında, ödemeler sistemindeki bozulma nedeniyle ödeme gücü olan
fakat likidite sıkıntısı içerisinde bulunan ba nkalar batabilecektir. Kredi akıșındaki
bozulma nedeniyle reel sektördeki karlı projelere fon tahsis edilmeyecektir.
Mevduata olan hücum nedeniyle para arzında veya mali sistemin likiditesinde ortaya
çıkan genel bir düșüș sonucunda varlıkların fiyatları da düșecektir. Net refahın
düșmesi ve belirsizliğin artması da ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyecektir
(Group of Ten: 126 -127).
Sistemik krizlerin ekonomik faaliyetler ve net sosyal refah üzerindeki
olumsuz etkileri nedeniyle, mali istikrar kamusal bir maldır (public good). Kamusal
malın müșterileri (iktisadi aktörler) diğer müșterileri mali istikrardan faydalanma

16 Bir bankadan çekilen mevduat bankanın nakit değerlerinden fazla ise banka likidite sıkıntısına
girmiștir. Bankanın toplam aktiflerinin tasfiye değeri mevduat hacminden düșük ise banka hem
likidite hem de ödeme güçlüğü içindedir. Bankanın ödeme gücü kabiliyetini sermaye/aktif oranı,
likiditesini ise nakit değerler/mevduat oranı göstermektedir.

26

konusunda dıșlayamaz (non -exclusion). Bu çerçevede, kamu otoritelerinin kamu
malı olan mali istikrarın uygun miktarda arz edilmesini temin etm esi gerekmektedir.
Bunun temini için de kamu müdahaleleri ile mali sistemin istikrarlı bir șekilde
ișleyișinin güvence altına alınması gerekmektedir (Crockett, 1997). Garcia (2000)
1990'larda, finansal krizlerin bir ülkeden diğerine sıkça ve hızla yayılmas ı nedeniyle,
mali istikrarın uluslararası ilgi odağı olduğunu ve küresel kamu malı (global public
good) olarak nitelendirildiğini belirtmektedir.

2.2.1. Piyasa Aksaklıkları
Piyasalarda tam rekabetin sağlanmasının koșullarından bir tanesi de ik tisadi
karar alıcıların piyasadaki fırsatlar konusundaki 16 bilgiye tam sahip olmasıdır.
Piyasalarda bilginin eksik paylașıldığı, aksak rekabetli ekonomilerde Pareto etkinliği
sağlanamayacak (Greenwald ve Stiglitz, 1986) ve tahsisat ile üretim etkinliğinin
sağlanabilmesi için de için mali piyasalarda devletin aktif bir biçimde düzenleme ve
gözetim faaliyeti sürdürmesi gerekecektir (Stiglitz, 1994; Goodhart ve diğerleri,
1998; Llewellyn, 1999). Bilgi kamu malı olması özelliği nedeniyle diğer ürünlerden
farkl ılık göstermektedir. Rekabetçi piyasalar bilgi dahil bütün kamu mallarının arzını
yeterince sağlamamaktadır. Getirisini sadece bilgi sahibinin kendisine tahsis etmenin
güçlükleri nedeniyle, bilginin elde edilmesi konusunda dıșsallıklar ortaya
çıkmaktadır. Bir kișinin elde ettiği bilgiden diğerleri de kolaylıkla istifade
edebilmektedir.
Oysa endüstriyel iktisadın piyasaların enformasyonel etkinliği paradigması,
piyasalardaki fiyat mekanizmasının gerekli bilgiyi iktisadi ajanlara tam ve eșit olarak
aktardığı iddiasına dayanmaktadır. Bu görüșe göre, iktisadi aktörlerin ihtiyaç
duydukları bilgi piyasalarda hazır ve ulașılabilir olduğundan, bu aktörler bilgi
toplamak için ilave bir maliyete katlanmayacaktır. Bu çerçevede, bütün iktisadi
aktörler piyasaların gelec eği hakkında homojen bir beklentiye sahip olacaktır.

27

Bilginin piyasalarda aynı anda dağıtılması durumunda bilgi üretimi ve üretilen
bilgiyi elde etmenin bir getirisinin olmaması gerekmektedir.
Bilgi piyasalardaki denge fiyatı aracılığıyla hazır ve maliyets iz bir șekilde
dağıtılıyorsa, hiçbir iktisadi aktör bilgi elde etme müșevvikine sahip olmayacaktır.
İktisadi aktörlerin bilgi arayıșına girmemesi durumunda, kimse özel bilgiye sahip
olmayacağından, fiyat mekanizması piyasalardaki gerekli bilgiyi tam olarak
sağlayamayacaktır. Çünkü, fiyat mekanizması, özel bilgileri ayrıntılandırarak
sunmak yerine elde edilebilir bütün bilgiyi toplulaștırılmıș olarak aktardığından,
piyasalarda gürültülü sinyaller (noisy signal) dağıtmaktadır. Fiyat mekanizması
karmașık (gürü ltülü) sinyal verdiğinden, iktisadi aktörler fiyatlar içerisinde
toplulaștırılmıș olan bilginin detaylarını bilemeyecektir. Bu nedenle bilgi toplama
yönünde müșevvik bulunması durumunda enformasyonel etkinlik tamamen
sağlanamayacak ve bütün bilgiler bilenl erden bilmeyenlere aktarılamayacaktır
(Grossman ve Stiglitz, 1980).
Sonuçta, mali piyasalar geleneksel mal ve hizmet piyasalarından, asli görevi
olan bilgi toplamak ve ișlemek ișlevlerinin yanısıra piyasa aksaklıklarına açık
olmaları nedeniyle farklılık göstermektedir.17 Llewellyn (1999), eksik bilgi, asil/vekil
(principal agent) problemi, ürünlerin ve sözleșmelerin tam olarak tanımlanamaması,
müșterilerin mali kurumların güvenlik ve sağlığını tam olarak bilememesi ve
ürünlerin gerçek fiyat ve kalitesinin tam olarak belirlenememesi gibi nedenlerle mali
piyasalarda kamu müdahalelerini rasyonel kılan aksaklıkların mevcut olduğunu
belirtmektedir.

17 Bak. Stiglitz, (1994); Mishkin, (1997); Llewellyn, (1999); Canoy ve diğerleri, (2001).

28

2.2.2. İstikrarsızlığın Nedenleri ve Yayılma
Mekanizmaları
Mali istikrarsızlığın șoklar (shocks), yayılma (propagation) ve etkiden
(impact) olușan üç unsuru bulunmaktadır.18 Șoklar tekil (idiosyncratic) olabileceği
gibi sistemik de olabilmektedir. Tekil șoklar sadece bir mali kurumun mali yapısını
veya sadece bir varlığın fiyatını etkilemektedir. Sistemik șoklar ise bir çok mali
kurumun yapısını ve/veya bir çok varlığın fiyatını etkilemektedir. Tekil șoklar hem
sigortalanabilir hem de yatırımcılar mali çeșitlendirmeye (diversification) gid erek
kendisini bu tür șoklardan koruyabilir. Oysa sistemik șoklara karșı hem sigorta
sistemi hem de mali çeșitlendirme ile karșı koymak kolay değildir. İstikrarsızlığın
ikinci unsuru olan yayılma sürecinde șoklar bir mali kurumdan veya piyasadan
diğerlerin e yayılarak büyümektedir. Șoklar kredi akımları, varlık piyasaları,
bankalararası para piyasası ve ödeme sistemleri gibi çeșitli kanallar aracılığı ile
yayılabilmektedir. Üçüncü unsur olan etki așamasında ise șoklar negatif dıșsallık
üreterek özel ve kamus al kayıplara neden olabilmektedir.
Mishkin (1997) mali sistemin reel rektör piyasalarından yapısal farklılığını
açıklayan asimetrik bilgi analizi çerçevesinde, mali istikrarsızlığı etkileyen dört tür
șok olduğunu belirtmektedir. Bunlar; faiz oranlarında yü kselme, belirsizliğin artması,
varlık fiyatlarındaki düșüș ve bankacılık sektöründe meydana gelen problemlerdir.
Mishkin (1997) istikrarsızlığın yayılma mekanizmasını analiz ederken gelișen ve
gelișmiș ülke piyasaları arasında ayrım yapmakta ve istikrarsız lığın yayılma
mekanizmasını bu kurumsal farklılık çerçevesinde ele almaktadır.
Gelișen ülkelerde istikrarsızlığın yayılmasında kilit faktör ülkenin enflasyon
geçmișidir. Gelișen ülkelerde genellikle enflasyon yüksek ve oynaktır. Bunun bir
sonucu olarak bo rçlanma vadesi kısadır. Para değerindeki dalgalanmaya karșı
korunmak için de kamu ve özel sektör borçlanması yabancı para cinsinden
yapılmaktadır. Örneğin, ekonomik șoklardan birisinin yüksek oranlı bir

18 Bak. Miskin, (1997); Mayer, (1999), Bandt ve Hartmann, (2000); Canoy ve diğerleri, (2001:37 -38);
Lai, (2002).

29

devalüasyona neden olması durumunda, yabancı para cin sinden olan borçların, ana
para ve faiz ödemelerinin yerli para cinsinden değeri yükselecektir. Yüksek oranlı
devalüasyonun enflasyonda bir artıșa neden olması durumunda, faiz oranları ve
dolayısıyla kısa vadeli borçların çevrim maliyeti de artacaktır. Fai z oranlarındaki ani
artıș hanehalkları ve firmaların borç servisini güçleștirecek ve bu da kredi kalitesi ve
banka portföyünün bozulmasına yol açacaktır. Bunun yanısıra, kısa süreli mevduat
ile uzun vadeli kredileri finanse eden bankalar likidite güçlüğü i çerisine girecektir.
Sonuçta, döviz kuru krizi olarak bașlayan istikrarsızlık bankacılık krizine
dönüșecektir. Bunlara ilave olarak bankaların maliyetini artırıp, bankacılık sistemini
zafiyete düșüreceği endișesiyle merkez bankası yerli paranın değerini ko rumak için
faiz oranlarını da artıramayacak ve kriz giderek derinleșecektir.
Gelișmiș ülkelerde enflasyon düșük ve borçlanma vadesi uzundur. Bunun
yanısıra, güçlü bir paraya sahip olduklarından dolayı da borçlanma genelde yerli para
cinsinden yapılmaktadır . Bu koșullarda ekonomide meydana gelen negatif bir șok
döviz kurunda istikrarsızlığa neden olmayacaktır. Ancak, șoklar ekonomik
faaliyetleri olumsuz etkileyecek ve nakit akıșı azalacaktır. Sonuçta hanehalkları ve
firmalar borçlarını geri ödemede zorlanaca k, varlık fiyatları düșecek ve gelișen
ülkelerde olduğu gibi bankalar zarar edecektir. Ekonomideki kötüye gidișin
enflasyonun beklenen yönünü önemli ölçüde etkilemesi durumunda ilave problemler
ortaya çıkacaktır. Uzun vadeli borçlanma faiz oranları enflasy on beklentisini
yansıtmaktadır. Beklenen enflasyon oranında meydana gelen bir değișiklik ise faiz
beklentisini yanıltacaktır. Enflasyon oranları beklenenden daha düșük olarak
gerçekleșirse, reel faizler beklenenin üzerine çıkacak ve firmaların borçlanma
maliyetini artıracaktır. Borçlanma deflasyonu iyileșme sürecine zarar verecek ve
istikrarsızlığı daha da yayacaktır. Firmaların net değerindeki meydana gelen düșüș
ahlaki tehlike problemine neden olacaktır. Çünkü, net değeri yeniden artırmak
amacıyla firmala rın riskli faaliyetlere girișmek ve bilgiyi gizlemek yönünde güçlü
müșevvikleri bulunmaktadır.
2.2.3. Mali İstikrarsızlığın Etkileri

30

Bankacılık sisteminde istikrar hem sistemik hem de sağlamlık (prudential)
nedenleri ile önemlidir (Canoy ve diğerleri, 2001: 42). Bankacılık sektöründe
meydana gelen krizin sosyal maliyetleri, özel maliyetleri așarsa sistemik nedenler
ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizinden kaynaklanan potansiyel sosyal maliyetler,
firmaların kredi kullanamaması, ödemeler sisteminin bozul ması, ișsizlikteki artıș,
üretimde meydana gelen düșüș, diğer bankalara karșı olan güven kaybı, bankanın
borçlular hakkında toplamıș olduğu istihbarat bilgisinin kaybolması ve vergi
mükelleflerinin katlanacağı maliyetleri içermektedir. Özel maliyetler ise banka
sahiplerinin ve müșterilerinin katlanacağı kayıplardan olușmaktadır. Sistemik bir
sonucu olmasa da, bir bankanın ödeme güçlüğü içine girmesi mevduat müșterilerine
zarar vereceği için, mali sistemin sağlamlığı önem kazanmaktadır. Bu tür sistemik ve
sağlamlık nedenleriyle, karar alıcılar sistemde istikrarı korumaya çalıșmaktadır.
Hoggarth ve diğerleri (2001) gelișen ve gelișmiș 24 ülkede meydana gelen
bankacılık krizlerinin yeniden yapılandırma maliyetinin gelișen ülke ekonomilerinde
GSMH’ın %17,6’sı, g elișmiș ülkelerde ise % 12,1’i düzeyinde olduğunu
belirtmektedir. Bankacılık krizlerinin ekonomide neden olduğu refah kayıpları,
GSMH’de meydana gelen kayıplar gösterge kullanılarak ölçümlenmektedir.
Yazarlar, gelișen ve gelișmiș 47 ülkenin GSMH’larında kr iz nedeniyle meydana
gelen kayıpları ölçümleyerek, bankacılık krizlerinin ortalamada % 15 -20 arasında
milli gelir kaybına neden olduğunu belirtmektedir. Özellikle de gelișen ülkelerde,
bankacılık ve döviz krizlerinin eș anlı ortaya çıkması durumunda gelir kayıpları daha
da fazla olmaktadır. Çünkü, gelișen ülke ekonomilerinde bankaların yabancı para
cinsinden yükümlülükleri yüksek olduğu için, bankacılık krizleri neticesinde dövize
olan talep artmakta bu da krizi daha da derinleștirmektedir.
2.2.4. Kamu Düze nlemeleri
Mali piyasalardaki serbestleșmenin anlamı ve içeriği diğer sektörlerdekinden
hayli farklıdır. Diğer sektörlerden farklı olarak mali piyasalarda piyasa aksaklıkları
daha yaygındır ve hem mali piyasaların etkin olarak ișlemesi hem de ekonominin

31

genelinin performansını iyileștirilmesi için kamu müdahalelerine ihtiyaç
bulunmaktadır.19
Bankacılık sektöründe sağlamlık ve güvenlik düzenlemeleri altı genel bașlık
altında toplanabilir (Freixas ve Rochet, 1998: 259; Hellmann ve diğerleri, 2000):
a) Pazara g iriș, șube açma ve birleșme ve devralmalara getirilen sınırlama;
b) Bankaların riskli davranıșlarını azaltmak için mevduat ve kredi faizlerine
tavan konulması;
c) Bankaların sorumluluklarını düzenlemek için sermaye yeterlilik șartı veya
piyasa disiplini i çin yapısal borçlanma (subordinated debt) șartı;
d) Bankaların portföyüne sınırlama getirilmesi (sadece hazine bonosu
ticaretine verilen izin gibi dar (narrow) bankacılık, vade ve döviz kuru
uyumsuzluklarının sınırlandırılması ve bankaların iștirak politi kalarına müdahale
vb.);
e) Küçük tasarruf sahiplerini korumak amacıyla tasarruf mevduatı sigortası
uygulaması;
f) Bankaların kredi, faiz ve kur gibi belirli risk sınırlarına yaklaștığında
uyarılması veya aștığında kapatılması.
2.2.5. Düzenleme Aksaklıkları
Kamu düzenlemelerinin etkili kullanımı bankacılık sektöründeki aksama
ihtimalini hayli düșük seviyelere çekebilmektedir. Ancak, bu tür kamu müdahaleleri
sistemin etkinliğini azaltıp, hizmet sunumunda yeniliği engelleyip, ekonominin
performansı nı da olumsuz etkileyebilir. Sonuçta, bankacılık sektöründe yapılan kamu
düzenlemelerinin hem düzenleyici kurum çalıșanlarının maașları ve cari giderleri ile
bankalara yüklenen idari maliyetler gibi doğrudan, hem de düzenleme aksaklıkları
nedeniyle dolaylı maliyetleri bulunmaktadır (Freixas ve Rochet, 1998: 258).

19 Bak. Dewatripont ve Tirole (1994); Stiglitz, (1994); Freixas ve Rochet, (1998); Goodhart ve diğerleri,
(1998).

32

Bankaların gözetimi sürecinde, mevduat sahipleri ile banka, banka sahipleri
ile banka yöneticileri ve banka ile borçlular arasında olduğu gibi düzenleyiciler ile
banka arasında da asim etrik bilgi problemi bulunmaktadır. Düzenleyicilerin
zamanında ve doğru önlemler alabilmesi için, bankanın mevcut durumu ve
faaliyetleri hakkında tam bilgiye sahip olması gerekmektedir. Bunun içinse,
düzenleyicilerin bankanın bilanço içi ve dıșı ișlemleri hakkında banka ile aynı bilgiye
sahip olması gerekmektedir. Daha sonra bu ham bilgileri, bankanın kullandığı
tekniklerle ișleyip bankanın risk profilini değerlendirmelidir. Asimetrik bilgi
probleminin üstesinden ancak böyle gelinebilir. Ancak, düzenleyicil erin bankalar ile
aynı zamanda aynı bilgiye sahip olması mümkün değildir. Düzenleyiciler her zaman
bankanın gerisinden gitmekte ve kamu müdahaleleri de gecikmeli olarak
uygulanmaktadır (Canoy ve diğerleri, 2001). Bankaların gözetiminde yașanan diğer
bir pr oblem ise düzenleyicinin müsamahası (regulatory forbearance) ve
düzenleyicinin kușatılmasıdır (regulatory capture). İlkinde, mevduat sigorta fonunda
yeteri kadar paranın bulunmaması, kamu açıklarının yüksekliği veya büyük bir mali
kurumun kapatılmasının ma li sistemdeki güven sorununu artırması endișesi gibi
gerekçelerle, düzenleyiciler ödeme güçlüğü içine düșen bir bankayı kapatmak yerine
faaliyetini sürdürmesini hoș görebilmektedir (Goodhart, 1998: 52 -53). İkinci
durumda ise düzenleyiciler, kuralları bütün iktisadi aktörlere eșit olarak uygulamak
yerine sektör tarafından kușatılarak pasif davranmaya zorlanabilir ve böylece banka
sahipleri ve yöneticilerin refahını, mevduat sahiplerinin refahından daha fazla
gözetebilir (Dewatripont ve Tirole, 1994:194).

33

3. BÖLÜM
REKABET VE İSTİKRAR İKİLEMİ
Endüstriyel iktisat literatüründe rekabet tahsisat ve üretim etkinliğinin
artırılmasının en önemli aracıdır. Ancak, mali piyasalarda bilginin eksik
paylașıldığını ve dolayısıyla rekabetin de eksik olduğunu ileri süren çalıșmalarda,
istikrar açısından bankacılık sisteminin özel bir statüsünün olduğu geniș ölçüde kabul
görmüș ve bankacılık sistemindeki kamu müdahalelerine yönelik ayrıntılı tartıșmalar
yapılmıștır. Bu yaklașım çerçevesinde yapılan çalıșmalarda, bankacılık sisteminde
kaçınılmaz olan piyasa aksaklıkları nedeniyle, artan rekabetin sosyal refaha zarar
vereceği ileri sürülmektedir. Sistemin ișleyișinde mevcut olan piyasa aksaklıkları,
bankacılığın temel ürünü olan mali sözleșmelerin doğasından kaynaklanmaktadır .
Bankacılık sektöründe piyasa aksaklıkları, aksak piyasalar ve eksik sözleșmelerin
(imperfect markets and incomplete contracts) özünde var olan asimetrik bilgi, riskin
aktarımı, dıșsallıklar ve bulașma etkisi gibi unsurlar nedeniyle ortaya çıkmakta ve
șokların kolay ve hızla yayılmasına yardımcı olmaktadır. Bu çerçevede, karar
alıcıların en büyük endișesi bankacılık sektöründe ortaya çıkacak değișikliklerin mali
sistemde istikrarsızlığa neden olup olmayacağı hususudur. Örneğin, artan rekabet,
daralan kâr m arjlarını telafi etmek için bankaları daha riskli faaliyetlere girișmeye
zorlayabilecektir. Risklerin yükselmesi ise bankaların ödeme güçlüğü içerisine girme
ihtimalini ve mali piyasaların kırılganlığını artıracaktır. Bu nedenlerle, bu yaklașım
çerçevesind e sistemik istikrarsızlığa karșı koruyucu bir ișlev görmesi açısından
yoğunlașmanın yüksek olduğu bir piyasa yapısı (az sayıda büyük banka) ve makul
düzeyde bir rekabet tercih edilmektedir.
Mali istikrarsızlığın büyük ölçekli maliyetleri göz önünde
bulundu rulduğunda, karar alıcıların mali krizlerden kaçınmaya öncelik vermesi doğal
karșılanabilir. Yoğunlașmadan kaynaklanan etkinlik kaybının maliyetini ölçmenin
güçlüğü nedeniyle, mali istikrar ve rekabet politikaları arasındaki önceliğin
birincisine tanınması ilk planda mazur görülebilir. Gerçekten de rekabet ve mali
istikrarsızlık arasında algılanan negatif etkileșim ile yoğunlașmanın maliyetindeki

34

belirsizlikler, karar alıcıları rekabet politikaları karșısında, yüksek yoğunlașma
oranlarını desteklemek yönünd e cesaretlendirmektedir. Ancak, Allen ve Gale (2004)
mali istikrarsızlık ile karșılaștırıldığında, bankacılık sektöründe rekabet politikalarını
ikinci dereceye koymanın, mutlak doğruluğunun bulunmadığını belirtmektedir.
Birinci olarak, mali istikrar ile re kabet arasındaki negatif ilișkinin sorgulanması
gerekmektedir.20 Mali istikrarsızlığın maliyeti șüphesiz yüksek olmakla beraber, bu
maliyetten kaçınmak için rekabeti mutlaka azaltmak gerekmeyebilir. İkincisi, yüksek
yoğunlașma oranlarından kaynaklanan etkin lik kaybının maliyeti konusundaki
tahminlerin çoğu, en azından endüstriyel iktisadın artan rekabetten beklediği etkinlik
kazanımı varsayımı ile tutarlıdır. Son olarak, mali istikrarsızlığın maliyeti düzensiz
olarak ortaya çıkmakta (on yılda bir ya da bir k aç on yılda bir), oysa yoğunlașmadan
kaynaklanan etkinlik kaybının maliyeti ise süreklilik tașımaktadır.
Bu bulgular, etkinliğin artırılması ve mali istikrarın korunması arasında bir
önceliği/tercihi/ikilemi içermektedir. Potansiyel bir tercihi belirlemek için de
öncelikle mali istikrarsızlığın kaynaklarının anlașılması gerekmektedir. Birinci
bölümde açıklandığı gibi istikrarsızlığın altyapısını asimetrik bilgi ve dıșsallıklar gibi
unsurlar nedeniyle ortaya çıkan piyasa aksaklıkları olușturmaktadır. Ancak, kamu
düzenlemelerinin olmadığı durumlarda bile piyasa aksaklıkları mali istikrar için
doğrudan tehlike olușturmamaktadır. Çünkü, istikrarsızlığın öncelikle ekonomik
faaliyetlerde ortaya çıkan șoklar tarafından tetiklenmesi gerekmektedir. Șoklar ise
sadece bankacılık piyasasının rekabetçi yapısından değil, makro ekonomik koșulların
bozulmasından, varlık fiyatlarının düșmesinden ve çeșitli nedenlerle ekonomide
belirsizliğin artmasından da kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, bankacılık sisteminde
aniden ortaya çı kan değișiklikler istikrarsızlığı tetikleyen șok ișlevi görebilir. Bu
nedenle de mali istikrarsızlık ortaya çıktığında, öncelikle istikrarsızlığı tetikleyen
șokların niteliği incelenmeli ve kriz önleyici tedbirler buna göre alınmalıdır.

20 Allen ve Gale (2004)’nin yanısıra literatür incelemesi yapan Carletti ve Hartmann (2002) ile Carletti
ve diğerleri (2002a) rekabet ve istikrar ikileminde, rekabetin korunması yönünde önermeler
getirmektedir. Yine literatür incelemesi yapan Canoy ve Weigand (2002) ise istikrar yanında yer
almaktadır . Öte yandan, Canoy ve diğerleri (2001:127) rekabet ve istikrar ikileminde görgül
bulguların monopolistik güç veya yoğunlașmanın istikrar için gerekli olduğunu, ancak rekabetin bütün
çeșitlerinin mali istikrar için zararlı olmadığını gösterdiğini belirtmek tedir.

35

İstikrasızlığın pot ansiyel nedenleri anlașıldıktan sonraki adımda artan
rekabetin istikrar üzerine etkilerinin incelenmesi gerekmektedir. Birincisi, bankacılık
sektöründe artan rekabet piyasa aksaklıklarının yapısını değiștirebilmektedir.21 Diğer
bir deyișle, artan rekabet, m evcut piyasa aksaklıklarını ya artırmakta ya da
azaltmaktadır. İkinci olarak, mevcut piyasa aksaklıları veri alındığında, rekabetin
bizatihi kendisi șokları tetikleyebilmektedir. Örneğin, pazara giriș engellerinin
aniden kaldırılması daha düșük kâr marjlar ına, yüksek borçlanma hacmine,
piyasalarda belirsizliğin artmasına ve nihayet sermaye yeterliliklerinin așınmasına
neden olabilmektedir. Sonuçta rekabeti artıran ani bir değișiklik, mali istikrarsızlığı
tetikleyen bir șoka dönüșebilmektedir.
Bankacılık sek töründe rekabet ve istikrar arasındaki negatif/pozitif ilișkinin
kaynağı olan asimetrik bilgi ve dıșsallıklar (etkisi) gibi sistemin özünde kaçınılmaz
olan aksaklıklar, kredi ve mevduat piyasalarında ortaya çıkmaktadır. (Dewatripont ve
Tirole, 1994: bölüm 5). Banka bilançolarının pasifinden kaynaklanan borç ilișkilerini
ve piyasa aksaklıklarını inceleyen çalıșmalar likidite sağlama (liqidity provision)
modelleri22 aktif tarafından kaynaklanan piyasa aksaklıkları üzerinde yoğunlașan
çalıșmaları ise delege edi lmiș gözetim (delegated monitoring) modelleri23 olarak
isimlendirilmektedir. Likidite sağlama modellerinin ilgi alanı panikler, mevduat
hücumu, bulașma ve sistemik risk iken, delege edilmiș gözetim modelleri bankaların
risk üstlenimi, portföy çeșitlendirmes i ve aktif kalitesi gibi konulardır. İzleyen alt
bölümlerde literatür taraması yapılırken öncelikle rekabetin istikrarsızlık üzerine
etkileri mevduat ve kredi pazarlarında ayrı ayrı ele alınacaktır. Daha sonra da,
rekabetin piyasa aksaklıklarını düzelterek istikrara katkı sağladığını analiz eden
teorik ve görgül çalıșmalar incelenecektir.

21 Bankaların yurtdıșında șube açarak veya birleșme ve devralmalar aracılığı ile uluslararası alanda
daha fazla faaliyet göstermesi ve bilgi teknolojilerinde yașanan hızlı gelișmeler de mali sistemde
rekabeti artırmaktadır. Ancak, bankacılık sektörün de gözlemlenen küresel rekabet ve bir yandan
piyasalarda bilgiyi daha simetrik hale getirip diğer yandan da ișlem maliyetlerini azaltarak rekabeti
artıran teknolojik değișim eğimlerinin istikrar üzerine olası etkileri çalıșmanın kapsamı așacağından
ihmal e dilmiștir.
22 Örneğin, Smith (1984) ve Allen ve Gale (2004).
23 Diamond (1984), Besanko ve Thakor (1993), Shaffer (1998) ve Matutes ve Vives (2000).

36

3.1. Artan Rekabetin Piyasa Aksaklıklarını Artırarak
İstikrarsızlığı Tetiklemesi
Aksak rekabetli ve asimetrik bilginin kaçınılmaz olduğu bankacılık
sisteminde rekabetçi bir yapının tahsisat ve üretim etkinliğini sağlayamayacağını ileri
süren çalıșmalar, önemli ölçüde, 1980’li yıllarda ABD’de yürürlüğe giren
serbestleșme uygulamaları neticesinde artan rekabetin banka kârlarını așındırdığını
ve dolayısıyla bankaların risk alma müșevviklerini artırdığını ileri süren Keeley’nin
(1990) öncü çalıșmasını izlemiștir. Bu yaklașımda monopolistik güçten kaynaklanan
negatif etkiler ile karșılaștırıldığında, azalan bilgi problemleri ve daha etkili ișleyen
piyasalardan elde edilecek ka zançların sosyal refaha olan katkısının daha büyük
olacağı kabul edilmektedir.
3.1.1. Piyasa Yapısı ve Likidite Riski
Carletti ve Hartmann (2002) geleneksel bankacılık literatüründe rekabet,
borçlanma riski ve optimal düzenleme arasındaki ilișkinin çoğunlu kla ihmal
edildiğini belirtmektedir. Mevduat hücumu ve sistemik risk üzerine yapılan
çalıșmaların çoğu bankalararası stratejik etkileșime yeterince önem vermemekte ve
farklı piyasa yapılarının istikrar, etkinlik ve sağlamlık düzenlemelerinin etkililiği
üzerindeki etkileri genellikle ihmal etmektedir. Bu modellerde24 mevduat hücumu
veya sistemik risk, mevduat sahipleri arasındaki koordinasyon aksaklıkları veya
mevduat sahiplerinin bankanın gelecekte ödeme gücü hakkında edindiği olumsuz
bilgiler neticesinde me vduat çekmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Mevduat sahiplerinin bankalara hücumu ve mevduatların hızla çekilmesi
bankacılık krizlerinin ortak özelliğidir. Bir veya birden fazla bankanın ödeme
güçlüğü içerisinde bulunduğu yönünde bir beklentiye giren mevduat sahi pleri bir
veya birden fazla bankanın batacağını düșünerek mevduatlarını hemen çekmeyi
tercih etmektedir. Bütün mevduatın aynı anda çekilmesi durumunda ise bankalar likit
olmayan varlıklarını likit hale getirmek zorunda kalacaklardır. Vadesi gelmeyen

24 Örneğin bak. Diomand ve Dybvig (1983) Calomiris ve Kahn (1991) ve Bhattcharya ve diğerleri
(1998).

37

varlık ların çoğu da değerinin altında likit hale getirileceğinden bankalar zarar edecek
ve sonuçta ödeme güçlüğü içerisine düșecektir (self -fufilling run). Panik hallerinde,
mevduata hücum edilmesi nedeniyle bankaların batması mali sistemin zarar
görmesine ve ma l ve hizmet üretiminin düșmesine yol açacaktır (Diomand ve
Dybvig, 1983). Diomand ve Dybvig (1983) modeli çerçevesinde rekabet ve istikrar
ilișkisini analiz eden Smith (1984) sadece mevduat sahiplerinin mevduatı çekme
zamanını bildiği bir modelde, ters seç im sorunu nedeniyle, bankaların belirli
mevduat sahiplerine pozitif kârlar önererek mevduat rekabetine girișmesinin
istikrarsızlığa neden olacağını belirtmektedir.
Allen ve Gale (2004) tarafından geliștirilen basit modelde rekabet ve mali
kırılganlık arası ndaki ilișki, tam rekabet koșullarında ișleyen bankalararası para
piyasasındaki bulașma etkisi aracılığı ile analiz edilmektedir. Modelde belirli bir
bölgede likidite talebinde ortaya çıkan küçük bir șok sistemik krize neden
olmaktadır. Șok küçük olmasına rağmen, iflas baskısı yașayan bankayı varlıklarını
likit hale getirmeye zorlayabilecektir. Ardıșık olarak, bu bankada mevduatı olan
diğer bankalar aynı riske maruz kalacak ve nihayet tüm bankalar aktif değerlerini
likit hale getirmeye zorlanacaktır. Bankal ararası para piyasasında tam rekabetin
mevcudiyeti bulașmayı kolaylaștıracaktır. Çünkü, piyasadaki bankalar küçük ve fiyat
alıcı olduklarından, kendi davranıșlarının denge seviyesi üzerine etkisinin
bulunmayacağını varsayarak, zor durumdaki bankaya likidit e sağlayacak müșevvike
sahip olmayacaklardır.
3.1.2. Piyasa Yapısı ve Așırı Risk Üstlenimi
Diamond (1984) kreditörlerin, enformasyon asimetrisi nedeniyle borçluların
faaliyetlerini ve mali kazançlarını tam olarak izleyemediklerini, kredilerini geri tahsil
edebilme kapasitelerinin maliyetli gözetime bağlı olduğunu belirtmektedir. Bu tespit
iki ayrı kavramı ortaya çıkarmaktadır. Öncelikle, bankalar, kredi müșterilerinin mali
durumlarını ve projelerinin geri dönüșünü değerlendirme konusunda doğal tekeldir.
İkinci olarak ise bankalar ile kredi müșterileri arasında ikincisinin lehine var olan
malumat asimetrisi ahlaki tehlike ve ters seçim problemlerine neden olmaktadır.

38

Banka hacmi büyüdüğü ölçüde ahlaki tehlike sorunu azalmakta, tek bir bankanın
bütün kredi por tföyüne sahip olması durumunda da tamamen ortadan kalkmaktadır.
Bankaların kredi ilișkilerini inceleyen teorik bir modelde Besanko ve Thakor
(1993) artan rekabetin, bankaları daha riskli portföy stratejileri seçmeye sevk ettiğini
belirtmektedir. Borçlular ile yakın ilișki içerisinde olması durumunda, bankalar
borçluların proje getirileri ve mali durumları hakkında özel bilgilere sahip olacaktır.
Bu bilgileri kendilerinde tuttuğu sürece bankalar, kredi ilișkisinden elde edilen bilgi
avantajını kullanarak por tföy risklerini sınırlandırabilecektir. Ancak, sektörde
rekabetin artması durumunda ilișkili bankacılığın değeri düșecek ve özellikle de riske
duyarsız mevduat sigortası uygulamasının mevcut olduğu durumlarda, bankalar daha
fazla risk üstlenecektir.
Shaffe r (1998) sektörde rekabetin artması durumunda bankaların kredi
müșteri havuzunun ortalama kalitesinin düșeceğini göstermektedir. Modelde,
bankaların kredi inceleme teknolojileri borçlu kalitesini tam olarak ölçememektedir.
Diğerleri ile karșılaștırıldığınd a borçlularının kredi kalitesinin daha fazla (ya da daha
az) olması ve bankaların yeni kredi bașvurusu ve önceden reddedilmiș kredi
bașvurusu arasında ayrım yapamaması durumunda, reddedilen borçlular tekrar kredi
talebinde bulunacak ve banka sayısı arttıkç a düșük kaliteli borçluların kredi elde
etme ihtimali yükselecektir. Düșük kredi kalitesine sahip borçlulara kredi tahsis eden
bankalar ise kazanmanın musibetini (winner’s curse) yașayacaktır. Villas -Boas ve
Schmidt -Mohr (1999) asimetrik bilgi ve ürün çeși tlemesini ele aldıkları oligopol
modelinde, artan rekabetin banka bașına düșen kaliteli borçlu sayısını azalttığını
bunun da kredi bașvurularının daha kapsamlı incelenmesine neden olduğunu
belirtmektedir. Kredi bașvurularının kapsamlı olarak incelenmesi ve borçlulardan
ilave yeterlilikler aranması durumunda, pazara yeni giren veya küçük ve orta ölçekli
ișletmelerin borç arama ve müzakere koșullarını daha da güçleșecek, bu da sosyal
refahı azaltacaktır.
Mevduat piyasası, rekabet ve likidite riski arasındaki ilișkiye yoğunlașan
çalıșmalar rekabet ve așırı risk üstlenimi arasındaki olumsuz bağlantıyı düzeltmesi
beklenen kamu müdahalelerinin etkilerini de incelemektedir. Örneğin, Cordella ve

39

Yeyati (2002) bankaların portföy risklerini serbestçe seçebildikleri bi r modelde
mevduat rekabeti, risk üstlenimi ve farklı mevduat güvencesi düzenlemeleri
arasındaki ilișkiyi incelemektedir. Sabit oranlı mevduat sigortası sistemlerinde artan
rekabet öncelikle mevduat faizlerini daha sonra da düșen net faiz marjları ve ürün
çeșitlemesi aracılığı ile riskleri artırmaktadır. Modelde mevduat sigortası primlerinin
riske göre düzeltilmesi durumunda, mevduat faiz oranları ve aktif riski daha düșük
gerçekleșmektedir. Diğer bir deyișle, riske dayalı mevduat sigortası primi
uygulamasın da, mevduat rekabetine rağmen bankalar aktif riskini azaltmak yönünde
çaba göstermektedir.
Matutes ve Vives (2000), mevduat piyasalarında eksik rekabet, risk üstlenimi
ve mevduat sigortası düzenlemeleri arasındaki ilișkiyi inceleyerek, Cordella ve
Yeyati (2002)’nin bulgularına benzer biçimde mevduat sigortası primlerinin riske
göre düzeltilmesi durumunda mevduat faizleri ve aktif riskinin daha düșük
olabileceğini, ancak her ikisinin de așırı yüksek olması ihtimaline karșın mevduat
sınırlaması veya faiz tav anı gibi ilave mevduat düzenlemelerinin daha optimal
olabileceğini belirtmektedir.
Hellman ve diğerleri (2000) mevduat rekabeti, așırı risk ve kamu
düzenlemeleri arasındaki ilișkiyi bankaların mevduat için yarıștığı ve risklerini
serbestçe belirlediği dina mik bir modelde incelemektedir. Artan rekabet bankaların
kârlılığını ve lisans bedellerini25 (charter/franchise value) azaltmakta, bu da
bankaların portföy seçiminde daha fazla risk üstlenmelerine neden olmaktadır. Bu
risklerin üstesinden gelmenin bir yönte mi sermaye yeterlik șartı uygulamasıdır.
Ancak, dinamik bir çerçevede, faiz oranlarını serbestçe belirleyebildiği ölçüde,
bankalar mevduat tabanını genișletecek riskli davranıșlardan daha yüksek kâr elde
edebilecektir.26 Mevduat faizine getirilecek sınırlam alar, pazar payını çalma etkisini
azaltacak ve bankaları daha ihtiyatlı davranmaya itecektir.

25 Lisans bedeli bir bankanın gelecekte elde etmeyi beklediği karların net bugünkü değeridir
26 Bu mekanizma, Vickers (1995)’in pazara yeni giren firmaların maliyet yapılarının mevcut firmalar ile
simetrik olması durumunda, pazara girișin iș çalma etkisi yaratarak tahsisat etkinliğini düșüreceği
önermesi ile benzerdir.

40

Keeley (1990) geliștirdiği iki dönemli modelde rekabet artarken bankaların
așırı risk üstleniminin de arttığını belirtmektedir. Çünkü artan rekabet, bankaların
kârlarını așındırarak lisans bedellerini azaltacaktır. Bu etkinin ortaya çıkması için
mevduat sigortası gerekli olmamakla beraber, sorunu daha da kötüleștirebilmektedir.
Allen ve Gale (2001: bölüm 8) rekabet ve risk üstlenimi arasındaki ilișkide vekalet
(agency) problemini ele almaktadır. Firmanın borçla finanse edilmesi durumunda,
firma sahiplerinin çıkarını düșünen yöneticiler așırı risk üstlenimi yönünde
müșevviğe sahip olacaktır. Çünkü, üstlenilen riskin getirisi firma sahiplerine,
maliyeti ise kreditörle re ait olacaktır. Bu riskten kaçınma problemi (risk -shifting
problem) kaynaklarının geniș bir bölümü mevduattan olușan bankacılık sektöründe
daha fazladır. Artan rekabet banka sahipleri ve yöneticilerin kârlarını azaltarak, așırı
risk üstleniminden elde ed ilecek kazanımları daha çekici hale gelecektir. Ancak,
toplam refah analizinde bu olumsuz etkinin, artan rekabet neticesinde elde edilen
etkinlik kazanımı ile karșılaștırılması gerekmektedir.
Perotti ve Suarez (2001) birleșme/devralma literatüründe rekabet ve istikrar
arasındaki ilișkiyi incelemekte ve mevcut ile karșılaștırıldığında beklenen
yoğunlașmanın istikrara yardımcı olacağını göstermektedir. Dinamik düopolistik bir
modelde mevduat piyasasında rekabet eden bankalar spekülatif veya sağlam kredi
tahsi s etmektedir. Mevcut yoğunlașma oranları bankaları daha güvenceli kredi tahsis
etmeye teșvik etmemekte, hatta spekülatif kredi tahsisatını özendirmektedir. Ancak,
bankaların iflasına bağlı olarak ortaya çıkacak olan piyasa yoğunlașması beklentisi,
bankalar ı düzgün kredi tahsis etmeye özendirecektir. Batan bankanın kapatılması
veya piyasaya yeni giren tarafından devir alınması yerine, mevcut sağlıklı banka ile
birleșmesine izin verilmesini öngören düzenleyici bir çerçevede, bankalar en son
ayakta kalmayı ter cih edecek ve daha az risk üstlenecektir. Kriz sonrası ortaya çıkan
yüksek yoğunlașma oranı verimliliğe zarar verse de riskin azalmasına yardımcı
olmaktadır. Etkinlik kazanımı içinse orta vadede yeni banka girișlerine izin
verilebilir.
Geleneksel bankacılı k literatüründe piyasa yapısı ve risk üstlenimi arasındaki
ilișki genellikle ihmal edilmekte, piyasalar tam rekabetçi ve monopolisitik olarak veri

41

kabul edilmektedir. Bu çalıșmalarda sistemde var olan asimetrik bilgi nedeniyle
ortaya çıkan mevduat hücumu l ikidite krizlerine neden olmaktadır. Diğer taraftan,
bankacılık sektöründe artan rekabet bir taraftan net kâr marjlarını așındırmakta diğer
taraftan da ölçek ve kapsam tasarruflarını olumsuz etkileyecek kadar banka
hacimlerini küçültmektedir. Bu mali bozul manın etkisiyle bankalar daha fazla risk
üstlenmekte ve aktif kaliteleri bozulmaktadır. Bankaların artan rekabetin neden
olduğu risk üstlenimini düzeltmek amacıyla uygulanan mevduat güvencesi sistemleri
de ahlaki tehlikeye neden olarak bizatihi kendileri s istemik krizleri tetiklemektedir.
3.1.3. Rekabet ve İstikrar Arasında Olumsuz İlișki Bulan
Görgül Çalıșmalar
Keeley (1990) 1950 ve 60' larda ABD'de finansal kurulușların yasalarla
rekabetten korunduğunu belirtmektedir. Örneğin, anılan dönemde ABD'de banka
açmak için izin almak zordu ve eyaletler arası banka gelișmelerine izin verilmiyordu.
Pazara giriși engelleyen bu düzenlemelerle beraber mevduat faizleri üzerinde
kısıtlamaların kaldırılması mali sistemde rekabeti artırmıștır. Yasal düzenlemelerin
yanı sı ra teknolojideki hızlı değișimin bir sonucu olarak bankalar, hem kendi
aralarında hem de banka dıșı finansman kurulușları ile yoğun bir rekabete girmek
zorunda kalmıștır. Artan rekabet bankaların lisans bedellerini așındırarak, așırı risk
üstlenme müșevvik lerini artırmıștır. Mevduat sigortası uygulaması așırı risk
üstlenimi sorununu daha da kötüleștirmektedir. Demsetz ve diğerleri (1996),
Keeley’nin modelini geliștirerek, 1986 -1994 arası dönemde ABD bankacılık
sistemini incelemektedir. Çalıșmada, yüksek lis ans bedellerinin bankaların ihtiyatlı
davranma müșevviklerini artırdığı ve rekabet seviyesinin düșük olduğu piyasalarda
bankaların daha verimli çalıștığı ve yerleșik veya ilișkili kredi ilișkilerine sahip
olduğu yönünde kanıt bulunmaktadır.
Demirgüç -Kunt v e Detragiache (1998) 1980 -1995 yılları içinde 53 ülkeyi
kapsayan çalıșmada, finansal serbestleșmenin rekabeti artırarak banka kârlarını
așındırdığını, așınan kârların bankaların lisans değerlerini düșürdüğünü, bu
gelișmelerin sonuçta ahlaki tehlikeye neden olarak bankaların așırı risk üstlenimi

42

yönündeki müșevviklerini artırdığını belirtmektedir. Beck ve diğerleri (2003) 1980
ve 1990’ları kapsayan çok ülkeli çalıșmalarında yoğunlașma, rekabet ve mali istikrar
arasındaki ilișkiyi test etmektedir. Çalıșmada y oğunlașma oranı yüksek olan
bankacılık sitemlerinin daha istikrarlı olduğu tespit edilmiștir. Diğer taraftan,
bankacılık sektöründe rekabet ve faaliyetler üzerinde daha az kısıtlayıcı
düzenlemelere sahip olan sistemlerde de istikrar daha yüksek bulunmuștur .27
3.2. Rekabetin Piyasa Aksaklıklarını Düzelterek
İstikrara Yardımcı Olması
Özellikle 1990’lı yıllarda sıkça yașanan mali krizlerin de etkisiyle, artan
rekabetin bankaların aktif ve pasif yapısından kaynaklanan piyasa aksaklıklarına
neden olacağını ve si stemik krizleri tetikleyeceğini ileri süren geleneksel modeller ve
görgül çalıșmaların sorgulanmasına yol açmıștır. Bu çalıșmalar; az rekabet, daha az
sayıda banka ve daha yüksek yoğunlașma oranlarının bulunduğu bankacılık
sistemlerinde de likidite ve kred i risklerinin ortaya çıkabileceğini, sektörde artan
rekabetin ise kredi faiz oranlarını düșürerek ters seçim ve ahlaki tehlike
problemlerinin azalmasına ve istikrarın sağlanmasına yardımcı olacağını ileri
sürmektedir.

27 8 Berger ve diğerleri (2004) bu çelișkili bulguyu, pazara giriș ve faaliyet düzenlemeleri ile
karșılaștırıldığında yoğunlașma oranının rekabet ölçümünde daha yetersiz olduğu ve yüksek
yoğunlașma oranlarının ise daha çok risk çeșitlendirmesinin bir göstergesi olabileceği yönünde
açıkl amaktadır.

43

3.2.1. Yüksek Yoğunlașma Oranlar ı ve Mali
İstikrarsızlık
Boyd ve De Nicolo (2003) bankacılık sektöründe artan rekabetin
istikrarsızlığa neden olacağını ileri süren görüșlerin, yoğunlașma oranının yüksek
olduğu piyasalarda bankaları așırı risk üstlenmeye iten iki tür müșevvik
mekanizması nı ihmal ettiklerini belirtmektedir. Diğer șeyler sabit iken yoğunlașma
oranının yüksek olduğu kredi piyasalarında bankalar daha yüksek faiz uygulayacak,
bu da borçluların iflas riskini artıracaktır. Yüksek kredi faizleri proje seçimi
așamasında bankaların ters seçim problemi yașamasına veya ahlaki tehlikenin de
etkisiyle borçluların daha fazla risk üstlenmelerine neden olabilecektir. Diğer
yandan, banka iflas maliyetlerinin sabit olması durumunda monopolistik banka daha
spekülatif bir portföy politikası iz leyecektir. Mevduat piyasasının hacmi sabitken,
pazara giriș engellerinin azaltılması ve artan rekabet nedeniyle piyasada faaliyet
gösteren bankaların çoğalması durumunda bankaların ortalama büyüklüğü
düșecektir. Bankaların ortalama hacminin düșmesi netice sinde, sabit iflas maliyeti
varsayımı nedeniyle, iflas maliyet artacak ve bankalar daha az risk üstlenecektir
Bankaların kredi pazarında rekabet ettikleri ve borçlulardan kaynaklanan
ahlaki tehlike probleminin üstesinden gelmek için maliyetli gözetim veya kredi
tayınlaması araçlarına sahip oldukları bir modelde, Caminal ve Matutes (2002a)
rekabetçi piyasalar ile karșılaștığında monopolistik bir bankanın daha fazla ödeme
güçlüğü riskine sahip olduğunu belirtmektedir. Modelde, monopolistik banka
borçlunun ahl aki tehlike problemini azaltmak amacıyla kredi tayınlaması karșısında,
daha fazla gözetimi tercih etmektedir. Bu da rekabetçi bankalar ile
karșılaștırıldığında monopolistik bankanın daha büyük hacimli krediler tahsis
etmesine neden olacaktır. Büyük hacimli krediler ise bankanın portföy çeșitliliğini
azaltacaktır. Daha da önemlisi büyük hacimli krediler ekonomideki çeșitli șoklara

44

(belirsizliklere) daha çok açık olduğundan monopolistik bankanın mali yapısının
bozulma riski de daha yüksek olacaktır.28
Yüksek b anka lisans bedellerinin mali istikrara yardımcı olacağını ileri süren
çalıșmaların yanısıra, Nagarajan ve Sealey (1995) rekabetin așırı risk üstlenimi
üzerine etkisinin, lisans bedellerinin belirlenme yöntemine bağlı olduğunu
belirtmektedir. Çalıșma lisan s bedellerini etkileyen düzenleyici politikalar ve
özellikle de düzenleyici hoșgörü üzerine yoğunlașmaktadır. Yüksek faiz marjları,
örneğin bankanın bir mali enstrümanı alma (call option) süresini uzatan düzenleyici
hoșgörüden kaynaklanıyorsa, bu durumda b anka varlıklarının kalitesi gerçekte
artmayacaktır. Aksine, optimal olmayan hoșgörülü politikalar ile üretilen yüksek
lisans bedelleri așırı risk üstlenimini özendirecektir.
Carletti ve diğerleri (2002b) birleșme devralmaların bankacılık sektöründeki
rekab et ve likitide riski üzerine etkilerini incelemektedir. Çalıșmada, Diamond ve
Dybvig’e (1983) benzer biçimde borç yapısından kaynaklanan șokları incelemek
amacıyla, bankaların kredi pazarında rekabet ettiği ve ihtiyaç duyduklarında
bankalararası para piyas asından kaynak sağladığı bir model geliștirilmektedir.
Birleșme sonrası uygulanan faiz oranı șeklinde ölçülen birleșmelerin rekabet üzerine
etkileri artan yoğunlașma oranı ve potansiyel maliyet tasarruflarına bağlıdır.
Özellikle de büyük banka birleșmeleri bir yandan kredi faizlerinde artıșa neden
olmakta diğer yandan da banka hacimlerindeki asimetriyi büyüterek sistemin toplam
likidite ihtiyacını artırmaktadır. Etkinlik kazanımı küçük ise birleșen banka kredi
pazarındaki rakiplerininin faizlerinden daha fa zla faiz uygulayacak ve birleșme
öncesine göre kredi pazar payları daha düșük olacaktır. Etkinlik kazanımları büyük
ise rakiplerinden daha düșük faiz uygulayacak, kredi pazar payları artacak ancak bu
defa da rezervlerinin ve mevduatlarının toplam kredi içe risindeki payı azalacak ve
likidite ihtiyacı artacaktır. Birleșme nedeni ile banka piyasa paylarında asimetri
büyüdüğü için toplam likidite talebinin varyansı da büyüyecektir. Sonuçta

28 Yukarıda da incelenen ve optimal piyasa yapısında toplam șokları dikkate almayan Caminal ve
Matutes (2002b) modeline göre, gözetim azalmadığı taktirde, monopolistik güç refahı artırmaktadır.
Piyasa gücü arttığında de gözetim müșevvikleri zaten artmaktadır. Villas -Boas ve Schmidt -Mohr
(1999) ise ters seçim probleminin olduğu bir modelde rekabetin refahı azaltacağını göstermektedir.

45

birleșmeler etkinliği artırsa bile bankacılık sistemindeki likidite sıkı ntısını artırarak
istikrarsızlığa neden olacaktır.
Literatür incelemesi yapan Carletti ve diğerleri (2002a) hem kuramsal hem de
görgül çalıșmalardan çıkan temel sonucun bankacılık sektöründe artan rekabetin mali
istikrar için zararlı olduğu önermesinin bel irsiz olduğunu belirtmektedir. Hem
kuramsal hem de görgül literatür, piyasa yapısı ve rekabetin derecesindeki
değișmelerin bankacılık sistemine olan istikrar etkisinin, önemli ölçüde incelenen
örneğe bağlı olduğunu göstermektedir.
3.2.2. Artan Rekabet ve Mali İstikrar
Shy ve Stenbacka (1999) bankalar arasında gerçekleșen stratejik rekabeti
analiz ettikleri formel modelde, artan rekabetin risk üstlenimini artıracağı yönündeki
görüșün geçerli olmadığını belirtmektedir. Modelin en önemli varsayımı mevduat
sahiplerinin banka aktiflerinde ortaya çıkan riskleri gözetim kapasitesinin
bulunmasıdır.29 Bankalar gözetim maliyetinden kaynaklanan ölçek tasarruflarından
yararlanabilmek amacıyla kredilerini seçilmiș faaliyetler veya bölgelerde
yoğunlaștırabilmekte, ancak b u durumda da kredi geri ödeme riski artmaktadır. Kredi
ödeme riskini azaltmak için, bankanın portföyünü mümkün olduğu kadar alternatif
alanlara tahsis etmesi gerekmektedir. Birinci stratejinin uygulamasında, elde edilen
ölçek tasarrufu nedeniyle bankanın k ârı artmakta, ikincisinde ise kapsam tasarrufu
nedeniyle riski azalmaktadır. Bankaların tamamının, kârlarını artırmak amacıyla
birinci stratejiyi izlemeleri durumunda mevduat sahipleri bu riski algılayacak ve daha
yüksek faiz talep edecektir. Bankalar aras ında mevduat piyasasında gerçekleșen
rekabetin etkisi ile refah tüketiciye aktarılacaktır. Mevduat sahiplerinin risk karșıtı
olması durumunda ise bankalar kredi portföylerini mümkün olduğu kadar
çeșitlendirmeye çalıșacaktır. Sonuçta banka ve mevduat sahipl erinin davranıș riski
birbirinden farklı olsa bile, hem monopolistik hem de rekabetçi piyasa yapısında

29 Yazarlar bu varsayımın pratikte uygulanabilirliğinin sorgulanabileceğini, ancak bankaların
kamuoyuna açıklanan kr edi derecelerinin, portföy riskinin ölçümünde görgül bir gösterge olarak
kullanılabileceğini ileri sürmektedir.

46

mevduat sahiplerinin risk karșıtlığının boyutuna göre sistemde portföy
çeșitlendirmesine gidilecektir.
Kredi faizleri ve yatırım kararları arasındaki ilișkiyi farklı bir açıdan
inceleyen Koskela ve Stenbacka (2000) kredi pazarında artan rekabetin faiz
oranlarını düșürdüğünü ve borçluların denge iflas riskini artırmaksızın yatırım
hacmini artırdığını göstermektedir. Çünkü, artan yatırım, projenin ortalam a getirisini
de yükseltmektedir (mean -shifting investment technologies). Artan yatırım ile
ortalama getirinin arttığı üretim teknolojisi varsayımları altında, ahlaki tehlike
problemi bulunmayacak, kredi pazarında rekabet eden bankalar ile
karșılaștırıldığı nda, monopolistik banka daha yüksek oranlı kredi faizi uygulayacak,
bu da yatırım seviyesini düșürerek iflas riskini artıracaktır.
Yukarıda incelenen ve yoğunlașmanın kredi ilișkisini artırdığını ileri süren
Besanko ve Thakor’un (1993) aksine, Boot ve Thak or (2000) da artan rekabetin
ilișkili kredi tahsisatını artırdığını belirtmektedir Modelde bankalar hem ilișki
(relationship) hem de ișlem (transaction) kredisi tahsis etmekte ve bankalararası para
piyasasında gerçekleșen rekabet ilișkili kredi hacmini ve borçlu refahını
artırmaktadır. İlișkili kredi bankaları fiyat rekabetinden koruduğundan, rekabetin
artması bankaları ișlem kredisinden ilișkili krediye doğru yöneltecektir. Diğer bir
deyișle, monopolistik piyasalar ile karșılaștırıldığında rekabetçi bir or tamda bankalar
daha fazla ilișkili kredi tahsis etmeyi tercih edecektir. Artan rekabet öncesi ișlem
kredisi kullanan ve hala da kullanmaya devam eden borçlular, kredi piyasasında
artan rekabet neticesinde düșen faizler nedeniyle kazançlı olacaktır. İlișkil i kredi
faizlerinin rekabet öncesi ișlem kredisi seviyesinde olması durumunda ise, borçlular
ilișkili kredi avantajlarından istifade edeceğinden kazançlı olacaktır. İlișkili kredide,
banka borçlunun projesi hakkında daha iyi bilgi sahibi olduğundan, gerekt iğinde
ilave fon sağlayarak veya vadesi gelen ve ödenemeyen kredinin vadesini uzatarak
projenin getirisini artırabilecektir.

47

3.2.3. Rekabet ve İstikrar Arasında Olumlu İlișki Bulan
Görgül Çalıșmalar
Jayaratne ve Strahan (1997) ABD’de eyaletler arasında șube açılmasına izin
vermeyen düzenlemelerin pazara giriș engeli yarattığını ve daha verimli çalıșan
bankaların genișlemesine engel olduğunu belirtmektedir. Bu tür kısıtlamalar,
endüstrinin doğal gelișimini geciktirerek ortalama banka aktiflerinin verimliğ ini
azaltmıștır. Keeley (1990) çalıșmasının aksine, çalıșmanın bulguları çerçevesinde
șubecilik üzerine getirilen kısıtlamalar kaldırıldıktan sonra bankacılık sisteminin
verimliliğin iyileștiği, takipteki kredilerin oranı azaldığı, banka kârlarının arttığı ve
nihayet banka borçluları da daha düșük kredi faiz oranlarından kazanım elde edildiği
tespit edilmiștir. Șube sınırlamalarının kaldırılmasından sonra kredi kayıp oranının
azalması sadece banka kârlarını ve borçluların faydasını artırmamıș mali aracılığı n
kalitesini de artırmıștır. Serbestleșmeden sonra bankalar sadece daha güvenli kredi
tahsis ederek aktif kalitesini artırmamıștır. Borçluları inceleme ve gözetim
kapasitelerini iyileștirerek hem kendi aktif kalitelerini hem de sistemin istikrarını
artırmı șlardır. Çünkü piyasa disiplini banka yöneticilerinin müșevviklerini daha
güvenli ve verimli çalıșma yönünde geliștirmiștir.
Stiroh ve Strahan’da (2003) de serbestleșme sonrası artan tahsisat etkinliğinin
kaynakları daha iyi performans gösteren bankalara a ktardığından, bankanın göreli
performansını iyileștirdiğini belirtmektedir. Bunun yanısıra, performans artıșı
serbestleșme öncesi dönemde daha fazla müdahale edilen ve dolayısıyla daha az
rekabetçi yapıya sahip olan eyaletlerde daha yüksektir. Charlson ve Mitchener (2003)
ise 1920 ve 30’larda ABD bankacılık sisteminde artan rekabetin zayıf bankaları
piyasa dıșına iterek sistemin istikrarını artırdığını ileri sürmektedir.
Boyd ve Graham (1996) son yıllarda ABD’de bankacılık sistemindeki hızlı
konsolidasyonun gerekçesini anlayamadıklarını, çünkü birleșme ve devralmalar
yoluyla artan konsolidasyonun banka performansları üzerinde aslında pek olumlu bir
etkisi olmadığını belirtmektedir. Konsolidasyon her zaman piyasa dinamiklerinin
zorlamasıyla gerçekleșmemektedi r. Az sayıdaki istisnası dıșında banka birleșmeleri

48

dostane ilișkiler ile gerçekleșmektedir. Böyle bir durumda birleșme sonrası alt
düzeyde çalıșanların sayısı azalsa da, üst düzey yöneticilerin sayısında bir azalma
olmamaktadır. Bunun da ötesinde, banka b irleșmelerinde her iki tarafın üst düzey
yöneticilerinin müșevvikleri banka sahiplerinden çok, kendi çıkarlarına hizmet etmek
amacıyla çalıșmaktadır. Ayrıca, birleșmeler orta ve büyük hacimli bankalar arasında
gerçekleștiği zaman verimlilik de artmamaktadı r. Çünkü, bu bankalar zaten yeterince
ölçek ve kapsam tasarrufuna sahiptir. Birleșme sonrası bu sınır așılabilir. Ölçek ve
kapsam tasarruflarında artıș elde etmek için küçük bankaların birleșmesi
gerekmektedir.
ABD’de özel yatırımcıların bankaların mali ya pılarını değerlendirme
kapasitesini inceleyen görgül literatürü değerlendiren Flannery (1998) mevduat
sahipleri, yapısal kreditörler (subordinated debt holders), hisse senedi sahipleri ve
kredi derecelendirme șirketlerinin banka davranıșı üzerinde piyasa d isiplini30
sağlayabilecek kapasiteye sahip olduğunu belirtmektedir. Ancak, çalıșmanın
bulgularına göre bankaların gözetimi ve disiplininin sağlanması önemli ölçüde
derinliği olan ve iyi ișleyen piyasaların varlığına bağlıdır. ABD’de bir hayli gelișmiș
mali piyasalara sahip bir ülke olduğu için piyasa disiplini etkili bir biçimde
ișlemektedir.
Rekabet ve etkinlik arasındaki ikilemi 1995 -1999 döneminde, sektörün toplam
varlıklarının % 98’ine sahip 88 İspanyol ticaret bankası bilanço verilerini kullanarak
ölçen Reboredo (2004) artan rekabet nedeniyle ortaya çıkan etkinlik kazanımının
bankaların ödeme gücünü artırdığını, ancak tersinin geçerli olmadığını belirtmektedir.
Sironi (2003) para ve sermaye piyasaları gelișmiș AB ülkelerinde de yapısal
kreditörlerin bank a davranıșları üzerinde disiplin sağladığı yönünde kanıt
sunmaktadır. Piyasa disiplinin sadece ABD ve AB gibi gelișmiș para ve sermaye
piyasalarına sahip olan ülkelerde değil, gelișmekte olan ülkelerde de geçerli
olabileceğini belirten çalıșmalar da bulunm aktadır. Levy -Yeyati ve diğerleri (2004),

30 Bankacılık sektöründe piyasa disiplini, bankaların üstlendiği riskten kaynaklanan maliyetler ile
karșılașan iktisadi aktörlerin, bu maliyetler den kaçınmak amacıyla tepki vermeleri anlamında
kullanılmaktadır (Berger, 1991’den aktaran Levy -Yeyati ve diğerleri, 2004).

49

bankacılığın temel göstergelerinin (bank fundamentals)31 olağan zamanlarda
bankaların mali yapılarını analiz etmek açısından iyi bir araç olduğunu; ancak
özellikle krize açık gelișen ülke ekonomilerinde bankaların m ali yapıları hakkında
gereken bilgiyi zamanında üretemeyeceğini belirtmektedir. Bu nedenle bankaların
gözetimi ve denetimi için gelișen ülke ekonomilerinde de piyasa disiplinine gereken
önem verilmelidir. Nitekim, Peria ve Schmukler (1999) Arjantin, Meksik a ve Șili’de
küçük ve sigorta kapsamındaki mevduat sahiplerinin bile bankalar üzerinde piyasa
disiplini sağladığını belirtmektedir. 32
Tablo:3.1 . Rekabetin Banka Bilançosunun Aktif ve Pasif Yapısı Üzerine Etkileri
AKTİF PASİF
Lisans Bedeli
Artan rekabet net faiz marjlarını așındırarak
lisans bedellerinin değerini düșürmektedir.
Bu da bankaları așırı risk almaya
özendirmektedir. Lisans bedelinin değerinin
düzenleyici hoșgörü neticesinde artması
durumunda bankanın aktif kalitesi
artmayabilecek hatta daha ri skli hale
gelebilecektir
İlișkili Kredi
Banka ve kredi müșterisinin ilișkisinin
derecesine bağlı olarak, özel bilgi
enformasyonel kârlar üretmektedir. Rekabet
banka müșteri ilișkisinin derecesini Mevduat Hücumu ve Koordinasyon
Aksaklıkları
Mevduat sahipleri arasındaki koordinasyon
tökezlemesi negatif bilgiye ve dolayısı yla
mevduat hücumu ve sistemik krize neden
olabilmektedir. Mevduat ve/veya kredi
pazarında geniș pazar payları, bankaların
yüksek kâr oranlarını elde etmesine imkan
sağlayabilmektedir. Ancak, büyük banka
birleșmeleri ise bankalararası para
piyasasında liki dite daralmasına neden
olabilmektedir.
Mevduat Güvencesi
Koordinasyon aksaklıları ve mevduat

31 Bankaların risk göstergeleri genelde CAMELS derecelendirme sistemi ile ölçümlenmektedir.
CAMELS’ın açılımı ise șu șekildedir: serm aye yeterliliği (capital adequacy), aktif kalitesi (asset quality),
yönetim (management), getiri (earning), likidite (liquidity) ve duyarlılık (sensivitivity).
32 Bu görgül bulguların yanısıra, gelișen ülkelerde piyasa disiplinin etkili bir biçimde ișleyebi lmesi için
öncelikle mali piyasaların derinliğinin ve kurumsal yapının etkililiğinin artırılması gerekmektedir
(Demirgüç -Kunt ve diğerleri, 2003b).

50

azaltmakta ve bankaların daha fazla riskli
projelere kaynak aktarmasına neden
olabilmektedir. Borçlunun ahlaki tehlike
problemini azaltmak amacıyla kredi
tayınlaması karșısında, daha fazla gözetimi
tercih eden monopolistik banka, rekabetçi
bankalar ile karșılaștırıldığında, daha büyük
hacimli krediler tahsis edecek bu da portföy
çeșitliliğini azaltacak ve riski artıracaktır.

Faiz Oranları, Ters Seçim ve Ahlaki
Tehlike
Diğer taraftan, monopolistik bankaların
yüksek faiz uygulaması ters seçim ve ahlaki
tehlike problemini daha da kötüleștirerek
mali istikrarı tehdit e tmektedir. Buna karșın,
kredi piyasasında artan rekabet faizleri
düșürerek ters seçim ve ahlaki tehlike
problemini azaltacaktır.

hücumunun üstesinden gelmek için
uygulanan mevduat güvence sistemleri
bankaların risk üstlenimini (ahlaki tehlikeyi)
artıracaktır.

51

4.BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNDE FİNANSAL PERFORMANS
YÖNETİMİ
4.1. Bankacılık Sistemi ve Aktif Pasif Yönetimi
Bankacılık sektöründe karlılık, ekonominin geleceği açısından önem
tașımaktadır. Bankacılık sektörünün temel amacı, fon fazlası olan birimlerden, fon
açığı olan birimle re kaynak aktarımı rolünü yerine getirirken, finans teorisinin temel
kuralı olan firma değer maksimizasyonu yaratmaktadır.
Hedeflenen doğrultuda bankalar; küreselleșme, yasal düzenlemeler,
teknolojik gelișmeler ve sermaye yeterliliği gibi dıșsal olumsuz fa ktörlerden en az
seviyede etkilenmek ve karlılığını sürdürüp büyütebilmek için ürün çeșitliğini
geliștirerek verimliliği ve șube ağını artırmayı hedeflemektedir. Ürün çeșitliliğini
arttırmak ve șube ağını genișletmek, banka bilanço, aktif -pasif yönetimi aç ısından bir
bankaya rekabet avantajı sağlamaktadır.
Bankalar da diğer tüm ișletmeler gibi istikrarlı olarak kar performansı
sağlamaya yönelik çalıșan ișletmelerdir. Bankalar bir yandan değer maksimizasyonu
elde edecek șekilde davranırken, diğer taraftan kendilerini güvence altına almak yani
etkin bir risk yönetimi gerçekleștirmek istemektedirler.
Bankaların temel faaliyet alanlarının ekonomideki atıl fonların transferlerini
sağlamak olması nedeni ile kaynak maliyetleri ve kullanımlarından elde ettikleri
gelirler karlılıklarını belirleyici temel unsur olmaktadır. Bankalar bir taraftan
faaliyetlerini gerçekleștirirken, diğer taraftan da karlarını da maksimize edebilmek
için ihtiyaç duydukları fonların maliyetini piyasa koșulları izin verdiği ölçüde
azaltmak zorundadır. Bunun yanı sıra toplanan fonların maksimum gelir elde
edebilecek bașta krediler olmak üzere çeșitli gelir getirici alanlara aktarılması esas
olduğu kadar da, verilen kredilerin geri dönebilir olması da önem tașımaktadır. Geri

52

ödemesi yani tahsi latı yapılamamıș her kredi bankayı hem zarara uğratacak, hem de
likidite sorunu ile karșı karșıya bırakacaktır.
Bankaların bilançoları, döviz riski, faiz riski, likidite riski gibi riskleri
bünyesinde barındırmaktadır. Banka bilançolarında faaliyetler sonu cu ortaya çıkan
bu ve benzeri risklerin çeșitli araç ve modellerle tanımlanması, ölçülmesi ve
yönetilmesiyle hedeflenen karlılık oranlarının, güven ve likiditeyi göz önünde
bulundurarak, bankanın nasıl bașarılı olabileceğini gösteren ve sistematik bir șeki lde
hazırlanan planlar bütünü aktif pasif yönetimi olarak tanımlanabilir.
Aktif pasif yönetiminin uzmanlarca kabul görmüș bazı tanımları șunlardır;
a) Bankayı uzun vadeli hedeflerine doğru yöneltmek için genellikle 12 ayı
kapsayan bir planlama faaliyetidir .
b) Bir bankanın karını optimize etmek amacıyla, likidite ve emniyetini de göz
önünde bulundurarak, bilançosunun aktif ve pasifini düzenlemesi ve değiștirmesidir.
Likidite bir bankanın minimum zararla olası mevduatların vadelerinde ya da
öncesinde çekilme sinde konu nakitleri ödeyebilme ve piyasada olușan kredi
ihtiyaçlarını karșılayabilme gücüdür. Emniyet ise bankanın öz sermayesinin yeterli
ve aktiflerinin kaliteli olmasıdır.
4.1.1. Aktif Pasif Yönetimi Kavramı ve Aktif Pasif Yönetiminin
Amacı
Aktif pasif yönetimi, bankanın hem aktif kalemlerinin hem de pasif
kalemlerinin, likidite, karlılık ve güvenirlilik konuları göz önüne alınıp çift taraflı
düșünülerek yönetilmesi tekniğidir. Tüm banka yönetiminin amacı getiriyi
maksimuma çıkarırken riskleri mini muma indirmektir. Aktif pasif yönetiminin
gelișmesinin nedeni așağıdaki gelișmelere bağlanabilir:
a) Bankaların fon kaynağı sağlamak için gittikçe pazara daha bağımlı olması,

53

b) Bilanço analizinin ve kaldıraç oranlarının öneminin daha iyi kavranmıș
olması,
c) Girdikleri yükümlülükleri zamanında yerine getirmemekten dolayı
Avrupa’daki ve Uzakdoğu’daki bazı bankaların iflas etmiș olması,
d) Faizlerdeki ve kur fiyatlarındaki değișmelerin daha kuvvetli ve daha
tahmin edilmez düzeye ulașması,
e) Piyasadaki rekabetten dolayı marjların düșmesi.
Bir bankanın en temel amacı, aktif ve pasiflerini sabit ve yüksek bir net faiz
marjı sağlayarak yönetmektir (Tulgar, 1993: 9).
Aktif pasif yönetiminin amacı, bankanın karını maksimize ederek bankanın
değer maksimizasyon unu sağlamaktır. Bankalar için karlılığı ve kazancı arttırmanın
bir yolu da etkin bir aktif pasif yönetimi uygulamaktır
Finans teorisine göre; karı maksimize etmek, ancak sermayenin getiri oranını
maksimum yapmakla ve sermayenin getiri oranındaki dalgalanm ayı minimize
etmekle gerçekleșebilir. Kısa vadede bankalar, net faiz marjını maksimuma
çıkarmaya ve net faiz marjındaki dalgalanmaları minimuma indirmeye
çalıșmaktadırlar. Bankacılık sektörü, likidite riski, döviz riski, kredi riski ve faiz riski
gibi risk ler altında çalıștıklarından, bașarılı bir aktif pasif yönetimi sergilenmesi
gerekmektedir. Bu nedenle, banka bilançolarının aktif ve pasif kalemlerinin hangi
kalemlerden oluștuğunu, hangi olayların bu kalemleri olumsuz ya da olumlu yönde
etkilediğini, akt if ve pasiflerin niteliğini ve özkaynakların yeterli olup olmadığının
bilinmesi gerekmektedir.
Bankalar, en yüksek ve sürdürülebilir karı elde edebilmek adına aktif pasif
yönetimi yaparken temelde dört unsuru göz önünde bulundurmaktadır.
İlk olarak, banka mevduat sahiplerine olan yükümlülüklerini yerine
getirebilmek için, yeterli likit varlık bulundurmak zorundadır dolayısıyla etkin
likidite yönetimine ihtiyaç vardır.

54

İkinci olarak, varlık yönetimi adına bankalar, varlıklarında farklılașmaya
giderek risk da ğıtımı yapmalıdır.
Üçüncü olarak kar maksimizasyonu amacı doğrultusunda bankaların fonları
en düșük maliyetle edinme eğilimi bulunmaktadır.
Son olarak da banka etkin sermaye yeterliliği idaresi yapmalıdır ki, kar
maksimizasyonunda problemle karșılașmasın.
4.1.2. Aktif Yönetimi
Aktif yönetimi, muhtelif kaynaklardan edinilen fonların, yatırım alternatifleri
arasında yer alan; menkul kıymetler, nakit değerler ve verilen krediler arasında
dağıtılmasıdır.
Dağıtım yaparken alınacak kriter, her alternatifin riskli lik derecesi ve bunun
karșılığındaki getiri miktarıdır. Bankalar için kabul edilebilir risk derecesi farklılık
gösterir. Bu nedenle kar etmek isteyen banka mutlaka riske maruz kalacaktır. Bu
riskler, likidite yetersizliğinden, faiz oranlarının ya da kurlar ın dalgalanmalarından,
verilen kredilerin tahsil edilememesinden ve yasal düzenlemeler ya da ekonomik
değișmelerden kaynaklanabilir. Aktif yönetim yapılırken bankaların üzerinde
durduğu önemli noktalardan birisi de çeșitlendirmedir. Aktifte kullandırılan
kaynakları temsil eden alanların mümkün olduğu kadar riski dağıtmak ilkesi
çerçevesinde çeșitlendirme faaliyeti ön plana çıkmaktadır.
4.1.3. Pasif Yönetimi
Pasif yönetimi, bankanın sahip olduğu fon kaynakları ile banka için en uygun
pasif kompozisyonunu yar atmaktır. Çeșitli kurulușlardan alınan krediler, mevduat,
sermaye ve çeșitli ulusal ve uluslararası sermaye ve para piyasalarından elde edilen
fonlar, menkul kıymet ihracı yoluyla sağlanan kaynaklar, bir banka için fon
kaynakları olarak sayılabilir. Likidi te ihtiyaçlarının belirlenmesi, pasif yönetimi
yapılırken önem tașımaktadır.

55

•Aktif Pasif Komitesi: Bankanın varlık ve yükümlülüklerinin yönetimiyle
görevli olan aktif pasif komitesinin amacı, faiz oranı riski, kur riski, likidite riski ve
piyasa risklerini değerlendirerek, banka stratejilerini ve rekabet koșullarını da dikkate
alarak, banka bilançosunu n yönetilmesi için ilgili birimlerce icra edilecek kararları
almak ve uygulamaları izlemektir. Genel müdürün bașkanlığını yürüttüğü komite
haftalık olarak toplanır.
4.1.4. Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları
Bankaların karlarını optimize etmesi amacıyla, lik idite ve emniyetini göz
önüne alarak bilançosunun aktif ve pasif tarafını gerektiği șekillerde düzenlemesi ve
değiștirmesi olarak tanımladığımız aktif pasif yönetimi, ancak belirli unsurlar yerine
getirilirse amacına ulașabilecektir. Birinci șart olarak, a ktif pasif yönetim komitesi
kurulması görülebilir. Bu komite, amaçları net bir șekilde tespit etmeli, spesifik
oranları belirlemeli ve sonuçları devamlı değerlendirmelidir. Faiz oranlarının tahmini
ve buna uygun bir șekilde aktif -pasif yapısının analizi ya pılmalıdır. Ekonominin,
bankacılık sektörünün, iș yapılan sektörlerin analizi, anlatılan teknikleri uygulamada
önemli bir unsurdur. Bu yapıya uygun olarak iç organizasyonun düzenlenmesi aktif
pasif yönetiminin verimli olarak uygulanmasını sağlar. Tüm bunla rın
gerçekleștirilmesi için üst yönetimin eğitimi, tam bir katalizör görevi görecektir. Bu
yönetime, doğru bilgilerin iletileceği raporlama sisteminin geliștirilmesi gereklidir.
Alınan kararların ilgili personele, mümkünse herkese iletilmesi, tüm verimlili ği
arttıracaktır.
Bir bankanın “iyi yönetiliyor” denilebilmesi için așağıdaki unsurlara
bakılmalıdır:
a) Açık olarak tanımlanmıș ve formüle edilmiș aktif pasif yönetim
politikalarının olması,
b) İyi organize ve formüle edilmiș aktif pasif yönetim komitel erinin olması,
c) Likidite ve faize duyarlılığın dikkate alındığı planlama modelinin olması,

56

d) Planlama prosesi ve karar için doğru ve anlık bilgi verebilen raporlama
sistemi,
e) Dengeli olarak yapılmıș kısa ve uzun vadeli planlama,
f) Koordineli fon yönetimi,
g) Faiz oranı riski için fiyatlama mekanizması,
ğ) Net faiz oranı marjı ölçümü ve planlamasının sürekli yapılıyor olması.
4.2. Müșteri, Ürün ve Organizasyonunun Finansal Açıdan Yönetimi
(Karlılık ve Verimlilik Projesi)
Bankalar açısından karlılık ve verimliği beș ana bașlıktan olușan bir yapı
olarak değerlendirmek mümkündür.
Așağıdaki șekilde yer aldığı üzere, ürün belirlemesi, fiyat saptanması,
verimliliği yüksek müșteri portföyü olușturmak, ișlem süreçlerini etkinleștirme ve
tüm sürece i lișkin performans ölçümü yapısının olușturulması önem kazanmaktadır.

57

Tablo 4.1. Karlılık ve Verimlilik Projesinin Amacı

Kaynak: Price Waterhouse
Tablo temel olarak karlılık ve verimlilik sistemini olușturmakta, ancak temeli
olușturan bu sistemin altında da maliyetleri belirleyen bir matematik yatmaktadır.
Maliyet unsuruna tabloda belirtilmiș olan beș bașlığın tamamı dahil edilmelidir.
Böylece karlılık/verimlilik sisteminin olușması ve çalıșması mümkün olabilecektir.
Karlılık ve verimlilik sisteminin alt açılımları, așağıda yer ala n Tablo 4.2. ’de
gösterilmektedir. Temel amacı karlılık olan ve karlılığı saptayacak temel nitelikteki
bankalar değer yaratan faaliyetler üzerinde odaklanarak rekabet avantajı
hedeflenmektedir.

Hangi ürünleri
satmalıyım ?
Performansı nasıl
ölçmeliyim ? Fiyatları nasıl
belirle meliyi m?
Hangi dağıtım
kanalını
kullan malıyı m? Hangi
müșterilerim
karlı, neden? Karlılık ve
Verimlilik
Sistemi

58

Tablo 4.2. Karlılık ve Verimlilik Projesinin Amacı – Rekabet Avantajı

Kaynak: Price Waterho use
Nihai amaç olan ve karlılık, verimlilik sistemi temeliyle çalıșan rekabet
avantajlarını elde etmek için, karlılığın ve verimliliğin banka bünyesinde așağıdaki
boyutlar bazında raporlanması amaçlanmaktadır. Bunlar;
a) Müșteri: Müșterinin karlılığı sürekli ölçülmeli ve karlılıklarına göre
müșteri ürünleri tasarlanıp sunulmalıdır
b) Müșteri Temsilcisi: Hizmet verilen bölgede bulunan müșteri profiline
uygun müșteri temsilcileri görevlendirilmeli, müșteri temsilcilerinin yetkinlik
ölçümlemesi hem içsel olarak hem de BES, SPK, SEGEM vb. gibi sertifika
sahiplikleri ile ölçümlenmelidir.
c) Ürün/İșlem: Her șubenin her ürünü müșteriye satması mümkün değildir.
Bölgesel yapılarına ve bankanın politika ve iștahına göre bu konudaki planlamal ar REKABET
AVANTAJI Hangi ürünleri
satmalıyım?Ürünlerin ve
ürün ilișkilerinin karlılığa
etkisini ölçmek Performansı nasıl
ölçmeliyim?
Maliyet/gelirler ile ilgili
sorumlulukları
belirlemek. Fiyatları nasıl
belirlemeliyim?Ürün ve
hizmetlerin gerçek maliyet
getirilerini belirlemek. Hangi dağıtım kanallarını
kullanmalıyım? Dağıtım
kanallarının maliyetlerini
ölçmek. Hangi müșteriler karlı ve
neden? Müșteri ve
gruplarının gerçek mali yet
getirilerini belirlemek .

59

gerçekleștirilmektedir. Bölge ve müșteri profiline uygun, bankanın tasarladığı
ürünleri müșteriye sunmak ve bunlarla ilgili ișlem yapmak önem kazanmaktadır.
d) Dağıtım Kanalı: Temel tașı karlılık ve verimlilik olan ișletmelerin
karlılığının temeli ișlet melerin giderlerini kontrol etmek olușturmaktadır. Düșük
maliyet ile maksimum getiri elde etmek hedeflenmektedir. ADK (Alternatif Dağıtım
Kanalı) adı altında toplanmıș olan bu iș kolunda müșteriye telefon, internet
bankacılığı ve diğer kanalları ile müșter iye temas ederek, kısa zamanda daha çok
müșteriye ve daha geniș kitleye ulașmak planlanmaktadır. Kısa zaman içinde düșük
maliyetle maksimum adet müșteriye ulașılması, satıșın son așamasına getirilerek
müșterilerin șubelere yönlendirilmesi esastır. Zaman ve verimlilik ön plana
gelmektedir.
e) Kampanya: Bankanın karlılığını maksimize edecek ürünlerin, piyasa
ihtiyaçlarına göre tasarlanıp, ambalajlanması bu kapsamdadır. Bunun en güzel
örneği, bankaların maksimum kar elde ettikleri ürünlerin bașında bireysel iș kolunda
sunulan tüketici kredileri gelmektedi r. Tabana yaygınlık mantığında yapılan
pazarlamada, küçük küçük miktarlarda birçok müșteriye verilmiș olması nedeniyle
takipteki kredi oranları da düșük seyretmektedir. Bu ürünü ön plana çıkartma
zamanları daha çok tüketim ihtiyaçlarının ön planda olduğu d önemlerdir.
4.2.1. Karlılık Boyutları
Bankanın gerçek projeksiyonunu sağlıklı yapabilmesi için, gerçekleșmiș
faaliyetlere ilișkin raporlama sisteminin amaca yönelik bölümlendirilmesi önem
kazanmaktadır. Raporlamaya ilișkin olușturulabilecek örnek yapı așağ ıdaki tabloda
yer almaktadır. Sistem genelden özele doğru olușturulmuștur.

60

Tablo 4.3. Karlılık Boyutları

4.2.1.1. Hesap Bazında Raporlama
Bankaların karlılık ve verimlilik projesi kapsamında piramit örneğinde de
görüldüğü üzere, hedeflenen raporlama hesap bazlı raporlamadır. Bunun nedeni
müșteri hesapları bazında karlılığın izlenmesidir. Müșteri hesapları bazında
hesaplanan karlılık; iș kolu, kanal, ürün/ișlem, müșteri, müșteri temsilcisi, kampanya
boyutlarında kolaylıkla raporlanabilecektir. Bu rapo rlama sonucu da öncelikle
yapılan kampanyalarının bașarıları, yani performans ölçümlemesi açısından bir kriter
olușturacaktır. Daha sonrasında müșteri temsilcisi açısından kișisel bazlı performans
değerlendirmesinde kullanılıp, performans ölçümlemesi yapıl acaktır. Nihai olarak,
müșterinin karlılığı hesaplanarak o müșteriye atanacak kampanyalar, bu
kampanyalardaki fiyatlamalar ve müșterinin yapacak olduğu her bir ișlemden
alınacak masraf ve komisyonlar belirlenebilecektir. Banka açısından hem karlılık, Hesap
Bazında
Raporlama
Müșteri Bazında Raporlama
Ürün Bazında Raporlama
Organizasyonel Bölüm Bazında Raporlama
Banka Bazında Raporlama

61

hem ç alıșan hem de müșteri yönetimi karlılık bazlı takip edilebilecek, efektif çalıșan
ve müșteriler yaratılabilecektir.
4.2.1.2. Müșteri Bazında Raporlama
Müșteri hesapları bazında hesaplanan karlılık rakamları müșteri bazında
konsolide edilerek raporlanmaktad ır. Bu raporlama kapsamında bir müșterinin, bir
bankanın organizasyon yapısı içinde yer alan tüm birimleri ile gerçekleștirdiği her
türlü ișler detaylı olarak analiz edilmekte ve raporlanmaktadır.
4.2.1.3. Ürün Bazında Raporlama
Müșteri hesapları bazında hesaplanan karlılık rakamları, ürün bazında
konsolide edilerek hesaplanmaktadır. Hangi ürünlerin daha karlı olduğu tespit
edilmek sureti ile müșteri temsilcilerine hedef ağırlıklandırılması yapılacak ve
gerekirse lansmanlarla ilgili ürünler ön plana çıkart ılacaktır. Kișisel bazlı performans
ölçümlemesinde ise bu yüksek karlı ürünlerin performansa etki eden not puanlaması,
diğerlerine göre daha yüksek olarak verilecek, satıșı ve pazarlaması teșvik
edilecektir.
4.2.1.4. Organizasyonel Bölüm Bazında Raporlama
Șube performans raporlaması, genel müdürlük bölümleri giderleri (genel
müdürlük masraf payları ya da katkı payları), alternatif dağıtım kanalları giderleri,
kredi kartları gelirleri gibi gelir ve gider kalemleri de içerecektir. Müșteriye yönelik
pazarlama stratejisi üreten iș kolları olan genel müdürlüklerin pazarlama ve satıș
birimleri ürün ve ișlemlere yönelik iș kolları (ürün yönetim birimleri) bazında karlılık
ve verimlilik izleyecektir.
4.2.2. Karlılık Bileșenleri
Bankaların karlılık bileșenleri dört a na kalemden olușmaktadır. Bunlar;
a) Net faiz marjı: Bankaların olağan faaliyetlerinden elde ettiği net faizi
ifade etmektedir. Bir bankanın performansını değerlemede kullanılan ölçüttür. Net

62

faiz marjının yüksek olması, banka karlılığını pozitif yönde etk ileyeceği için aktif
pasif yönetim ilkelerini uygulamadaki bașarısının da ifadesidir. Faiz geliri ile faiz
gideri kendi arasında mahsuplaștırıldıktan sonra gecikme faizi geliri ve fonlama
maliyeti getirisinin ya da giderinin eklenmesi ile ulașılan tutardır .
b) Faiz Dıșı Gelir: Bankaların kredi ve mevduat dıșında yaptığı ișlemlerden
elde ettiği gelirlerdir. Bir diğer ifade ile bir bankanın esas faaliyetinden elde ettiği
faiz geliri dıșındaki gelir kalemleri için kullanılan bir kavramdır. Komisyon geliri,
hizmet ve ücret geliri, kambiyo karları, iștirak ve kar payları ile sermaye piyasası
ișlem karları kalemleri bu kapsamda değerlendirilebilir.
c) Faiz Dıșı Giderler: Müșterilere satıșı gerçekleșmiș olan ürünlerin
kullanımı, bu kullanıma yönelik yapılan ișlemle r ve dağıtım kanalları dolayısıyla
olușan giderler bütününü ifade etmektedir. Verilen komisyon ve ücretler, personel
gideri, ișlem maliyeti, karșılıklar ve vergi resim harç kalemlerinden olușmaktadır
d) İndirekt Giderler: Banka bilançosunda genel müdürlük masraf payı
olarak yer almakta ve sabit giderleri ifade etmektedir.
Karlılık bileșenleri ana bașlıklar halinde ve özet olarak așağıdaki tabloda yer
almaktadır:

63

Tablo 4.4. Karlılık Bileșenleri
Karlılık Bileșenleri
Faiz Geliri(+)
Net Faiz Marjı Bakiyeli
ürünler
üzerinden elde
edilen faiz
marjı Faiz Gideri( -)
Gecikme Faizi Geliri(+)
Fonlama Maliyeti Getirisi( -/+)
Komisyon Geliri(+)
Faiz Dıșı
Gelirler Ürünler ile
ilgili
net faiz
marjını
olușturmayan
tüm gelir
kalemleri Ücret ve Hizmet Gelirleri(+)
Feragat Edilen Komisyon Ücret ve Hizmet
Gelirleri(+)
Kambiyo Karları(+)
Verilen Komisyon Ve Ücretler( -)
Faiz Dıșı
Giderler Ürün
kullanımı,
yapılan
ișlemler
ve dağıtım
kanalları
dolayısıyla
olușan giderler Vergi Resim Harç( -)
İșlem Maliyeti( -)
Personel Giderleri( -)
Karșılıklar( -)
Sabit Giderler( -) İndirekt
Giderler Genel
müdürlük
masraf payı
Vergi Öncesi Kar/ Zarar
Yukarıdaki tablo kar – zarar açısından incelenecek olursa așağıdaki eșitlik
yazılabilir;
KAR/ZARAR= (Net Faiz Marjı + Faiz Dıșı Gelir) -(Faiz Dıșı + İndirekt
Giderler)
4.2.3. Proje Așamaları
1.Așama: (Net Faiz Marjının Raporlanması): Faiz geliri, gecikme faiz geliri
ve faiz gideri kalemlerinin operasyonel sistemlerden müșteri hesabı veya müșterinin
kullandığı ürün bazında ayrıștırılarak çekilmesi gerekmektedir. Müșteri hesabının
yarattığı kaynağın getirisi “ȘCF” metodu ile hesaplanacaktır.

64

Șube karlılık raporlamasında Hazine tarafından belirlenen kotasyon
oranlarının transfer fiyatı olarak kullanılması düșünül mektedir
Ürünler ile ilgili alınan stratejik kararlarının sonuçlarının izlenebilmesi için
ise “Alternatif Getiri/Maliyet Oranları” nın (İnterbank, TRLİBOR vb.) transfer fiyatı
olarak kullanılması düșünülmektedir.
2.Așama: (Net Faiz Dıșı Gelirin Raporlanmas ı): Komisyon geliri, ücretler ve
hizmet gelirleri, kambiyo karları ve feragat edilen komisyon, ücret ve hizmet
gelirleri, vergi, resim, harç, verilen komisyon ve ücretler, karșılıklar kalemlerinin
operasyonel sistemlerden müșteri hesabı bazında ayrıștırıla rak çekilmesi
gerekmektedir.
İșlem maliyetleri ve sabit giderlerin müșteri hesabı bazında dağıtılması ile
ilgili yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Belli bașlı maliyetlendirme yöntemleri
așağıdaki gibidir;
a) İș ölçüm teknikleri ile standart ișlem maliye tlerinin dağıtım kanalı bazında
hesaplanması ve sabit giderlerin ürün sahipliği gideri altında müșteri hesaplarına
dağıtılması.
b) Aktivite bazlı maliyetlendirme yöntemi kullanarak süreçler ile ilgili
aktivitelerin tanımlanması ve birim aktivite maliyetle rinin hesaplanması. Aktivite
kullanım oranları vasıtası ile müșteri hesapları bazında maliyetlerin hesaplanması.

65

66

KAYNAKÇA
Kitaplar
AKBULAK, Y., Kavaklı, E., Tokmak, A., Kayıp Yıllar, Türkiye’de 1980’li
Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri,
Beta Ya., No. 1516, 1.B., İstanbul: 2004.
ALLEN, F. ve D. GALE, (2004). “Compet ition and Financial Stability”,
Journal of
ALTAN, Mikail, Fonksiyonlar ve İșlemler Açısından Bankacılık, Beta Ya.,
1.B. İstanbul, 2001.
BERGER, A.N, DEMİRGÜÇ -KUNT, A, LEVINE, R, HAUBRICH, J.G.
“Bank Concentration and Competition: An Evolution in the Making”, Journal of
Money, Credit and Banking, Cilt 36, Sayı 3, s. 433 –451, 2004.
BESANKO, D. ve A.V. THAKOR (1993). “Relationship banking, deposit
insurance and bank portfolio”, (Editörler: C. Mayer ve X Vives), Capital Ma rkets
and Financial Intermediation içinde, Cambridge University Press, Cambridge, UK.
BESANKO, D., THAKOR, A.V, “Banking Deregulation: Allocational
Consequences of Relaxing Entry Barriers”, Journal of Banking and Finance, 16, s.
909–932, 1992 .
BOSSONE, B. (2000). “What Makes Banks Special: A Study on banking
finance, and economic development”, World Bank Policy Research Working Paper,
N. 2408.
BOYD, J.H, DE NICOLO, G, “The Theory of Bank Risk Taking and
Competition Revisited”, The Journal of Finance, Cilt 60, Sayı 3, Haziran, 2005.
CABRAL, I., Dierick, F., Vesala, J., “Banking Integration in the Euro Area”,
ECB Occasional Paper Series, No.6, Aralık 2002.
CALOMİRİS, C. ve C. KAHN, (1991). “ The role of demandable debt
structuring optimal bank arrangements”, American Economic Review, 81(3), 497 –
513.
CANOY, M. ve J. WEİGAND, (2002). “Bank Competition and Financial
Stability: Taking a Smart Route from Brussels to Basle”, EUNIP Conf erence 5 -7
December 2002, Åbo/Turku, Finland, http://www.abo.fi/fc/eunip/fp/Canoy –
Weigand.pdf.

67

CANOY, M., M. VAN DİJK, J. LEMMEN, R. De MOOİJ ve J. WEİGAND,
(2001). Competition and Stability in Banking, Central Planning Bureau, Netherland s
Bureau for Economic Policy Analysis, N. 15.
CARLETTİ, E. ve P. HARTMANN, (2002). “Competition And Stability:
What’s special
CARLETTİ, E. ve P. HARTMANN, (2002). “Competition And Stability:
What’s special About Banking”, Europ ean Central Bank Working Paper, N. 146.
CAYSEELE, P.V ve BERGH R.v.D. (2000). “The Economics of Antitrust
Laws”, (Editörler: Bouckaert, B. ve G. De Geest), Encyclopedia of Law and
Economics içinde, Elgar Kluwer, Cheltenham.
CEYL AN, A., İșletmelerde Finansal Yönetim, Ekin Ya., 8. Baskı,
Bursa:2003.
CORDELLA, T., YEYATI, E.L., “Financial Opening, Deposit Insurance and
Risk in a Model of Banking Competition”, European Economic Review, Sayı 46, s.
471–485, 2002.
COȘKUN, M., Sermaye Piyasaları, Birlik Ofset Yayıncılık, Anadolu
Üniversitesi, 1. Baskı, Eskișehi, 2005.
DE BANDT, O. ve P. HARTMANN, (2000). “Systemic Risk: A Survey”,
European Central Bank Working Paper Series, N. 35.
DEMİRGÜÇ -KUNT, A. ve E. DETRAGİACHE, (1998a). “The
Determinants of Banking Crises in Developing and Developed Countres”, IMF Staff
Papers, 45(1), 81 -109.
DEMİRGÜÇ -KUNT, A. ve E. DETRAGİACHE, (1998b). "Financial
Liberalization an d Financial Fragility", World Bank, Annual Bank Conference on
Development Economics içinde, Washington D.C.
DEMİRGÜÇ -KUNT, A. Ve R. LEVİNE, (2000). “Bank Concentration:
Cross -Country Evidence”, World Development Report 2002, Background Paper
FAMA, F. F. (1980). "Banking: In the Theory of Finance", Journal of
Monetary Economics, 6(1), 39 -57.
FREİXAS, X. ve J.C. ROCHET, (1998). Microeconomics of Banking, The
MIT Press, third edition, Cambridge.

68

GOMES, A.F ., “The Banking Firm, Competition and Growth: Overview of
the Literature”, Departamento de Economia, Gestão e Engenharia Industrial,
Universidade de Aveiro, Economics Working Papers Sayı 23, 2004.
GROSSMAN, S. ve J. E. STİGLİTZ, (1980). "On the Impossibility of
Informationally Efficient Markets”, American Economic Review, 70(3), 393 -408.
Group of Ten, (2001). Report on Consolidation in the Financial Sector, BIS,
IMF, OECD.
KALAYCI, Ș., Bankacılık Krizleri ve Öncü G östergeleri, Asil Ya., Ankara,
2010.
KEELEY, M.C, “Deposit Insurance, Risk and Market Power in Banking”,
The American Economic Review, Cilt 80, Sayı 5, s. 1183 –1200, 1990.
KIDWELL, D.S ve Peterson, R.L, Financial Institutions, Ma rkets and
Money, The Dryden Pres, 4th Edition, 1990.
MATHEWS, K., THOMPSON, J., The Economics of Banking, John
Wiley&Sons Ltd,
MAYER, C. (1999). “The Assessment: Financial Stability”, Oxford Review
of Economic Policy, 15(3), 1 -8.
MISHKIN Frederic S., The Economics of Money, Banking and Financial
Markets, Addison -Wesley, 5.Edition, Columbia:1998.
MİSHKİN, F.S. (1997). “The Causes and Propagation of Financial
Instability: Lessons for Policymakers”, Federa l Reserve Bank of Kansas City,
Maintaining Financial Stability in a Global Economy Symposium Proceedings
içinde, 55 -95.
PEROTTİ, E.C. ve J. SUAREZ, (2001). “Last Bank Standing: What Do I
Gain If You Fail”, European Economic Review, 46(9), 15 99-1622.
PİLLOFF, S.J. (1999). “Multimarket Contract in Banking”, Review of
Industrial
SHY, O. ve R. STENBACKA, (1998). “Market Structure and Risk Taking
in the Banking Industry”, Bank of Finland – Studies in Economics and Fin ance, N.
22/98.
SMİTH, B. (1984). “Private information, deposit interest rates, and the
'stability' of the banking system”, Journal of Monetary Economics, 14(3), 293 -317.

69

STİGLER, G.J. (1964). “A Theory of Oligopoly”, Journal of Political
Economy, 72(2), 44 -61.
STİGLER, G.J. (1987). “Competition”, (Editörler: J.Eatwell, M. Miltigate ve
P.
TAKAN, M., Bankacılık Teori Uygulama ve Yönetim, Nobel Ya., 1.B.,
Ankara, 2001.
VIVES, X. “Competit ion in The Changing World of Banking”, Oxford
Review of Economic Policy, Cilt17, Sayı4, 2001.
VİCKERS, J. (1995). “Concepts of Competition”, Oxford Economic Papers,
47(1),1 -23.
VİLLAS -BOAS, J.M. ve U. SCHMİDT -MOHR, (1999). “Oligopoly with
Asymmetric Information: Differentiation in Credit Markets”, RAND Journal of
Economics, 30(3), 375 -396.
VİVES X. (1998). “Competition and Regulation in European Bank ing”,
WALTER, I., Handbook of International Banking, içinde 9. Bölüm:
Universal Banking and Shareholder Value: a contradiction?, Editörler: Mullineux
A.W., Murinde, V., Edward Elgar Pub. Ltd., 2003.

Tez ve Makaleler

EMEK U. Bankacılık Sisteminde Rekabet ve İstikrar İkileminin Analizi:
Türkiye Örneği, Ankara/2005
YAĞCILAR G. G. Türk bankacılık Sektörünün Sekabet Yapısının Analizi
BDDK Kitapları No:10 Ankara/2011
ÖZER S. Bankacılıkta Șubeler Cari Sistemi ve Uygulaması Ankara/2013
BENSTON, G.J. SMITH, C.W., “A Transaction Cost Approach To The
Theory Of Financial Intermediation”, The Journal of Finance, 31, May 1976,
alıntılayan KALAYCI, Ș., Bankacılık Krizleri ve Öncü Göster geleri, Asil Ya.,
Ankara, 2010.

70

İnternet Kaynakları

http://www.tbb.org.tr/turkce/konferans/Finans%20Kul%C3%BCp -mevd.doc, erișim:
12.07.2009.
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/osi/I1Tr.htm
(www.tuketicifinansman.net).
(www.howstaffworks.com).
(www.tbb -bes.org.tr ).
TBB, www.tbb.org.tr
BDDK, www.bddk.org.tr
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/osi/I1Tr.htm
www.howstuffworks.com
http://www.worldbank.org/research/interest/co nfs/past/may10/vives.pdf

Diğer Kaynaklar

5411 Sayılı Bankacılık Kanunu
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun.
European Commission, Interim Report II: Current Accounts and Related Services,
Sector Inquiry under Article 17 Regulation 1/2003 on Retail Banking, 17 Temmuz
2006.

71

ÖZGEÇMİȘ
Ramazan AKBAȘ 1993 yılında Van’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Van’da
tamamladı. 2011 yılında Van Yüzüncü yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi İktisat bölümüne bașladı. Öğrenimini 2015 yılında tamamlayarak mezun
oldu.
Meslek hayatına Van Saray Beyarslan köyünde bir yıl ücretli öğretmenlik
yaparak bașladı. Daha sonra inșaat firmasında ön muhasebede çalıștı. Șuan ise Adese
firmasında satıș danıșmanı olarak çalıșmakta.

Similar Posts